bugün

son 300 sayfayı soluk almadan okuduğum mükemmel polisiye-gerilim. ama ana karakterin biraz mal olmasından kaynaklanan bir uzama söz konusu. hani orda ben olsam ana karakter bi 200 sayfa daha kısaltırdım o romanı. sonuç olarak yazdığı tüm romanlarda uykusuzluk problemi çektirten grange'nin yeni başyapıtı..
koloni, kurtlar imparatorluğu, taş meclisi, kızıl nehirler arasında okunması en zor olanı. bunları 3 günde okuduysam, bunu 1-2 haftadır ara ara okuyorum. kitap hem bir 100 sayfa daha uzun, hem chapterlar arası boşluklar yok, hem de 150 sayfa boyunca ana hikayeye giriş yapılmıyor.

ekstra not: alabros kelimesi yine geçiyor doğal olarak.

ekstra not 2: bu sefer seks de varmış, ben devam edeyim en iyisi.
--spoiler--
300. sayfadan sonra bildik grange romanı heyecanı ve aksiyonuna başlıyor. ilk 300 sayfayı okurken ne kadar sıkılıp yorulduysam gerisi çorap söküğü gibi gelmekte.
--spoiler--
--spoiler--

-tanrıyı aramak huzuru aramaktır,andrzej savaşı değil.

--spoiler--
kitabın tasarımı ilk olarak ilgilimi çekmişti. satanik sembollerin olduğu kırmızı bir tasarımı vardır.
arka kapak tanıtım yazısını okudum ve kitabı aldım.
okumaya başladığımda ilk sayfalar biraz sarmadı gibi oldu, sonrası aman tanrım kitabı elimden bırakamadım. okurken midenize kadar korku ve gerilim hissedeceğiniz bir polisiye romanı. sonucu tahmin edilemez derecede iyi kurgulanmış. *
bana fazla uzun gelen grangé romanı.

sağlam kurgu, yaratıcı cinayetler, sürükleyici bir hikaye fakat yoğun bir hristiyan muhabbeti söz konusu. satanizm, ölüme yakın deneyim; bunlar sıkmıyor ama hristiyan muhabbeti beni gerçekten sıktı. kitap 2 haftadır elimde resmen. söyleyenlerin aksine beni de 300-350. sayfadan sonra sıkmaya başladı çünkü sonunu tahmin etmeye başladım. ilk kez bir grangé romanında sonunu tahmin ediyorum, tahminlerim yavaş yavaş doğru çıkıyor ve bu gerçekten kötü bir duyguymuş. bu da demek oluyor ki benim için, grangé romanlarında sonu tahmin edecek kıvama geldiysen bu yazarın kitaplarından artık zevk alamazsın. ya da çok mu üst üste grangé okudum bilmiyorum. 520 sayfalık bu romanın 100 sayfasının bomboş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. kimine göre 150-200 sayfa... gereksiz uzatılmalar var. olay uzadıkça betimlemeleri de canınızı sıkmaya başlıyor. halbuki sisle gelen yolcu kitabı da 677 sayfaydı, bir sayfasında bile sıkıldığımı anımsamıyorum. uzamasından sıkılma olayı sanırım hikayeden hikayeye değişiyor. tüm bu olumsuzluklara rağmen anlatış tarzının kahramanın ağzından olması güzel. grangé bu anlatış tarzında da iyiymiş diyor insan. açıkçası bu kitaba beklentilerim biraz büyük başladım belki de sıkılmamın sebebi budur. ama ilk kez grangé okuyacak insanlara tavsiye edilebilecek bir kitap olduğunu düşünüyorum tabi.

--spoiler--
kitapta önce luc'ün sonra da mat'in aynı kıza aşık olması sizce de çok zorlama bir tesadüf değil mi? ayrıca ben de henüz bitirmedim ama son 400 sayfanın içine girdim, bu kızda var bi tuhaflık. kesinlikle iyi biri değil, tuzağa düşürecek gibime geliyor. ve mat'in katil hakkındaki görüşüne katılıyorum bence sonu böyle olacak zira diğer görüş oldukça komik ve gerçek olamayacak kadar saçma.

--spoiler--
görsel

An itibariyle yazarın 10 romanından 8'ini bitirmiş bulunmakyatım
Kaiken ve Sisle Gelen Yolcu hariç hepsini okudum.
Şeytan Yemini okuduklarımın arasında kesinlikle en iyilerdendi...
Siyah Kan, Leyleklerin Uçuşu, Kızıl Nehirler ile kafa tutacak hatta bazı bölümleri daha başarılı diye nitelendirebilirim.
Kitap hakkında bilgiler verip gereksiz yere spoilere neden olmayayım. Ama kitapta bolca; ana karakterin bitmek bilmeyen yolculukları, satanizm, hristiyanlık, camel sigara ve her zaman ki gibi müthiş ceset tasvirleri yer alıyor.