bugün

Orjinal adı "the lies of locke lamora" olan, Scott Lyhch'in yazdığı "centilmen piçler" serisinin ilk kitabıdır.

--spoiler--
"Boğazında kanayan bir kesik olsa ve bir hekim o kesiği dikmeye çalışsa Lamora iğney­le ipliği çalar ve kahkahalar atarak geberip gider. Çocuk… çok fazla çalıyor." Camorr şehri, tarihi boyunca pek çok soysuzluğa, yolsuzluğa, uğursuzluğa, hırsızlığa tanıklık etmiş, büyülü atmosferinde her birini tek tek sindirebilmiştir; Camorr'un Belası'nın ismi şehrin nemli duvarlarında yankılanana dek… Camorr'un Belası'nın yenilmez bir silahşor, usta bir hırsız, duvarlardan geçebilen bir hayalet ve fakirlerin dostu olduğu söylenir. işte o efsanevi "Bela" narin yapılı, gözü kara ve becerikli Locke Lamora'dır. Locke kimsenin beceremediği bir ustalıkla zenginleri soymasına rağmen, bir başka efsanedeki büyük okçunun aksine çaldıklarından fakirlere tek bir kuruş bile koklatmaz. Locke'un tüm kazancı kendisi ve isimlerinin hakkını fazlasıyla veren hırsızlar çetesi Centilmen Piçler içindir.

Onların sahip olduğu tek ev olan ve her türlü dümen, hile ve numaralarını gerçekleştirdikleri kadim Camorr şehrinin kaprisli ve renkli yeraltı dünyası, içten içe çürümekte ve gizli bir savaş yüzünden parçalanmaktadır. Tek ayak üzerinde onlarca yalan söyleyen Locke ve çetesi, bu büyülü dünyada bu kez tek ayaklarını bile yere basamadan içerisine düştükleri ölüm oyunundan kurtulmak zorundadır. Yarattığı dünya ve kuvvetli kalemi sayesinde Patrick Rothfuss, Brandon Sanderson gibi isimlerle adı sık sık anılan Scott Lynch, çarpıcı romanı Locke Lamora'nın Yalanları'ında bir macera kitabının sürükleyiciliğini, bir fantastik kitabın yaratıcılığıyla birleştirip üzerine George R. R. Martin'in okuyucuyu beklemediği yerden vurmayı başaran anlatımını katıp, bizlere eşsiz bir hayal dünyası sunuyor.
--spoiler--
kralkatili güncesi'yle ilgili tüm içeriklerin arasında mutlaka bu seriye rastlanıyor bir-iki yıldır. sürekli olarak benzerliklerinden dem vuruluyor ve patrick rothfuss'un bu seriyi övmesiyle de merak unsuru uyanıyor insanda.

ben de ne yaptım, okudum tabi. ama çok abartılmış olduğunu düşündüm açıkçası. kitap durağan, akıp gitmiyor. sanırım en büyük hata bir kitabı, bir başka kitapla kıyaslamak. insan bir türlü aradığını bulamıyor. kralkatili güncesi son dönem çıkan fantastik kurgu kitapları arasında fena sayılmayacak bir yerdeydi benim için ama centilmen piç serisi'nin ilk kitabı kvothe ve serisiyle kıyaslanacak kadar başarılı değil bana göre.

çok zekice kurgulanmış bölümler vardı, özellikle locke lamora'nın kurnazlığı okur için iştah açıcıydı ama havada kalan, cevap bulunamayan ya da mantık sınırlarını zorlayan şeyler olduğunu da düşünüyorum.

kralkatili güncesi'nin iki kitabı toplam beş gün gibi bir sürede bitmişken, bu serinin ilk kitabını on günde zor bitirdim. özellikle "ara" adı verilen kısımların yeni bir teknik de olsa okumayı böldüğünü ve olaylardan okuyucuyu soğuttuğunu düşünüyorum. son bölümlerde bir iki ara bölümü atlamış bile olabilirim. oysaki kronolojik olarak yazılsaymış daha akıcı bir kitap olacakmış.

ikinci kitabı okuyanlar ilk kitabın tadını alamadıklarını söylemişler. çok etkileyici bir kitap olsaydı sanırım bitirdiğimde ikinci kitabın siparişini verirdim, şu ansa meritokrasi'ye düşerse okuyacağım bir kitap benim için.

(bkz: rüzgarın adı/#26233979)
keyifle okuduğum bir kitap, ortaçağ avrupasına benzer ortamda geçen fantastik hikayeler nedense bana daha fazla keyif veriyor. serinin ikinci ve üçüncü kitapları da aynı oranda keyifli.