bugün

iki kapağı olan büyük bir şişe.
(bkz: harem)
(bkz: esenler)
sürekli doluyor ve yakında patlayacak!..
her gece rüyamda gördüğüm, girmediğim çoğu sokağını, kokusunu bile hatırlayamadığım denizini, sesini duymadığım martılarını, vapurlarını her an tüm benliğimle hissettiğim, her dakika daha fazla gitmek istediğim, kalbimin diğer yarısının attığı şehir.
seven ve sevilen kişinin sensiz düşmanım* dediği şehir.
adına en çok şarkı yazılan 34 plaka kodlu 212 av.yakası 216 an. yakası telefon kodlu türkiyenin nüfus ve sanayi bakımından en gelişmiş kenti.
türkiye'nin merkezi. mimar sinan üniversitesinin bulunduğu şehir.
sevilesi, gidilesi, gezilesi, yaşanılması pek tavsiye olunmasa da hayatımızda önemli bir yeri işgal etmesi gereken şehir.ama orda yaşamak için ölen delilerden olmak büyük bir onurdur.
(bkz: istanbulu istanbul yapan azınlıklardır)
kelimeler basit kalmıştır bu şehri anlatırken. bundan dolayı yazın güneş batarken eminönünden harem vapuruna binilmelidir, yolculuğa bir çay, bir simit ve tabii ki martılar eşlik etmelidir. işte o zaman istanbulun nasıl bir şehir olduğu anlaşılır.
içinde yaşamak isteyenlerin büyük bedeller ödemesi gereken hatta ödedikleri şehir... hiçbir yer buradan daha iyi ve kötü olamaz... parası olanların cenneti, parası olmayanların ise her gün değişik bedeller ödediği ama bir türlü yaşamayı beceremediği yer...

tüm acıların ve mutlulukların başkenti...

varoş semtleri ile elit semtleri arasında dağlar kadar fark olan, milletvekilleri, valisi, emniyet müdürü ve belediye başkanlarının yönetmekte sıkıntı çektiği, basiretsiz kaldığı, beceriksizliklerinin bedelini yaşayanlarının ödediği tarihin değiştirildiği yer...

olmazsa olmazlığı ile vazgeçilmez tek uyuşturucu...
Dünyada yedi tepe üzerine kurulu 2 şehirden biri.
Beşiktaş iskelesinde fasıl dinleyip hüzünlendiğim hem harika hem berbat şehir.
Bu şehirde yaşamak yürek ister.
yahya kemal beyatlı demiş ya hani: " ankara'nın en çok istanbul dönüşlerini seviyorum" diye... bir badire atlaşmışcasına hissetmiyor değilsiniz hani seyir boyunca. yol önünüzde uzadıkça uzar. bir uçta sevgiliye kavuşma merasimi tadında ait olmadığınız, topraklarına ziyaretçi adımlar ile bastığınız kent *; bir tarafta dönüş yaptığınız, ait olduğunuz, sizi benliğinizle saran, karşılayan, kendinizi bulduğunuz kent...

nasıl anlatmalı bilmem ki istanbul'u. önce gerdanından size büyülü kokusunu zerk eder, ardından o bildiğiniz, artık sevişmekten tanıdık olduğunuz vücudun alışkanlığının ağırlığını hissettir aheste. en çok da bu yüzden çekip gidemezsiniz ya; o lanet alışkanlığın ait olma hissi, bu hissin verdiği huzur, her kıvrımının ezberlenmesinin verdiği kanıksama hadisesi. en çok bu yüzden sırtınızı dönüp gidemezsiniz ya; en çok bu yüzden mıhlanırcasına kalırsınız ya havasında, suyunda, ayrı tadında... en çok bu yüzden esir hayatlar yaşarsınız ya özgürlüğün bereketinde.

usunuzun en derinlerine usuldan girer şehrin şarkıları. gecesi güzel mavisine bürünmüş kent, mistik ruhunu nakşetmeye hazır eyler kendisini. bir şiir tadında, bir kadın mısralı şarkıda, bir yıldız çoğulluğunda, bir kalabalığın akışkan yapışkanlığında, bir susam kokusunda; masalda vardır istanbul, şarkıda, yaşam öyküsünde, kabuk tutmuş aşkta, bir anne özleminde.

o denli ağır, o denli kifayetsiz, o denli ruhumuz olan, o denli bağımlılık yapan, o denli baştan aşağı bizi kendimiz kılan kenttir istanbul.

' ankara - istanbul dönüş anısına münhasır '
paris kadar olmasa da aşkın şehri.
bu şehir hakkında en güzel tabiri sanırım tayfun taliboğlu yapmıştır. herkes bir istanbul diye tutturmuş gidiyor. hafif bir kar yağsa manşet olur, yolları kirlense ülkenin baş meselesi haline gelir. halbuki anadoluda olanın yüzde birine bile sahip olamayan bir şehrin sırf ekonomi uğruna şova dönüştürülmesine karşıyım.
çocukken gittiğim ve aklımda sadece köprüden geçerken denizin güneşin etkisiyle muhteşem bir şekilde parıldamasını hatırlayabildiğim ve gidip görüp gezmek istediğim, ama bir türlü gidemediğim, gitsem bile nerelerin gezileceğini bilemediğim güzel şehir. keşke birileri götürüp gezdirse beni ama....
şiirdeki gibi gözlerinizi kapatıp dinlerseniz, başınıza bir felaket geleceği su götürmez olan, suç oranı tavan yapmış şehir. fakat güzel yerleri de vardır tabi; boğazı, beyoğlu, kadıköy ve saire.
http://www.hasbro.com/gam...tr_TR/kid-games/monopoly/ adresinde oylaması yapılan monopoly dunya sehirleri oyununda yer alabilmek icin yardımlarınızı bekleyen sehir.
kendini her şaire satan dilber...
ne zaman uzun süreli şehirden ayrılsam geri döndüğümde mutlaka biryerlerini değişmiş olarak bulduğum şehir.hemen üst geçitler,boş araziye şantiye,kamyonlar,makinalar..
sabahın o ince soğuğunda vapurun kıçına oturup uzaklaşmakta olduğunuz kıtayı ve yararak geçtiğiniz denizi izleyerek sigaranızın yanına katık ettiğiniz ince belli bardakta * içilen çayın insana değişik duygular yaşatabildiği şehir.
bu duygular kişinin içinde bulunduğu ruh haline göre ulan istanbul yada ah istanbul gibi uç duygular olabilcektir.
kaç otoban çizgisi uzakta olduğu bilinmeyen, silueti hayal şehir.
nüfusuyla birçok ülkeyi geride bırakan şehirdir.
''sevgililerin en güzeli'' derler bu şehir için. ha benim için izmir o ayrı tabi.
orta cag'da, 20-30bin nufusun metropol kabul edildigi zamanlarda konstantinopol'un milyona yakin nufusu vardi. bir zamanlar bilinen dunyanin merkeziydi dersaadet. sehrin icine etmek adina o kadar yapilanlara ragmen muhtesemliginden kaybetmeyen yerdir cargrad. ayni zamanda ne yapip edip birgun oraya yerlesek hayatimin geri kalanini gecirmek istedigimdir istanbul...
güneşli bir şubat günü, tüm güzelliğini ortaya seren şehir. ne kadar çok sorunu olsa da yaşanmaya değer bir yer.
"bu şehr-i stanbul ki bi-misl ü bahadır
bir sengine yek-pare acem mülkü fedadır"
(bkz: nedim)