bugün

tehlikeli bir kitaptır, hele bi de çocuk romanı olması nedeniyle hepten tehlikelidir. Kitap baştan sona şizofrenik süreçlerle bezelidir.
vasconcelos un son 50 sayfaya kadar hoş bir anlatım yaptığı son 50 sayfada zıç.p sıvadığı kitaptır. olsun yine de standart üstü bir kitaptır babam ve oğlum gibi dir. mendilsiz satılmaz.
cocuk kalbi ve kucuk prensle birlikte harika bir ucgen olusturmus kitaptir. zeze gulumsetir, zeze, hissettirir, zeze aglatir, zeze bir tanedir...
hayatın kahpeliğini genç bireylere öğreten kitap.
umursamazlığın dibine vurmuş, aşırı yaramaz bi çocuk olan zeze'nin tam duygu denen şeyin ne olduğunu öğrendiği an hayattan sağlam bi tokat yemesini anlatır. hala da okudukça gözlerim dolar..
"onu kestiler bile, baba; benim küçük şekerportakalı fidanım kesileli bir haftadan çok oluyor."
12 günde yazılmış vasconcelos romanı. zeze'nin küçücük kalbinde kopan fırtınaları, sevgiyi, sevgisizliği, ilgiyi, ilgisizliği, bir ailenin hayat mücadelesini anlatır. iç burkar.
sonlara doğru iç acıtan sözde çocuk kitabı.
"acı öyle birşeydir ki, yattığınız yatağınızda kafanızı öteki yöne çevirmenizi bile imkansızlaştırır" şeklinde bir cümle ile, acının ekşi bir tanımının yapıldığı kitap.
Kocaman bir adamın kaleminden, küçücük bir çocugun kalbi ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi...
çocuklara niçin herşeyi anlatmalı? gerçek sevgili portugam bana bunların çok küçük yaşta anlatmış olmalarıdır.. diye etkileyici bir biçimde sona eren muhteşem kitap.
çocukluk düşüncelerini hatırlamayan biri için konusulacak olursa, beynin yaşlanmış ve hatta silinmiş kıvrımlarına uzanan, tüm gerçek çocuk kitapları gibi aslında bir de yetişkinken okunması gereken kitap.
tüm şu aptallar sürüsü, acaba hepimiz bunları mı hissediyorduk dünya göğsümüze girmeden, nefes alamaz olup gerçek bir insan olmadan önce? öyleyse eğer kim kötü, kim kötülüğü öğretti bize.
an itibariyle bitirdiğim, duygulanmama sebep olan kitaptır.
romanın kahramanı zeze nin, hayal gücüyle, küçük yaşına rağmen çevresinde gelişen olaylara bakış açısıyla, açlık, yaşam mücadelesi ve ailevi sorunlarıyla, hayal kırıklıklarıyla, her şeye rağmen hayata tutunmasıyla, şeker portakalı ağacıyla, herşeyiyle okuyan bünyeleri kendine bağlamış ve son bölümünde okuyucuya ''ağlamamak için tutma kendini, hadi sen de ağla.'' diyen kitaptır.
bir efsenedir bu kitap. güneşi uyandıralım gelir ardından.
deli fişek'i bulamamak yaşadığın şehirde, en büyük çocukluk sıkıntılarından olurdu.
vasconcelosun bütün kitaplarını daha orta okulda okumama sebep vermiş iyikide vermiş dediğim kitaptır. güneşi uyandıralım da kalpteki kurbağadan oyuncu babaya kadar gerçek mi değil mi saflığı yaşatmış en az ilk kitap kadar ağlatmıştır. deli fişek de ise çok duygusal olan yazarımız ve kişimiz zeze nin * aylak aylak dolaşıp iş dünyasına girmeye korkuşunu okumamın üstünden nerdeyse on yıl geçti şimdi o korkuyu öyle anlıyorum ki dedirtmiştir. ayrıca diğer bütün kitapları da okumaya değerdir.

(bkz: kayığım rosinha)
(bkz: kardeşim rüzgar kardeşim deniz)
yazılmış en güzel kitaplardan biridir kanımca.yaş kaç olursa olsun bünyeye şöyle bir dokunur.
(bkz: José Mauro De Vasconcelos)
(bkz: zeze)
(bkz: şeker portakalı)

okurken ağladığım ilk kitap. o kadar içten bir dille yazılmıştır ki, okurken zeze'yle birlikte siz de dayak yersiniz..
okumaya başladığımdan itibaren beni sonuna kadar bağlayan, kitabı her kapattığım da içim içimi yiyerek tekrar açma isteği uyandıran nadir kitaplardan biridir. tadından yenmeyen muhteşem bir eser, ayrıca çokta dokunaklıdır.
ilk defa başından sonuna kadar okuyabildiğim ve kitap okuma alışkanlığımı borçlu olduğum kitaptır. ortaokulda çok sevdiğim bi hocam hediye etmişti. başları çok sıkıcı ama biraz sabredince kitaptan ayrılamayacaksınız.
ARDINDAN iKi TANE DE DEVAM KiTABI YAZILMISTIR. BENCE HER KiTAPLIKTA BiR TANE YER ALACAK KADAR ÖZEL VE GÜZEL BiR KiTAPTIR.
insanın yüreğinin derinliklerine dokunabilen unutulmaz eserlerden biri. başından sonuna kadar sarıp sarmalıyor ve elinizden bırakamıyorsunuz kitabı. o kadar akıcı bir üslupla yazılmış ki kayıtsız kalamıyorsunuz anlatılanlara ve olay örgüsüne.

küçük zeze'nin hikayesi, bir çocuğun gözünden tekrar olaylara bakabilmek bana müthiş hissettirdi. kitabın bazı yerlerinde özellikle kendimi gördüm diyebilirim. çocuksu hayalkırıklıkları, sevgi açlığı, kimsenin seni anlamadığını düşünmek, ilgi çekmek için saçmasapan hareketler yapmak vs...

ölmeden önce okunması gereken derler ya, işte şeker portakalı öyle bir kitap. bir kitaptan çok daha fazlası hatta. kitabı okumayı yarıda kesip, sadece bir süre ağladığım anlar oldu zeze'nin hikayesini okurken. hiçbir kitap beni bu kadar etkilememişti, etkileyemez de...
çocukluğumu hatırlatan,sol frame'de görünce yüzümde tebessüm oluşturmuş güzel kitap. zeze nasıl mükemmel bir karakterdir ki her çocuk kendinden bir parçayı onda görebilir.
kasım doksan sekizden beri kitaplığımda olan çok sevdiğim değerli bir kitaptır.

(bkz: ölmeden okunması gereken kitaplar)
çocukluğumda okudum, biraz büyüdüm yine okudum, evlenip çocuğum olursa ona da okutacağım.

unutma: yenisini almayacağım kitaplığımdaki o eskimiş kitabı okutacağım özellikle.
zeze : "Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum. ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş attırmak değildi bu. acı insanın yüreğini paralayan, sırrını kimseye anlatmadan birlikte ölmesi gereken şeydi. kollarda, kafada en ufak güç bırakmayan yastıkta kafayı bir yandan öbürüne çevirme cesaretini bile yok eden şeydi." *
zeze nin umut dolu hikayesinin anlatıldığı romandır.
çok mu erken okudum bilmiyorum lakin bir çocuğa ufku açılsın diye okutulmaması gerek kitap. öyle çok mühim bir esermiş gibi davranışlar falan. belkide benim beklentimi çok yükselttiler ondan heralde.

edit: lan bir tek ben ağlamamışım. ne biçim acılar yaşadım lan ben küçükken. * *