bugün

dünyaya hükmedebilecek, dünyanın gündemine yön verebilecek bir millet olduğumuz halde, hala kendi içimizde sorunlarımızı çözememiş olmamız, hala sokakta ne bakıyon diye kavga etmemiz, hala birbirimize saygımız olmamasıdır. bu sebeple ki hala kürt sorunu diye götten uydurma bir sorun var. allahtan alevi sorunu falan diye saçma bir sorun kalmadı gibi. hala birbirimizi yememiz.
Pokerde A K ya rest çekip kaybetmek...Hem de her defasında.
küçük kız kardeşimin mahalleden arkadaşı artık bokunu çıkarmış hergün benim cadımın bişeylerine laf eder olmuştur. annem ve ben bu olayın kıskançlık merkezli olduğunu anlatmaya çalışırken kardeşimin;

'ben de onu kıskanıyorum, babası sürekli onunla beraber, sürekli beraber vakit geçiriyolar, ben de mi üzeyim onu' demesi öyle bir iç burkmuştur ki bi daha koymaz hiçbir detay.
2 bira almak için paranın çıkışmaması ve akabinde çaresizlik içinde evde oturmaya devam etmek.
üst geçitlerin altında, anne karnındaki şekli alarak yatanlar.
hayatımda belki bir daha denk gelemeyeceğim adam fuat saka ile rakı masasındayım ve birkaç kare çektiğim fotoğrafı heycanla düşünmekteyim; "sabah uyanır uyanmaz facebooka yükleyim. yok lan hayır şimdi gider gitmez gecenin üçünde atayım hemen" diye. değerli eşiyle de güzel bir sohbetteyim, tabi rakılar şerefimize. herkesle konuşabilmek adına sandalyeden sandalyeye meyledip dururken birden göremedim. içinde festivalden de kareler bulunan makinemi göremedim. içim gitti efenim, makineye değil de içindeki anılara üzüldüm. festivalden kareler bir yana, fuatım sakamla olan pozlar da gitti. ama en çok koyan anamdan hediye olmasıydı hem de mezuniyet günü kepimle cüppemle çekmek için aldığı...*
edit: yok lan o kadar sarsılmadım ama tabi kaybolmasa iyiydi.
çay içmeyen bir adamın evde tek başına kaldığı birkaç günlük süre zarfında bir düzine çay bardağını, bulaşığa çıkarmasıdır.

öyle içi burkulur ki çay bardaklarına bakıp. öyle anason kokar ki o bardakların dibine çökmüş şeffaf beyazlık, dudaklarını kemirir adam, gözlerini kısar ve gözü, mutfağın en takılmayası yerine takılır ve bir içi bu denli ancak ve ancak böyle bir detay burkabilirdi muhtemel ki.
herkesin zor anın yanında olmak, ama kendi zor anlarınızda tek başınıza çözüm aramak durumunda kalmak çaresizlikten ağlamak.
evlerin burun buruna olduğu bir sokaktan geçilir hergün . Geçerken etrafı tellerle ve çöp poşetleriyle çevrili çukurda tek katlı bir ev . Evin önünde paspal giyimli yaşlı bir adam . Yüzü hep yere bakar , omuzları dünyanın tüm yükünü taşırmış gibi çökük ... Kimsesi yok bellidir hüznünden . ve o adamın her yeni günü yepyeni bir hüzünle karşıladığını düşününce kendi mutluluğumdan utanıyorum .
evlenen yeni çiftleri tebrik ettiğinizde darısı başına denmesi durumunda heyecanlanamamanız "bakarız" la yutmanız.
işten çıktığım bir gün yine elinde boya sandığı ile otururken gördüm onu, yine gülümsüyordu, birkaç sefer göz kırpmış ama konuşmaya fırsat bulamamıştım;

+naber koç?
-iyidir be ağabey, boya yaptım da şimdi evime gideceğim, çok sıcak biraz dinleniyorum. (iç yakan bir gülümseme)
+nerede evin?
-sanayi'de ağabey.
+hadi gel bırakayım seni de, benim de yolumun üstü zaten.
-sağol ağabey, sağol!

hava gerçekten sıcaktı, arabaya binmezden evvel içecek bir şeyler alayım istedim,

+sen ne içersin aslanım?
+alırsan ben kola içerim ağabey, kutu olacak ama, yoksa istemem.

içimi acıttı bu naif istek, tebessüm ettim ve başını okşadım, kolasını da aldım, kutu hem de..

yolda merak edip okulunu, derslerini sordum, o da anlatmaya koyuldu; anlattıkça dinledim.. ama bir şey dikkatimi çekti; kutu kolasını açmamıştı hâlâ, öylece sımsıkı elinde tutuyordu..

+içsene yavrum kolanı, ben açayım ister misin?
-yok ağabey, eve götüreceğim ben, kardeşlerimle içeceğim..
ali ağaoğlu özel helikopterle seyahat ederken, somalide çocuklar açlıktan ölüyor.
doğuştan tekerlekli sandalyeye mahkum küçük bir çocuğun koşup oynayan yaşıtlarını görüp sessizce ağlamaya başlaması.
sevgilinizin başkasını sevdiğini bilmek ama yine de ses çıkaramamak. ah ulan kalbimi sikeyim.
hislerin, duyguların bile bilimsel açıklaması var. çok ilginç ve korkutucu değil mi.. mesela aşıksın adam/kadın beynine darbe alıp senden nefret edebilir. her şeyin bir nedeninin olması içimi burkuyor be sözlük.
sabah erken kalkılır. okulun ilk günüdür. kalabalık bir öğrenci gurubuyla okula doğru yavaş yavaş yürünür. tam bu sırada 11-12 yaşlarında bir çocuk, sırtında boyacı sandığı; kir pas içinde okulun tersi istikamete doğru dalgın dalgın yürüdüğü görülür. okkalı bir küfür kopar ciğerden. böyle adaletin...
gözünüzün önünde küçük bir çocuğa araba çarpması, annesinin feryat figanı, daha da fenası benim sevdiklerimin başıma gelseydi napardım düşüncesi.
aylık 650 lira maaş alan işçiler olması.
sabah eski sevgilinin adını soyadını televizyonda durmak ve öğlen çarşıda onunla karşılaşmak.. sana herşeyimi vermeye hazırdım ben be güzelim..
anneannem ve dedemin küçüklüğümden beri bana sevgisini hiç göstermemesi. şimdi umrumda değil fakat büyüdükçe küçükken onlar beni sevsin diye yaptıgım zibidilikleri düşününce içim burkuluyor be sözlük. hayatta kendime acıdıgım tek nokta budur belkide. insan kendine acır mı acıyor işte..

dedemin erkek torunu olan kuzenimle birlikte elimizden tutup arkadaşının yanına götürdüğünde erkek kuzenimi göstererek 'bu da benim tek torunum işte' deyişi gün gibi çınlıyor kulaklarımda..
metroda karşımda oturan 10 yaşlarında bir çocuk,belliki tamircide falan çalışıyor tırnakları simsiyah sanki 10 yıldır madende çalışmış gibi.Daha karşısına oturduğum anda utanmaya başladı.erkek olmanın verdiği güçlü bakışı gözlerine yerleştirmeyi becermişti.utanmıyorum halimden, kıyafetimden der gibi bakıyordu.gözlüklerimden dolayı benim ona bakışımı çok algılayamıyordu ama;her ihtimale karşı görmemden utandığı, kolundaki yırtığı kapatmak ve terlikli ayalarındaki kiri görmemem için ayaklarını geriye çekme çabası,ellerini dizlerinin arasına sıkıştırması,arada dudaklarını büzüp kaşlarını çatarak bütün insanlara öfkeyle bakışı canımı çok acıttı.gurur duydum hiç tanımadığım bu küçük adamla.Ve onunda kendisiyle gurur duymasını isteyerek oldukçada yüksek bir sesle inerken ona şunu söyledim.SEN büyüdüğünde çok yakışıklı ve güçlü bir adam olacaksın dedim.....
Sokata dilenirken gördüğüm çocuklar yada mendil satanlar yada başka bişey,bugüne kadar hiç duygulandırmadı beni.Ama bu bambaşkaydı hissetim, o küçük adamın neler yaşadığını,utanışını,bakışını,ellerindeki kiri saklama çabasını vitamin ve minarellerden yoksun kalmış o zayıf vücuttaki o kocaman gözlerini....
istemeyerek, mecburen ders çalışmak. malesef ülkemizde genelde işler bu şekilde yürüyor.
tam da daha huzurlu bir yerde olduğuna tam anlamıyla inandığınız ananenizin fotoğrafının eski bir kitap arasından elinize geçtiği o andır.
ayrılık.
küçük bir çocukken top oynayan mahalle çocuklarının seni aralarına almaması.