bugün

kısmen doğru, kısmen yanlış olan tespittir (subjektif tanım yaptım ama bu başlığa başka türlü olmazdı sanırım).

polis en temel tanımı gereği "asayişi" sağlayan kimse demektir. işte konu "asayiş" olunca da işler karışır. memleketi yönetenlere göre ideal toplum, "uslu toplum", ne denirse kabul eden toplumdur elbette. sendikacıya göre "hakkını arayan" toplumdur. aydına göre "düşenen, sorgulayan" toplumdur. fakire göre "gelir dağılımının adaletli" olduğu toplumdur. iş adamına göre "çok tüketen, çok para harcayan" toplumdur. yani asayiş, herkese göre farklılaşan bir kavram olabilir.

peki polis hangi "asayişi" sağlar. kendisine maaş veren, terfi ettiren, direkt olarak yöneten kişilerin istediği "asayişi" elbette. yani ülkeyi yönetenlerin, iktidarların. e tüm ülkelerin iktidarlarının da asayişten anladığı; uysal, laf dinleyen, fazla soru sormayan bir toplumdur doğal olarak.

dolayısıyla bütün ülkelerde polisin kurumsal olarak benzer "reflekleri" göstermesi doğaldır. genelde polis; "farklı" olandan pek hoşlanmaz. "düzen bozduğunu" düşündüğü kişilerden kıllanır. birey olarak polisler ne kadar farklı farklı insanlar olsa da; yek vücut olarak polis incelendiğinde; toplum üzerinde baskı kurabilme olasılığı bir hayli yüksek olan, farklılıklardan pek hoşlanmayan, itiraza ve sorgulamaya karşı pek tahammülü olmayan bir yapı çıkar karşımıza...

özet olarak; polislerin elbette milliyeti vardır. tek tek polisler incelendiğinde, her biri kendi toplumunun özelliklerini yansıtır. ancak; bir "kurum" olarak polis, her ülkede benzer reflekslere, benzer davranışlara sahip olabilir. bu mümkündür...