bugün

çok ilgi görmemiş, ingilizce altyazısının çıkması bile bir yıl alan güzel filmdir. lisede ponpon kızların lideri olan, okulun en yakışıklı çocuğuyla çıkan popüler rose lorkowski kendini çocuğuna tek başına bakmaya çalışan bir temizlikçi ve evli, çocuklu üstelik karısı hamile bir adamın metresi olarak bulur. bu adam ona suç yeri temizlemekten, bunun normal temizliğin sadece biraz daha kanlısı olduğundan bahsedince suç mahali temizleme işine girer. kızkardeşi ve babası da ona yardımcı olacaktır. izlenilesi bir filmdir.
megan holley yazmış; christine jeffs yönetmiş; amy adams, emily blunt, alan arkin, jason spevack, steve zahn, mary lynn rajskub, clifton collins jr. oynamış. 2008 yapımı bağımsız bir amerikan filmi, little miss sunshine'ın yapımcısından.

--spoiler--
rose lorkowski* darmadağın, oradan oraya koşturmakla geçen bir hayata ve bir de yedi yaşında Oscar* adlı bir çocuğa sahiptir. Norah* ise, hiçbir işte başarılı olamayan bir kız kardeştir. Joe* ise en büyük tutunamayan olarak, arz-ı endam eder. Rose hem klasik orta sınıfın yükselme hayalciliğiyle, hem de okulunda sorun çıkartan oğlunu oradan alıp özel okulda okutmak için, bambaşka bir işe ele atar. Artık kapıları dolapları tozdan değil, kandan arındıracaktır. Hem de Norah ile birlikte. Filmin konusu kısaca böyle.

Filmin sinemanın derin düşünce deryalarında yüzdürecek türden bir konusu ve böyle de bir iddiası olmadığı için karakterlere ve çekimlere odaklanmakta fayda görüyorum.

rose'a dönersek, hayatında babası, kardeşi, oğlu ve yatak sevgilisi hariç kimse olmayan biri. eksik bir karakter; anne ve hizmetçi sıfatlarına sıkışıp kalmış. Güven sorunu var, hayata tutunma yolu "i'm a winner" cümlesini kendi kendine tekrar etmekten ibaret. Tutunuyor da. Hem kardeşine hem de oğluna bakmak zorunda. Liseden arkadaşları kocaman kocaman yuvalar kurarken* o da o villada hizmetçilik yapmak zorunda ya da eski model arabasını kim bilir hangi eski arkadaşına ait porsche'un arkasına park etmek zorunda. Uğraşıp didiniyor ve hiçbir insanın merak etmediği bir mesleğe atılıyor, ölü artığı temizlemek. Kan, parmak ve insanlardan fırlayan türlü iğrençlikler, arkadaşlarına mesleğini anlattığında iğreniyorlar. amy adams'ın rose rolünde çok iyi iş çıkardığını söyleyebilirim, izlediğim ilk amy adams filmi olması da ayrı ilginçlik.

norah ise, belki ablasından daha rahat ama hayata tutunmak konusundan bir o kadar başarısız, amaçsız. belki de sırf bu amaçsızlığı yüzünden, belki de salt iyilik güdüsünden, artıklarını temizledikleri bir kadına ait eşyaları ulaştırmak için, kadının kızının peşine düşer, başarısız olur. ablası olmadan bir "artık" işine girişir, mekanda yangına sebebiyet verir. başarısızlık. başarısızlık. emily blunt'a gelirsek, temiz oyunculuk ama dublaj gerek, ingiliz oyuncu amerikan aksanını yaparken, birçok yerde çuvallıyor. ama bir sahnesi varki, filmin en güzel sahnesi, mutluluk ve özgürlük ve çocukluk bir arada: norah tren raylarının arasına, tâ köprünün altından ellerini sokar, tren gelene kadar elini bekletir ve tren gelmesine yakın çeker elini, rayların kıvılcımları yüzüne saçılır norah'ın, ve norah çocukluğunu görür, gözyaşları.

Joe'ya gelirsek, yaptıklarını ticaret zekâsı altında sınıflandıran biri. belli ki, çok işe girişmiş ve çok işi batırmış. karısı intihar etmiş, ama hiç aklına bile gelmiyor bu mesele*, kaybediyor, yeni baştan başlıyor. Tutunamayan, 60'tan fazla yıldır hem de. Pratikteki başarısızlıklarını, teorik olarak torununa anlatıyor ve böylece başarılı bir dede portresi çizmeye çalışıyor. Alan arkin kısıtlı rolünde yine döktürüyor.

lorkowski ailesinin "biz tutunamayanlar"dan, "biz kazananlar"a dönüşmesinin hikâyesi. lorkowski ailesinden başka herkes, ailenin dönüşümüne katkı sağlamaktan başka işe yaramıyor. Ve sonunda, göz yaşı yok filmin, yolcuğa çıkan norah, aile şirketi kuran rose ve joe, ve okulunda "little bastard"lı dövmesiyle hava atmaya koyulan Oscar.

Daha kısa kısa; başarısız bir tutunamayanlar hikâyesi, başarılı bir aile hikâyesi.
--spoiler--
vakit geçirmek için izlenebilecek film. gerçi filmin başı/sonu belli değil.
türkiye gösterimi 28 ağustos. sırf emily blunt için izlenebilir.
balayı yolculuğunda uçakta izlenmesi tavsiye edilmeyen filmdir. ağlamaktan gözlerin akmasına sebep olabilir. ayrıca kimsenin beğenmediğine şaşırdığım filmdir.
(bkz: little miss sunshine)dan sonra sönük kalmış filmdir, beklentileri en aza indirip izlenmesi gerekir.
sıkıcı filmdir.

--spoiler--

Lisede amigo kızlar takım kaptanı olan Rose Lorkowski, şimdi 30'larındadır. Çocuğunu tek başına yetiştiriyor ve geçinmek için ev temizliyordur.

8 yaşındaki oğlunu özel okula göndermek isteyince, evli olan sevgilisinin tavsiyesini dinleyip kazançlı olan başka bir işe girişir; bundan böyle suç mahallini temizleyecektir.

Aslında onu her zaman hayal kırıklığına uğratan kardeşi Norah'yı da onunla birlikte çalışmak için ikna ettikten sonra Sunshine Cleaning ( Gün Işığı Temizleme) adlı küçük bir iş kurar.

Bu iş ikisinin de önceliklerini, hayattaki amaçlarını belirlemek açısından güzel bir deneyim olacaktır. Rose ve Norah zorluklarla yüzleşecek ve daha mutlu olabilmek, daha iyi yaşayabilmek için çabalayacaklardır.
--spoiler--
gözümde olmamış filmdir. kadın senarist, ilişkileri böyle anlatıyor demek ki dedirtmiştir.
--spoiler--
küçük kardeşin* sonunda road tripe çıkma olayı nedir ya. filmdeki birçok şey bunun gibi havada kalmışlıklarla dolu.
--spoiler--
ayrıca* Emily Blunt'ın demet evgar'a bu denli benzemesi bana arada bir sanki facebook paylaşımlarında 1 kadın 1 erkek skeci izliyormuş hissi yarattı.
little miss sunshine ile çokça karşılaştırılan film. lakin, bence adlarının kesişim kümesindeki sunshine ve loser'ların güzide yaşamı dışında bir benzerlik yok. dersen ki o da yeter bana yetmiyor işte. zombi filmi değil ki hepsini aynı kefeye koyalım. loser işte burada, orada, her yerde.

filme gelirsek; amy adams başarılıydı, senaryo fena değil, gerisi yalan. ben çok sevmedim lakin sevenleri ayıramam.
little miss sunshine kadar olmasa da kendi çapında- o filmden bağımsız ele alırsak- gayet hoş bir film.
en azından samimi ve çok bizden.
norah'nın küçüklüğünü canlandıran kızın gerçekten canını yaktıklarına inandığım film. bu kadar gerçek ağlayan bir çocuk oyuncu olamaz.
--spoiler--

okulun amigo kızlar grubunun lideri rose lorkowski, artık 30 yaşını aşmıştır.yaşamını sürdürmek için temizlik yapan rose aynı anda oğlunu büyütme mücadelesindedir.çocuğunun özel ve kaliteli bir okulda eğitim almasını istemektedir.bunun üzerine metresi olan adamın önerisiyle daha fazla gelir sağlayan olay yeri temizleme işine girer.sürekli onu inciten kızkardeşi norah’ın da aklına girerek onuda yanına alıp gün işığı temizleme isimli küçük bir şirket oluşturur.ortaklık ve iş iki kardeşinde önem verdikleri, yaşamdaki hedeflerini değerlendirmek için hoş bir girişimdir.iki kız kardeş tüm güçlüklere karşı savaşacak ve güzel bir hayat için mücadele edeceklerdir.

--spoiler--
christine jeffs filmi.

--spoiler--
2000 sonrası ivme kazanmış bağımsız sinema nitelikli örnekler verdi. aklıma alexander payne'den sideways, Jonathan Dayton ve Valerie Faris 'in kotardığı Little Miss Sunshine, Thomas McCarthy imzalı Station Agent, noah baumbach 'tan The Squid and the Whale, alfanso cuaron 'dan Y tu mama tambien, carlos sorin 'den Historias minimas hatta Gustavo Taretto 'dan medianeras gibi sağlam örnekler geliyor. bir de bunlar kadar vurucu olmayan 2. sınıf bağımsızlar var. gene, eli ayağı düzgün iyi çalışmalar olmakla beraber belki de tekrar tekrar izlenmeyi hak etmeyengiller. işte sunshine cleaning bu 2. sınıfa dahil. tıpkı juno, The Kids Are All Right gibi...
--spoiler--

--spoiler--
ben filmdeki little mis sunshine etkisini alan arkin 'e verdim daha ziyade. çünkü o filmde bu oyuncu tek kelimeyle harika bir iş çıkarmıştı. üstelik küçük gün ışığım kalabalık kadrosunun tümünün hakkını teslim etmemiz gereken bir ekip dayanışmasıyla sivriliyordu. sunshine cleaning, daha güdük kalıyor ekip dayanışması açısından. bir diğer ortalama bağımsız junebug 'tan ta tanıdığımız bu aralar hayli popüler amy adams 'ın başarılı oyunculuğuna gene ortalama bir bağımsız olarak My Summer of Love 'a hayat veren bu rollerin altından sağlam kalkan emily blunt ortaklığını da eklemek lazım. bu ikili zor bir iş için küçük bir şirket kuruyorlar. suç mahalinde toplu temizlik işine giriyorlar, başta abandone oluyorlar zaman içinde iş profesyonele dökülüyor. rose okulunda sorun yaşayan evladını özel okula gönderme çabası içinde ve ilişkisinde de dış kapının mandalı modunda. bir şeyler yapamamak onun özgüven sorununa ve kişiliğini sekteye uğratıyor. norah, rose'a göre daha pozitif bakan ama içsel derinlerinde yine sorunlu bir profili resimliyor. sorunun merkezi, geçmiş sıkıntılar ve annenin intihar etmesi. zaten yeni işlerinde suç mahallini temizlerken kişilerin hayatlarına müdahil olmaları ve yaşanmışlıkları keşfe çıkmaları filmin hem en bağımsız tarafı hem de kanımca incelikle yakalanmış zirvesi. bir de alt metin var. kişilerin üzerine sinmiş etraflarında zikredilen olumsuzluk ve başarısızlık kişiyi özgüven ve kişilik anlamında sorunlu yapabilir. rose'un amaçsız partiye kendisini ispat güdüsüyle katılması ve norah'ın tek başına işi eline yüzüne bulaştırması ortaklığın bozulmasına ve kırgınlığa teslim ediyor kendisini ki mevzuya bir diğer kaybeden baba (özellikle işsel) joe müdahil olup durumu toparlıyor ve son sözü olumlu mana da söylüyor.
--spoiler--

keyif veren ama çokta iddialı olmayan bir çalışma günışığı temizleme şirketi. bağımsız sulara girip çıkmayı sevenler beğenir.

10 üzerinden 7,5.
Lise yillarinda amigo iken hizli lise asklari coluk cocuk (babasi bilinmiyor) baya dagilmis bir kadin ve ailesinin hikayesi. Ben cok begendim. Eski çamlar bardak da olsa umut vardir diyor. Dara düştükçe izlenilecek film.

--spoiler--

Yalniz rose'un durumu baya zor. Lise arkadaslarinin evini temizle, birinin kocasinin metresi ol.. zor yani. Filmi izlerken bi siir aklima geldi. Rose'a ithaf ediyorum..

Saçların uzundu, omuzlarına akardı
Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından
Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın
Gülerdin, içimize aylar doğardı
Görünmez dağların arkasından
Eski gülümsemeni beyhude aradım
O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

Bir çay içer misin, yoksa kahve mi
Kibritim yok, demek cigaraya başladın
Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var
Böyle bir kız değildin sen eskiden
Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?
Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

Ufaklik da baya zeki. Sevdim keratayı. Okuldan atilmak icin hocanin bacagini yaladi. Hehe.

--spoiler--