bugün

istanbul'un götünün kılı bile olmayabilecek şehir.

hiçbir numarası yok, varsa şart olsun. hyde park dedikleri yer dünyanın en fuzuli yeri belki de. ayrıca ingiliz göremezsiniz. belki bazı otobüs ve taksi şoförleri o da belki amına koyim.

sikerim britanya'nın güneyini. kuzey akar arkadaşlar.
çok matah değil, heves etmeyin varoşluk üst seviyede.
kaymakamlık dil kursu için gönderileceğim ülkenin başkenti.

ne güzeldir londra'nın sokak lambaları altında gezmek..
Ah Londra ah. Nereden başlasam acaba anlatmaya ki böyle birden düşününce gelmiyor aklına insanın. Heh sanırım buldum önce bir (bkz: kibarlık)geliyor insanın aklına. istanbul'da,hatta Türkiye'de görüp görebileceğiniz maximum kibarlığı 10'la çarpın,çarptınız mı yetmez 100'le hatta 1000le çarpın çünkü o zaman gerçek Londra insanının kibarlığını anlayabilirsiniz.Dikkat ederseniz ingiliz insanı demedim arada genelde pek bir fark olmuyor tabi ama Londra nüfusunun büyük bir kısmı göçmen bildiğiniz üzere. Zaten fiziksel yapı ve aksanlarından fazla bir farkları yok,hepsi geldikleri ilk günden itibaren benimsemişler 'British' olmayı *
Uçağınız alçalmaya başlar başlamaz o heyecanı ya da Londra'da olmanın ne demek olduğunu hissediyorsunuz tepeden görünen bir (bkz: London Eye) bu heyecanı iyice arttırıyor. Eğer (bkz: Heathrow)a indiyseniz hemencecik valizinize kavuşup koştura koştura Londra'da olmanın ne demek olduğunu anlatan metroya iniyorsunuz tabi ki cebinizde (bkz: oyster)ınız ve 'london tube map'inizle birlikte. Muhtemelen valizinizi taşımanıza yardım etmeyi teklif eden bir ingiliz centilmeniyle henüz alışamadığınız (bkz: ingiliz aksanı)yla sohbet ederken diğer yandan bizim hiç alışık olmadığımız o mimari ve havayı gözlemleyerek ilginç bir metro yolculuğuna başlıyorsunuz. Metrodan indikten sonra gideceğiniz yeri bulmak ise tamamen sizin harita kullanma bilginize kalmış,eğer benim gibi harita kullanmaya alışkın bir insan değilseniz yine yardımınıza 'ultra kibar londra insanı' yetişiyor. Ama size tavsiyem kesinlikle harita kullanmayı öğrenin. Özellikle telefonunuza indireceğiniz (bkz: London city mapper)applicationu en büyük yardımcınız olacak Londra sokaklarında. Gerek gideceğiniz yere hangi metro ya da otobüs hattını kullanacağınızı söyleyerek gerekse yürürken size yardımcı olarak.Turistik yerleri söylememe gerek bile yok zaten,gerek parklar gerek müzeler gerekse de diğer tarihi ve turistik yerleri zaten gitmeden önce sonsuz kere duyacağınız için bir esprisi yok. Ama size naçizane tavsiyem var tabiki. Mesela (bkz: House of parliament)in yanında diğer parklara nazaran küçük sayılabilecek o parktaki birkaç banktan birine oturup bir elinizde (bkz: costa) kahveniz diğer elinizde (bkz: WHSmith)den aldığınız ingilizce kitabınızla oturun bir kitap okuyun derim size (bkz: Big Ben)den gelen çan sesleriyle ve pek temiz ve benim bir türlü beğenemediğim (bkz: river thames)manzarasıyla birlikte. Ama nedense bu parkta otururken bir başka seviyorum bu nehri. Ben kitap okumayı sevmem derseniz de o efsane grup (bkz: The Beatles)ın bir iki şarkısını dinleyin de huzur ne demekmiş görün. Aslında Londra'nın her yeri huzur doludur bana göre ama buranın farklı bir havası var nedense. Tavsiye isteyen diğer yazar dostlara diğer bir tavsiyem de kaybolun. Evet yanlış duymadınız boş vaktiniz varsa eğer kaybolun. Ne harita kullanın ne internet. Gördüğünüz insanlara sorun hem dilinizi denemiş olursunuz hem de güzel arkadaşlıklar kurabilirsiniz emin olun. Kendinize olan güveninizi de tazelersiniz böylece. Bir de (bkz: gece hayatı)var. Bir kere gece hayatının en büyük artılarından biri (bkz: night bus) olayı. 24 saatte max 15 dakikada bir otobüs hatlarını gördükçe istanbula bir kere daha lanet edeceksiniz. Gece dışarı çıkarken taksiye bir ton para ödeme olayı yok. Hem Heathrow'dan metroya binerken aldığınız oysterı bu efsanevi otobüslerde de kullanabilirsiniz. Bir taşla bir sürü kuş hesabı * Hem o Londra'nın simgesi çift katlı otobüs deneyimini trafiğe takılmadan yaşıyorsunuz hem de ek olarak biletti bilmem neydi derdi yok. Zaten duraklarda hangi otobüsün nereye gittiğine dair kocaman bir harita var. Gideceğiniz mahalleye kadar nasıl gideceğinizi kolayca bulabiliyorsunuz. Aman dikkat ! Gece,otobüslerin kodları değişiyor. Yani kısaca gece otobüs kullanacağınız zaman bir kontrol edin derim hangi otobüse bineceğinizi,sarhoş sarhoş kaybolmak istemeyebilirsiniz. En kötü şoföre sorarsınız zaten. Açıkcası mekan olarak öyle çok fazla önerim yok genelde aynı yerlerde takıldığım için bu konuda pek bir bilgim yok ama (bkz: fabric)e (bkz: tiger tiger)a ya da en önemlisi (bkz: soho)ya bir gidin derim. Beğenmeseniz de gidin. Diğer mekanların yerini tam hatırlamasam da fabric yanılmıyorsam Farrigdon istasyonunda Diğerleri de muhtemelen (bkz: piccadilly circus)da. Metrodan çıktıktan sonra kalabalığı takip ederek kolayca ulaşabilirsiniz popüler gece mekanlarına. Gideceğiniz yeri bulamazsanız girecek bir sürü gece klübü var. Bir de (bkz: leicester square)var tabi. Nedendir bilmem bana Taksim'i hatırlatır. Gidin derim,hediye almak için de güzel mekanlar vardır eğlenmek,yemek yemek için de. Sokak sanatçılarını da unutmayalım. * Londra deyince akla gelen diğer şeylerden biri tabiki pub kültürü. Publarda kendi isteğimle gece klüplerine nazaran daha fazla zaman geçirdim ve kesinlikle şunu söyleyebilirim ki pubları tek geçerim. Gerek insanlarla tanışmak gerek sohbet etmek gerek kafa dinlemek olsun cafelere bile bin basarlar. Kimseye ihtiyaç duymadan gidip biranızı alıp bir köşede tek başınıza takılabilirsiniz,sıkıldığınız an sohbet edecek birilerini bulmak kaydıyla. Geleli tam 46 gün oldu ve her geçen gün biraz daha fazla sevdiğim,kıymetini anladığım burnumun direğini sızlatan bir şehirdir Londra. Oradayken evimi bu kadar özlemedim ben. Kötü yanları yok mudur,tabiki var mesela metrodaki havalandırma sorunu ya da yürüyen merdiven olmaması vs vs ama bütün kötü yanlarına rağman dönünce ilk 1 ay istanbul'a alışamamama sebep olan,hayatım boyunca unutamayacağım anılara sahiplik eden biraz gri biraz kırmızı bol aksanlı ve bana harika arkadaşlıklar miras bir şehir. Gitme konusunda ikna edilmeye ya da nasıl yaşayacağım orada diye tereddütleri olan varsa yardıma açığım. En yakın zamanda görüşmek üzere Londra,gri kalman dileğiyle *
bayram tatilimi geçirdiğim muhteşem şehir. muhteşem metro hattı, kilometrekarecelerce parkları, kırmızı çift katlı otobüsleri, büyük temiz inanılmaz müzeleri ile kalbimde taht kurdu. ah ülkem dedim buraları gezerken, neden biz yüksek katlı apartman yapmayı matah bir şey sayarız, üç metrekare parkı yıkıp avm yapmaya çalışırız dedim kendi kendime... odtünün anası ağlatılırken buraları görünce sinirden küp oluyorum. ama anadolu lafını da hatırlatmakta fayda var.

(bkz: sap döner saman döner gün gelir hesap döner)
(bkz: anlayış farklı ugulama farklı)
(bkz: adamlar yapmış)
(bkz: başlık entery uyumsuzluğu)
yilbasi gecesi merkezinde arac trafiginin kapatildigi ve sarhoslarin ana yollarda cirit atabildigi sehirdir.
"mind the gap"ini bile özlediğim şehir.
ilk geldiğinizde mimarisi düzeni ve güzelliği ile çarpar ve heyecanlandırır.ancak bir süre şunu farkedersiniz bir semtten diğerine gittiğinizde aynıdır heryer.hep aynı evler hep aynı caddeler.türkiyede aynı değildir duygu geçişleri daha fazladır.aslında istanbul daha fazla heyecanlandırır insanı.
soyuta yakın yaşantımın, ve yaşanamamışlığımın kaldığı üzerimde bok gibi hatırası olan şehir.
amerikadan dönerken solda giderken sağdadır.
Gercek anlamda metropol. Global köy, minyatur dunya.
bu gece iyice sapıtan şehir. bu halleri de güzel!
bricklane'de bir parkta tanımadığın kızlarla erkeklerle laflayıp içmek ve bir yandan da sözlüğe laf yetiştirmek!
ben kaçar şekerler! Banksy grafitisi tadında...
Havasından dolayı asla yaşanmayacak şehir.

Bulutlu, yağmurlu, soğuk ve ıslak olan yerleri hangi değişikler seviyor bu da bir merak konusu.

(bkz: kasvetli hava)
dünyanın en klas şehri.
Doğduğum şehir. Kozmopolit kavramının tavan yaptığı şehir. ilkokul resmime bakıyorumda.. zencisi,beyazı,çekik gözlüsü,hintlisi,irlandalısı,pakistanlısı.. insan istesede orada ırkçı olamaz.
batının hakkarisi.
birkaç gün yaşayıp keşke hiç bitmeseydi dediğim mükemmel şehir.

ayrıca benim gibi haritaya vs bakmadan gezmeyi severseniz, en azından "soho" ismi aklınızda olsun. bir anda dört bir yanınızı iri iri abiler sarıp kız ister misin diye darlayabiliyorlar.

ayrıca kadife kaplı ferrariye dokundum lan! (yazar burada fakirliğine ağlıyor)
insanlığın yaptığı en güzel şeydir. bunca senelik hayatımda hiç bir yere ve şehre ait hissetmeyen beni bile kendine bağlamıştır. londra nın insana hissettirdiklerini dünya da belki sınırlı sayıda şehir hissettirir. özgürlüğün, insanca yaşadığının farkına varmaktır londra. her milletten insanın ve kültürlerin çatışmayıp aksine capcanlı yaşadığı yaşadığı bir şehirdir londra. belki de modern dünyanın idealidir. bir süre sonra where are you from? sorusunun saçma geldiği yerdir. insanların nezaketi yapmacık gibi geldiği fakat gerçek olduğu yerdir londra. tarihe doğaya insanlara bilime ve kanunlara saygının olduğu yerdir. toplumsal adaletsızlığın bızım gibi üçüncü dünya ülkelerine kıyasla oldukça az olduğu eşitliğin mümkün olduğu ölçüde sağlanmaya çalışıldığı özürlü insanlara ve kadınlara ikinci sınıf insan muamelesinin yapılmadığı yerdir. insanlarının birbirini üstten görüp her daim laf sokmaya çalıştığı kendi egosunu herşeyden üstün gören üçüncü sınıf ülke vatandaşlarının anlayamayacağı anlayışın hakim olduğuyerdir londra. belkide bütün bu nedenlerden dolayı insanların yüzlerının gerçekten gülebildığı yerdir.
siz londra yı dönüştüremezsiniz o sizi dönüştürür hem de farkına bıle varmadan. tabiki bunun için biraz çaba sarfetmeniz lazım. romada gerçek bir napolili gibi yaşarsanız londra sizin için hepsi birbirine benzeyen tarihi gri binalar ve boktan gri havasından başka bir şey göstermeyecektir.
devasa yeşil parklar muazzam ulaşım sistemi ve koskoca bır metropolde size kasabada yaşama olanağı sunan yapılaşma her şey insanlar içindir. belki birazcık köhnedir fakat yinede candır. londra yı londra yapan nedır dersenız bıg ben sikindirik dönme dolapları falan değildir.londra yı londra yapan her milletten ve dilden insanın oluşturduğu kültür. akşam italyan restoranından pızza yıyıp sonra brezilyalı arkadaşlarla küba barına gidip rus votkası içmek eve siyahi otobüs şöförünün sürdüğü otobüste sarhoş bir italyanın söyledği saçmalık ötesi şarkıyı alkışlarken güç bela gitmek ve bunların hiç birinin yadırgamadınız evrendir. polislerin silah taşımadığı gecenın dördünde önünüzü kesen zencinin aslında sadece bir tane sigara istediğini fakat sizin korkudan hiçbir şey anlamadığınız sonrasında aynı adamın defalarca dönüp özür dilediği yerdir.gece otobüsünde kartı bittiği için otobüsten inmesini söyleyen şöfore dakıkarca durumunu anlatmaya çalışan beyaz gence siyah adamın öne cıkıp şöfore genci savunmasını görmek. barda yine siyah adamın söylediği şarkıyı en kuvvetli alkışlayanın beyaz adam olduğuna şahit olmak. ve bunu yapanın yüzyıllarca dünyayı sömürgeleştirip köleleştiren adamların torunları olduğuna inanamak sonra siktir edip bir bardak bira daha almaktır. modernleşmenin daha yüksek binalar inşa etmek yerine daha yüksek insanlar inşa ederek olacağını anlamaktır.
gecenın bu saatınde köpekler gibi özlemek ve saçmalamaktır londra. bir kere içinde yaşadıktan sonra asla aynı kalamayacağınız yerdir londra. sadece bir şehir değil bir yaşamdır londra.
görülesi yerdir.
ayrıca en çok gitmeyi istediğim dilimden düşürmediğim tek yurt dışı yeridir.
Medeniyet ve insanın insan gibi yaşadığı cahillikten uzak bir yere benziyor .
londra' da yaşayan turist ingilizlerle biraz muhabbetim geçmişti ordan bildiğim kadarıyla '' sürekli yağışlı ve insanları somurtkan'' bana türk insanının hep güleryüzlü olduğunu ve mutlu ettiğini söylerdi.
yürüyüş yapmanın çok keyifli olduğu bir şehir, dümdüz olmasından mütevellit. kasvetli ve yağmurlu havasının yarattığı melankoli bir çeşit huzur yaratmıyor da değil zaman zaman. yine de bulunduğum kısa süre içinde birçok intihar vakası duymuştum, kişilerin bunalıma epey meyilli olduğundan bahsediyordu orada yaşayanlar.
insanlar oldukça yardımsever ve güleryüzlü.
şahane müzelerin sayısı oldukça fazla.
bir de güzel dostlara denk geldiyseniz, londra sizin için unutulmaz bir deneyim oluyor.

burnumda tüttü.
(bkz: baker street 221b)
övmeyeceğim şehirdir. sırf siz gelmeyin diye. gelmeyin amk yeter.
60 milyonluk bir adanın 13 milyonluk metropolü. bir zamanlar bana çok gizemli gelen şimdi ise giderek çürüdüğünü düşündüğüm şehir.