bugün

Önce U.F.O. ne demektir ona bakalım. U.F.O. gavurca "Undefined Fucking Objects " kelimelerinin baş harflerinden meydana gelmiştir. Türkçe anlami ise "Koduğumun Uçan Şeyleri" dir.Türkçesini kısaltırsak "K.U.Ş." Ama Türkçede K.U.Ş. bildiğimiz kuş anlamına geldiğinden ve moda olmadığından biz gavurcasını, yani U.F.O. yu kullanacağız. UFO adından da anlaşıldığı gibi ne idüğü belirsiz uçan şeyler demektir. Yani bişeyin UFO olabilmesi için once ucması ve ne idüğü belirsiz olması şarttır. Mesela uçaklar UFO değildir, çünkü ne oldukları bellidir. Bülent Ersoy da UFO değildir. Ne idüğü belirsiz olmasına rağmen uçamadığından UFO olamaz.

Yani illaki ucacak ve ne olduğu belli olmayacak!Dünyada yapılan UFO ihbarlarının %95'nin kuş sürüsü, balon, uçak, bulut v.s. gibi normal şeylerdir. %5'lik kısım ise muammalarla doludur. Bizi de ilgilendiren iste bu %5lik kısımdır.

Tanrıların Arabaları: UFOcuların kutsal kitaplarından biri. Erik Von Daniken adında bir uyanık tarafından yazılmıştır. Bu kitapta Erik Von Daniken (ona kısaca Erik diyebiliriz) çok eski zamanlardan beri uzaylıların dünyaya geldiğini arkeolojik buluntularla ispat etmeye çalışmaktadır. Mesela Mısırdaki piramitleri uzaylılar yapmıştır. Sadece piramitler değil Cin Seddi, Maya ve Inka şehirleri, And dağlarının tepesindeki devasa resimler, ingilteredeki Stonehenge (Peri Bacaları, Pamukkaledeki Travestiler (bazıları traventen de der), v.s. Bunların hepsini uzaylılar yapmışlardır.

Uzaylıların başka işi gücü olmadığından dünyaya gelip taştan topraktan şeyler yapmaktadırlar.

Şimdi Eriğin iddialarını ayrıntılı biçimde inceleyelim ;

Piramitlerden Örnekler

Eriğin iddiası: Mısır piramitleri milyonlarca taş bloğun üst üste konmasıyla yapılmışlardır. Bu kadar taşı düzgünce kesip piramit yapmak insanların işi olamaz. Uzaylılar bu taşları laserle kesmişler ve üstüste dizmişlerdir.

Doğrusu: Eğer piramitleri Eriğin iddia ettiği gibi uzaylılar yapmış olsaydı, piramitin inşaati birkaç hafta ancak sürerdi, fakat ortalama 30 yıl sürmüştür. Demek ki uzaylılar çalışmak yerine kötlerini devirip yatmışlardır. Oysa bu taşları binlerce amele çok uzaklarındaki taşocaklarından anaları ağlayarak çıkarmış, yontmuş, taşımış ve üstüste koymuşlardır.

Eriğin iddiası: Piramitlerin taban alanının yüksekliğiyle toplamının 120.000.000'la çarpımı dünyanın güneşle olan uzaklığını vermektedir. Bunu o zamanın adamları nereden bilecek? Bunu ancak uzaylılar bilir.

Doğrusu: Ulaşmak istediğiniz bir sayıya çeşitli denklemler kullanarak ulaşabilirsiniz. Mesela Bülent Mersoyun'un dötünün yarıçapının karesinin memelerinin yüksekliğine bölümünün 100.000.000'la çarpımı da dünyayla güneş arasındaki mesafeyi verir. Bülent'in dötünü de mi uzaylılar yapti

Eriğin iddiası: Maya, Aztek, inka gibi eski Amerikan medeniyetlerini uzaylılar kurmuşlardır. Onların da binaları piramit şeklindedir. Sirius yıldızını da biliyorlardı. Bunlar çok mükemmel takvimler yapmışlardı, muazzam bir medeniyet kurmuşlardı. Uzaylılar yardım etmese NAH yaparlardı.

Doğrusu: Uzaylılarda piramit saplantısı var herhalde. O piramitlerde rahipleri tanrılara binlerce insanı kurban ediyolardı. Sirius yıldızını tabii biliyorlardi, çünkü göğe bakan herkes bilebilir Tarım toplumu olduklarından iyi bir takvim geliştirmişlerdi. Eski Amerikan medeniyetleri çok gelişmiş oldukları halde tekerleği bilmiyorladı. Demek ki uzaylılar da bilmiyordu. Ama uzay gemileri tekerlek şeklinde.*

Erigin iddiasi: And dağlarının tepesinde bulunan Nazka'daki devasa kertenkele, kuş, yılan resimleri uzaylıların yollarını bulabilmeleri için yapılmış şekillerdir. Bunlar yerden bakıldığında hiçbir anlamı yoktur. Bunların tadına varmak için havadan bakmak lazımdır. insanlar böyle şeyleri niye yapsınlar ki, böyle salak şeyleri ancak uzaylılar yapar.

Doğrusu: Uzaylıların radarı falan yok herhalde. Koskoca uzayda nasıl dolaşıyorlar da, dünyada kayboluyorlar. Bu resimlerin niye yapıldığını arkeologlar hala araştırıyorlar.

Eriğin iddiası: Mağaralardaki ve tapınaklardaki astronot ve uzay gemisi resimleri ilkel insanların uzaylıları gördüğünün en kesin kanıtıdır.

Doğrusu: Bu resimler her anlama gelebilecek resimlerdir. Mesela mağara duvarındaki kocakafalı adam resmi astrontu temsil etmektedir. Buna sebep çizenin beceriksizliği değil uzaylıların dünyaya gelmeleridir. Yine tapınaklardaki kargacık burgacık adam resimleri de uzay gemisine binmiş uzaylı resimleridir. Resimlere dikkatli bakınca adamın uzay gemisine değil tombul bir hatuna binmiş olduğu gorülür.*

Eriğin iddiasi: insanları uzaylılar imal etmişlerdir. Uzaylılar maymunları genetik işlemlerden geçirerek insan haline getirmişlerdir. insanlar aslında uzaydan gelenlerin torunlarıdır. insanlar gerizekalı yaratıklarken onların genlerini değiştirerek evrimlerini hızlandırmış ve modern insanı yaratmışlardır.insanlar uzaylılar gelmeden önce kendi kendilerine evrim geçirip bu hale gelmişlerdir. Cennet uzayda bir gezegendir. Adem ve Havva aslında uzaylıdır. Sirius yıldızının bir gezegeninde yaşayan atalarımız bu gezegenin yok olmasi üzerine bu dünyaya gelmişler ve kendilerini dünyanın şartlarına uydurmuşlardır.

Doğrusu: Erik, bu mevzuyada tam anlamıyla sıçmıştır.* Yukarıda görülen ve birbiriyle anormal şekilde çelişen bu fikirlerin hepsi Eriğin iddialarıdır. Uzaylılar insan yaratmak için maymun yerine sığırları seçselerdi acaba neye benzeyecektik. Niye elin gezegeninde insanı yaratıyorlar Başka işleri mi yok insanların nasıl yaşadığından onlara ne Madem geliyolar o zaman neden piramit gibi hiç bir işe yaramayan şeyler yapıyorlar Nil taşınca bir sürü insan ölüyor. Piramit yapacağına, o taşlarla set, baraj falan yapsalar ya. Böyle şeyler yapmazlar, evrensel kanunlara göre gezegenlerdeki medeniyete müdahale etmek yasak.
yapıştırıcı markası veya durduk yerde kafasına taşı yiyen varlık
uzayli falan olabilir in kisaltilmis hali.
(bkz: valla gördüm billa gördüm)
(bkz: gora)

(bkz: ufo goren koylu)
en doğrusu olarak "unidentified flying object" kelime grubunun kısaltmasıdır. gördüğünü iddia eden kişiler vardır. yoğun tartışmalara yol açmıştır. varlığı halen muammadır.
http://video.google.com/v...226144647203934&q=ufo
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/6811275.asp?gid=200
Yurdum insanının gördüğünü sandığında polisi aradığı uçan objedir...
Babamın balkonunda ben, babam, Zeynep oturmuş, annemin ölümünden sonra şakacı bir şefkatle bizim "küçük anneliğimizi" gönüllü bir şekilde üstlenmiş olan Zeynep'in yaptığı harika yemekleri yiyorduk.

içine kabukları soyulmuş taze baklaların atıldığı favaya nerdeyse şehvetle dalmıştım.

Zeynep, "Şunlar ne?" dedi.

Babamla dönüp baktık.

Üç tane turuncu ışık Maltepe açıklarından Kalamış’a doğru gidiyordu.

ikimiz birden, "helikopter" dedik.

- Helikopterler geceleyin uçuyor mu? dedi Zeynep.

Ben o erkek bilgiçliğiyle, "Yeni bir teknoloji bulmuşlardır, uçuyorlardır," dedim.

Zeynep yemekleri bırakmış, ışıklara bakıyordu.

- Daha geliyorlar, dedi.

Biz de döndük.

Işıklar beş olmuştu.

- Birinci Ordu'nun komutanları birlik teftişinden dönüyorlardır, dedim.

Favaya olan ilgimi dağıtacak bir şey değildi beş helikopter.

- Ama daha geliyorlar, dedi Zeynep.

Yeniden döndük.

Turuncu ışıklar sekiz olmuştu.

Şimdi üçümüz de ışıkları izliyorduk.

Çoğalıyorlardı.

On tane oldular.

O saatte, gece karanlığında on "helikopter" pek rastlanacak bir şey değildi.

"Ne bunlar," dedim babama, "Bilmiyorum," dedi.

içeri gidip dürbünü getirdi.

Turuncu ışıklar çoğalıyordu.

Dürbünle baktığımızda sadece ışık gözüküyordu, şekilleri seçilmiyordu.

En öndeki ışık Suadiye açıklarına geldiğinde hafifçe yükseldi.

Arkasından gelenler de birer birer yükselmeye başladılar.

ilk on ışık havada bir küme oldu.

Bir an öyle durdular.

O an sanırım üçümüz birden ürperdik.

Sonra birer birer hızla yükselerek arka arkaya kaybolmaya başladılar.

Öndekiler yükseldikçe arkadan turuncu ışıklar geliyordu.

Yirmi, yirmi beş ışık aynı noktaya kadar denize paralel uçtuktan sonra aynı rotayla yükselip karanlığa karıştılar.

Birbirimize baktık.

Ben sıradan bir okuyucu olarak Hürriyet'i arayıp Suadiye açıklarında "tuhaf" ışıklar hakkında bir bilgileri olup olmadığını sordum.

Bir bilgileri yoktu.

Biz birbirimize dönüp "Neydi bunlar" diye sorduk.

Ne olduklarını bilmiyorduk.

Ama ne olmadıklarını biliyorduk, helikopter değillerdi, uçak değillerdi, havai fişek değillerdi, meteoroloji balonu değillerdi.

Birbirimize baktık, hepimizin aklından aynı düşünce geçiyordu.

- iyi ki tek başımıza değildik, dedim, kimseye söyleyemezdik bunu.

Zeynep o dalgacı kahkahalarından birini attı:

- Üçümüz de aynı ailedeniz, dedi, bütün ailenin deli olduğunu söylerler.

Babam, soğukkanlı bir sesle, "Bizim bilmediğimiz mantıklı bir açıklaması vardır," dedi.

Yeniden yemeğe döndük.

Bir daha "ışıklar" konusunu açmadık o gece.

Ertesi gün gazetelere baktım "esrarengiz ışıklarla" ilgili bir haber yoktu.

Pazar günü telefonda konuşurken babam gülerek, "Akşam Gazetesi'ndeki haberi gördün mü?" diye sordu.

Antalya’da "UFO" gören bir adamın söyledikleri vardı gazetede.

Adam, "Peş peşe gelen on turuncu ışığın yere paralel uçtuktan sonra bir noktada kümelenerek iki üçgen halinde bir an durduklarını ve sonra gökyüzüne yükselerek kaybolduklarını" söylüyordu.

Bizden iki gün önce, bizim gördüğümüzün aynısını görmüştü.

Ve, bu konuda hiç kimse resmi bir açıklama yapmıyordu.

O zaman tuhaf bir durumla karşı karşıya olduğumuzu daha ciddi bir şekilde fark ettim.

Bunca radarın, aletin, uydunun olduğu bir çağda Suadiye açıklarında uçan "yirmi-yirmi beş turuncu ışığın" ne olduğunun bilinmemesi mümkün değildi.

Mutlaka bir açıklaması vardı ama hiçbir gazetede bu açıklama yer almıyordu.

Bizimle birlikte binlerce insan onları görmüş olmalıydı.

Herkesin gördüğü ama kimsenin bahsetmediği bu "ışıklar" neydi?

Antalya'daki adamın dediği gibi "UFO" muydu onlar?

Ama niye yukardan aşağıya doğru gelmemişlerdi de yerden yukarı doğru gitmişlerdi?

Nerden çıkmışlardı?

Akşam Gazetesi'nde, istanbul'daki bir "UFO izleme kuruluşunun" son zamanlarda "Adalar civarında UFO trafiğinin arttığına" dair bir iddiası da yer alıyordu.

Doğrusu, "onlar UFO'ydu" demekte zorlanıyorum.

Resmi bir yetkilinin, Kandilli Rasathanesi'nin, Yeşilköy Havalimanı'nın, Hava Kuvvetleri'nin bir şeyler söylemesini bekliyorum.

Mantıklı bir açıklama yapılacağını ve "Bak, hiç de aklımıza gelmedi" diyeceğimi umuyorum.

Ama kimseden ses çıkmıyor.

Bizim geçen çarşamba gecesi, saat onla on buçuk arasında gördüğümüz o tuhaf ve kalabalık ışıkların mantıklı bir açıklaması yoksa ve onlar "uzaydan" geldilerse durum, bizim genel seçimleri bile geride bırakacak kadar ciddi.

Eğer çocukluğumdan beri duyduğum UFO'lar artık herkesin görebileceği şekilde uçuyorlarsa bunun arkası filmlere benzeyecek demektir.

Tabii gördüğüm bütün o "uzay" filmleri aklıma geldi.

Bu "ışıklar," seyrettiğim filmlere uygun bir senaryoya yerleştirildiğinde birer "keşif" gemisiydi ve bizim göremediğimiz bir mesafede duran "ana gemiden" buraya bakmaya geliyorlardı.

Sayıca böyle çoğaldıklarına ve artık hiç çekinmeden kendilerini gösterdiklerine göre yakında "ana gemi" ya da "ana gemiler" de belirecekti.

Üstelik zamanlama da ilginçti.

Tam da "küresel ısınmadan, ozon deliğinden, bütün dünyayı saracak bir kuraklıktan" söz ettiğimiz, yakında dünyanın "yaşanamayacak bir yer olmasından" endişe duyduğumuz dönemde "ışıklar" böyle çoğalıyordu.

"Ana gemidekiler" bizim "planetin" son dönemlerini yaşadığını mı düşünüyorlardı?

Amaçları neydi?

Niye birden çoğalmışlardı?

Niye kendilerini açıkça gösteriyorlardı?

Buraya gelecek kadar gelişmiş teknolojileri varsa kendilerinin gözetlendiğini bilmeleri de gerekiyordu.

Buna aldırmıyorlar mıydı?

insanoğlunun çok barışçı olduğunu mu sanıyorlardı?

UFO'ları taşlarla kovalayan köylülerle ilgili haber "uzayda" yayılmamış mıydı henüz?

"Bağımsızlık Günü" isimli o filmde olduğu gibi bir sabah bütün ülkenin havada duran kocaman bir geminin gölgesinde kaldığını mı görecektik?

Doğrusu ya "uzaylıların" gerçek olabileceğini düşündüğünüz anda bütün o filmler bir kabusa dönüyor.

Geceleyin evinizin salonunda iri yarı, silahlı biriyle karşılaşmak gibi ürkütücü bir duygu yaratıyor "uzaylı" fikri.

içiniz karıncalanıyor.

Üstelik, her birinde "milyarlarca yıldız" bulunan "milyarlarca galaksinin" içine yerleştiği bir "sonsuzlukta" dünyadan başka hiçbir yerde hayat bulunmadığına inanmak da kolay değil.

Mutlaka "uzayda" bir yerlerde hayat var.

Bize benzeyen ya da benzemeyen birileri uzayın bir yerlerinde yaşıyor olmalı.

Biz hep "uzayın" boş olduğunu düşünürüz.

Hakkari'nin üç kulübelik bir mezrasında başka hiçbir yeri görmemiş bir köylü de dünyayı "boş" sanabilir.

Biz belki de "uzayın mezrasında" yaşıyoruz.

Belki uzayın da "New York’u" "istanbul'u" "Londra'sı" var ama biz görmediğimiz ve oralara gidemediğimiz için yok sanıyoruz.

Uzayın "misyonerleri" bizim dünyayı mahvettiğimizi görüp bize "nasihat" vermeye mi geliyorlar acaba?

Yoksa uzayın "akıncıları" mı bunlar?

istila için mi buraları keşfediyorlar?

Eğer temiz havaya ve suya ihtiyaç duyan canlılarsa, gözlem aletleri onlara "yanlış yere" geldiklerini söylüyordur.

Her zaman "uzayda" hayat olabileceğini düşündüm, çünkü mantık olması gerektiğini söylüyordu ama o geceye kadar bu "fikrin" somuta dönüşüp karşıma çıkabileceğini hiç aklıma getirmedim.

"insanlar" gidip onları bulacaktı.

"Onların" gelip burayı bulması sadece filmlerde olurdu.

"Tuhaf ışıklar" görenler ve bunların UFO olduğunu sananlar da biraz "garip" insanlardı.

Birçok insan gibi, uzayda hayat olduğuna inanıp da o "hayatla" bir gün karşılaşacağımıza ihtimal vermeyen bir zihinsel çelişki taşıdığımı fark ettim birden.

Eğer orada hayat varsa bir gün karşılaşacağız.

Soru şu:

O gün, bugün mü?

Niye çoğalıyor bu "turuncu ışıklar"?

Antalya'daki adamla bizim gördüklerimiz nasıl oluyor da bu kadar birbirine benziyor?

Neden kimse bir şey söylemiyor?

Gene de o ışıkların "dünya mantığıyla" açıklamasının yapılabileceğini düşünüyorum hálá.

Resmi bir görevlinin o ışıkların, "yeni bir helikopter türü, ışıklı bir gösteri, lazerlerle yapılan bir deneme, Çin'den getirilmiş havai fişekler," olduğu türünden içimizi ferahlatacak bir şeyler söyleyeceğini umuyorum.

Bana, "Ne kadar salakmışım, havai fişekleri UFO sanmışım" dedirtecek bir açıklama.

Acaba, benim ve benim gibi o gece o ışıkları gören diğer insanların "geliyorlar" fantezilerine son vermek isteyen iyi kalpli bir resmi görevli çıkmaz mı?

Durduk yerde beni "UFO görmüş adam" durumuna düşmekten kurtaracak biri yok mu?

Her açıklamayı kabule hazırım.

Yoksa yukarılarda bir yerde "ana geminin" beklediğine inanmaya çok yatkınım.

ahmet altan
elektrigin manyetik titresimini * kullanarak ilki 1900 lu yillarda gunumuzde ise soguk atom teknolojisi ile rusya ve abd tarafindan uretilen tabak ucanlardir. ufo olarak uzaylilardan zannettigimiz olaydir. ilki acilan kapana semsiye seklinde mekanik guce bagli olarak yapilmis gunumuzde ise 60 mtr capinda plazma iyon terimlerinin islevselligi ile ucan hedeler. gizlidir. 3 . dunya savasi cikinca sagolsun hepimiz teknoloji ile cosacagiz. atomu da oyle yemedikmi. von braun londrayi sallamadi mi?

hadi bakalim
(bkz: unidentified flying object)

mealen; tanımlanamayan uçan cisim.

havacılıkta, herhangi bir kategorizasyona dahil edilebilecek kadar gözlemlenmemiş her cisme verilen terim. sürekli surette kullanılır, rutindir.

not: birileri "united" falan yazmış. ayrıl da gel demek istiyorum.
51. bölgenin hala kapalı olmasının nedenidir. tahminimce amerika birleşik devletleri düşen ufonun aynısını yapmaya çalışmaktadır. ayrıca adolf hitler beyefendinin zamanında üretilmişlerine dair belgeler de bulunmaktadır.

--spoiler--

http://www.youtube.com/watch?v=IpCGemQ4ck0
--spoiler--
sürekli görülen ama varlığı bir türlü kanıtlanamayan tek cisim.
senelerdir ortaya çıkması beklenip de bir türlü çıkmayan "varlık"tır.
amerikan filmleri veya the x files sağolsun onlara olan inancımız tanrıya olanınkinden daha fazladır neredeyse..
(bkz: ama varmış abi)
bıraktıkları işaretler google earth'den şu kordinatlardan rahatlıkla görülebilir;

1) 37.6288787398, -116.847595094

2) 37.8573913574, -116.820487976

3) 37.400991,-116.867656
reklam müziğine hasta olduğum ayaklı infarujlu ısıtıcı.
son reklamında koca kafalardaki elemanın oynadığından şüphelendiğim ve eğer oysa performansından gerçekten etkilendiğim oyuncuyu seçen şirket.
akıllı olup yakalanması gereken kalite olarak lanse edilen sobe.

(bkz: orhan pamuk ufo bayii açsın ufo)
2003'te ısıtıcı piyasasına girmesiyle, adeta bir çığır açan ve satış patlaması gerçekleştiren bir " infrared (kızılötesi)" teknolojisine sahip ısıtıcı markası.

özelliği; az elektrikle daha fazla ısı yaymasıdır. Işığa dayalı ısıtma sistemine haiz olması dolayısıyla odadaki havaya etki etmemekte ve bu yönüyle sağlıklı olduğu da söylenmektedir.
reklamlarından kaybeden ürün.
Başlıkta 3 sayfa entry olup hakkında tek bir entry girilmeyen 1969 da kurulmuş ingiliz Hard Rock grubu.

Grup hakkında detaylı bilgi almak için;

http://www.ufo-music.info/

http://en.wikipedia.org/wiki/UFO_%28band%29

Diskografi;
UFO 1 (1970)
Flying (1971)
Phenomenon (1974)
Force It (1975)
No Heavy Petting (1976)
Lights Out (1977)
Obsession (1978)
No Place to Run (1980)
The Wild, the Willing and the Innocent (1981)
Mechanix (1982)
Making Contact (1983)
Misdemeanor (1985)
Ain't Misbehavin' (EP) (1988)
High Stakes & Dangerous Men (1992)
Walk on Water (1995)
Covenant (2000)
Sharks (2002)
You Are Here (2004)
The Monkey Puzzle (2006)

Konser albümleri

UFO Live (1972)
Live in Concert (1974)
Strangers in the Night (1979)
Lights Out in Tokyo (1992)
Live in Japan (1992)
T.N.T. (1993)
Heaven's Gate (1995)
On With the Acton (1998)
Live in Texas (2000)
Regenerator - Live 1982 (2001)

Best of albümleri;

Space Metal (1976)
Anthology (1986)
The Essential UFO (1992)
Best of UFO: Gold Collection (1996)
(bkz: tencere kapağı)
michael schenker'ın da bünyesinde bulunduğu hard rock grubu.

(bkz: michael schenker group) *