bugün

çok sakıncalı bir ismi olan filmdir.

yaa şimdi küçük çoçuğunuz olduğunu düşünün.

baba yada anne bu filmin ismi ne demek ya ''o çocukları'' ne anlama geliyor diye sorsa ne cevap vereceğimiz ?

+ baba/anne o çucukları ne demek oluyor ?
* o mu ? onların çocukları evladım.

ya bir de baba ve anneye farklı zamanlar da birbirlerinden habersiz sorsa.

+ anne o çucukları ne demek ?
* ormanın çocukları.
+ ama babam onların çocukları demişti ona da sormuştum.

şimdi çocuğun gözünde annemi bilmiyor babamı ?

+ ya baba/anne siz de hiçbişey bilmiyonuz ya. ben biliyorum ismini. söylim mi ?
filmi izlemeden yorum yapanlarin sandigi gibi adi dikkat cekilmek icin degil tamamen filmin konusuyla bütünlesti icin o cocuklari konulmus(cünkü filmin ana karakterleri orospu cocuklaridir.) belki de en komik türk filmleriden biridir.
Gişedeki bilet satana yönelip direkt olarak "orospu çocukları, iki bilet" deyip aldık 19:00 matinesine biletimizi.
Bitmek bilmeyen seans öncesi verilen reklamları küfrederek seyrettikten sonra başladı film nihayet.
Sadece şu kadarını söyleyeyim; Film tamamen içine alıyor sizi.Hissettiriyor o dönemin acılarını ve çaresizliğini.
Ve oyunculuklar göz dolduruyor. Özellikle Demet Akbağ ipek Tuzcuoğlu
Boyunlarına sarılmak geldi içimden.
sırf gişede bileti alırken çekinecek insanlar nedeniyle izlenme sayısı düşük olacağı öngörülebilecek film.
şehrin dörtbir yanındaki bilboardlarda, otobüs duraklarında, alışveriş merkezlerinde o meşhur afişi gözümüze gözümüze sokulan film. belli ki yapımcıları potansiyel sinema izleyicisine en iyi sellektörü böyle marjinal bir isimle yapmak gibi bir yol izlemiş burası bizi ilgilendirmez. fakaaat,

kardeşim sabah akşam gözümüze takılan "o... çocukları" yazısının hemen üstünde resimleri bulunan altan erkekli olsun özgü namal olsun demet akbağ olsun ve diğer ünlü sanatçılar olsun bu tablodan hiç mi rahatsız değiller acaba? yani düşünün şehrin her yerinde sizin resimleriniz asılı ve altında o. çocukları diye bir yazı yazıyor. sanatçılık hakikaten zor iş.
yavan bir film. sinemaya gidip, oturuyorsunuz, izliyorsunuz ve kalkip eve geri donuyorsunuz. dusunmenizi, akil yurutmenizi gerektirecek hic bir olay yok icinde. ya da acaba simdi ne olacak dediginiz.
isminde oluşturulan fırtına, filme oyuncu olan isimler, müziği yapanın ismi felan derken gidilir filme.
sonra ne mi olur izlenir ve çıkılır. ee nerde kalmıştık. bünyede yorucu bir etkisi yoktur. hatta etkisi de yoktur. sözlüğümde daha güzel diyaloglar küfürler var.
Erdeme, bir çaresizlik duygusu içersinde zırhların içine sığınarak pes etmiş bir halde ulaşılamayacağı gibi, sadece güzel günler olsun, güneşi görelim insanca yaşayalım demekle de varılamayacağına dair ipuçları yakalamış buna rağmen esaslı bir bağlamaya varamamış, gerekli tespiti yapamamış film. Yarım kalmıştır...

Bu gülü yetiştireceksen elin kanayacak; sorunlara çözüm üreteceksen beynin...
ismi dikkat çekmesi için konulmasada her tarafı afişleri ile donatark dikkat çekmeye çalışan yapımcılara sahip sözde bir dönem filmi. sözde dönem filmi çünkü darbe dönemi ile alakalı beklentesi olanlar elleri boş terkederler sinema salonunu. baktığınızda sadece filmin başındaki tarih ve sorgulamadan ibaret bir 12 eylül dönemi anlatımı.

film akış olarak güzel. diyaloglar falan yerli yerinde, komedi öğeleri fazlaca ve bu komedi öğeleri genel olarak küfür ile sağlanmış. ismini geçtik eğer bu film televizyonda yayınlanırsa senaryonun yarısı çöpe gider. o çocuklarından tutun bakıcı anneleri bile ağzından küfürü eksik etmiyor.

final sahnesi ise facia. idare eder yapıda giden bir filmin finali bu kadar vasat bu kadar yavan çekilir. bariz aceleci bir yaklaşım ya da kurgu eksikliği. ayrıca kahramlardan bir kaçının hali ne oldu belli değil.

oyunculara gelirsek demet akbağ döktürüyor, başlı başına alıp götürüyor, rolun hakkını veriyor. ipek tuzcuoğlu nun performansıda demet akbağ a yakın. eğer gerçekten geneleve gözlem yapmaya gittiyse boşa gitmemiş. sıralamada üçüncü sırada diğer bir o çocuğu sarp apak var, fena değildi o da. son olarak özgü namal çok ahım şahım olmasa da bildiğin özgü oyunculuğu ile karşımızdaydı. özgü nün rolu hakkında söyleyemem gereken bir şey daha var o da özgü bence ne kadar iyi gösterilsede aslında içten pazarlıklı. zira sarp ın sen ne kadar iyisin bak insanlara yardım için gelmişsin falan demelerinin hepsine sessiz kaldı oysa ki o okul parasını ödemek için geldi ve bu iş karşılığında ciddi maddi çıkarı söz konusu. oyuncular bitti. aaa bi de altan erkek li var dimi. işte o yok. yani filmde epi topu 4 sahnede gözüküyor bunların birinde diyalog bile yok toplasan 5 dakika.

filmde en çok sevdiğim nokta komik öğeler oldu. izlerken güleceksiniz.
her ne kadar eleştirse de oldukça hoş olmuş diyebilirim. hani tamam oyunculuk konusunda pek bir başarı yok lakin demet akbağ için gidilip görülebilir. özgü namala zaten bir şey denmez. ancak dem vurduğu konular itibariyle, esasen küçük yerlerin gerçeklerini bir kez daha izleyenlerin yüzüne vurmuştur.
ismi ne kadar itici gelse de gidilip izlenmesini nacizane tavsiye ettiğim filmdir. sırrı sürayya abimiz gene döktürmüş, özellikle de diyaloglar iyiydi. teknik açıdan değerlendirme yapamayacak kadar sinema cahili olduğum için ancak şunları söyleyebilirim:

-demet akbağ kelimenin tam manasıyla aşmış. o nasıl bir oyunculuktur öyle..
-ipek tuzcuoğlu: demet akbağ kadar iyi olmasa da, o da vasatın üstündeydi.
-özgü namal: beynelmilel'deki oyunculuğunu daha çok beğenmiştim fena değildi gene de.
-altan erkekli: sahi ya, o da vardı de mi bu filmde.
-yuvadaki çocuklar: hepsi iyi oynamışlardı. sırıtan kimse yoktu ama babam ve oğlum'daki deniz kadar da iyi performans yoktu. filmin güldüren sahnelerinin çoğunda onlar vardı.

kısacası, izlemeye değecek, çıkışta ulan niye geldik dedirtmeyecek, verdiğiniz para için sizi üzmeyecek bir film.

not: aaaa sarp apak'ı unutmuş salak adam diyenleri duyar gibiyim. unutmadım ama ona yorum yazmak içimden gelmedi be sözlük..
izlenilesi bir film... bileti alırken gişedeki arkadaştan biraz utanılıyor ama film gerçekten harika.
edit: herkese tavsiye ederim mutlaka izleyin.
demet akabağın bir sohbette açılımını yapmaya çalışırken ordulu çocuklar demesi üzerine tepki oldığı film.
not:neyse son anda düzelttiler durumu.
uykusuzun bu haftaki sayısında yiğit özgür'e malzeme olmuş olan film.karikatürde bu filme nasıl bilet satın alınacağına değinilmiş,gişedeki insanla geçmesi muhtemel bir diyalog yazılmıştır.

-o... çocuklarına iki bilet.
-kalmadı maalesef.götü s.klilere boş yer var ama.
-.mına koyim senin
-y.raaaak!!!
herkes geneleve gitsin,devlet vergisini kessin,filmi çekilsin ama biz hala o... çocukları koyalım filmlerimizin adını, söylemeye utandığımız şeyleri başkalarının hayal etmesini isteyip vicdanlarımızı rahatlatalım, eğlence programlarına çıkıp ordulu cocuklar,onun bunun çocuğu onlar banane diye ti sesimizi yükseltelim. onlar, o anlattığınız çocuklara ekmek götürmek için utanmıyorlar ki, onları utandıran bizleriz çünkü bizler utanıyoruz onlara orospu demekten?
gişeye gidip, filmin ismini (açılım yapmadan) afişinde yazdığı şekilde zikredip biletininizi istediğinizde, ne gişe görevlisinin ne de yanınızdaki sevgilinizinin sıkıntıya girmeyeceği filmdir.

gelelim tanım sonrası filmin yorumuna... biraz tersten başlayarak filmin müziklerine değinelim. filmin tema müziği (şarkısı) olan eser, sanılanın aksine bir kıraç bestesi değil; filmin anlattığı yıllarda özellikle istanbul batakhanelerinde, meyhanelerinde, kerhânelerinde, ve pavyonlarında 3. sınıf şarkıcılar tarafından çokça höykürülen ve yanlış hatırlamıyorsam sözlerini selahattin özdemir'in yazdığı "yaşamam artık" adlı arabesk şarkıdır. kıraç'ın başarılı bir şekilde cover'ladığı bu şarkı filme o yılların havasını vermeyi başarmıştır. ayrıca dramatik-akustik çalım, filmin hüzünlü sahnelerine kelimenin tam anlamıyla "cuk" oturmuştur.

yine sanılanın aksine o... çocukları, bir dönem filmi değildir. malum dönem çıkışlı ve "o" dönemi yüzeysel olarak eleştiren, eleştirirken de yer yer cesaretli davranan (balkondan atma sahnesi) bir yapımdır. fakat ana tema daha sosyaldir.

türk sinemasının komedi/dram tarzında ortaya koyduğu iyi filmlerden birisi olmasına rağmen, ufak tefek mantık hataları gözümüzden kaçmamıştır. yine de güçlü oyuncuların olması bunu görmezden gelebilmeyi ne derece sağlar bilinmez. yorum sizin.

gelelim o hatalara: olaylar 1981 yılında cereyan ediyor olmasına rağmen, sanat yönetmeninin ulvî öngörüsüyle bir yıl sonra dillere pelesenk olacak dünyaca ünlü italyan şarkısı (felicita), filmde çocuklar tarafından 1 yıl önceden söylenebilmektedir. mutluluk anlamına gelen bu şarkıyı, albano-romina power çiftinden önce o... çocuğu ferdi söylemiştir.

ikinci bir hata ise, ihtilâl dönemi olmasına karşın, 23 nisan kutlamalarının, üstelik yabancı ülkelerden çocuklar getirtilerek "gezelim-coşalım 23 nisan'ı kutlayalım" tarzında ülkemde tatbîk edilebilmesidir. o dönemde vatanımda neyin yasak neyin serbest olduğunu iyi bilen bünyeler ne dediğimi anlayacaktır.

gelelim üçüncü hataya: hazal'ın annesinin gemiye bindiği sahne, kuvvetle muhtemel sıradan bir yolcu vapurunun makine dairesinde çekilmiştir. yük taşıyan büyük gemilerin, büyük makine daireleri olduğunu ilkokul çocukları bile biliyor artık. o uzun ve zorlu yolculuk akabinde italya'ya varış'tan, herhangi bir sahne görmeksizin, yolculuk ceremesi olarak hastalanmış bir anne görüyoruz yatakta... buda cabası tabii...

ayrıca, hazal'ın babasını da en son işkencesi zeki! türk polisinin onu mahallede podyumladığı sahnede gördük. sonrasında buharaşan babaya hiç bir karede rastlanmadı, esâmesi bile okunmadı. ayrıca ölen kardeşin polise söylediği son söz hiç bir şekilde anlaşılmıyor.

özgü namal, güzelliği ile büyülerken, daha italyan görünümü kazandırılmak için siyaha boyanan saçları ve belirginleştirilen kaşları dikkatimizden kaçmadı.
hani çok da yakışmış yavrucağıza. ilk sahnelerde kullandığı aksanla hemen akabinde kullandığı aksanın birbiriyle alakası olmadığı da galiz bir hata olarak beynimize işlemiştir. oyunculuğunu çok fazla zorlayacağı bir rolü olmaması, "vasattı" yorumlarına neden olabilir belki ama bence gerek yabancılaştığı ülkesine ve o ülke insanına savurduğu şaşkın ve anlamaya çalışan bakışlarıyla ve gerekse boynundaki haç'la iyi bir donatella imgesi taşıyordu. ayrıca italyadaki evinden atılması ve sığıntı olarak yaşaması gerçeği, bu işi türkiye'ye "parayı göriim öliim" için gelmiş olmasını bastıramadı maalesef...

demet akbağ ve altan erkekli... biri filmi sırtlayıp götürürken, diğeri çok az sahnede görünüyor olmasına karşın, halâ zihnimizde kalmayı başarıyor. ikisi de usta ve sahne sayısı paylaşımı olarak sayısal bir dengesizlik olsa da bence eşit yayılmışlar filme... demet akbağ nasılda aklımızdaki manukyan imajını değiştiren bir anaç (eski)hayat kadınına dönüşüverdi değil mi?. rolünün hakkını fazlasıyla verdiğini düşünüyorum. önden fermuarlı elbisesini ve saçındaki bigudiyi hiç unutmayacağız. ayrıca ölen balıklarla ilgili yorumlarında, batı tarzı yaklaşımı ve genel kabul gören kavramları bir çırpıda çöpe atmış olması, senarist sırrı süreyya önder'in muhteşemliğinden kaynaklanıyor olsa gerek.

sarp apak bu filmde ilk defa vücut dilinden çok gözlerini konuşturmuş. sahnelere dikkat ederseniz, büründüğü rolle ve verdiği duyguyla ilgili gözlerine yüklediği anlamı görebilirsiniz. bence komedi/dram türü için iyi bir yüz.

gelelim ipek tuzcuoğlu'na... yüz mimiklerini çok iyi anlayamadık çünkü o mimikleri kapatan kâhkülleriydi buna engel...
sol görüşün neden hep dışlandığını ve kabul görmediğini acı bir dille anlatan "suçumuz insanları sevmek" açılımına verdiği cevapdaki mükemmelliği, yüzündeki saflık ve aptallık arasındaki çizgiyle birleştirmesi inanılmazdı bence. ayrıca vurulma sahnesi öncesinde üstün bir performans sergilediğini düşünüyorum.

filmin küfürlü olması bence çok gerçekçiydi. o hayatın içindeki insanlar salon ağzıyla konuşmuyorlar zaten. ayrıca illede küfürsüzlük arayanlar için; özgü namal ve altan erkekli'den film boyunsa hiç küfür duydunuz mu?

son söz senaristimize ve yönetmen mustafa saraçoğlu'na: bu filmdeki dialoglarla hayatın olması gerektiği gibi değilde olduğu gibi olduğunu bize gösterdiğiniz için teşekkürler.
filmin afişine bir öneri,

bir 12 eylül dönem filmi,

o....u çocukları..

her orospunun çocugu, orospu çocugudur, ama, namuslu anneden de orospu çocugu dogabilir.

not: amerikan başkanına, bizim çocuklar türkiye de basardı diye duyurulmus bir darbedir 12 eylül, bu film ile biz de, 12 eylül darbesine halkın bakısını ve nelere mal oldugunu yansıtmaya çalıştık.
vakit kaybı...

oysa çok güzel bir noktayı yakalamışken, mesela kimsenin aklına böyle orjinal bir bakış gelmemişken sen kalk başı sonu ortası birbirinden kopuk bir film yap. kesin çok beğenirim kadro süper diye gitmiştim. valla aklımda doğrudürüst birşey kalmadı. kıraçın o muhteşem yorumu olmasa kalbimin titreyeceği de yoktu... o ne güzel şarkıydı....

çok süper bir kurgu yapılabilir, keskin çizikler doldurulabiklirdi filme... ayrıca 12 eylüle teğet geçmiş... hem o yıllarda geçip hem bu kadar teğet geçmesi başarısızlığın dikalası... bence karar verilmeliydi. ya direkt o.. çocuklarının hikayesi anlatılmalıydı. ya da dönem filmine has birşeyler daha sanatsal şekilde verilmeliydi.

masanın üzerine pandalı saat koymakla, eski çekyatlara dantel örtmeyle olmuyor bu işler....
bugün itibarıyla izlediğim ve çok da fena olmayan ama yine de türk filmi dedirten film.. özgü namal italyandan başka her şeye benziyor özellikle de aksanı ..onun dışındakiler iyi oynamışlar konusu da fena değil ..
80 dönemine değinmenin güzelliğinin yanında, özgü namal ın göğüslerine sık sık değinilmesi de erkek izleyiciler açısından ayrı bir güzellikdir. göğüslerin bu kadar etkileyici olduklarını bilmeyenlerin gitmesini öneririm.
--spoiler--
rol icabı da olsa saffet*'in donatella*'nın göğüslerini dikizlediği film.*
--spoiler--
BKM tarafından yapıldığından, bir beynelmilel tadında olmasını bekleyerek gittiğim fakat neredeyse bir hayal kırıklığıyla ayrıldığım film. Senaryo kopuk. Sonunda ne oldu anlamak mümkün değil. Arada Demet Akbağ'ın ve oyuncu çocukların güzel dialogları var o kadar. Ha bir de 12 eylül darbesinde işkence yapıldığını kör göze parmak sokan sahneler.

--spoiler--
- Filmin oyunculuklarını hadi es geçelim. Zira hemen hepsi zaten kendini kanıtlamış oyuncular. Eleştriler tartışma götürür.

- Bu insanların suçları nedir? işkenceye uğrama sebepleri suçlamaları nedir? Bir dava arkadaşları yok mudur? Beraber hareket ettikleri bir grup, bir ast üst hikayesi yok mudur? Bir tek adam var ortada. O da vefa duygusu ile yardım ediyor. Diğerleri nerde?

- Filmin başında işkence yapılan kadının kardeşi ve eşi olan 2 adam var. Bunlardan biri ölüyor eywallah. Diğerine ne oluyor? Neler yaşıyor? Hayatta kalıyor mu? Eşine ve çocuğuna tekrar kavuşabiliyor mu?

- Anne italya'da çocuk Türkiye'de iken Donna (özgü namal) defalarda telefonda italyanlarla görüşüyor. O sırada annesini özleyen ve onun kaçtığını düşünen bu çocuk neden telefonla annesiyle konuşturulmuyor. Bütün bir film zaten bunun üzerine değil mi?

- Töre cinayetiyle öldürülen kadın neden önce ölümden kaçıyor ve sonra bile bile ölüme gidiyor. Aslında ölümden kurtulmuştu. Sadece kızını kurtardığını düşündüğü için mi? Ayrıca böylesine sağlam bir kazığı kız ve annesine atabilecek durumda olması ve evi ihbar etmesi de biraz abartılı geldi.

- 23 Nisan'da gelen italyan çocuklarla beraber bu ülkeden kaçmak nasıl anlamsız ve saçma bir fikirdir. Zorlama olmuş.

- Sarp Apak'a filmin sonunda ne oluyor? Nereye gidiyor? Özlüyor mu Donna'yı? Evi barkını polis bastı. Sonra nereye gitti? Ne yaptı? O neden gelmedi italya'ya?

- Çok fazla eksik gedik var filmde. Senaryo delik deşik.
--spoiler--
cümle içinde kullanımı ' o çocukları bi yakalayayım toplarını makatlarına kaçıracağım.' şeklindedir.
konu bulamamaktan ya duygusal yada 80 dönemi filmleri çeken kısır sinemamızın yeni ürünü.
(bkz: orospu çocukları)*