bugün

Zabağnan uyanamıcam.
yaptığım işe bak beynimin içi kazan gibi 4 saat bir düğüne girmişim de pat küt salonu yıka yıka halay çekmişler gibi. makineli tüfek gibi laf yapan bir kaynanayla görümce arasında gelini çekiştirmişiz gibi. düğün salonu işletsem bu kadar olmazdı. en azından çıkar bir on yirmi dakika sigara molası verirdim. bu ne kardeşim.
saçını kızıla boyatıp soytarı gibi olan kadınlar çok komik oluyor. yakışanlar hariç tabii ki.
Bugün bir arkadaşım birkaç gün önce yaşamış olduğu şeyi anlattı. Olay şöyle:

Bizim arkadaş iş yerinden bir kıza ilgi duyuyor - ki işyeri çok büyük bir kampüs- ve kızın bir şekilde ilgisini çekerek önce numarasını alıyor sonra kahve içmeye gidiyorlar falan filan...

Kız bu arada arkadaşıma 2 yıldır hayatında kimse olmadığını ama öncesinde erkek arkadaşı olduğu sonunda ve üzülenin kendisi olduğu eski bir ilişkisi olduğunu söylüyor.

Neyse bir iki gün sonra bu kız, arkadaşıma bir mesaj atıyor. Ben birisine aşığım, henüz adını ve hangi bölümde çalıştığını bile bilmiyorum ama onu arada görüyorum diye.

Sadede gelecek olursak bu ne gerzeklik, bu ne kuş beyinliliktir.

Madem başkasına aşıksın arkadaşımı neden denedin. Aşık olduğun kişinin peşinden gitsene be karakterini becerdiğimin mahlukatı. işin Türkçesi şu mu yani: ilgini çeken biri vardı ama arkadaşım da ilgini çekti ve arkadaşım seninle konuştuğu için boş geçmeyeyim bir deneyeyim dedin ama olmadı.

Bu ne karaktersizliktir ya. Ben mesela erkek halimle böyle değilim. istemediğimi reddediyorum ve ne istediğimi tam olarak biliyorum ve kaportasına baktığında bişey sandığımız karşı cinsin böyle boktan olması ve üstüne üstlük bu boktan varlıklara ihtiyacımız olası ne kadar da acı.

Sonracığıma esas bomba ise şu. Kızımız adını sanını, ne olduğunu, kuş beyinli mi kekeme mi, ağzı mı kokuyo ter mi kokuyo, sümük mü yiyo bilmediği birine uzaktan aşık olmuş. Bakmış ve aşık olmuş. Allahım bu ne salaklıktır. Kızlar bu siz misiniz. Umarım değilsinizdir çünkü gay değilim ve karşı cinse ihtiyacım var. Ama iç dünyanız bu kadar salak olamaz. Yani öyle olmasın lütfen.

*normal şartlar altında belki o kız arkadaşıma ilgi duysa arkadaşım onu reddebilirdi bile. Yani çocuk gayet özgüvenli ve çok renkli biri ama işte kalabalık ortamlarda kurt kuzuya kurban olabiliyor maalesef.
elimden gelse ve öyle bir imkan olsa aksam saat 10dan sonra düğmemi kapatıp kendimi çevrim dışı bırakırdım.
geceleri oldum olası sevmemişimdir.
bana kalırsa geceler sadece uyumak içindir cünkü verim alamıyorum gece yaptıgım hic bir işten.
ya kafayı vurup yatarım ya da uyuyamıyorsam kafayı yiyecek raddeye gelirim zaten bu yüzden normal zamanlarda saat en gec 11de uyuyorum. ramazan gelince düzenim alt üst oldu ve uyku düzenimin bozulması beni asırı asabi yapıyor.
su sıralar cok gerginim sözlük yaklsmyn üzrm bn kötü briym...
Çok yorgunum sözlük.Bedenim yorgun,zihnim yorgun.Hem de hiçbir şey yapmadan yorgunum.Doğuştan beri yorgunum..
dilipak abim bile gerekçeli kararı beğenmedi.
bugün çok fazla para harcamadan günü kapattım. mutluyum. sadece tchibo'daki filtre kahve makinesi kağıdından alacak para çıkışmadı. neyse kağıtsız deneyip, kitap okurum.
babacim. su hayatta en sevdigim insan. akliyla kalbiyle cevresine isik olan tertemiz insan. sana layik olamamanin ezikligini yasiyorum. sana kendimle ilgili kötü bir haber vermemek icin kendimi yiyorum, benim yuzumden ne annemin ne de senin uzulmene dayanamiyorum. fakat yanlis genleri mi aldim noldu bilmyioru.eski tuttugunu koparan, hirsli halimi cok özlüyorum. tepetaplak oldu hayatim. hani diyorsun davranislarimin tuhafligina binaen ya kizim ben seni hic anlamiyorum diye. anlamazsin baba diyip gecistiriyorum ama icim diyor ki ben de kendimi baba, hem de kendimi hic anlamiyorum baba.zayif noktamsiniz.kendim gibi bir evlat istemezdim sanirim.
Bıktım lan boş afra tafralarınızdan, ne zamandır yapmadığım şeylerin sorumlusu ben oldum. Başlarım egonuza, sıkmaya başladınız artık.
belki de hayat budur.
korkak bir aptalım.
Biçimsel yönden oluşturulan tarz, ister istemez hepimizin ilgisini çeker. Bir insanın olağandışı giyinmesi, saçlarını alışılmışın dışında tasarlaması; dövmeleri, piercing ve küpeleriyle oldukça hoş bir uyum yaratması, sözgelimi tüm vücudunu bir bütün olarak oldukça çekici bir kompozisyon haline getirmesi ve bir doğallık içinde kendini doğaya bırakmasıyla bizlere zenginlik sunması birçoğumuza pozitif duygular yaşatır. Farklılık her koşulda herkesin ilgisini çekecektir. Kimileri bu farklılığı yadırgayacak, kimileri ise defalarca izleyecektir. "Kız öyle güzel ki, ben dönüp bakmasam bile gövdemin içinden iskeletim dönüp bakıyor." şeklinde harika bir film repliği hatırlıyorum.

Bu güzel biçimselliğin içerikle de beslenmesi ve uyumlu olması gerektiğini düşünüyorum. Yani doğaya böyle farklı bir tarz sunan insanların bilim, sanat, felsefe gibi alanlarda bir parça da olsa kendisini yetiştirmiş olması, çok daha güzel bir hava katacaktır. içinizden "Ooo, bir de ejderhası olsun mu?" diyorsunuz, biliyorum; fakat ben, çok da üst düzey özelliklerden bahsetmiyorum. En azından temel kavramları bilsin, diksiyonu düzgün olsun, kendine ait cümleleri, düşünceleri, fikirleri ve hayalleri olsun.

Düşünün, yazımın başında bahsettiğim kompozisyonu oluşturan bir bireyin gelenekçi olduğunu. Bir düşünün, düğünlerde oynayanların alnına para yapıştırdığını. Yanmakta olan sigarayı ağzından hiç düşürmeden kahvede ödetmesine okey oynadığını, Serdar Ortaç konserine gittiğini düşünün! Hahaha.

Serdar ortaç'a kadar geldiğime göre Konu iyice dağılmış. Sonuç olarak insanlar, birbirini rahatsız etmediği sürece dilediği kadar bakabilmeli.

Şüphesiz, hepimiz, yeryüzünün görsel işçileriyiz.
bugun bir arkadasim dogum gunu pastasini uflerken gozlerim doldu, duygusallastim.

Neden? Tovbe est. Neden yahu?
"Beni o limana çıkaramazsın. Seyir defterini başkası yazsın."
en güzel günlerimin tek melun adamı var. bir insan bütün hatalarının yükünü başkasının sırtına yüklememeli. onun yüzünden sevdiğim kadına bile mahcup oldum. gece uyku yok gündüz huzur yok. ne yapacağımı bilmiyorum. allahım bir çare.
bugün, fındık işi yapan dükkanları olan, aynı zamanda apartman komşumuz olan abi ile fındık işine takıldım yine. bir süredir takılıyorum, yetecek kadar bana para da çıkıyor. azcık nasipleniyorum yani. en azından diğer başvurularım sonuçlanana kadar takılmalık. neyse anlatacağım şu. bu abi biraz zıppır bir abi. 37 yaşında. apartmanda bir o kaldı bekar erkek, bir de ben. hadi beni geç bana daha var neyse de. ama onun zamanının geldiğini düşünüyor apartman ahalisi. gerçi kendisi halinden çok memnun. hiç takmıyor, her gün biriyle takılıyor falan neyse beni ilgilendirmez. fakat bana dediğine takıldım. gülsem mi ağlasam mı, gurur mu duysam, kendimi mi sorgulasam. oğlum, sen hiç yavşak değilsin ya, biraz yavşak ol oğlum, çekingenlik nereye kadar dedi. eleştirisel de söylemedi övgüsel de. bende ne yapayım dedim abi, olamıyorum yapım gereği bende böyleyim. hem yavşak olmak ne demek. anlamı çok geniş. neden kendimi yavşak biri olarak göstereyim ki. bunu da içimden dedim. yapı olarak değişken olan arkadaşlıklar daha iyi anlaşılır aslında. böyle dediği için kızamadım da. benim de elbet bir yerde kısmetim açılacak, karşı cinsle ilişki kurmak anlamında da, girişkenlik anlamında da. bunu içimden dedim tabii. ve yine de halimden de memnunum bende.
Kazık yemeden bu hayatı öğrenemiyorsun galiba. Neden yaş arttıkça tecrübe bu kadar artıyormuş anlamaya başladım. Bu yaşta bile bu kazıklarla bişeyleri öğrendiğime göre 30-40 derken ustalaşırım galiba.
Sözlük başım çatlamak üzere galiba dayanamıyorum bir de üstüne şimşek çakıyor, sese hiç katlanamıyorum!!!
Ulan herkesin bana umut pompalamaya çalışmasından bıktım. %0 umudum var. Başka alternatifler arayisindayim. Hala yok sen yaparsın diyorlar. Bol keseden atmak oluyor bu. Pembe gözlük mü takıyonuz ne oluyor anlamıyorum ki? Ben ne yaparsam yapıyım arkamda olunsun istiyorum. Olmuyorsa olmuyordur, becerememisimdir yani napayim kendimi mi keseyim? Başka maçlara bakicaz işte.
okulun sonuna geldik. normalde bu sıradan bir insanı sevinderen bir olaydır. gerçi eskiden beni de sevindirirdi. ne zaman böyle bi bitişle yüzleşsem depresyona girerim. en nefret ettiklerim de dahil tüm arkadaşlarıma söylemek istediğim ama bir türlü söyleyemediğim bir şey var sözlük. çok güzeldi. güzel anılardı. sırf beni acı dolu iş hayatı bekliyor diye demiyorum bunu: tekrar 4 yılım olsun yine vereyim bu şekilde geçsin. çok özlücem her şeyi.

en sevdiğim şey de sözlük ne biliyor musun? öğretim yılının son haftaları. kimse gelmemiş, koridorlar bomboş. içimden bi ses sürekli şey der, bir zamanlar böyle değildi.

arkadaş çevresinin geçmişinden kaynaklanan bir dil varolur. bu dilin içinde, grubun önceden yaşadığı komik olaylar vardır. çocuklardan birisi komik duruma düşer, diyaloğu yıllarca sürür gelir. işin tuhaf yanı bu jargonu sadece yaşayan tayfa bilir. her geçen gün anlaşmak için kurdukları cümle sayısı azalır. bakışlarla anlaşılır. sonra saat artık işlemiştir. bu dil, bu geçmiş, artık asla eskisi gibi olamayacak şekilde biter. aradan zaman geçer ve buluşmalar olur, belki o da. ve hasret gidermesi gereken bu buluşmalar bana daha çok acı verir: bir zamanlar böyle değildi.
Canım yanıyor.
Tok açın halinden anlamıyor.
Hayat garip, anlamsızlıklar, çelişkiler, karşılıksız sevmeler ve en kötüsü zamanı geldiğinde istemeden de olsa ayrılıklar.

Bir yerden bir yere sürüklüyor sizi, ne olduğunu anlamıyorsunuz bile, öylece bakıp kalıyorsunuz sadece, içinizi kemirip duran gerçeklere, insanlara.

Düşünüyorsunuz olmayacağını bile bile, istemeden. Engel olamıyorsunuz kendinize ama söyleyemiyorsunuz da en çokta bu acıtıyor canınızı.

Ayrılık vakti geliyor, usulca gidiyosunuz. içinizde bir yara kalıyor. Aklınızdan silip atamayacağınız. Belkide unutamayacağınız Ama hiç bir çaresi olmadığını da biliyorsunuz...
bugün 10 yaşındaki küçük ela'nın ağlamaktan kıpkırmızı olmuş koca mavi gözlerini görünce, dayanamayıp ne olduğunu sordum. önce söylemek istemedi, fakat ben ısrar edince: ''annem beni hiç sevmiyor hocam, ne yaparsam yapayım, ne kadar ders çalışırsam çalışayım, olmuyor sevmiyor!'' diye feryat edercesine ağlamaya başladı tekrar.

ela, 5 kız kardeşin 5.si ve 6. kardeşi ise 6 yaşındaki efe. ''nihayet bir erkek çocuk doğurarak rüştünü ispat etmiş annesi'' kendisi dahil evdeki tüm kız çocuklarını küçük efe'nin hizmetine atamış. minik ela'nın ise, 4 yıllık bu zulüm artık canına tak etmiş elbette.

elimden geldiği ölçüde onun durumu anlayabileceği sözcükleri de seçmeye özen göstererek, öyle bir şey olmadığını, kendisinin yanlış anladığını anlatmaya çalıştım elbette. herkesin sevgisini göstermesinin farklı farklı yolları olabileceğini, illaki her zaman sarılıp öpmek gerekmediğini, belki bizim bunu göremeyebileceğimizi uzun uzun konuştuk. hem belki annesinin de, küçük kardeşine ve kendisine böyle davranarak, ablası olarak onu sevmediğini ve kabullenmek istemediğini düşünebileceğini, tıpkı kendisi gibi annesinin de onu yanlış anlamış olabileceğini düşündük üzülerek.

hayata dair her türlü olgu ve fikir gibi cinsiyetçilik de evimizde, ailemizde başlıyor ne yazık ki. en sevdiklerimiz aktarıyor en zehirli fikirleri kafalarımıza maalesef. sevgi ihtiyaçları karşılanmayan bu kız çocuklarının göz yaşlarını, sevgi açlıklarını ve bunun sonuçlarını nasıl göremez anneler babalar?

fakat bugün şunu bir kez daha fark ettim ki, çocukların sizi anlaması için sözcüklerin gücü o kadar da önemli değil aslında. insanın anlatmak istediği şey, dünyanın en karmaşık konusu dahi olsa, yaşı kaç olursa olsun bir çocuk sözcüklere takılmadan ihtiyacı olanı çekip alabiliyor. ve dahası size de tam ihtiyacınız olan şeyi verebiliyor.