bugün

sinemada iki ara verilecek kadar uzun bir filmdir. filmde başta birbiriyle alakasız görülen ama yolları bir şekilde kesişen, farklı hayatlardan kesitler sunuluyor. hayatın tesadüflerden ibaret olduğu sürekli yüzümüze çarpılmış. her sahnede farklı müzik kullanılması filmin soundtrack yönünden zengin olmasını sağlamış. tom cruise' un oyunculuğu çok iyi. zaten filmdeki rolüyle, en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında altın küre almış. kurgu olarak, karakter seçimleri olarak sıradışı bir film. izledikten sonra uzunca bir süre etkisinden kurtulamıyorsunuz.

ilk entrynin silinmesi ile yapılması farz olmuş edit: julianne moore, tom cruise gibi oyuncuların yer aldığı, 99 yapımlı, paul thomas anderson yönetmenliğinde çekilmiş film.
konusuyla, kurgusuyla, müzikleriyle, oyuncularıyla, herşeyiyle harika bir film. 188 dk gibi çok uzun gözüken bir süresi var hiç sıkmıyo.mutlaka izlenmeli..
soundtrack albümü aimee mann e ait olan film..
son zamanda moda olan ve birbirinden bağımsız gibi gözüken ama harika bir kurguyla birleşen duygusal hikayelerin anlatıldığı filmler furyasının ilk örneklerindendir. tom cruise' u, çok farklı ve biraz da itici bir rolde izleyebileceğimiz bu film, geçen yılın oscar sürprizi crash gibi yapımların da yolunu açmıştır. afişi, ünü, iç karartsa da sille gibi filmdir. izlemeyenlerle selamı sabahı kesmekte hayır vardır.
tom cruise 'un en iyi performansını sergiledigi çok güzel bir filmdir. filmin sonu fantastiktir.
üzerine kurulduğu konu bakımından, mullholland drive' nin insanlarının gizem dolu yaşantısını hatırlatan film.
biraz sıkan bir hikayesi varmış gibi gözükse de kader kavramını en iyi anlatan filmdir.

--spoiler--

filmin final sahnesindeki kurbağa yağışını hep kader olarak değerlendiririm. tüm planları alt-üst eder.

--spoiler--
(bkz: sağanak kurbağa)
(bkz: wise up)
başından kalktığınızda ayrı ayrı 4 film izlemiş kadar oluyorsunuz. ulan bir yerden bağlanacak bunlar diyip metanetle izlerken sonunda film bitiveriyor.
ayrıca tom cruise'a hayranlık duyma sebebidir.
umudunu yitirmiş bir insanın yaşama arzusunu kısa süreli de olsa depreştirebilecek değişik bir filmdir. kaderden çok imkansız diye bir şeyin olmadığını anlatmaya çalıştığnı hissettim filmin. aklımda en çok kalan şey ise intihar eden bir çocuğun düşerken vurulup ağın üstüne düşmesi.
senaryonun işlenişi bakımından crash ve babel filmlerine benzeyen, bana göre crash'e göre daha izlenesi, babel'e göre daha kötü film.
silver seri dvdsi 3 milyona kadar düşen film. tom cruz, julianne moore daha ne olsun.
son derece rahatsız edici ve sert film. al sana bir kaya nerene dayarsan daya. bir bu bir de requiem for a dream. ikisini de bir kez daha izlemeye tahammülüm ve cesaretim yok. ne kadar gariptir ki ikisi de arşivimin üst sıralarını süslemekte.
tesadüf(ler), kader ya da adına her ne denirse sonucunda, birbirinden farklı (görünen) hayatların, bir şekilde kesiştiği "an'ı" konu alan film. işleniş, konu benzerliği olan filmler içerisinde iyi bir yerde durur. diğer iyi örnek: (bkz: amores perros).
garip bi film.. içiçe geçmiş ebesini önü kadar hikayeyle karışık, film içinde film. iki hafta önce izlemeye niyetlenip daha sekizinci dakikasındayken msne gel bişey diycem diyen sevgiliye tamam geliyom diye mesaj atıp izlemeyi bıraktığımda içimden bi ses olm manyak bi film galiba bu diyordu. hatta msni açıp adam gibi bi film bulmuş olmanın sevinciyle önüne gelene manolyayı izledinmi hacı diye sorduğumu biliyorum. gelgelelim bugün 3 saat hımbıl gibi hareketsiz oturup izledikten sonra bi bok anlamadım arkadaş bu manolyadan. bi de merak ettim ekşide falan okudum millet öve öve bitirememiş, her bi sahneden bi sözden bi bilmemneden farklı anlamlar çıkarmış.. okudukça komplekse giriyor insan, ulan bi ben mi malım da anlamadım o simgesel anlatımı diyor. bi de vaktizamanında filmin başındaki intihar eden elemanın binadan atlarken silahtan çıkan kurşuna denk gelmesi olayının selçuk hukuk'ta sınav sorusu olarak çıktığını duymuşumki böyle garip referanslı yapımlar daha bi ilgimi çeker. sınavlık o sahne geldi geçti, konuya girdikten sonra tom kruyz'un tırrığa saygı duy emcüğü eğit [respect the cock and tame the cunt] diye bağırıp durmasıyla ben koptum, sonra film koptu..
filmi anlayamadığıma mı hayıflanayım yoksa şişirilmiş bi filme 3 saat harcadım zaten üstüne mi düşünecem bide diye kendimi mi avutayım bilemedim.
kurbağa sahneleri görsellik açısından muhteşemdi amma.
spoiler içerebilir

en çarpıcı sahnesinin, kurbağa yağmuru sırasında bir tablonun üstünde yazan, "but it did happen * " yazısı olduğunu düşündüğüm, oyunculukların ve konusunun çok iyi olduğu, kült kabul ettiğim filmdir. Yaşlı adamın ölmeden önce son haykırışlarını duymak için bile izlenmeye değer:

"Şu korkunç pişmanlık duygusu,
Ve ben öleceğim!
Hayatta en çok pişmanlık duyduğum şey sevdiğimi ölüme terketmekti. Ne yaptım?

65 yaşındayım ve utanıyorum. Bir milyon yıl da geçse suçluluk ve pişmanlık duygusu..

"Hiçbir şeyden pişman olma" demelerine izin verme.
Bunu yapma!

istediğin şeyden pişmanlık duyma hakkına sahipsin. Bunu kullan!
Her şeyden pişman olabilirsin."
çok ama çok farklı bir filmdir; işin ilginci, gencecik bir sinemacının ellerinden çıkmış olan ama "ustalık" kokan bir filmdir.
manolya'nın latince ön ismidir.
tam olarak; magnolia grandiflora.

yaprak döken ve yaprak dökmeyen olarak ana iki türü bulunur. özellikle denize yakın, ılıman yerlerde yaprak dökmeyen türü gerçekten çok iyi yetişir. örnek olarak bütün bir istanbul boğazı'nı süsleyen, yazın kocaman beyaz çiçekler açan büyük ağaçları verebiliriz. çiçeğinin kokusu çok güzeldir.

yaprak döken türü ise dökmeyene kıyasla mart-nisan ayında çiçeklenir. çiçeklenme ağaç yapraklanmadan önce olur. yaklaşık 1-1,5 ay çiçekli kalan ağaç, ardından yapraklanır ve bütün yazı yeşil geçirir. son baharda ise tekrar yapraklarını döker.
herdem yeşil olanın çiçeği kadar olmasa da bu türün çiçeği de kokuludur. beyaz, pembe, bordo renkli olanları vardır.
bir avon duş jelidir. isminin güzelliğine rağmen kokusu çok kötüdür.
telafi edilemez pişmanlıkların insanı hakedilmiş bir yalnızlığa sürüklediğini gösteren film..
--spoiler--
bizim geçmişle işimiz bitse bile, geçmişin bizimle işi bitmemiştir
--spoiler--
1999 amerikan yapımı az kişi tarafında bilinen şaheser filmler kapsamına koyduğum film.
tom cruise, julianne moore, alfred molina, thomas jane, felicity huffman, philip seymour hoffman, john c. reilly ve william h. macy gibi zengin bir oyuncu kadrosu da mevcut.

--spoiler--
hiç birşey anlatmıyormuş gibi duran ama aslında hayatın ta-kendisini anlatan zengin kadrosuna rağmen kıyıda köşede kalmış bir film. neden mi? çünkü herkese hitap etmiyor. film algılarımızla oynuyor. karakterlerin fiziksel kesişimlerini görmekten hoşlanan izleyicilerin beğenmeyeceğini baştan söyleyeyim. zira filmde karakterlerin fiziki karşılaşmalarından ziyade ruhsal kesişmelerini, benzerliklerini hatta yansımalarını görüyoruz.

çizilen baba profilleri, çocuk profilleri, kadın profilleri neredeyse aynı... farklı yollardan aynı sonuca çıkıyoruz hep. seçilen karakterlerin bazıları biraz uç noktalarda görünselerde aslında bizlerden çok da farklı değiller bence. zira gördüğüm her kişide tanıdık birşeyler buldum. belli tramvatik olaylar yaşamış ve yaşayan karakterlerimizin birbirlerine teğet geçmeleri, bu kadar benzerlikleri olmasına rağmen ne kadar ironik değil mi? yarışmadaki çocuk kendisinin olası geleceğindeki kişiyle tanışmak istemez miydi sizce? ya da nevrotik kız ünlü mackey ile tanışsa hayatlarının en gizli yarası olan "baba" fobilerini keşfetmeleri ne kadar zamanlarını alırdı? bunun gibi görünmez bağlarla bağlı karakterleri zaman zaman kesiştiren zaman zaman da teğet geçirten bir film...

biraz film içinde film gibi... karmaşık gibi... biraz uzun gibi... ama hızlı anlatımı ve ilginç sahneleriyle dikkati sabitleyebilen bir film gibi... aynı anda birkaç şeyi farklı yollardan söylüyor gibi... mesela geçmişe, tesadüflere, pişmanlıklara bolca gönderme yapıyor gibi... yani söylediği şeyler de fazlasıyla dikkate değer gibi... bu liste böyle uzar gider.. gibi...

filmin süresinden korkup izlememezlik etmeyin, konusu ilginizi çekmiş yorumları beğenmişseniz mutlaka izleyin zira film sadece konusuyla dikkat çekmiyor. oyunculuk açısından da başarı bir profil çiziyor. performanslar fazlasıyla görülmeye değer. bi'kere karakterler görülmeye değer. hepsi uzaktan bakıldığında sıradan ama biraz derine inildiğinde ilginç tipler... soundtrackler ise başlı başına alkışı hak ediyor. özellikle filmin 2/3'lik kısmı filmin temposuna uygun fon müzikleri ile geçiyor ki bu bile izleyiciyi mest etmeye yeter bence... film bittiğinde ise karman-çorman bir kafa ile kalıyorsunuz ekran başında. yazılar kayarken siz düşünüyorsunuz. geçmişinizi...
--spoiler--
velhasıl; izleyin izlettirin efendim.
3 saat boyunca tek bir an bile sıkılmadan,defalarca izleyebileceğim film.Müzikleriyle,diyaloglarıyla,göndermeleriyle tam bir başyapıt,lakin çok kişi tarafından bilinmez,ne değeri ne de kendisi.beni sevindirmiyor da değil..
çocukların çoğunlukla babalarının hatalarının bedelini yaşamlarıyla ödediklerini örnekleyen uzun, gerçekçi ve etkileyici filmdir. hem başlardaki intihar sahnesi hem de sonlardaki kurbağa yağışı düşündürür ve tesadüflerin üstünde hatta iradelerin üstünde büyük bir iradeyi sorgulatır ve hissettirir. babasıyla ilgili geçmişlerinde bir top acı taşıyanları beş kere daha fazla etkiler.
sıradan olmayan şeyleri anlatan ve bunların sıradan olabileceğini söyleyen, bu haliyle sıradanlaşmayan aksine çok çok farklı ve de güzel bir film.

--spoiler--

bizim geçmişle işimiz bitse de, geçmişin bizimle işi bitmez lafı ile on ikiden vurmuştur ayrıca.

--spoiler--