bugün

tam olarak istenilen şey olmamalıdır.çünkü insanın mutluluğu birsürü gereksiz şeylerle kesilir.böylece kısa sürer.aranan şey huzur olmalıdır.huzur uzun süren ve rahatlatandır.onca kabusun ardından güneşin doğduğunu görmektir.
Yokluğunda insanı tembelleştiren bir şeyler yapmaktan alı koyan bir duygudur.Gündüzleri yenmek kolay olsa da geceleri daha çok yorar insanı.Uykusuz gecelere sebep olur.Uyuduğunuzda da kabuslar sizi bekler.Günler yorgun ve boştur.Vakit geçmez gibi gelir ama bir bakarsınız ki günler geçmiştir.Aslında çevremiz insanı mutlu etmek için bekleyen küçük ve güzel detaylarla doludur ; fakat gözleri dolu dolu gezen insan bunları göremez.Adeta kalbin içinde mutluyken uçuşan bütün kelebeklerin cenazesi vardır.Bu yüzden bir ağırlık çöker.O kelebekler canlanmadan mutluluk gelmez.Bu yüzden mutluluğun gelmesini beklemeyin.Beklediğiniz sürece gelmez;ancak vaz geçtiğiniz zaman bulur.Bu hayatın ''sen bakarken soyunamıyorum.'' deme şeklidir.
Ömür boyu süren, ruhun erdeme uygun etkinliğidir.
(bkz: aristoteles)
--spoiler--
Bir seferinde bir öğrencisi Konfüçyüs'e, nasıl mutlu olunacağını, nasıl saadete erişileceğini sormuştu. Konfüçyüs, Garip bir soru soruyorsun, bunlar doğal şeylerdir.

"Hiçbir gül, nasıl bir gül olunacağını sormaz." Dedi. Üzüntü ve mutsuzluk sözkonusu olduğu sürece mezarında yeterli zamanın olacak; o zaman doya doya mutsuz olabilirsin.

Fakat canlıyken tam olarak canlı ol. Bu bütünlükten ve yoğunluktan mutluluk ortaya çıkacaktır ve mutlu adam kesinlikle dans etmeyi öğrenir.

O zaman bu gezegenin tümü olgunlaşır, bilinçlenir. Üzüntülü ve mutsuz adamın kesinlikle bilinci olmaz, onun için bulanıktır, donuktur, ağırdır, karanlıktır. Sadece kalpten bir şekilde güldüğünde, ansızın patlayan bir flaş gibi tüm karanlık kaybolur.

Gülerken sen hakiki sensin. Üzüntülüyken orijinal yüzünü toplumun senden beklediği sahte bir kimlikle kaplıyorsun.

Hiç kimse senin sokaklarda dans etmeye başlayacak kadar çok mutlu olmanı istemez. Hiç kimse senin kalpten bir şekilde kahkaha atmanı istemez, aksi taktirde komşular duvara vurmaya başlayacaktır, mutluluktan rahatsız olurlar çünkü.

Mutsuz insanlar, mutsuz olmayan hiç kimseye tahammül edemezler.

Sokrates gibi insanların yegane suçu, muazzam bir şekilde mutlu insanlar olmalarıydı ve onların mutluluğu, mutsuz olarak yaşayan büyük kitlelerde çok büyük bir kıskançlık yaratmıştır.

Kitleler böylesi mutlu insanlara tahammül edemez, onlar yok edilmelidir, çünkü onlar içlerinde sakladıkları başkaldırıdan korkuyorlar.

OSHO'nun Erkek adlı kitabından alıntıdır...
--spoiler--
it. felicita
mutsuz ola ola unutulmuş olan.
ulan bu da sarhoş yapıyormuş cinsinden. arkadaşınızın "iyi misin?" sorusuna maruz kalabilirsiniz. ona çığlık atarak evet!! diyeceğiniz yerin uygun olup olmadığını iyi düşünün. *
mutluluk bir gülümseyiş gibi silinip gider. ardında bıraktığı tek şey insanın üzüldüğünde hissettiği acı tadıdır.
Hep yanında olacağından emin olmaktır belkide.
en az 3 yıldır süregelen bir alışkanlığınızdan kurtulduğunuza emin olduğunuzda tavan yapar. *
mutluluk bulut gibi. kendini bir döngüye vermiş, gidiyor. tutabilen yok elinde. sadece kısa anlarda hücrelerine çekebilen şanslılar var, formu her ne ise işte...
mutluluk işten haftalığını alıp yorgun argın eve dönmekmiş lan.
23 senedir baba parasıyla yaşıyorum ilk kez bugün kendi emeğimin karşılığı olan para aldım.
orgazm olan kadınlar gibiyim şu an.hiç hissetmediğim bi his bu,mutluluk olsa gerek.
insanoğlu doyumsuz olduğu için kisa süren bir duygudur.
yazarı zülfü livaneli olan muhteşem kitap.
sır oldu...
stressiz bir iş günü geçirip kazasız belasız işten çıkıp eve gidip yatmakk.allahım lütfen bi günümde böyle geçsinn...
mutluluk mavi bir kelebek, şans bi gün bizede gülecek.
Yıllardır milyonlarca felsefi konuşmaya konu olmuş olgu.
Bana göre uzun diyet sonrası pasta yiyebilmek gibi bir şey. Yok yok direk öyle. *
istediğin an sevdiğinin elini tutabilmektir.
beklenen telefonun, beklenen mesajın, en önemlisi de beklenen kişinin ebediyen sizin olmak üzere geldiği an...
denizle gökyüzünün birleştiği o ucsuz maviliğe bakmak.
geçici bir şey.
yer,zaman, mekana göre değişen durumdur.
gözlerin açılmasıyla kapanması arasındaki geçen süre. anlık bi nevi.
Zülfü Livaneli'nin kitabıdır.

Konusu itibariyle gereksiz ve yazılmak için yazılmış bir kitap olduğunu düşünmekteyim. Okursam benim için büyük bir zaman kaybı olacağından neredeyse eminim. içeriği çok aptalca. Yazmak için kurgusal zekaya sahip olmak gerekmiyor kanımca. Zaten son dönemlerde Türkiye'de basılan, yazılan, çizilen tüm kitaplar aynı: Ya dinciler vardır, ya doğunun sorunu, ya bilmem kimlerin aşkı, ya cart curt. Birinizin kitabını gönül rahatlıyla satın alıp okusam da, "Ne hoş" desem... Nedense hep verdiğim parayla kalıyorum. Ama bu sefer bu romanı okumayacağım, bu sefer rahat rahat eleştirmek için vakit kaybetmeyeceğim. Geldim buraya, yazıyorum direkt. Çok da güvenirim hislerime, aha da aynen böyle.

Not: Yakın zamanda çıkan Türk yazarlarının kitaplarıyla genel bir problemim var, evet. Çoğu belirli çevrelerde ün yapmış, habire kitap basıyorlar, satıyor tabi; türkler aptal ya. Hayır, bu kadar konusuz, doğru dürüst içeriği olmayan, birbirinin tekrarı kitaplar yazılmaz. Bu kadar kurgudan yoksun olunmaz. Üslup da yok yemin ediyorum, neredeyse hepsinin üslubu aynı. Biraz geliştirin kendinizi, Avrupa'ya falan gidiyorsunuz, bakın insanlar ne yazıyor, nasıl yazıyor. Ya hakikaten bu kadar da olmaz, bu kadar aşağılık, bu kadar ezik, bu kadar kafasız olunmaz, olunmamalı. Bu millet o yazarları adam sayıyor, para döküyor yollarına. Bulmuşsunuz tabi boş milleti, senede bir kitap okurlar zaten, benimkini okusunlar misali, söğüşleyin. Hadi bakalım, bari dua falan edin de halk uyanmasın. Senelerdir uyuduğu gibi, devam etsin derin uykusuna. Öperim çok.