bugün

Eli öpülesi genel kurmay başkanımız. Zaten öyle adamlar olmasa bu ordu yine milletin gözünde sıfırlanmıştı.
darbede kaçırıldığında boynunda oluşan 3 parmak izi 1 günde geçen komutan.

biz azıcık emişince 1 haftada geçmiyor morluk. çok dayanıklı adammış maşallah.
http://9gag.com/gag/avnO62E?ref=android
Arkadaşlar asıl hulusi akar darbe girişimi gecesi kaçırıldı ve ikinci darbe girişimi için şuan pensilvanya'daki fetönün gizli sığınağında esir tutuluyor.
Türkiye'de şuan genel kurmay başkanlığı yapan adam hulussi kohen'dir!

Ve kendisi ne tesadüf ki yahudidir - cemaatçilerden başka ne beklenebilir ki- sayın liderimiz hz. Recep Tayyip Erdoğan efendimiz yakın zamanda hulussi kohen denen cuntacı bu tiyatrocuyu da içeri atacaktır.
inşallah attığı hapsin kilidini kendisi taşır da yahudi fetöcüler onu da beraberinde içeri atmazlar. Şuan tek korkum bu. Her gün Rabbime dua edip kendime soruyorum:
"Bugün hz. Cumhurbaşkanı efendimiz için ben ne yaptım" diye.
Elimden geldiğince asker kafası kesiyorum, silahını bırakıp teslim olan masum askerleri falan kemerle dövüyorum. Hatta birine "senin 10 aylık çocuğunu sikeyim" dahi dedim. Cehhenem odunu it. Afferin bana.

Şükürler olsun bize bu günleri gösterdim Rabbim. Kim şerefli kim şerefsiz bir or*spu çocuğu tüm dünya görmüş oldu. Teşekkür ederim. Yalarım.

Ha bi de ya allah bismillah Allahu aqbar
adam gibi adam olduğunu düşünüyorum. çektiği eziyet ve üzüntü yüzünden okunuyor. kendi emir eri tarafından kaçırılmak
ve aşağılanmak belli ki yaralamış komutanı.

edit: darbeye engel olamamak yazmıştım. siliyorum. belli ki o, darbe bildirisine imza atmadığı için emir komuta zinciri kurulmasını engelledi.

görsel
sessiz olmaması gereken kişi. konuşmalı açık olmalı.
Valla gördüğüm en basiretsiz paşadır istediği kadar sussun ahsfsaja
emir subayları, kendi eliyle atadığı istihbarat daire başkanı, yani takımı, komple cuntacı çıkmıştır.

ya rabbim bu nasıl bir şey?
Atatürk düşmanıdır kendisi.
Aman tanrım tutuklanacağım, evet.
Türk ordusunun ebedi başkomutanı mustafa kemal e küfürler savurdugu iddia edilen kişi. Bu iddiayı 2 ay önce dile getiren şahıs fetö terör örgütünün yalan ve sahte belgelerle özellikle atatürkçü\vatansever subayları tasfiye ettiği kişilerden biri.

En yakınları kendi atadığı adamlar fetocu çıkmıştır.
bazı subayların röportajlarında çok sert eleştirdikleri devrik komutan. askeri okullardaki atatürk'çü genç subaylara her türlü hakaret, küfürleri eden kişiymiş. allah'ın sopası yok.
Bir Kahramandır Kendisi Darbeye Göz Yumayan Kişidir.
kendileri benim için koca bir soru işaretidir.
Bu kadar sessizliğini, anlamlandıramadığım. Bekleyip göreceğiz bakalım.
(bkz: hulusi akar için cemaati seven sempatizan diyorlar)

Cemaatin cok güçlü olduğunu biliyorduk. Kimse rutbe vermez arkasi olmayana. Tsk ya komplo kurulup cemaatcilere havuc uzatilirken kendisi hukumetin yaninda durmu$tur. Bizde i$siz sapsiz hakkimizin yenmesini izleyen bi avuc salak. Izliyoruz.
Ülke işgal edilse ruhu duymayıp, kurtarılmayı bekleyeceği aşikar olan kişidir.
Ben de aynı durumdayım. Tek farkla. Ben genel kurmay başkanı değilim.
Ben bu paşayı darbe olaylarından önce de seviyordum şimdi de darbeci olduğunu düşünmüyorum. Yani umarım değildir. Genelkurmay başkanlığı makamına yakışan bir isim.
Gülencilerle aynı tabandan gelip aynı kadrodan mesleğe girdiği, kendisinin de Gülenci olduğu fakat AKP ile Gülen çıkar çatışmasına girdikten sonra G.K.B olabilmek için AKP tarafını seçtiği, Ergenekon, Balyoz vb. kumpaslarla tüm başarılı Atatürkçü/Türk subayların görevden (Kumpasta iftira atılan subaylar aleyhinde şahitlik eden askerleri seçip, görevlendirip mahkemeye gönderen bizzat kendisiydi, Bunlardan biri de yaveriydi ama yaveri Darbe adı altında yapılan Gülen ayaklanmasına katıldı mı katılmadı mı emin değilim!) atılması, hapse atılması vb. yöntemlerle elemine edilmesi ile mesleğinde o kademelere gelebilmek için % 10 dahi şansı yokken bir anda G.K.B olduğu iddia edilir.

Ben demiyorum iddia böyle. Son 5 günün köşe yazılarını, bilinen başarılı generallerin vs. medyadaki yorumları ve bunların satır aralarını iyi okuyunca böyle bir düşünceye varmak hiç de zor değil.

Aşağıdaki yazı 02.08.2015 tarihinde yazılmış!

Geçmiş yılların aksine ne kadar sakin bir YAŞ'a hazırlık dönemi yaşadık. Müstakbel Genelkurmay Başkanı hakkında ne SMS mesajları, ne sağlık raporları, ne “ağlama duvarı” resimleri, ne kozmik odalardaki konuşmalarına dair ses kayıtları çıktı!..

Evet, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar'ın Genelkurmay Başkanlığı'na gelmesi hemen hemen kesinleşmiş gibi. Özgeçmişi yayınlanıyor. Bazı eksiklikler var; Sadece onları tamamlamak istiyorum.

GÜL'ÜN OKUL ARKADAŞI

Akar, Kayseri Lisesi mezunu. 1980 yılından bu yana Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna oturan komutanları dikkate alırsak, galiba askeri lise kökenli olmayan 4'üncü Başkan olacak. Daha önemlisi önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de bu okuldan mezun, aralarında 2 yıl var. Muhtemelen aynı dönemde okudular.

Generallik öncesinde Harp Akademisi'nde öğretim görevlisi olan Akar, Tümgeneral rütbesinde Kara Harp Okulu Komutanlığı ardından Kara Harp Akademisi Komutanlığı yaptı.

Kara Harp Okulu Komutanlığı dönemi 2002-2005. Bu döneme ilişkin iki iddia vardır. Birincisi; dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök'ün dönemin okul komutanı Nejat Bek'i (Bek yıllar sonra Balyoz'dan tutuklanacaktır) süresi bitmeden görevden aldığı ve yerine Akar'ı atadığıdır... ikincisi; Cemaat’in Harp Okullarından soruları çaldığı öne sürülen yılların başlangıcının 2005 olarak gösterilmesidir...



AKAR'I 2004'TE “KEŞFEDEN” VE ONA “KEFiL” OLAN YAZAR

Akar'ın Harp Okulu komutanlığı dönemine ilişkin iki yazı var. O dönemde Hürriyet'te, şimdilerde Cemaat'in Bugün Gazetesi'nde yazan Ali Atıf Bir'e ait.

Okula konferansa davet edilen Ali Atıf Bir 2 Mayıs 2004'te, “Harp Okulu'nda Kurtlar Vadisi” başlıklı yazısında, Komutan Hulusi Akar'a, “Söylenmeyecek, konuşulmayacak bir şey var mı bu çatı altında?” diye sorduğunu belirttikten sonra şunları anlattı:

“Okul Komutanı Hulusi Akar, ‘Hocam bu çatı altında her şeyi konuşabilirsiniz. Biz özellikle öğrencilerimizin farklı bakış açılarını görmelerini, çok yönlü düşünmelerini ve yaratıcı olmalarını istiyoruz’ dedi ve önyargılarıma yanıt verircesine ekledi: 'Asker mantığı’ önyargısını düzeltmek zorundayız. Orduyu sadece ‘itaat kurumu’ olarak görmek yanlış. Ordu hem itaat hem liyakat kurumudur. En büyük komutanından küçük görevlisine kadar karar almadan önce herkesten görüşlerini söylemesi, ama karar verildikten sonra da herkesin harfiyen uyması beklenir. Bu en çağdaş şirkette de böyle olmaz mı?’. Ayrılırken, Okul Komutanı Tümgeneral Hulusi Akar, ‘KHO’ logolu bir de kravat etti. Harp Okulu da artık ‘branding’ yapıyor anlayacağınız...”

Ertesi yıl bir daha okula çağrıldı Ali Atıf Bir. 28 Nisan 2005'te “Haziran Gecesi Yıldırımlar Yaratamıyor” başlığıyla bu defa şunları yazdı:

“Konferans bittikten sonra Kara Harp Okulu Komutanı Tümgeneral Hulusi Akar’ı makamında ziyaret ettim. Geçen konferans sonrasında Akar’ın sohbetinden çok memnun kalmıştım. Bu kez Kara Harp Okulu’nun 2001 yılından bu yana sürdürdüğü yüksek lisans programlarından söz ettik. Akar, büyük bir heyecanla Savunma Yönetimi, Teknoloji Yönetimi, Lojistik Yönetimi gibi programların nasıl işlediğinden söz etti. Kara Harp Okulu’nun yüksek lisans programları sivillere de açıkmış, bilmiyordum, şaşırdım. Akar da ‘Kendimizi duyuramıyoruz işte!’ deyip, hayıflandı. Hulusi Akar’la her konuşuşumda adeta bir rektörle konuşuyormuş gibi bir izlenime kapılıyorum. Akar’ın vizyonu, bilimselliğe bakışı çok mutlu ediyor beni. Türkiye adına umutlanıyorum.. Kara Harp Okulu, yakında Kara Harp Üniversitesi olmasın?”

Gelelim Ali Atıf Bir'in henüz AKP-Cemaat savaşı başlamadan, 6 Ağustos 2013'te Akar'ın Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na gelmesi üzerine Bugün Gazetesi'ndeki yayınlanan yazısına... Başlığı, “Hulusi Paşa'yı çok önce keşfetmiştim” idi. Hürriyet'te yazdığı yukarıdaki yazılarını özetledikten sonra şöyle dedi:

“Son YAŞ sonrası bildiğiniz üzere Orgeneral Hulusi Akar Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atandı. 2015 yılında da Genelkurmay Başkanı olması gerekiyor. Emekliye sevk edilen Orgeneral Bekir Kalyoncu'yu tanımam, nasıl biridir bilmem, o yüzden 'çok iyi oldu' gibi şeyler yazıp, haksızlık yapmayayım. Ancak Orgeneral Hulusi Akar'ın Türkiye için büyük bir şans olduğunu yazmak zorundayım. Son derece vizyoner, açık fikirli ve özgürlükçü bir asker. Bazılarının, 'TSK düştü, ele geçirildi, AK Partileşti' propagandalarına da kanmayın, Hulusi Paşa'nın yönetiminde TSK'nın emin ellerde olacağına ilk elden kefilim.”

ERMENi UZMANI

Akar'ın Tümgeneral rütbesinde olduğu Okul Komutanlığı dönemine ilişkin bir not daha ekleyelim; Boğaziçi Üniversitesi'nde doktora yaptı. 2005 tarihli tezinin konusu şu:

“Harbord Military Mission to Armenia: The Story of An American Fact Finding Mission and Its Effects On Turkish-American Relations- Ermenistan'a Harbord Askeri Heyeti: Bir Amerikan Heyetinin Hikayesi ve Türk-Amerikan ilişkilerine Etkileri."

General Harbord kimdir, kısaca hatırlatalım; Sevr planlarını çizen ABD Başkanı Wilson'un 1. Dünya Savaşı sonrasında Ermeni “soykırım” iftiralarını incelemek üzere bölgeye gönderdiği heyetin başkanıdır. Raporunda, “soykırım” iftiralarının yalan olduğunu yazar.

Özetle, “soykırım” iftiralarının 100'üncü yılında, TSK'nın başına Ermeni uzmanı bir komutan geliyor.

ÖZEL'iN SAĞ KOLU OLDU

Akar'ın en zorlu yılları 3. Kolordu Komutanlığı yaptığı 2009-2011 arasıdır. Bu dönemi sonraya bırakıp, Orgeneral olmasının ardından 3. Kolordu'dan Genelkurmay 2. Başkanlığı'na gelişini özetleyelim.

Normal şartlarda önünde Korkut Özarslan vardır. Ancak Özarslan Balyoz'dan tutuklanmış ve Akar'ın önü açılmıştır. Bundan sonra hep, “Özel'in sağ kolu” olarak anılacaktır.

ORDU KOMUTANLIĞI YAPTI MI?

Orgeneral Akar'ın çok konuşulan bir başka özelliği de TSK'daki yaygın teamüllerin aksine, hiç ordu komutanlığı yapmadan Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na atanması oldu. Akar'ın sadece 1998-2000 yılları arasında Tunceli Hozat'ta iç Güvenlik Tugay Komutanlığı yaptığı biliniyor.

2010 yılına gidelim. 2007'de Havaalanı'nda eşi Hayrünnisa Hanım’la tokalaşmamak için protokolden çıktığı iddiasıyla dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün öfkesini çeken dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Arslan Güner'in Jandarma Genel Komutanı olması beklenmektedir. Ancak Gül veto eder. Kulislerde Gül'ün Güner için, “20 yıldır Ankara dışına çıkmamış. Ordu Komutanlığı yapmamış. Güneydoğu'ya da gitmemiş" dediği konuşulur.

CEMAAT’iN EN ÖNEMLi KALEMiNDEN ÖZEL VE AKAR

Adı Faruk Mercan, Cemaat’in en önemli kalemi olarak biliniyor. iki yazısında uzun uzun Özel ve Akar'ı anlattı. Detaylarını buradan (http://farukmercan.com/?m=201308 ve http://farukmercan.com/?p=197) okuyabilirsiniz. Bazı hatalarını düzeltmekle ve önemli gördüğüm kısımlarını aktarmakla yetineceğim.

21 Ağustos 2013 tarihli yazısının başlığı, “28 Şubat'ın terfi etmediği komutan, Kara Kuvvetleri Komutanı oldu” idi.

KKK'lığına getirilmesi beklenen Bekir Kalyoncu ile Akar arasındaki “rekabet”ten söz eden Mercan, aynı dönem olmalarına rağmen Akar'ın 28 Şubat'ta terfi ettirilmediğini öne sürdü. Evet aynı dönemler, ama Kalyoncu'nun birincilikleri ve başarılarıyla birkaç terfi alıp, Akar'la arayı açtığını, Akar'ın normal terfi yılının 28 Şubat'ın yaşandığı 1997 değil, 1998 olduğunu görmezden geldi.

Bu yazıda verilmek istenen “mesaj” açık, yoruma gerek yok.

Sözkonusu uzun yazının başlangıç ve sonuç bölümünden üç paragraf daha aktarıp, diğer yazıya geçelim:

“Yeni Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Genelkurmay 2. Başkanı’ydı. Yani, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in en yakın çalışma arkadaşıydı. Genelkurmay karargahını, Orgeneral Necdet Özel adına sevk ve idare eden komutan Hulusi Akar’dı... 'Son darbe' gözüyle baktığım 28 Şubat döneminde, yani 1997’den itibaren TSK’da bir 'dizayn' daha yapıldı. Özellikle Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun Genelkurmay Başkanı olduğu 1998’den itibaren, '28 şubat bin yıl sürecek' mantığı ile dizaynlar yapıldı. Çok ilginçtir, 'Ergenekon'un yeniden yapılanma tarihi de 1999’dur. Diyeceksiniz ki, bu kadar dizayna rağmen nasıl oldu da Hilmi Özkök, Necdet Özel gibi komutanlar Genelkurmay Başkanı olabildiler? Hilmi Özkök’ü Genelkurmay Başkanı yapmamak için her şey yapıldı. Necdet Özel için de benzer çalışmalar yapıldı… Yarın Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini devralacak olan Orgeneral Hulusi Akar’ın, 28 Şubat sürecinde nasıl terfi ettirilmediğini yukarıda anlattım… Şimdi TSK’da artık bir normalleşme döneminin başlaması bekleniyor. Tayini, terfisi kendi içinde liyakat unsuruna göre şekillenen, siyasete bulaşmayan ve ülkenın dış güvenliğine odaklanmış bir TSK. Kimsenin inancından, ibadetinden dolayı sorgulanmadığı, atılmadığı ve namaz kılanın da kılmayanın da yan yana, eşit şartlarda görev yapabildiği bir TSK. Ancak böyle bir TSK ile Türkiye bölgesinin oyun kurucu bir gücü haline gelebilir. Ve ancak böyle bir TSK ile, Türkiye sonsuza kadar darbecilik illetinden kurtulur…”

“ÇÖZÜM SÜRECiNiN” ÖNÜNÜ AÇTILAR

Mercan'ın, “AK Parti’yi muktedir yapan komutan” başlıklı yazısının tarihi de 8 Temmuz 2014, yani AKP-Cemaat savaşı sonrasına ait.

2011'de dönemin Jandarma Genel Komutanı Necdet Özel hariç, Genelkurmay Başkanı Işık Koşener ve diğer komutanların istifasını hatırlatıp, AKP'nin ileri gelenlerinin, “Tam muktedir olduğumuz tarih 2011'dir” dediğini, Özel'in giydiği “ateşten gömleği” nasıl taşıdığını, askerleri “tam meşruiyet” çizgisine nasıl çektiğini anlattı. Devamında şu övgüler vardı:

“Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Genelkurmay Başkanlığı makamında Orgeneral Özel ve karargâhta, komuta kademesinde Orgeneral Özel’in kadroları olmasaydı, Hükümet çözüm sürecini bu kadar rahat götüremezdi... Orgeneral Özel’in siyasete ve siyasi konulara uzak tavrını, Ankara temsilcileri olarak bütün resepsiyonlarda kendisiyle yaptığımız sohbetlerde gözlemliyoruz. Aynı durum; Orgeneral Özel’in en yakın çalışma arkadaşı olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar için de geçerli… Orgeneral Özel döneminde, Silahlı Kuvvetler’in Hükümet’in herhangi bir politikasına siyasi saiklerle müdahale ettiğine şahit olmadık. Güneydoğu’da çok zor asayiş şartlarında ve olaylarda bile Hükmet’in çözüm politikasına öncelik verildi. Diyarbakır’daki 'bayrak indirme' olayında askerin müdahale etmemesinin temelinde bu hassasiyet var.”

Mercan'ın bu yazıyı yazmasının asıl sebebi, o günlerde Özel'in “Paralel Paşalar” manşetleri yüzünden istifa edeceği söylentisinin çıkmasıydı. istifa etmemesini isteyen Mercan, “Orgeneral Özel ve oluşturduğu yeni komuta kademesi ve Genelkurmay karargahı; sadece Hükümet’in değil; Türkiye’nin de şansı… Giderse, hem Hükümet, hem de Türkiye onu arayacak” dedi.

BALYOZ VE HEDEFTEKi AKAR

TSK'ya “kumpasın” adı olan Balyoz sürecinde, tutuklu komutanların Özel kadar tepki gösterdiği bir diğer isim dönemin 3. Kolordu Komutanı Hulusi Akar'dı.

2009-2011 arasında yani Balyoz'un en önemli döneminde Hasdal Cezaevi ona bağlıydı. ilk tutuklanan komutanlar cezaevinde “tek tip elbise, havalandırma, ziyaretçi yasağı” gibi ağır koşullarda yaşadı. Öyle ki, Ali Tatar “Bir daha o deliğe girmemek için” intihar etti.

O sıkıntılar zamanla aşıldı. Sonrasında “bilirkişi krizi” çıktı. Yüzlerce subayın bir kalemde tutuklanmasına yol açan, faraziyeye dayalı “bilirkişi raporunu” hazırlayan 3. Kolordu'da görevli, dahası Akar'ın “icra subayı” olduğu belirtilen Pilot Binbaşı Ahmet Erdoğan'dı.

Erdoğan'ı, Akar'ın görevlendirdiği öne sürüldü... Açılan davalarda gelip, tanıklık yapmaları istendi, ama Akar da Erdoğan da tanıklık yapmadı...

Bir Hasdal ziyaretinde Akar'ın, “Ben Ahmet Erdoğan'ı nereden bileyim?” şeklinde tepki gösterirken, Yargıtay'ın Balyoz mahkûmiyetlerini onamasından sonra 2013'te gittiği Mamak Cezaevi'nde, “Ahmet Erdoğan iyi bir arkadaşımızdır. O rapor, bir kazaydı” dediği öne sürüldü.

Ahmet Erdoğan'ın avukatı yıllar sonra bir gazeteye gönderdiği tekzipte, “Müvekkilinin Akar'ın icra subayı değil, 3. Kolordu Harekât Başkanlığında Harekât Plan Subayı olduğunu ve onu Kolordu Komutanı değil, Kolordu Kurmay Başkanının görevlendirdiğini” belirtti.

“Balyoz” yiyen komutanların Akar'a tepkisi hiç dinmedi... Akar'ın çevresi de hakkında çıkarılan söylentilerden hep “Balyozcuları” sorumlu tutttu...

KiM DEDi EŞi TÜRBANLI DiYE

7 Haziran seçimlerinden önce TSK'daki “paralel yapıyla” mücadele edilmediği yönündeki iddialar ve Erdoğan'ın çevresinin, Hulusi Akar'ın Genelkurmay Başkanlığı'na sıcak bakmadığı yönündeki haberlerin ardından Sözcü'den Saygı Öztürk, “Askerin Askere Yaptığına Bakın” başlıklı bir yazı yazdı.

TSK'daki “ihbar furyasının” bir ön kesme yöntemi haline geldiğine dikkat çeken Öztürk, özellikle Hulusi Akar'ı anlattı.

Hiçbir yerde böyle bir şey yazılmadığı, konuşulmadığı, en azından kamuoyuna yansımadığı halde Akar'ın eşi ve kızının türbanlı olduğu, oğlunun ASELSAN'da çalıştığı söylentileri çıkarıldığını duyuran Öztürk, hiçbirisinin doğru olmadığını bildirdi. Dahası, Akar'ın eski model bir BMW'si bulunduğunu, resmi görevleri dışında resmi araç kullanmamayı prensip edindiğini, eşinin de belediye otobüsüne bindiğini vurguladı.

Bu ifadelerin Akar'a en öfkeli “Balyozcuları” bile şaşırttığını, “Bunlar da nereden çıktı? Ayrıca kimi ilgilendirir ki?” dediğini belirttikten sonra devam edelim.

BUNCA YILDIR NEREDEYDiN?

Saygı Öztürk'ün yazısında bir bölüm daha vardı; Akar'ın, okul arkadaşı olan “Bir Ergenekon Sanığını Ziyaret Ettiğine” dairdi. Öztürk, “Belki birileri bu ziyareti öğrendiğinde, 'Akar da Ergenekoncu' diyebilir. Son yıllarda hemen herkes mutlaka 'şucu-bucu' diye nitelendirilmiyor mu?” diye soruyordu.

Akar, hangi “Ergenekoncu”yu ziyaret etmişti peki? Danıştay suikastinin sorumlusu olarak tutuklanan, yaklaşık 8 yıl Silivri Cezaevi'nde kalan, pankreas kanseri olan, iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis, ayrıca 117 yıl hapis cezasına çarptırılan, AYM'nin kararından sonra 2014'te tahliye olan ve 5 ay önce hayatını kaybeden Kıbrıs fatihi Muzaffer Tekin'i.

Ne zaman; Silivri'deyken mi? Hayır, ölüm döşeğindeyken. Tekin, o ziyaretten kısa bir süre sonra hayatını kaybetti zaten.

Bizim öğrendiğimize göre, Akar'ın ziyareti sırasında Tekin, Silivri'deyken kimsenin gelip, ilgilenmediğini belirtip, “Bunca yıldan sonra ne oldu? iade-i itibar mı?” diye sormuş.

ÇUVALCI KOMUTANDAN MADALYA

Müstakbel Genelkurmay Başkanı ile ilgili son bir not:

Bu Ocak ayının sonunda ABD'ye gitti. Ziyaret sırasında ABD Kara Kuvvetleri Komutanı Raymond Odierno, Akar'a liyakat madalyası taktı.

Odierno'yu tanıyorsunuz; 2003'te Kuzey Irak'ta Türk askerlerinin başına çuval geçiren birliğin komutanı.

Türk heyetinin programında böyle bir tören gözükmediği için “Çuvalcı”nın madalyası Genelkurmay dahil herkes için “sürpriz” oldu. ABD'nin emri vaki yaptığı söylendi.

Konuyla ilgili olarak ABD Genelkurmay Başkanlığı'nın internet sitesinde yayınlanan bilgi notunda ise, “Türkiye 1952'den beri NATO müttefikidir. Afganistan'da ISAF bünyesinde önemli rol oynamıştır" denildikten sonra madalya takmanın hikmet-i sebebi, “Akar'ın Suriye konusundaki tutumu ve Türkiye ile ABD askeri kuvvetlerinin işbirliğine katkılar” şeklinde açıklandı.

ÖZEL'DEN, “BEN GiDERSEM DAHA KÖTÜ OLUR” MESAJI

Kulislere yansıdığı kadarıyla iktidar Necdet Özel'in görev süresini uzatmak istiyordu, ama Özel “TSK'nın teamülleri bozulmasın” diye kabul etmedi.

Yıllardır yaşanan inanılmaz “yıldızlar savaşından” sonra şaşırtıcı, bir o kadar da takdire şayan bir tavır elbette.

Lâkin bir de 29 Ekim 2013'te Çankaya Köşkü'nde söyledikleri var. Balyoz mahkumiyetlerine en yoğun tepkilerin yaşandığı ve Özel'e ağır eleştirilerin yöneltildiği günlerdi; Şu sert karşılığı verdi:

“TSK milletin ordusudur. Biz bütün siyasi akımlardan uzak durmaya çalışıyoruz. Silahlı Kuvvetleri siyasallaştırmak için gayret gösteriyorlar. Çünkü Silahlı Kuvvetler mutlak itaat ve disipline dayalı yapısında zafiyet olursa Türkiye’nin bekasının etkiler. Beni kişisel olarak hedef tahtasına oturtursanız, ben de insanım. Bir süre sonra beni de bulamayabilirsiniz...”

Kendi ifadesiyle, “en zor zamanda” geldi ve de en zor zamanda gidiyor. Bakalım onu arayacak mıyız, aramayacak mıyız? Ya da kimler arayacak?

Müyesser Yıldız

http://odatv.com/hangi-ce...efil-oldu-0208151200.html
Eger sende darbeciysen pasam, olma ulan.

Sen hain olma.
Kıbrıs'ta vuruşmuş, gazi olmuş bir astsubayın, kahraman bir babanın evladıydı. Gölcük'te lojmanda doğmuştu. Liseyi bitirince Deniz Harp Okulu'na yazıldı. Sevgi'yle tanıştı. Aşık oldu. Evlendi.
*
Görevi gereği denizde yaşıyordu, sürekli seferdeydi. Bazen aylarca gelemez, çiçeği burnunda gelin gözyaşları içinde beklerdi. Sadece asker eşlerinin anlayabileceği, katlanabileceği, çaresiz bir yalnızlıktı bu… Bebeğini de eşinin yokluğunda dünyaya getirdi. Kızları oldu.
*
Haberi aldığında denizin ortasındaydı, içi içine sığmadı, kendini sürekli gülümserken yakalıyordu, demek baba olmak böyle bi duyguydu. Karaya ayak basar basmaz minik kızını kucağına aldı, öptü, kokusunu içine çekti, “ismin Tuğçe olsun” dedi. Tuğçe gülümsedi. Dünyalar babasının oldu. Genç bir çift, güzel bir bebek, önlerinde pırıl pırıl bir yaşam umudu vardı.
*
Tuğçe her denizci çocuğu gibi, babasına hasret büyüdü. Gölcük'teki lojmanın penceresinde oturur, yolunu gözlerdi. Seyir dönüşlerinde ise, bayram havası olurdu. Babasının geleceği sabahı zor ederdi, bütün gece heyecandan uyuyamazdı. Annesi tertemiz giydirirdi. En yeni ayakkabı hangisiyse, o ayakkabı seçilirdi. Saat belli olurdu… O saatte Poyraz Limanı'na koşarlardı. Gemi uzaktan görünürdü ama, ağır ağır yaklaşır, zaman geçmek bilmezdi. Bembeyaz kıyafetiyle gemiden inerken gördüğünde… “işte benim kahramanım geliyor” derdi, öyle hissederdi. Tören kurallarını, komutanları filan boşverip, kucağına atlardı.
*
Tuğçe büyüdü, üniversitede Yasin'e aşık oldu. Allah'ın emri, peygamberin kavli, tam nişanlanacakları sırada… Asrın iftirası atıldı. O uğursuz dönem başladı. Babası tutuklandı. Bir ay sonra serbest bırakıldı, nişan yüzükleri takıldı ama, babası tekrar tutuklandı. Düğün iptal oldu. Ucu açık, sonu belirsiz, kahredici bir süreç başladı.
*
Ne ceza verilecek, kaç sene yatılacak, hukuk söz konusu olmadığı için kimse kestiremiyordu. istemeden de olsa kızının en mutlu gününe engel olmak, bir babanın taşıyabileceği yükten ağırdı. Açık görüşte aldı kızını ve müstakbel damadını karşısına… “Burada rahat olmamı istiyorsanız, lütfen yuvanızı kurun” dedi. Babanın isteği, bir evladın taşıyabileceği yükten ağırdı ama, babası için, o sorumluluğu taşıdı.
*
Ağlaya ağlaya Üsküdar evlendirme dairesine gittiler, işlemleri yaptılar. Gelin adayının hıçkırıklara boğulduğunu, konuşamadığını gören memur, genç kızı zorla evlendiriyorlar sanmıştı.
*
Nikah salonuna girdi. Gözüne ilk olarak, o kırmızı-beyaz çelenk ilişti. Kırmızı karanfillerle süslenmişti. Üzerinde beyaz bir çıpa vardı. “Kızıma mutluluklar dilerim” yazıyordu.
*
Nikah masasına oturdu. Gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Nikah memuru, babasının ismini sordu. Gölcük'teki Poyraz Limanı'nda koşa koşa babasına sarılan o minik kızın yaşadıkları, adeta film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti… Gurur duyduğu ismi fısıldadı, “Cem Aziz Çakmak” dedi. istanbul, istanbul olalı böyle nikah görmemişti. Davetliler ayakta alkışlıyor, herkes ağlıyordu.
*
Çıktılar nikah salonundan, el ele, doooğru Hasdal Askeri Cezaevi'nin yolunu tuttular. içeri girdiler. Bahçeye. Tuğçe'nin duvağı kapalıydı. Kızını gelinlikle gören baba, bir süre öylece kalakaldı. Birbirlerine bakıyor, konuşamıyorlardı. Sessizliği Tuğçe bozdu, “babacığım duvağımı açmayacak mısın?” dedi. Baba kendine geldi, açtı duvağı, alnından öptü, “ne güzel olmuşsun kızım” dedi, “bir kuğu gibi…”
*
Babasının arkadaşları, tutuklu amiraller, generaller, albaylar alkışlıyordu. Hepsinin aklında, kendi aileleri, kendi çocukları vardı. iftirayla çalınan ömürlerini düşünüyor, dişlerini sıkıyor, gülümseyerek belli etmemeye çalışıyorlardı. Aralarında para toplamışlar, hediyeler almışlardı. Takı töreni misali, tek tek geline verdiler.
*
Kurmay subaylar, cezaevindeki düğünü en ince ayrıntılarına kadar hesaplamış ve hazırlamışlardı. Çünkü sadece bir saat izinleri vardı. Tutuklu komutanlar karşı karşıya dizilip, koridor oluşturdu, gelinle damat koridordan yürüyerek içeri girdi. Bahçede düğün atmosferi yaratılmıştı. Hasdal cezaevindeki tüm masalar birleştirilmiş, masaların üzerine bahçeden toplanan çiçekler, yapraklar serpiştirilmişti. Düğün pastası vardı. Müziksiz olmazdı. Koramirallerden biri gitar çaldı.
*
Baba-kız yanak yanağa dans etti.
*
Sayılı dakikalar akıp gitti, ayrılık vakti geldi. Komutanlar yine koridor oluşturdu. Gelinle damat gözyaşlarıyla uğurlanırken, hep bir ağızdan “oğlan bizim, kız bizim” tezahüratı yapıyorlardı.
*
Tam kapıdan çıkarlarken, Tuğçe durdu, geri döndü, “gelin çiçeğini atmayı unuttum, bu çiçeği hepinizin özgürlüğü için atmak istiyorum” dedi. Kimse bunu beklemiyordu. Adeta ıslık çalınmış gibi sessizlik oldu. Hasdal cezaevinin az önceki şen şakrak bahçesinde çıt çıkmıyordu. Tuğçe arkasını döndü, çiçeğini omuzunun üstünden fırlattı. Bir tuğamiral kaptı. Ve, kaptığı gibi tekrar Tuğçe'ye uzattı. “Özgürlük çiçeği demir parmaklıklar arkasında kalmasın, lütfen bizim için kurut, sakla, biz özgür kalınca gelip, senin evinde görelim” dedi.
*
Tarih boyunca utançla hatırlanacak olan dönemin… Asla unutulmayacak düğünü, böyle sona erdi.
*
hulusi bey, bu trajedi yaşanırken genelkurmay ikinci başkanıydı, gıkını çıkarmıyor, karargahında oturmanın keyfini çıkarıyordu.
*
Aradan az zaman geçti.
Tuğçe, kahrından kanser olan amiral babasını toprağa verirken… hulusi bey, kuvvet komutanı olmuştu, lütfedip cenazeye bile katılmadı.
*
Aradan az zaman geçti.
Çetin Altan öldü, hulusi bey genelkurmay başkanı olmuştu, derhal taziye mesajı hazırlattı, asrın iftirasını manşet yapan, Atatürkçü subayları “cami bombalayan, dinsiz katiller sürüsü” şeklinde sunan Taraf gazetesinin yöneticisi Ahmet Altan'a gönderdi. “Duyduğunuz acıyı yürekten paylaşıyor, size sabır ve başsağlığı diliyorum” dedi.
*
Aradan az zaman geçti.
Hasan Karakaya öldü. Genelkurmay başkanlarına “gizli yahudi” diyen, Atatürk'e kin kusan yandaş gazetenin yayın yönetmeniydi. Genelkurmay başkanı hulusi bey, derhal taziye mesajı hazırlattı, “Türk gazeteciliği açısından yeri doldurulmayacak bir boşluk oluştuğu”nu belirterek, “genelkurmay adına başsağlığı” diledi.
*
Aradan az zaman geçti.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin genelkurmay başkanı, sekiz şehidimizi toprağa verdiğimiz gün, koştura koştura gitti, Tayyip Erdoğan'ın kızının nikah şahitliğini yaptı.
*
Biz de buna şahidiz!
*
Seni unutmayacağız, asla unutturmayacağız hulusi bey

http://www.sozcu.com.tr/2...ozdil/hulusi-bey-1232894/
Yakışıklı karizmatik bir cenırıl.
Çok ilginç bir tipleme hani filmlerde hep iyi karekter Uşak olurda en sonunda uşak her şeyin altından çıkar ya ya bu o film yada klasiklesmis bu hikayenin ironik halde ele alan bir skecten kesit.
Bence bu adam gerçek bir asker. Gerçek asker vatanının iyiligini düsünür. Son olaylarda cok sessiz. Sessizden korkulur derler. Darbeye gelirsek oda gerekmedikce yapilmaz suctur. Eee yani? Anlamadim ki sözlük.
Şamil Tayyara göre darbenin içindeymiş

http://m.haberler.com/sam...ar-istifa-8639290-haberi/
akplilerin beyaz tvde karalamaya başladığı kişi. hayrola.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar