bugün

bir sen ol
kimsen olmasa da
sen ben ol
ben sen olmasam da
sen sen ol
sen bir olmasan da
şarkılar tutuyorum içimden, hep meloankolik ezgiler tıngırdıyor,
diyorum şöyle oynak birşeyler çıksa da neşemi bulsam azıcık,
diyorum ya yine diyorum radyoda takılıp kalıyorum,
içimde göçmeyen bir yalnızlık kuşu uçuyor,
her yaşadığım aşkı, iki kişinin ortak yalnızlığına çevirip yeniden uçuruyorum,
ve ben yine radyo dinliyorum, hani diyorum sıradaki şarkı sen olsan, bana gelsen
hani ben senin kim olduğunu bilmeden...
hani o bendim kucağında huzur bulan
evet o bendim sesinle hayat dolan
inkar etmiyorum,
bendim; olmadığında seni arayan gözlerin sahibi
adın geçtiğinde deliren kalbin sahibi

seni mısralara yazan eller
seni konuşmaktan bıkmayan diller
hepsi benimdi.

kısacası sevdim seni
tüm benliğimle, her zerremle
koskoca sevgin taştı küçük bedenimde
sayfalarca saçmaladım
aylarca bekledim
günlerce dinledim
yıllarca baktım gözlerine

asla kaybolmaz sandığım ışıltı
bomboş karanlıkla yer değiştirmişti bigün
ben gözlerinde kendimi ararken
dikkat etmedim başka hiç bir şeye
dudakların "bitti" derken göremedim
son bir ışıltı aradım kendime dair.

son kez kapandı gözlerim
kulaklarımda çığlığın
işte o zaman kalbim durdu
gözlerim doldu, nefesim soldu.
son sözlerim "elveda" oldu.
bana geceleri tarif edin.nasıl onca yıldızın arasından sızıyor bu karanlık...
suçludur ! hüküm giymesede..
nasıl aydınlık bu, hangi yola çıkar sonu..? \ dur orda hemşerim yolculuk nereye ?

ya nasıl karanlık bu, piç ediyor genleri
neden sadece geceleri ağırır hastaların, yaraları.

bir çocuk neden geceleri ağlar ?
yağız genç bütün çocuklarını bir gecede, bir göbeğe nasıl boşaltır.
gidin şimdi bu gecede cevabı yok bu soruların..
Kaç gecedir
Uykularımı kaybettim
Öğrendim ki binlerce adı varmış
Yıldızların

Çok zaman oldu
Çalınmıyor kapım
Anladım, gar telaşı bulaşmış
Eşiğime

Artık
Eski mektuplar yazılmıyor
Bir mesajın sessiz harflerine sığınmış
Muhabbet

Ama hayatın
Olağan şeyleri de var
Acıkmak gibi mesela ekmek arası
Aşklar

Artık saymıyorum
Kaç parçam eksilmiş
Ve kaç vidam sökülmüş
Bütünümden

ilgisine
Bilgisine alakadar olanların
Epeydir kaybettim
Kendimi

Hükümsüzdür...
* *
bir kez bak gözlerime
yalandan da olsa bak
gitme...
seni böyle karşılıksız sevmek gün geçdikçe koyuyor bana
ama alıştım artık..
bir uzvum oldu snin aşkın
seviyorum seni, yük gibi değil.
elim gibi
ayağım gibi
taşımak zorunda olduğum bir yük gibi...
artık seninle nefes alıyorum
seninleyim aslında hep..
sen hiç olmadın benimle
bilmniyorsun çekdiğimi
hiçç hiç hiç tahmin edemezsin seni sevebileceğimi
ben de hiçç tahmin edemem senin aşkın olmadan, seni düşünmeden yaşayabileceğimi
kimi düşünürsen düşün ama hiç unutma imkansızım seni kimse hak etmiyor.
sen mükemmelsin imkansızım
sen ulaşılmazsın
sen bir yudum su, derin bir nefes, bir şifa, bir şiirsin
utanıyorum senin adına şiir yazmaktan
bu beceriksiz hallerime rağmen seni çirkin bir şiire konu etmekten utanıyorum
ama kim olsa senin güzel gözlerine şiir yazmadan duramazdı..
şiir çirkin belki ama senin adın geçiyor, senin bahsin geçiyor madem
işte bu mükemmelleştiriyor yazımı.
sadece sana güvenerek sunuyorum yazımı bu sözlüğe..
sadece senin aşkın yapdırabilirdi bana bunu
belki ifadeleri çirkin dugularımın
ama inan bana sevgdiğim sana olan hislerim gerçeğin ta kendisi
gözyaşlarım akıyor temizliyor tüm benliğimi
toparlayamıyorum kelimeleri
saçmalayışımın tek sebebi sensin imkansızım....
"Kendimi terk ediyorum" dedim.
"Git" dedi.
"Ya ölürsem" dedim.
"Nefret ölmez" dedi.
"karanlık" dedim.
"hiç aydınlığı görmedin ki" dedi.
"Korkuyorum" dedim.
"Korkaklar korkamaz" dedi.
"Gittim..."
"Bi dakka" dedi
"Yüreğini unutmuşsun..."
Dedim;
"o da senin olsun..."
(bkz: şimdi sen gelsen)
sen yoktun ve ben seni özlemiştim
hazzo pulo pasajı'nda bir dirilişin
bilmem kaçıncı günü vardı gösterimde
dişlerimi kırmış, gözlerimdeki paraları
mendilci çocuklara yâr etmiştim
simit alacaklardı rivâyet o ki
varsın yalan söylesinler,
kandırsınlar beni kaçıncı ömrümü
yaşadığımı dahi unuttuğum anında hayatımın
ben, kendimi kandıramıyorken
a'ceb-ül acaib hayallerimden dahi vazgeçmişken
kandırsınlar aşk malulü hâllerindeki beni
ha bir eksik, ha bir fazla olmuş negâm

hazzo pulo'daki iskemlelerde öğrensinler
aşık olmayı ve kaybetmeyi o çocuk dünyalarında
çay içmeyi, kedilerin boyunlarını okşamayı
ve yalandan yaşadıkları çocukluklarını
geçmiş zaman ölüydüm, hatırlamıyordum
şimdi fazla diriyim ve gözlerimin gördüğü
beynimi kaplıyor günden güne
ve iskemle aşkları yaşanır oldu bu köhne pasajda
yalnızlıklara gölge düştü, juan bir esmeri aldı
kanatlarının altına ve gülüşünü resmediyor
juan, bir avcı kadar titiz bir katalan
ben senin kucağına düştüğümde
kadınlardan kaçıyordum, şimdilerde yalnızlığı yaşıyorum
genç aşıkların gölgesi altında ve
bir dirilmemiş, doğmamışın ölüsü üzerinde
sırtlan salyaları akışık duruyor
gözlerim dolsa da ağlamayacağım
katilinin bir polis olduğunu bilecek
ama tek bir polise, tek bir küfür etmeyeceğim
küfürlerimi, defter yaprakları arasında kurutacağım
vakti gelene dek duracaklar oracıkta ve öylece
öldüm ölesi hayatımdan çalmaktan fazlasını yapmadılar
şimdi görüyorum faili meçhullerin üzerinden
kaç ömür daha geçmiş ve hiç bir cinayetin
hiç bir canisi dahi faili meçhullerin
faillerini katiyen tanımıyorlarmış
polisler, ah polisler hepsine tek, tek sormuşlar
tüm katillere sormuşlar ama tüm polislere soranı yok

ben hazzo pulo'dan ayrılacağım, yakındır
yalnızlıktan da kurtarıp kendimi
yalnızlığından hisseme düşene sahip çıkacağım
ve sen ellerini, sakallarıma sürecek
ensemin ayazlarında gezdireceksin
yol kenarlarında öpeceksin, utanmayacaksın
hem sen, seversin beni
mendilci çocukların, çay içmeyi sevdikleri gibi
öyle katıksız, öyle gelişigüzel,
öyle şımarık, öyle kararsız, isimsiz
ve öyle işte...
sabah uyanmak için yemekse lokma
ne gerek var havyara şaraba
değerli olan yemek değil hayatsa
hadi gidelim bir esnaf lokantasına

bize birer kuru çek bir baş soğanla
pilav iki porsiyon ama tek tabakta
sabah parkta yatan adam gelince aklıma
daha ilk kaşıkta düğümlendi lokma

sabah erkendi bir bankta uyuyordu
kimsesiz kediler yanında duruyordu
soğuktandır belki elleri titriyordu
hastaydı belki sık sık öksürüyordu

sonradan öğrendim tahsil etmiş ilim
şimdi yanında yok üzerine alacak kilim
öğrenmekle olmuyormuş malesef bilim
ben böyle şansın ecdadını sikeyim.

royal001
sen.ahhh sen.
yine soluksuz bir gecenin rüzgarı fısıldıyorsa kulağıma en tiz sesiyle adını...
ve ben bu tamlamalar zincirinin ortasında yalnızsam,
karanlık,
bütün yorgunluğumun üzerine binen acımasız zulmet ile birlikte
etrafımdaki tek ışığın karşı kaldırımdan cama vuran lambanın aksi olduğunu anladığım an,
kabuk tutan yaramın o tatlı kaşıntısına aldanıp, yarayı açmışım demektir.
yazıklar olsun bana!
yazıklar olsun ki; yaşanması gerekeni yaşamak varken,
kapılıp iki kuruş etmeyen yalan görüntülere
aldanmışım..
kiminin sokaklarında gezmiş ruhum, kiminin ellerini avuçlamışım.
kimi yüzüme bakarken bile dinlemiyormuş beni,
kimi dönmüş sırtını bakmamış bile yüzüme...
kimin kolundan tutmaya çalıştıysam silkelenmişim meğer,
kimin gölgesine koşmuşsam, açmış perdelerini sonuna kadar, daha çok yanayım diye.
yanmışım yanacağım kadar!
şimdi gidip, dönmemeli geriye.
bakmamalı ardına,
duymamalı çığlıkları,
sevmemeli eskisi kadar,
unutmalı...
*
samandan korkuluk diktim,
kalbimin orta yerine.
sevgimi talan eden kargalar;
korkup kaçsınlar diye!
Yalandı arkadaş, söylediklerime inanma

Sana değildi arkadaş, kendimeydi sözlerim...

Olmasını umduğum için unutulur demiştim

Sana değildi arkadaş, kendimeydi şarkılar...


Belki aramaz gözlerin, yakında iyileşirsin

Yalandı bütün sözlerim, iyiliğin için söyledim...



Ben olmasını umduğum rüyaları görmek istedim

Kabuslar gördüğümden 'rüyasızda' olur dedim...

Olmasını umduğum rüyaları görmeni istedim

Sende yaşama istedim, unutulur dedim...


Yalandı arkadaş, sana yalan söyledim!



Hani bakar ya gözler, dalıpta gidersin

Hani o anlatır sen dinlersin...

Hani ıslanır ya dudaklar, onu öpmek rüyadır

Ama tam ıslanırken dudaklar, uyandırdı uykudan...


Olmadı, yarım kaldı bende sessizce çığlık attım

istemediğim herşey beklenmedik zamanda...


Hayatın bir pitbull salyasıyla sonlanabilir

Artık gözün kapanıyorsa, gördüğün son yalandan...

Ölüm bir ağacın gölgesinde yarım bir uyku

Denedim olmadı, uyandırdı uykudan...


Baktığında görmüyorsan, arada çınlıyorsa kulaklar

Geliyorsa sesler uzaktan, belkide değil uzakta.



Elinde kumanda, zap yaparak kanal geziyorsan

Yazıklar olsun sana, bense söz yazıyorum uzaktan...

Yine de kulak kabartma! sesim gelirse uzaktan

Korkmak yersiz olurdu heralde görmediğim tuzaktan...
gökyüzünde süzülen ufak bir parıltı,
bir yıldız misali dolaşıyor uçurtmam.
muhteşemliğinin altından ufak bir çatırtı,
ve ardından ipi elimden kaçırmam...

uçtu, gitti uzaklara.
rüzgarla birlikte süzüldü gökyüzünde.
ardından bakakaldım o derin ufka.
ama hiç şüphe yoktu özümde.

bir bekleyiş sardı tüm bedenimi,
geri dönecekti benim uçurtmam.
umudumu yitirmeden geçirdim günlerimi,
fakat geç oldu bazı şeyleri anlamam.

rüzgara kapılan hiçbir uçurtma,
sahibine bir daha geri dönmez.
boşu boşuna döneceğini beklemek,
bir nebze bile fayda etmez.

uç uçurtmam uç!
rüzgarla birlikte muhteşem görüneceksin.
ama esinti durunca, unutma ki,
yine yere düşeceksin...
cacık şiirlerdir. 136 sayfanın 4 sayfasını zor okuyabildim o kadar diyorum. hatta sinirlendim bir tanede ben yazdım.

ehliyet sırasında kuyrukta beklerken,
gördüm seni parmak basarken.
görevli polis olmak isterdim,
ellerini yumuşak yumuşak okyaşabilen.

buda 136 sayafanın en cacık şiiridir. benden sözlük ahalisine armağan olsun. imza: küçük elnino1907.
dikkat ettiysen eğer,
artık ağlak cümleler kurmuyorum.
hayat bana bildiği gibi geliyor,
ben de gelişine vuruyorum...
bedava mesaj hakkım her ay kullanmadan bitiyor,
insanın sevgilisi olmaması iyi mi kötü mü henüz çözmüş değilim,
aslında bir bakıma iyi, gereksiz zamanlarda arayanın olmuyor,
ama bazen keşke arayanım olsa dediğim oluyor,
keşke ve ama çaresizlikle eşit kelimeler,
bence kış insanların hormonal dengesini bozuyor,
bence delirmek iyi bir şey değil, valla.
serbest çalışma. benden şair olursa şiir de bu olur.
gözlerin beni cennete ulaştıran tek yol
kalbinden geçer bütün düşüncelerim
yaşam olanağım senin aldığın nefes sayısı kadar bebeğim
umutla girdiğim bu aşk yolunda adını andığım an güçlenir bileklerim
ve hep adını sayıklar o zavallı kalbim
Gizemli bir şehirdi yüzü
Kim bilir hangi duyguları anlatmış
Kimini belki de hiç anlatamadan,
Öylece ve kimsesizce donup kalmış
Kim bilir? ...

Bulutun çok olduğu bir hüzündü
Dokunsalar sel basacaktı şehri
Dokundular mı, hangi sokakta, bilmem
Acıyı hazmetti mi kalbi zamanla,
Kim bilir? ...

Durulmuş bir dalga gözleri,
Son bir defa baktı arkasına, baktı mı?
Korkmadı belki de sözleri, sövdü yine
Zaman hafifletir mi şehrin bulutlarını,
Kim bilir? ...

Yaz gelse de oynasa çocuklar o şehirde
Manzara yeşillense, daha parlak bir yeşil
Bıraksa kollarına kendini hayatın, düşünmese
Yarını düşünmese bugün biter mi,
Kim bilir? ...

Şehrin gizemleri çözülse, yıkılsa duvarlar
Barış, huzur gelse şehre, bir olsa bütünüyle
Daha güçlü olur ben bilirim, o da bilir mi,
Kim bilir? ... *
Duygularım gömüldüğü yerden çıktı yine
Bu geceyi de hayata adıyorum tıpkı
Diğer gecelerim gibi...
Ağlamak geliyor içimden oluk oluk
Ağlayamıyorum yine...
içime akıttığım gözyaşlarım gibi hayat
Sarı soğuk, kapkaranlık hüzünler keza
Her çaldığım kapı yüzüme vurur
Gecenin soğuk rüzgârıyla birlikte...

Doya doya içemiyorum bile artık
Her şiirin bir hikâyesi vardır ya
Bu içimde biriktirdiğim şiirlerin toplamı işte
Kapalı bir kutu gibi durmaktan sıkıldığımda
Ve kapalı kutuyu zorluyorsa bir bilmece
işte tadından yenmez bu hikâye de.

Sarhoşluğun ne demek olduğunu
Çoktan unuttum anne!
Çoktan unuttum hayatın ne kadar
Ezmeye çalıştığını beni
Ve unuttum yalan hayatımı
Onu kaplayan bir başka yalan hayatımın içinde
Usandım anne...

Kime anlatayım yaralarımı bilmem ki
Hangi garip yürek anlar beni
Bu garip yalanın içinde
Kime yalvarayım bana eski hayatımı
Eski güzel günlerimi geri ver diye
Olmuyor be...

Gözlerimden yağmuru çekip çıkar ey sahte yüz
Ey sırrına eremediğim düzen tut çek beni
Bu keşmekeşten, özümü geri ver bana
Hatırlat insanlığımı geri ey Homeros
Hiç yaşanmamış destanları yaz benim için
Başka bir sahte dünyaya götür hiç var olmamış
Orda yeni yalanlarla avunayım birkaç saat
Ve sonunda yine acımasız gerçeğime uyanayım
Nerde...

Uzun sürelerdir yoktu ortalarda bu yürek
Devasa dertlerimi çoktandır bu kadar küçültmemiştim
Ve her defasında yazarken arındığım defterime
Bu kadar dert dökmemiştim uzun zamandır
Yeni, yine, yeniden bakıyorum eski evimden dışarı
Penceremin üstünde kabuğunu yırtmış bir yavru kalıntısı
Artık ben de senin kadar özgürüm ey kuş
Özgürüm ben de senin kadar ey kardelen
Artık üç noktalar arasında sıkışmıyor cümlelerim
Ve yüreğimin yükünü biraz olsun hafiflettim
Oh be... *
Tanıdık gölgeler örtüyordu aramızdaki çıplaklığı
ve sen karanlığın cazibesine kapılıp kayboldun
O günden beri kanayan dudaklarıma
iki taraflı acılar ezberletiyorum.
radyo dinliyorum bir tablodaki kadından
bir genç adam
ölmüş diyorlar
tablodaki uçuk mavi
birden araya giriyor
bir beyaz kadın
yürüyor sokaklarda
yağmur başlıyor
genç kadınlar kaçışıyorlar birden
sahi ne kadar oldu?
genç adam öleli..
Güne başlayan güneşin yüzü,nûru
Kocatepe'de bir sabah namazı
Takribi saat 06:00

Ahmet Hamdî'de Beş Şehir
Olmuş öğlenin sıcaklığı
Ulu Cami'de bir öğlen namazı
Takribi saat 12:00

Ey,yüzü ak Muhammed
Duy Ken'an ı Yusuf ilinde
Her şehadette bir ses
Süleymaniye'de bir ikindi namazı
Takribi saat 15:00

Topraktan beden oldum
bedenden sana ruh oldum her gün batımında
Habib-i Neccar'da bir akşam namazı
Takribi saat 18:00

Ve güzden geldim cemre oldum
önce havaya,sonra suya ,sonra toprağa düştüm
her gece içine doldum
Hacı Bayram'da bir yatsı namazı
Takribi saat 20:00

Ve bir cenaze namazı
Takribi "sükût"...
gidersen bütün denizler çeker sularını

benim bir yanım eksik kalır istanbul'un her yanı..