bugün

"Kendimi tanıyamaz olmuştum. Hangisi bendim? içimdeki, o güzelliğiyle dünyayı elde etmeye kışkırtılmış, karanlık ve ilgi tutsağı kadın mıydım; yoksa uğruna hayatından vazgeçmeye hazır olduğu aşkına mahkûm, ezilmiş, kapılarda bırakılmış, verdiği güven ve taşıdığı masumiyetle sana cazip gelmeyen, o sevdalı kadın mı? ikisi de olmak istemiyordum. Ama ikisinden de vazgeçemiyordum. Sanki biri olmazsa, diğeri yıkılacak gibiydi. Birbirinden nefret eden ve birbirinin varlığına tahammül edemeyen bu iki benlikle yalnız kaldığımda çıldıracak gibi oluyor, ağır ağır ruhumu öldürüyordum. Artık yalnız kalmak dayanılmaz olmuştu benim için."

şizofren aşka mektup - cezmi ersöz.
görsel
benim durumunun asıl inanılmaz yanı, aslında gerçek olmam. bu gelip gitmelerin, yer değiştirmelerin bir mantığı,bir kuralı var mı? yerinden kımıldamamanın, her anı şimdiki zamanla doldurmanın bir kuralı var mı? (bkz: zaman yolcusunun karısı)
"... ben tüm dikkatini başkalarının meşgalelerine değil de kendi meşgalelerine veren onca iş güç sahibi, yığın yığın insan arasında, bir yandan en müreffeh, en kalabalık şehirlerde bulunabilecek her tür nimetin tadını çıkardım, bir yandan da uçsuz bucaksız çöllerde ya da bozkırlardaymışım gibi tek başıma ve sakin sessiz bir hayat sürdüm."
"Öyle bazı hareketler vardır ki, en iyi niyetlerimize rağmen onları bir türlü unutamayız! Her şeyin bir sınırı vardır ki, bunun aşılması tehlikelidir. Çünkü bu sınır bir defa aşıldımı, artık bir daha geri dönülmez."
(bkz: dostoyevski)
(bkz: suç ve ceza)
"Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insanoğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder. Zalimlerin kolları kendi erişilmez isteklerine göre çok kısadır. Tutkularının büyüklüğü onları böylece sakat kıldığından, bizim kılınç dediğimiz koltuk değneğini kullanırlar. icat ettiğin silah işte onların tutkularını büyütecek ve zulümlerini arttıracak. Sen onların kollarını uzattın. Oysa kılınçlar yeterince uzun değil miydi?”

Kitab-ül Hiyel - ihsan Oktay Anar
Sevgi, insana zarar veren bir hatadır; işbirlikçisi yani umutsa tehlikeli bir yanılsama.
Bin muhteşem güneş, çok güzel kitap.
görsel
“- geçmişi düşünme, geçmişi geri getiremezsin. önüne bak.
- önüme bakamıyorum. anlamıyor musun, yüz üstü düştüm.”
"başıma ne geldiyse iyi yürekli oluşumdan.''
Ölü canlar.
''Evren bir deneydi. Tanrı’nın bir deneyi. Ancak her şey yolunda gitmedi. Tanrı patladı ve parçaları her yere yayıldı. Buna big bang adı verildi. Bizim yapmamız gereken, her şeyi birleştirmek. Her şeyi ve kendimizi bir araya getirmek. O zaman Tanrı yeniden tek parça olacak. Şimdiki zayıflığımız bundan kaynaklanıyor. iyiliğin ne olduğunu biliyoruz ama iyi olamıyoruz. Çünkü içimizde Tanrı’nın sadece küçük bir parçasını taşıyoruz. iyilik ve kötülük çelişkisi buradan geliyor. Gücümüzün asla yetmeyeceği hayallerimiz var: erdem, yüksek değerler, sonsuz kardeşlik, insanlık barışı gibi. Ama birleşmediğimiz sürece ne yazık ki hiçbiri gerçekleşmeyecek.”

malafa.
"Koltuk altında kitaplar taşıdığını görüyorum kardeşim. Bugünlerde hâlâ kitap okuyan birine rastlamak gerçekten nadide bir zevk kardeşim."

(bkz: otomatik portakal)
Tarifini sorsalar
Her baktığımda ilk defa görüyormuşum gibi
Az kalsın ölüyormuşum gibi.
"Bana çocuğun aldığı eğitimi söyle, sana yetişkin halinin dini inançlarını söyleyeyim."

(bkz: cesur yeni dünya)
''Ben türlü oyuncunun türlü oyunlar oynadığı boş sahneyim.''

-Fernando Pessoa
"Eğer bir millet iktidarda bulunan kişilerin şerefsizliğini, alçaklığını, hırsızlığını, yalnızca kendi siyasi görüşünden olduğu için görmezden geliyorsa, o millet erdemini yitirmiştir. Erdemini yitiren millet bir gün vatanını yitirir."

niccolo machiavelli - prens
''Bize duymak istediklerimizi söyleyen kitapları severiz''
(bkz: George Orwell) (bkz: 1984)
imkansızı elediğinde elinde kalanlar gerçeklerdir. sherlock holmes serisi.
Bitse ne olur,
Bitmese ne?
"Seninle şöyle bir oturup konuşamadık."

aslında o kadar kısa, o kadar derin, o kadar manalı ve o kadar acı, hüzünlü.

kürk mantolu madonna.
kitaplarımın içerisinde bulundurduğum ufak not kağıtlarına alırım bu alıntıları. kitaplardaki cümlenin altını çizmekten hiç haz almam. nasıl ki cildini yırtacak kadar bükmekten haz etmediğim gibi. bazen okuduğum kitabın ilk sayfasının sağ üst köşesine yazarım sevdiğim bir alıntıyı...
Voltaire'nin doktorlar için lafıdır: tanımadıkları insanlara tatmadıkları ilaçları yazarlar.
Yoktun...
eylül de gitti zaten.
nasip olmadı seninle karşılıklı bankta oturmak..
olsun bunu hayal etmek bile güzeldi...
sevgili kalbim gider herkes gider...
görsel
'Nesnellik' denen öte-beriye zaten hiç ulaşamadığımız, ulaşamayacağımız gibi, tutsağı olduğumuz (sözümona) 'öznellik' de kendi elimizde değildir zaten -- ancak 'nesnel' bir biçimde 'öznel'izdir!
“Umutsuz bir aşk çökmüşse gönlüne sabahın üçünde, özellikle onun orada, yerinde olmadığı kuşkusunu kapıldığında telefon etmeyi gururuna yediremiyorsan, ister istemez içine dönüp kendinle baş başa kalırsın; o anda akrep gibi sokarsın kendini ya da hiçbir zaman postalamayacağın mektuplar yazarsın ona, ya da odanda volta atarsın, hem küfür hem dua edersin, sarhoş olursun, ya da kendini öldürecekmiş gibi davranırsın.
Bu gidişat bir süre sonra tatsızlaşır, bıktırır insanı. Yaratıcı biriysen acılı anılardan ortaya elle tutulur bir şey çıkarabilir miyim diye sorarsın kendi kendine. Ve işte bir gece saat üç sularında başıma gelen tam da buydu. Birden karar vermiştim, çektiğim acıyı tuvale dökecektim.”
Henry miller ın "uykusuzluk" kitabından.