bugün

dünya özel kuvettler şampiyonasında spor birincisi bir bordo bereli. Ağır spora dayanamamıştır. Ulan anladık iyice keriz bellediniz milleti. Benazir Butto da çıktığı kafa topunda rakip defansla çarpışıp ölmüştü di mi?
konuşmasın diye ergenekoncuların öldürttüğü söylenen kişi.*
--spoiler--
BiR KAHRAMANIMIZI DAHA,SUSARAK ! KORKARAK ! HAiNLERE YEM ETTiK !
''GÜLE GÜLE BENiM KAHRAMAN OĞLUM'' !!
Anne Belgin Kozinoğlu, oğlunun Türk Bayrağı'na sarılı tabutunun başına giderek, ''Kahraman oğlum, güle güle git. Türkiye'nin kahramanı benim oğlum. Gül kokulu oğlum, nasıl ayrılacağım senden? Güle güle git kahraman oğlum'' dedi.

alıntı-muhalif gazete

http://www.facebook.com/photo.php?v=322482974433973

--spoiler--
"bu dizide anlatılanlar tamamen hayal ürünüdür." * *
Yanlış hatırlamıyorsam ; orta okulda okuduğum bir kitap vardı ; "Bay Pipo" diye , o kitaptan aklımda kalan bir cümle :
-Tabii zamanında çalıştığımız veya bir şekilde sırlarımıza vakıf olmuş insanların sonradan aleyhimize dönmesi bizim için hoş olmaz ..
-Bu tip durumlar için CIA 'nin özel ekipleri var mı ?
-Ekip mi ? Hangi çağdayız , kalp krizini tetikleyen ve otopside gözükmeyen suikast hapları çok daha temiz ve uygarca bir yöntem !!
Frank Anderson (CIA Ortadoğu Operasyonları Eski Şefi)
Dünün haberlerinden :
Eski bordo bereli Kaşif Kozinoğlu hapishanede yaptığı ağır antreman sonrası kalp krizi geçirerek öldü .. ulan adam harp okulu mezunu , özel kuvvetlerde katıldığı organizasyonlarda parmakla gösterilen dereceleri var ve spor yaparken kalbi dayanmıyor he mi ?

tamam belki çok zeki bir millet değiliz de bu kadar da değil amk ,az daha yaratıcı şeyler bulun .
yılmaz özdil'in kaşif kozinoğlu'nu anlatan anlamlı yazısı...

--spoiler--
mit asya ülkeleri daire başkanvekili'ydi. özbekistan, kazakistan en son afganistan'daydı. afgan köylerine atatürk posteri asarken, 'sen teröristsin gel buraya ' dediler, koşarak geldi.

türk halkı ilk ve son kez mahkemeye koşarken gördü onu. zımba gibiydi çünkü çocukluğundan beri haftanın yedi günü spor yapardı. her nedense son görüştüklerinde kızkardeşine vasiyet etti: 'ölürsem beni babacığımın kucağına koyun'dedi.

ve öldü.
mermi öldürememiş...
spordan öldü diyorlar.
--spoiler--

http://bit.ly/vfaonA
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/19243391.asp bu da yılmaz özdil'in yazısıdır. herkes biraz izmirlidir diyor ya... atasına, anasına, ülkesine olan aşkından ne yaptıysa. mermiden değil, 2 şınav 3 mekikten öldür diyorlar... babacığımın kucağına gömün beni demiş. . . seviyoruz bu ülkeyi suçmuş meğer.
böyle bir insan bu yaşta ölünce insana tuhaf geliyor ister istemez.
ama elde delil olmadan konuşmakta saçma.
Trabzon'da doğdu.
Dedesi kahramandı.

istiklal harbi şehidi...
Onun adını verdiler.
Kaşif.
binbaşı rütbesinde olmasına rağmen afganistan'dan general rütbesinde etkinliği bulunan paşamızdı. eşinin de söylediği gibi türk milleti bir kahramanını kaybetti.
eski bir bordo bereli.
yakın tarihimizin kara kutusu. ömrünü devletine adamış kahraman bir asker.
cnn turk kendisini kurtlar vadisi pusu dizisindeki kazım kaşifoğlu karakteriyle karıştırmıştır.

(bkz: http://birbak.mynet.com/d...oglu-oldu-kasifoglu/13166)
--spoiler--
Geçtiğimiz Cumartesi Silivri Cezaevi'nde hayatını kaybeden Kaşif Kozinoğlu, ölmeden kısa süre önce gönderdiği açıklamada
"Öldürmek dahil her şeyi yaptırabilir" diyor. işte Kozinoğlu'nun "Sona geldi" başlıklı mesajı:



"Dünyanın demokratik olan olmayan hiçbir ülkesinde, hatta Hitler Almanya'sında bile gazetecilerle yapılan toplantı gibi bir toplantı gerçekleştirilmemiştir. Resme bir bakalım: Tüm büyük gazete patronları aynı anda (hepsi birer muhabir gibi) önlerindeki kağıda not alıyor.

Recep Tayyip Erdoğan dikte ettiriyor.

'Çok korkuyorlar'

Tek mikrofon RTE'nin önünde mevcut. Yani konuşma hakkı sadece ona verilmiştir. Diğerlerine soru sorma hakkı bile tanınmamıştır. Bu toplantı neden bu şekilde yapılmıştır? Çünkü medyadan çok korkuyor. Normal bir ülkede son 7 ayda yaşananlarla 10 hükümet devrilirdi. Çok korkuyor, çünkü sona geldi.

Her türlü girişimi yeni Anayasa'ya yöneliktir. Bu bağlamda öldürmek dahil her şeyi yaptırabilir. SONA GELDi! Ancak bunu benim gibi birçok insanın bilmesi, harekete geçmesi gerekir. Buradan bile kurtulma ihtimali çok düşük de olsa mevcuttur!"
*
--spoiler--
katili ağlak olandır.
gizli tanık ve derin devletin açıklarını bilen adam.

chp'deki kaset komplosu gibi suç yine akp ye atıldı ama chp'de kaset komplosunu kim yaptı ise bu adamın ölümünde o insanların parmağı var.

not: yıllar sonra bu adamın otopsisi istenecek ve doğal bir kalp krizi geçirmedi kasıtlı olarak kalp krizi geçirtildi denecek ama iş işten çoktan geçecek.
bu devletin hiç , dişlilerinin hiç yerinden oynamaması nedeniyle pas tutmuş, ve dişlilere sığamayacak kadar vatansever kişilerin başına gelen ilginç olayların en sonuncusu. Eşref Bitlis,Recep Yazıcıoğlu, Muhsin Yazıcıoğlu ve nihayetinde Kaşif Kozinoğlu. Şimdi kısa bir beyin jimnastiği yapalım. Malum hükumetin başındaki zatın emrine iktidara gelir gelmez sıfır km uçaklar alınması, hiç uçağının arızalanmaması,2 yabancı dağcının ağrı dağında kaybolunca telefonlarından alınan sinyalleriyle eliyle konulmuş gibi bulnmasına rağmen muhsin yazıcıoğlu gibi köylülerce bulanabilinmesi. Olası bir ağır travma yada kriz anında (ki bu oldu ve hiç bişey olmadan sağ salim çıktı) , yada ne bileyim kaşif kozinoğlu gibi bir spor yapayım derken kalp krizi geçirir mi. Geçiremez efendim. Sistemin dişlilerinin rte ile hiç bir zaman sorunu olmadı ki, Adam bir bakıyorsun arap yalakası, bir bakıyosun time e kapak olmuş, bir rusya ile kol kola, bir ingiltere ile. Bir çine gidiyor, bir filistine gidiyor, bir de bakıyorsunuz israilden üstün hizmet madalyası almış.
ah benim Eşrefim, ah benim recepim, muhsinim, kaşifim. Size kimse demedi mi yiyin için kafanızı gömün, etliye sütlüye karışmayın diye....
--spoiler--
Kaşif Kozinoğlu, ''Düşünüp yaratacağız'' başlıklı mesajında; ''Türkiye'yi ivedilikle derin çizgilerle ikiye bölecekler, Türk'ü ve Kürt'ü birbirine karşı konumlandıracaklar''; diyor. işte o yazı: ''Acı çekelim istediler. Yıllarca sessiz hazırlanmışlardı. Ama bir tek biz acı çekmiyoruz ki. Çünkü biz söz konusu hazırlanışı ilk fark edenlerdeniz. Raporlarımızı defalarca yazdık ve devleti ikaz ettik. Bizi pek de önemsemediler. Onun için biz değil, şu anda bizi dinlemeyenler acı çekiyor. Çünkü onlar bugünlerin geleceğine hiç inanmamışlardı... Biz hep korkmadan yaşadık. ikazımızı yaptık, olmadı! Şimdi ikaz vakti de geçti. Sadece bir gün halkımıza bir kez daha bakacağız. O gün de tehlikeyi anlamamışlar ise bu kez hiç zaman kaybetmeden tarihte eşi görülmemiş bir mücadeleye ivedilikle başlamamız gerekecektir. Yaşayacaklarını görünce halkımız, 'Ne kadar körmüşüz'; diyecek ancak bizim bunları dinleyecek, ahlayıp vahlayacak vaktimiz bile olmayacaktır. Bizim buradan yapabileceğimiz daha çok şeyimiz vardır. Düşünüp yaratacağız... Ölümden kaçınmadan, mücadelemizi devam ettirebilmek adına hayatımızı yaşamanın peşinde olmalıyız/olacağız. Üreteceğimiz girişimlerle onları kurdukları tuzakta sıkıştırmalıyız sıkıştıracağız. Şu anda sıkıştıklarını ve panik içerisinde koşuşturduklarını, kapattıkları çıkışı aradıklarını görüyoruz da halkımızın gördüğünü pek zannetmiyoruz... Ama Türkiye'de yaşıyorsanız bundan kaçamayacaksınız! Bu sihirli günde gereğini yapamazsanız, geleceğinizi kurtaracak tek eyleminizi de boşa harcamış olacaksınız. Yani silahınızda bir mermi kaldı. Şu ana kadar hep boşa attınız. Bunu da boşa atarsanız VURULACAKSINIZ! O zaman reddedilen ihtişam ve ıstıraplı ruhtan kimin karlı çıkacağının hiç de önemi yok. Zira kesin siz kaybetmiş olacaksınız. Türkiye'yi ivedilikle derin çizgilerle ikiye bölecekler ve Türk'ü, Kürt'ü birbirine karşı konumlandıracaklar. Maneviyatımız iyiliğin Allah olduğunu söyler. Ancak bunlar Allahsız! Bunlar bencil, bunlar kötüdür! Balta girmemiş ormandan fırlayan vahşiler gibi saldırıyorlar. Ancak bu halk onları ''dünyanın arzına'' hapsedecektir. Bunu da çok iyi biliyorlar. Bu manada eylemlerinde etiği ve doğruyu hiç aramayın. Bizi yok ederken kullandıkları servet, bizim servetimiz. Bizi lanetlerken kullandıkları değerler, bizim değerlerimiz. Bizi hapsederken mahvettikleri yargı da bizim yargımızdır. Aklı inkâr ederken kullandıkları dil de ne yazık ki bizim dilimizdir. Onlar sizi tarihin hiç görmediği bir karanlığa sürüklüyorlar. Onların amacı bilim öncesi çağa dönmek değil; konuşma öncesi çağa dönmek! Bir serapla aldatmaya çalışıyorlar. Bu modern yaşama ulaşan bizleriz. Onlar değil... Geleceğimizin üstünü çizdirmeyiz. Konuşma hakkımız varken, ne olduğunu bildiğimiz bir insanın iki dudağı arasına kendimizi esir etmeyiz. Çünkü doğrular, var olan her şey için geçerlidir.''*
--spoiler--
bir kahramandır. eşref bitlis gibi, muhsin yazıcıoğlu gibi mevcut iktidarın gizli dengeleri sebebiyle ortadan kaldırılmıştır.
bence bu adam ölmedi, böyle gizli ajanlar kolay kolay ölmez. cesedinin fotoğrafını görmeden inanmam mümkün değil.
bir mit ajanı, ergenekondan içeriye giriyor, ve kalp krizinden ölüyor, işte bu millet buna inanacak kadar saf.
Yolda çevirip 100 kişiye sorsan, herkesin öldürüldü dediği ama kimsenin tepki bile vermediği, önemli şahsiyet.
tarafsızlığına inandığım mükemmel bir bilim-insanı olduğunu düşündüğüm saygıdeğer rektörümün yazısını sizlerle paylaşma gereği hissettim. aslında bu yazı içeride durum nasılsa dışarıda da aynı olduğunun kanıtıdır kanaatimce.

fatih hilmioğlu

sayın başkan, sayın üyeler, sayın cumhuriyet savcıları

sizlere ve salondakilere saygılar sunarak konuşmama başlıyorum.

sayın başkan,

savunmam ile ilgili konuşmama başlamadan önce izninizle son yaşanan kaşif kozinoğlu’nun ölüm olayına ilişkin olarak mesleğimin gerektirdiği sorumluluk nedeniyle bazı açıklamalarda bulunmak istiyorum.

sayın başkan,

bundan önce yine mesleğimle ilgili olarak yapmış olduğum bir konuşmada son olarak tahliye olan ve kendisini ilk kez burada tanıdığım mehmet koral’ın bana göstermiş olduğu ve 20’ye ulaşan tansiyon değerlerini sayın heyetinize göstermiş ve bu yükseklikteki tansiyon değerlerinin tıbbi açıdan iki sonucu olacağını, bunlardan birinin kalp enfarktüsü, diğerinin ise beyin kanaması olduğunu ve her iki durumunda ani ölümle sonuçlanabileceğini ifade etmiştim. bu nedenle bu tür hastaların ilgili uzman doktorların olduğu bir merkezde birkaç haftalık tedavi ile tansiyonlarının kontrol altına alınması gerektiğini arz etmiştim.

bu konuda sizleri bilimsel olarak inandıramadım. ancak ismini bile ilk kez bu dava nedeniyle duyduğum kaşif kozinoğlu’nun, 20’ye ulaşan yüksek tansiyon sonucu enfarktüs geçirerek yaşamını kaybetmesi, bu konuda daha önce söylediklerimin tümüyle bilimsel bir gerçeğe dayandığını açıkça göstermektedir.

benzer şekilde “ölümcül kalp ritm bozukluğu” olmasına rağmen ve cezaevinde ağır stres koşullarında olan bir başka hasta, mehmet haberal’ dır. mehmet haberal’ın da bu koşullarda ‘yüksek ölüm riski’ taşıdığını söylemiştim. ayrıca dünyanın en önemli tıp merkezlerinden biri olan harvard üniversitesi’nin kardiyoloji bölümü’ nün bu konudaki bilimsel yayınını da göstermiştim. harvard üniversitesi’nin bu konudaki bilimsel yayınının da sayın heyetinizce dikkate alınmadığını üzüntüyle görmekteyim. bu bilimsel değerlendirme ve bilimsel yazıların doğruluğunun heyetinizce dikkate alınması için mehmet haberal’ın da akıbetinin kaşif kozinoğlu gibi olması mı gerekir?

yine burada şahit olduğum bir başka hasta yusuf erikel’dir. i̇lk kez burada tanıdığım ve sizlerin meslektaşı da olan bu kişi, bir yıl boyunca şikayetleri nedeniyle gittiği silivri devlet hastanesi’nde grip vs. tanılarıyla geçiştirilmiş ve geniz tümörü 6-7 cm çapa, yani bir portakal büyüklüğüne eriştikten ve sayın mahkemenizin huzurunda kan kustuktan sonra ancak tahliye olabilmiştir. kanserde erken teşhisin tedavide ne denli hayat kurtarıcı olduğunu artık on yaşındaki çocuklar bile bilmektedir. erken teşhis ve tedavi ile geniz kanserlerinde son derece iyi sonuçlar alınabilirken, yusuf erikel’ in hastalığında teşhisin gecikmesi nedeniyle hastalık ilerleyerek vücudun diğer kısımlarına yayılmış ve bu nedenle yusuf erikel, bu şansını kaybetmiştir. artık yaşam günleri sayılıdır.

normal bir hukuk düzeninde bu durumun sorumluları tespit edilir ve gereği yapılır. ancak ben bugüne kadar bu konuda tek bir girişimin dahi yapıldığını duymadım. ülkemizde yaşandığı iddia edilen ileri demokrasi bu mudur?

şahit olduğum diğer bir kişi ise ilk tutuklandığım da aynı koğuşu paylaştığımız erol manisalı‘dır. tutuklanmadan üç dört sene önce, üç kez beyin felci, üç kez de kalp enfarktüsü geçiren hasta, ancak meme kanseri teşhisi konduktan sonra tahliye olabilmiştir.

şahit olduğum diğer bir hasta ise ismini dahi ilk kez bu dava nedeniyle duyduğum ve kendisini ilk kez, aynı gün cerrahpaşa tıp fakültesi hastanesi’nden silivri devlet hastanesi’ne sevk edildiğimiz gün gördüğüm levent ersöz’ dür. tahliye olsa bile yılın onbir (11) ayını hastanede geçirecek ağırlıkta hastalıkları, bu yargılama sürecinde akıbetinin ne olacağını bilmek için sanırım hekim olmaya gerek yoktur.

sayın başkan,

bu dava sürecinde yaşanan hastalıklar ve ölümler, sanıklarda aslında bir yargılama sürecinde değil bir rus ruleti sürecinde bulundukları izlenimi yaratmıştır. sanıklar kendilerine ve diğer sanıklara sessizce ve derin bir endişe ile, gözleriyle sormaktadır. şimdi sıra kimdedir?

- ölümcül ritm bozukluğu olan mehmet haberal’ da mı?

- artık yatalak hale gelmiş levent ersöz’ de mi?

- kalp damarlarındaki tıkanıklık nedeniyle hasan atilla uğur’ da mı?

- yoksa cezaevi koşullarında her biri 1000 ton stres yükü altında olan bir başka sanık da mı?

- kimbilir belki de sıra bendedir.

bütün bunları,

- bekleyerek göreceğiz,

- yaşayarak göreceğiz,

- ya da ölerek göreceğiz,

sonra da bütün bunlara adalet, diyeceğiz öyle mi?

adalet insanları öldürür mü hakim beyler?

sayın başkan, sayın üyeler, sayın cumhuriyet savciları,

lütfen biraz düşününüz, bu dava sırasında;

- onurlarına yediremeyerek intihar edenleri,

- onurlarına yediremeyerek hastalanıp ölenleri,

- ruh sağlığını kaybedenleri,

- beyin kanaması, kalp enfarktüsü geçirenleri,

- kanser olanları,

- ölümü bekleyenleri ve ölenleri düşününüz.

ve yine yaratılan bu korku ikliminde meslektaşlarımın hekimlik mesleğini korkmadan ve özgür bir şekilde yapamadıklarını düşününüz.

hekimlerin bu duruma gelmesinde hangi koşulların neden olduğunu düşününüz.

burada bulunan sanıklar arasında sanıyorum altı (6) hastane ile en çok sayıda hastanede bulunan kişilerden biriyim. yattığım bütün hastanelerde, meslektaşlarımın yüzlerinde, gözlerinde, tutum ve davranışlarında ve hatta ses tonlarındaki korkuyu ve tedirginliği gördüm.

hangi hekim bu koşullar altında mesleğini layığı ile yapabilir ki. belki de çok az bir kısmı...

bir tıp akademisyeni olarak söylemek isterim ki;

bu davalar çerçevesinde yargılanan sanıklarla ilgili hekimlerin kanaatleri, hastanelerin heyet raporları ve de özellikle adli tıp kurumu raporlarının bu korku iklimi altında bilimsel geçerliliği artık kalmamıştır. artık bilimsel bir değer taşımayan bu kanaat ve raporların hukuki bir değer taşıdığını iddia etmek, hukukun bilimsel bir temele dayanmadığını iddia etmekle eş anlamlıdır.

sayın başkan,

bilindiği üzere bir insan için en kutsal hak, “yaşam hakki”dır, “yaşama hakki’ dır. ve bir insan için en yüce değer de “özgürlük’ tür.

- özgür ve demokratik bir hukuk devletinde insanların en kutsal hakkı olan “yaşama hakki” nın mesleki karşılığı hekimlik’tir. bakınız bu konuyla ilgili olarak amerika’da görev yapan dünya çapındaki türk doktoru prof.dr. mehmet öz şöyle diyor:

“en iyi hekim, hasta olan hekimdir. çünkü en iyi empatiyi onlar yapar.”

- öte yandan yine özgür ve demokratik bir hukuk devletinde insanlar için en yüce değer olan “özgürlük’ ün mesleki karşılığı ise hakimlik’ tir. bakınız, bu konuyla ilgili olarak hukukçu akademisyen prof.dr.adnan güriz, ‘hukuk felsefesi’ kitabında şöyle diyor:

“empati, yani karar verenin kendisini karar verilen yerine koyması, hukukun etkinliği ve tarafsızlığı bakımından önem taşımaktadır.”

sayın başkan;

hiçbir somut delile dayanmadan ve tümüyle akıl ve mantıktan uzak, hayali suçlamalar nedeniyle otuz ayı aşkın bir süredir tutuklu olmam nedeniyle, ben yukarıdakilerden birisiyim. birisi de sizlerin meslektaşı olan iki profesörün söylediklerinden daha da öte şunu açıkça ifade etmek isterim.

“empati yapamayanlar, hekimlik de hakimlik de yapamazlar, yapmamalidirlar!”

eminim ki her iki profesör de, bu yargılama sürecinde yaşananlara şahit olsalardı, benden farklı düşünmezlerdi.

sayın başkan,

bu yargılama esnasında sadece sanıkların değil, sanık yakınlarının da beden ve ruh sağlıklarını nasıl kaybettiklerini gördüğümde veya bunları duyduğumda sanıkların beyin kanaması, kalp enfarktüsü geçirmesine, kanser olmasına ve nihayet ölümlerine şahit olduğumda;

- isyan ediyorum ve

- sadece hekimliğimden değil, insanlığımdan da utanıyorum.

ancak benim tıbbi bilimsel açıklamalarımın, sayın heyetinizce bir sivrinsek vızıltısı kadar bile dikkate alınmadığını görsem de, ben mesleki açıdan sorumluluğumun gereğini yapmaya devam edeceğim.

prof.dr. fatih hilmioğlu

i̇nönü üniversitesi eski rektörü 22.11.2011 tarihli savunması
silivri canlı mezarlığı | ölümhane
Balığıma ismini verdiğim istihbaratçı.
10 metrekarelik odasında spor yaparken kalp krizinden gittiği söylenmişti. bakın adli tıp ne diyor:

http://haber.mynet.com/ka...den-olmedi-614339-guncel/