bugün

“Sen geldin benim deli köşemde durdun” dizesiyle yürekleri dağlayan, sevdiğimiz bi abimiz.
(bkz: tahta at)

aşk kadar nazlı saat kadar gerçek
bir bülbül bakıyor bana doğru
boş oda kadar tedirgin tehlike kadar güzel
bir bülbül içimde sedefle kaplanıyor
payıma korkarım eşsiz bir azap düşecek.
şairler canımıza can katarlar.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak:
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış,
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak.
"Biz yangında koşuyu kaybeden atlarız"
"Biz koşu bittikten sonra da koşan atlarız"

dizelerine sahip, bu topraklardan çıkmış başarılı şair.

(bkz: şahdamar)
Şairleri anlamak zordur. Hele şiirler çok daha zor.
saçlarını kimler için bölük bölük yapmışsın
saçlarını ruhumun evliyalarınca örülen
tarif edilmez güllerin yankısı gözlerin
gözlerin kaç kişinin gözlerinde gezinir
sen kaç köşeli yıldızsın

fabrika dumanlarında resmin
kirli ve temiz haritaları doldurmuşsun
hâtırasız ve geleceksiz bir iç deniz gibi
aşka veda etmiş topraklarda durmuşsun

benim geçmiş zaman içinde yan gelip yattığıma bakma
ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
bir tek köşen bile ayrılmamışken bana
var olan ve olacak olan bütün köşelerinin sahibi benim
ben geleceğin kara gözlü zalimlerindenim
sen kaç köşeli yıldızın?

Köşe isimli şaheserin yazarı olan şair düşünür..
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.
Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara;  Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara.
Yaşayan efsanedir; şu söze bakarmısınız, ve hiç ölmeyecek şahsiyettir.
"Geceye yenilmeyen her kişiye, ödül olarak bir sabah ve bir gündüz, bir güneş vardır."
Ben geldim geleli açmadı gökler,
Ya ben bulutları anlamıyorum,
Ya bulutlar benden bir şey bekler.
Dincilerin pek bir sevdiği şairdir.

Şiirindeki en büyük eksiklik mânâdır. Şiirden anlamayanların 'çok derin yazmış be' dedikleri dizeler esasen mânâ derinliği taşımaz. Şairin gayesi her ne kadar bu olsa da şiirleri bunu karşılamaktan uzaktır.

Kahraman tazeoğlu'nun iki gömlek iyisi. Hepsi bu.
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek...

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları

Ki ben Mona Roza bulurum seni
incir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller
Sezai Karakoç

En sevdiğim şiirlerden biridir. Bir de hikayesi vardır. Kimi gerçek der kimi yalan. Aşkı ve çaresizliği anlatan cok güzel bir şiirdir.
Edebiyatçı-Yazar Sezai Karakoç, Suriye krizinin ortaya çıktığı ilk günlerde Müslüman kamuoyunu uyarmıştı.

Karakoç, Suriye’de tuzak olduğuna dikkat çekerek şu ifadelere yer vermişti:

‘Şimdi Batı bize diyor ki, 'Suriye'de kötü bir yönetim var. Orada halk ile devlet arasında problem var, masum insanlar ölüyor. Bu işi siz halledin, siz çözün, insanların ölümünü seyir mi edeceksiniz?' Şüphesiz Müslümanlar asla seyir etmez, ama bu meselenin çözümü silahla olmaz. O yönetimi uyaracak olan kılıç değil kalemdir. Çünkü kılıç ile girdiğiniz takdirde halk ile karşı karşıya gelecek ve siz yine masumları öldürmek zorunda kalacaksınız. Aynı o devletin yaptığını siz yapmış olacaksınız. işte bu size kurulmuş bir tuzaktır. Çözümün sadece silah ve kılıç olduğu doğru değildir. Daima ondan daha güçlü olan bir çözüm vardır ve o çözüm fikirdir. Kılıç dahi fikrin emrindedir. Aksi halde zarar verir.

Bugün Türkiye çok büyük bir tehdit ile karşı karşıyadır. Şimdiye kadar Müslümanların başına gelen zulümlerde hiçbir zaman Batı Türkiye'ye 'gel sen buna karış' dememişti. Tam tersine kendisi işgal ettikten sonra, 'gel bize destek gücü ver' demişti. Afganistan'da Bosna'da böyle oldu. Katliamlar olurken bizi sokmadılar, katliamlar oldu, bitti kendileri girdiler ve destek için çağırdılar.

Bugün bilhassa Türkiye ile iran'ı çarpıştırmak istiyorlar ve ben bakıyorum ki, bunu önlemesi gereken kalemler tam tersine, en basit bir bahanelerle tahrikçi bir şekilde ortaya atılıyorlar. Tabii bu tek taraflı değil. iran'da da mutlaka böyle oluyor. Suriye'de de öyle oluyor. Türkiye'de de. Şunu bilelim ki bu ülkelerin arasındaki meseleleri çözemeyecek tek şey var ise o da silahtır. Bir tek kurşunun bile atılmaması gerekiyor. Eğer bu atılırsa arkası gelir ve bu ülkeler göz göre göre mahvolur gider. Arkası da Batı'nın korkunç istilasıdır. O zaman ne ezan ne kitap kalır. Bu yüzden uyarıyorum tüm Anadolu'yu, çilekeş Anadolu'yu.

Hakk'ın ve doğrunun emrinde olması gereken kalemler maalesef hükümetin emrindedir. Hakk'ın, doğrunun emrinde olan, bağımsız olarak islam ülkelerinin tümünün menfaatinin, tümünün çıkarının ve geleceğinin emrinde olan kalem istiyorum ben. Bilgi istiyorum. Bu boşluk var. Bu boşluğu kim dolduruyor? Onu Batı medyası, Batı düşüncesi, Batı ajansları dolduruyor. Bu sebepledir ki öncelik islam aydınlarının öne çıkması ve adeta bir örgütleniş içinde olup bir araya gelmeleridir. Ve zaman zaman islam aleminin durumunu gözden geçirip verdikleri kararları da uygulamalılar.
"düşünceyi kritik etmezsen (tenkit etmezsen, eleştirmezsen) düşünce kendi kendini kritik eder." der islâmın dirilişi yapıtında üstad. ne güzel demiş...
kitap yarışmasına katıldığım yazar. çok ağır bir dili var mı diye tartışılır ama devrik cümleler kullanıyor olması yani verilmek istenen mananın cümlenin sonunda görülmesi gerçekten can sıkıyor bazen.
Sene 2010. Ben ümitsiz bir şiir okuyucusuyum. Ümitsiz, çünkü sermayemde şiiri işleyecek bir birikimim yok. (Bence. Çünkü şimdi baktığım yerden o zamanlar bulunduğum yer en hafifinden takdire şayan.) Şiir, çünkü nesir beni boğuyor bir yerde. Okuyucu, çünkü yazmaya teşebbüs ettiğim her an karşımda muhtemel faciayı görebiliyorum, neredeyse etten kemikten. Elimi tutup, sen yazma, diyecek kadar. (Kendimi benden iyi harcayan biri olmadı hayatımda)

Çok saygı duyduğum bir arkadaşım var. Yaklaşık 2 sene evvel tanışmışız. Edebiyat okuyor. Şiir okuyor, çeviri yapıyor, tiyatro oyunları inceliyor. Sevdiği şarkılar birkaç dilde. Bense iktisat fakültesinde, yakın dönemde yapılan grevler ve genel özellikleri üzerine bir tez ile boğuşuyorum. Hem sıkılıyorum hem çok idealistim. Sıhhiye'de sendikaların kapısında yatıyorum.

Bu süreçte, 2009 senesinde yazdığım kendimce birkaç çöpü onunla paylaşma cesareti buluyorum. Çöp, çünkü okunacak ummandan daha bir damla içmemişim bana göre. Nasıl yazmış olabilirim ki? (O kadar güzel ki aslında sadece o yazdıklarım, sadece o birkaç tane.) Alkol iyi biri değil bazen. Bana karşılığında, bir yılbaşı gecesi inci dakikalarından birkaç dize yolluyor. Ve merhaba sezai karakoç.

...Sen bana yeni yılsın her dakika...

Lisede beni sevmeyi, bunu denemeyi son seneme bırakan edebiyat öğretmenlerimden biri karşıma çok çıktı aslında Sezai Karakoç ile. Bize okurdu. Bu adamı onun sesinden sevmeyi de ben çok derinden reddetmişim. Karşısına Altay Öktem'in sokaklar tekin değil'i ile dikildiğimde şaşırmış, sevinmiş ve beni tanımakta geç kaldığına belki bir parça üzülmüştü.

Ama birini çok yürekten sevdiysem, seveceksem şu harikulade evrenin bizi bir araya getirmek için oynadığı ışığıyla, kostümüyle, oyuncularıyla muhteşem oyunları keşke dilim dönse de anlatabilsem. Mucizeler, ifade edilemediğinde sanki hiç olmamış gibiler. Oysa mucizeler vardır ve ben kalbimi sıkıştıracak kadar keskin bir inançla bağlıyım onlara.

Söz özellikle şairden ve inci dakikaları ile köşe'den açılınca aklımın içinde, sonsuza giden konuşmalar yapılıyor şu karışık kafamın tam ortasında. Tanıştığım güne, tanışmama vesile olana şükürler olsun.
Ey yeşil sarıklı ulu hocalar bunu bana öğretmediniz
Bu kesik dansa karşı bana bir şey öğretmediniz
Kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı
Günlere geldim bunu bana öğretmediniz
Hükümdarın hükümdarlığı için halka yalvardığı
Ama yine de eşsiz zulûmler işlediği vakitlere erdim
Bunu bana söylemediniz
insanlar havada uçtu ama yerde öldüler
Bunu bana öğretmediniz
Kardeşim ibrahim bana mermer putları
Nasıl devireceğimi öğretmişti
Ben de gün geçmez ki birini patlatmıyayım
Ama siz kâğıttakileri ve kelimelerdekini ve sözlerdekini nasıl sileceğimi öğretmediniz
Bir kentten daha geçtim
Buğdayları yakıyorlardı
Yedikleri pirinçti
Birbirlerine açılan borular gibi üfürüyorlardı Sonra birbirilerinden borular gibi çıkıyorlardı Pirinçler gibi çoğalıyorlardı
Atlarını yalnız atlarını cana yakın buldum Öpüp çıkıp gittim yelelerini.
dinci terörün son 50 yıldaki en şizofrenik kalemi.

Ben bu pislikten daha çok kafayı sıyırmış bir dinci terörist görmedim.
Vefat etmiş.
Sezai Karakoç üstadımız Hakkın rahmetine kavuşmuş.
Allah rahmet eylesin.
Allah rahmet eylesin. Az önce öğrenmiş bulundum. Sevenlerinin başı sağ olsun.

"Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir
Tabiatı aşan bir bildiriştir."
88 yaşında ölmüş.
Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.

edit: bu duayı eksileyen şahıs. allah senin de ölmüşlerine rahmet eylesin, mekanları cennet olsun.
öldükten sonra değeri anlaşılacak olan bir kişi daha..