bugün

bursalı olan hard core müzik yapan başarılı müzik grubu.
davulcusu hakan sertağaç olan demoları dinlenesi grup.
ahmet ümit in Türkiye nin yakın tarihine damgasını vuran Susurluk Olayı ndan yola çıkarak yazdığı romanı.
burnu uzayanlarına pinokyo denir, eğer burnu uzuyorsa pinokodur, eğer burnu uzamıyorsa alelade bir kukladır, kaldı ki, ağaçtan yapılmış bir nesnenin bir tarafının uzamasında şaşılacak bişey yoktur. (entry min aslı ilk cümledir. gerisi mevzuat icabı. sanırım 90 karakter meselesini böyle saçmalayarak çözebiliyoruz ama ne fayda)
okul öncesi eğitim kurumlarında çocukların dilsel gelişimine katkıda bulunmak ve yaratıcılıklarını geliştirirken aynı zamanda hoşça vakit geçirerek yeni şeyler öğrenmelerini sağlayan bir hikaye anlatma tekniğidir.
Yaşar Kurt'un ilginç ve anlamlı mesajlar içeren şarkısı.

Kuklayım ben kuklayım
Annem giydirdi beni
Babam boyadı yüzümü
Öğretmenler doldurdu içimi*

(bkz: Yaşar Kurt)
ayrıca rusçada da aynı anlama gelmektedir...
(bkz: gece kuklaları)
akla pinokyo' yu getiren, çocuk eğlendiriceği.
yaşar kurt'tan bir eleştirel parça daha.

kuklayım ben kuklayım
annem giydirdi beni
babam boyadı yüzümü
öğretmenler doldurdu içimi
kuklayım ben kuklayım
her şeyi onlar öğretti
işe ne zaman gideceğimi
ne zaman işten kaçta cıkacağımı
kaç paraya çalışacağımı
onlar öğretti
kuklayım ben kuklayım
oyumu kime atacağımı
akşam kaçta yatacağımı
çişimi nereye yapacağımı
ne zaman güleceğimi
nereye gömüleceğimi
onlar öğretti
kuklayım ben kuklayım
ipimi çekerseniz
oynamaya başlarım
düğmeme basarsanız
ağlatmayı becerirsiniz
kuklayım ben kuklayım
yalnız birşeyi unuttu bunlar
ipler kimin elinde
başkaları tarafından hareket kazandırılabilir şekilde dizayn edilmiş, oynar başlıklı mizah öğesi.
(bkz: grup kukla)
Bazı siyasetçiler için kullanılan tabir.

(bkz: Mesut Barzani)
kalitesini oynatıcısının belirlediği.

hiciv ustanındır.

kukla peltedir.

ruh giydirmek o na, fakat iplerinden kurtarmamak, insan fantazisidir.

acz empatisi.

kukla olmuşluğum vardır.

oynatmışlığım da..
ne alaka şimdi ama başlığa baktığımda aklıma ilk gelen bu oldu.

(bkz: recai kutan)
istenen kılığa sokulup istendiği gibi yönlendirilendir.
tanrı türk'ü korusun.
radical noise'nin en güzel şarkılarından biridir.
(bkz: turkiye de ki solu abd nin olusturmasi/#2307347)
çocukları nasıl eğlendirdiği anlaşılamayan, şahsıma gayet de ürkütücü gelen tahta parçaları. **
ahmet ümit'in okuyucuyu sayfalarda perişan ettiği kitabıdır. o kadar sürükleyici, o kadar heycan dolu ki elinizden bırakmanız mümkün değil.
her zaman ilgi çeken ve çekmeye de devam edecek olan mesleki heyecanı bitmiş, yaşama zevki kalmamış baş karakterin geçmişiyle bağıntılı kader top çevirmeleriyle bir şekilde tekrar olaya dönüşü şablonuna sahip, bilindik ahmet ümit tarzı romanda; yakın tarihimizin ideolojik ayrışmalarının, çetelerin ve basın dünyasındaki iç çatışmaların, ayak kaydırmaların kimseyi kızdırmamak istercesine yan belirtilmeden şöyle bir kabası alınmış. kitabın başlarında kişileri ve durumu kavratma amacıyla ayrıntılara gömülen hikaye özellikle yirmiyedinci bölümden sonra üzerindeki ataleti atıp keyif veren ikili diyaloglar, tufan abi'den aforizmalar ve çözülmeler eşliğinde gevşiyor. bir de kesinlikle bu roman, film olmayı sis ve gece'den çok daha fazla hakediyor. sinemaya uyarlanmada yetersiz kalan türk romancılığında oyuncu seçiminde medyatikliğin değil yeteneğin ve karaktere uygunluğun gözetildiği bir kadro ile iş yapması kesin bir malzeme zira.
----------------------------------
kitabı okuyacak olanların okuyup bütün o merak duygusundan mahrum kalmaması için okumaması gereken spoiler bölümü.

"binbaşı"nın müfit çıkması gerçekten şaşırtıcı bir son. genel okur fikrini bilemem ama meselenin başından bu yana arabada kömür haline geldiğinin adli tıp raporuyla kanıtlandığını sandığımız bölümlerde bile binbaşı'nın doğan olduğuna emindim. cidden enfes bir ters köşe oldu bana.
asuman krause'nin yeni sarkısı.
sözleri:
Sen hep böyleydin tam bir baş belası
Başkaları sürdü bana kaldı cefası
Senin yaşadığın koca bir hayal dünyası
Gidiyorsan git şimdi tam tam sırası

Ben çoktan sinirlerimi aldırdım
Şimdi su gibi tertemiz oh be sensiz
Saf bir haldeyim
Sen de o ruh hastası hallerinden kurtulursan
Ben yine bıraktığın yerdeyim...

Ama yok yok senin işin...
Kaş yaparken göz çıkarmak
Sağ gösterip soldan çakmak
Herkesten bir parça kapmak
Ama düşeceksin...

Ben kimim senin yanında
Belki de sadece bir kukla
Kıvıracaksan da o göbeğin
Hakkını vereceksin...

sarkıya çekmiş oldugu klipte arka fonda at önde asuman. mantıgı çözemedim ama galiba ben daha atım mesajı vermeye çalışmış olsa gerek.
asuman krause'nin yeni albümünün çıkış parçasıdır.tvde ilk karşılaştığımda, allah allah bu şarkı kimindi ,ben biliyorum bunu bir yerden dememe sebep olmuştur.zira, birkaç ay önce bir televizyon programında tolga karel'in bu şarkıyı söylemişliği vardır.söz ve müziği kendisine aittir.(müzikte gökhan doğanay'ın da katkısı bulunmaktaymış)ilk dinlediğimde absürd gelse de, şu sıralar kulağa eğlenceli geldiğini düşünmekteyim.bir yere kadar tabii...
insanların hiç bir zaman kendi özgür iradeleriyle yaşamadıklarını; herzaman başkaları tarafından yönlendirildiklerini, sürekli bir şeyler dayatılarak dürtüldüklerini, her zaman bir şeyler yaptırılmaya zorunlu bırakıldıklarını anlatan şarkıdır.kimse istedigi gibi yaşamamıştır ve her zaman birileri ne yapacagınızı size söylemiştir ama herkesin unuttugu bir şey vardır.ipler kimin elinde???
bu açıdan bu şarkı bir isyan ve bazı şeylerin elimizde oldugunu hatırlatma niteliğindedir.yaşar kurt un en mükemmel şarkılarından biridir.
Tanrı, bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup
can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen
her şeyi dile getiremeyebilirdim ama en azından dile
getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm.
Eşyaların maddi yönlerine değil, anlamlarına değer verirdim.
Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada,
60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm.

insan aşktan vazgeçerse yaşlanır...
Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim.
Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim.
Başkaları konuşurken dinler,
çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.

Eğer, Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir,
yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil,
ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.

Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi
buzun üzerine kazır ve güneşin göstermesini beklerdim.
Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca
Van Gogh resimleri çizer,
Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim.

Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan
dikenlerinin acısını hissederek
dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.

Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı...
Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara
onları sevdiğimi söylemeyeyim.
Tüm kadın ve erkekleri,
en sevdiğim insanlar oldukları konusunda
birer birer ikna ederdim ve aşk içinde yaşardım.

Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının
ne kadar yanlış olduğunu anlatırdım. Çünkü;
insan aşkı bırakınca yaşlanır.

Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı
kendi başlarına öğrenmelerine olanak sağlardım.

Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil
unutma ile geldiğini öğretirdim.

Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim.
Tüm insanların, mutluluğun
gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden,
dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim.

Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken
aslında onu kendisine sonsuza dek
kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim.

Sizlerden çok şey öğrendim.
Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak.
Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim.
Mutsuz bir şekilde... Artık ölebilir miyim?"

Johnny Welch