bugün

dün gösterime giren, rüyanın ve gerçeğin birbirine geçtiği, eternal sunshine of spotless mind ın yönetmeni michel gondry nin bir an önce gidip izlemeyi istediğim filmi.
(bkz: la science des reves)*
ülkemizde de gecikmeden gösterime girerek bizleri şaşırtmış,esotsm ile aşık atamasada şipşirin sıcacık michel gondry yapımı film.
sadece saçmasapan rüya sahneleri için bile izlenesi
görülebilecek * en fantastik ve en sanatsal filmdir. filmin kahramanı hayatında minimuma indirgediği gündelik hayat teorilerinin yerine düşler ve rüyalarla jelatinden deniz, pamuktan bulut kıvamında bir hayat yaşamaya başlar. böylesine renkli rüyalar ve bunca olağanüstü hayal gücüne sahip olsaydım asla uyanmak istemezdim!
rüya bilmecesi ve düşlerin dili şeklinde iki ayrı çevirisini biliyorum. konusu içi kısaca hayatı rüyaları tarafından sürekli istila edilen stephane miroux un karmakarışık beyninin içinde gelişen eğlenceli bir romantik fantezi diyelim.
gael garcia her zamanki mükemmel oyunculuğunu sergiliyor filmde.
izledigim en sevimli film.* cok da duygusal, aglamanın kıyısına getirebiliyor bazen insanı.
"hangi filmi çok sevsem hepsi michel gondry'nin çıkıyor." gibi bir önermeye ulaştıran film. Rüya ile gerçeği karıştıran herkesin izlemesi şiddetle tavsiye edilir.
filmi izlemeyenler için ne kadar güzel bir film olduğunu kanıtlar diye düşündüğüm müzik videosu.

--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=40nvcGCyKh0
--spoiler--
(bkz: charlotte gainsbourg)
el crimen del padre amaro ile tanıştık gael garcia bernal ile ve hazetmedik birbirimizden.
amores perros'ta seyre devam ettik, eh dedik filmin çok iyi olmasından kaynaklansa gerek o igretinin biraz silinmiş olması.
diarios de motocicleta'da birden tekrar karşıma çıktı ve hakkını yememek lazım, biraz afallattı, sakal sıvazlattı, hmmlattı, ''yoksa yanlış bir kimyayla, yanlış filmle mi başladık tanışıklıga'' diye düşündürdü.
ve girdim salona son defasında. ''bu sefer ne hissedecegiz bakalım'' sorusuyla, tek kaş hafif yukarıda, alaycı bir yüz ifadesiyle başlangıçta; lakin o da nesi, bu çocuk bildigin iyi oyuncu, sıkım sıkım sıkılası, bagra basılası. Stéphane Miroux karakterinin şatırlıgından mıdır, partneri olan kızla çok iyi bütünleşmesinden midir, yoksa eternal sunshine of the spotless mind gibi olaganüstü bir film yapabilmiş olan michel gondry'nin gene ruhunu konuşturmasındandır mıdır bilemem ama, bu gael garcia ile artık küskünlügü iyice bitirip, sarılıp da sırtımıza vurmamızı saglayan film oldu la science des reves. her sekans öylesine özenle sunulmuş ki, her ayrıntı, her yaratı oylesine içten ki bir süre sonra dudaklarımı büzmüş bir şekilde izlemeye devam etmişim filmi.
üzerinden çokça zaman geçtikten sonra, kelime kabızı şeklinde bu yazıyı yazmamın nedeni de, bugun beyoglu'nda yeşilçam sineması'nda aylar once izledigim mekanda tekrar gösterildigini görmüş olmam. gidin izleyin, rumuzuma dualar okuyarak salondan çıkacagınızdan eminim. haber vereyim dedim.
(#2190390)
türkiye'de ruya bilmecesi adıyla gösterime girmiştir. michel gondry'ye bir kez daha hayran bırakır *. afişleri de harikadır bu arada.
(bkz: silence of the lambs)
michel gondry'nin hastalıklı beyninden çıkmış; hayalperestliğin, loser olmanın, ezikliğin el kitabı niteliğindeki film. lan bernal bad education filminde ibneyi canlandırırken gözümde daha yukardaydı. buradaki karakteri ondan da aşağılık benim gözümde.
sil baştan ile kıyas edilmemesi gereken bi film. zira yazık sil baştana... sil baştan in rüya bilmecesi out...
her filmi eternal sunshine of the spotless mind'a benzetme modasını anlamadıgım, aksine sil bastan'ın yanından yöresinden bile gecemeyecegini düşündüğüm, herseyin en saf haliyle ilerledigi film. rüyaların bile yaratacılıga ne denli parmak bastagının bir göstergesi. birde;

(bkz: parallel synchronized randomness)
az evvel izlediğim fantastik film. yüzeysel olacak belki ama film bittikten sonra aklımda sadece edip cansever'in bir sözü kaldı...

(bkz: trilogia i to livadi pou dakryzei/#2177959)
hem rüyadır hem gerçek ayırmaya ne gerek diyip kestirebileceğimiz bir film. 6 yaşından beri rüyayla gerçeği ayıramama hastalarına geliyor bu film. eziklik de itiraz da utangaçlık da hayalperestlik de hepsi bizden hepsi gerçek hepsi rüya. rüyayle gerçek arasındaki çizginin -ya da sadece bir geçiş bilmiyorum- hiç rahatsız etmeden sürdüğü film. 'sevimli' tanımı cuk oturuyor.
rastgeleliği başarmak zordur, biraz hafife alırsan düzen başgöstermeye başlar.
gael garcia bernal ve stop motion uyumu bi harika bu filmde. amores perros'tan sonra o haşin sevgilinin yerini bebek gibi duygularla içselleştiren bi garcia olup çıkmış karşımıza. bi de filmi güzel kafayla izlediyseniz; size göre imdb top 250'de kafadan 1.sıraya oynar.

bir rüya yapmak için gerekli malzemeler;
----düşünce balonları,
----güne ait akılda kalanlar,
----anılar,
----o gün dinlediğiniz müzikler ve gördüğünüz şeyler.
ve son olarak tüm ilişkileriniz. bunların hepsini bir kazanda karıştırıp sessizce (çünkü kendimizi uyandırmamalıyız) hareket ederseniz rüyanızın içine atlayabilirsiniz.
başlangıç sahnelerinde başrol karakterinin başından geçen olayların gerçek mi rüya mı olduğu ikilemi sarıyorsa da bünyeyi bu durum filmin ortalarına doğru sona eriyor ve bu sonla beraber kendini filmin sıcak akışına bırakıveriyorsun. işte bu noktadan sonraki tatlı teslimiyette filmin güzelliğine güzellik katıyor. rüyalardaki gizemi, gel gitleri de çok iyi yansıtabilmiş bir yapım ayrıca.
amelieestetiğinde, eternal sunshine of the spotless mind sıradışılığında insani ilişkileri anne, baba; iş arkadaşı, komşu ve en nihayetinde aşık ile aşk arasındaki karşılıklı etkileşimleri yaratıcı mucit bir ruhun rüyaları aracılığıyla anlatan özel ve güzel film. yaratıcılık dışı işyerinin rüyalardaki tasviri özellikle at gözlüklü müdürün saçı sakalı karışmış bir evsize dönüşmüş seyri çok hoş. annesine ve annesinin ilüzyonist sevgilisine dair stephane'ın yorumları çok komik: annem başladığı hiçbir şeyi bitiremez. ellisinden sonra aşk, saçmalama gurusu ilüzyonist sevgili. annem hep gurulara takılıyor, kendisiyle ilgili bir sırı keşfedeceğini sanıyor galiba.
mucitlik dehasını aldığı babasına dair güzel anılar ve kanserden ölmesi sonucu gerçekleşemeyen güzel düşler.
en muhteşem bölüm de tabiki komşusu stephanie ile olan düş ile gerçek arası ilişki. burada derin psikolojik yansımalar ve gel gitler mevcut. hep sevdiklerine ulaşamamış ve çok sevdiği babasını kaybetmiş olan stephane, ilk karşılaşmada çekici ve sıcak zoe'dan hoşlanır ancak bu aslında incinmemek için bilinçaltının yaptığı bir seçimdir. çünkü zoe ne kadar güzel olsa da stephanie gibi değildir. stephanie gibi hayal gücü yüksek, elleriyle hayallerindeki bir nesneyi anlam silsiliesi içinde bir kompozisyona dönüştürecek yaratıcılığa sahip değildir ya da stephane'ın babası gibi stephane ile aynı anda ruhları titreşmemektedir. ancak tüm bunlardan korkan stephane'ın ilk görüşme sonrası stephane'a rüyasında yazıp çırıl çıplak kapısının altından attığı notda ya da rüyasındaki kitapda şunları söyleyerek hem stephanie'yi hem de kendini aşkın, derin bir ilişkinin bilinmezliğinden korumak istemektedir:

--spoiler--
ben senin sadece komşunun. beni başka türlü sevme. yoksa ben de senin hayatındaki yalancılardan olup seni yaralarım.
not:zoe'nin telefon numarası kaç acaba?*
--spoiler--

stephanie de yaralıdır, terk edilmekten yorgun evinin baş köşesine koyduğu keçeden yapılmış yer yer sökülmüş ata dair söyledikleri bunu çok güzel anlatmaktadır:

--spoiler--
onu beni terkedemeyecek kadar çok yaralı olduğu için aldım.
--spoiler--

derin duyguların söz konusu olduğu bir ilişki her iki taraf için de hem bilinmezlikler, hem şüpheler hem de korkularla doludur. ama biraz cesaret ve gönülden konuşma ile herşey çözülebilir.

stephane'ın stephanie'in onu sevip sevmediğine dair yaptığı liste ve kıskançlık krizinin rüya yorumu da çok güzel: verdiğim mucitlik hediyelerini beğeniyor.beni öperken yanağımla boynum arasını öptü bu arkadaşça olamaz. beni o kafede beklemeyecek. benimle oynuyor. uzun boylu kaslı bir sevgilisi olabilir...
stephanie'nin stephane'ın zoe'ye olan ilgisini de hiç unutmayıp aslında onu istediğini düşünmesi de ilişkiyi sabote edenin baştan beri stephane olduğunu göstermesi bakımından çok etkili olmuş.

stephane'ın iş arkadaşının yorumu:
--spoiler--
stephanie belki de incinmemek için insanları incitiyor.
--spoiler--

stephane:

--spoiler--
keşke stephanie'den hoşlanmadığım zamandaki duygularıma o halime dönebilsem.
--spoiler--

--spoiler--
stephanie'yi babama benzetiyorum. beni korkutuyor.
--spoiler--

--spoiler--
ben arkadaşın olucam, sonra senin uzun boylu yakışıklı sevgilin olucak ve ben çıldırıcam.
--spoiler--

--spoiler--
onu yalnız sanmıştım. ama stephanie erkek arkadaş istemiyor.
--spoiler--

--spoiler--
yetmiş yaşına kadar evlenmezsen benimle evlenir misin?
--spoiler--

stephanie:
--spoiler--
onun adı senden önce yoktu. senden sonra adı altın at oldu.
--spoiler--

--spoiler--
bunu bana neden yapıyorsun? neden ben? benden ne istiyorsun?
--spoiler--

stephane:
--spoiler--
belki başımı okşasan.
--spoiler--

ve meksika'ya kaçmak üzere olan stephane annesinin zorlamasıyla stephanie'ye hoşçakal demek için uğradığı sırada stephanie'nin başladığı ortak hayal mahsülleri kayık içinde orman'ı ve asma katı bitirdiğini görüp oraya tırmanır.* stephanie de yanına çıkıp başını okşar ve düşler aleminde altın at üzerinde aşklarıyla dört nala koşarlar.

psikolojik not: carl gustav jung'un rüyalara dair derin tespitlerini okuduktan sonra film rüya analizi gibi gelmese de; çok yerinde ve derin bir ilişki, insan psikolojisi analizi ve yaratıcı ruhların rüya tadında yaşadıkları hayat bilmecesi olarak çok etkileyici. mucidimizin icatları da ayrıca muhteşem.

müzik notu:filmin müzikleri de oldukça hoş ve anlamlı. yumurta kartonlarından yapılmış rüya stüdyosu da harika.

http://www.youtube.com/wa...snJqH0c&feature=share

http://www.youtube.com/wa...r1vSQbA&feature=share

http://www.youtube.com/wa...Zy0zZl8&feature=share

http://www.youtube.com/wa...XYs9W3c&feature=share
bugüne kadar izlediğim en tatlı film, tabii bunda gael garcia bernal in rolü oldukça fazla. stephane miroux olarak çok sevmişizdir kendilerini.

stephanie - neden ben?
stephane - çünkü geri kalan herkes sıkıcı, çünkü sen farklısın.
hayatımın en iyi filmidir. türkiye de ruya bilmecesi olarak adlandırılmıştır.
bir film ancak bu kadar güzel olabilir dedirtendir.
sitesi de kendi kadar güzel olan film.
kesinlikle izlenilesidir. en sevilenleri toplayip, hayallerin ve duslerin hayati ne kadar guzellestirebilecegini anlatandir. hatta izledigim en gercek fantastik kurgulardandir. insani michel gondry'nin beynine girip, bir sure orada cadir kurmaya yoneltir. oyuncu secimleri de cuk oturmustur.

--spoiler--
ideal dus icin tarifi ve saniyelik zaman makinesini hala ariyorum. bulan olursa unicornumun yanina koyuversin.
--spoiler--

son olarak, sanat filmi olarak yaftalayanlari bile aramiza bekleriz; size bile kendini sevdirecek bir filmdir.