bugün

ayakkabi almaya gittiginizde yeni ayakkabiyi denicekken corabinizin delik oldugunu fark etmek.*
Anne babanın artık iyiden iyiye yaşlanma sürecine girdiğini gözlemlemek onları üzdüğün her an için delicesine üzülmek. Az kahrımı çekmediler. Ne eşeğim ben.
twitterda kötü yazmasına rağmen ayıp olmasın diye unfollow edemediğiniz tanıdığınız sizi unfollow etmiş olabiliyor. niye öyle o ya?
siz tüm iyi niyetinizle sokakta gördüğünüz kediyle ekmeğinizi paylaşmaya çalışırken, gerizkalı bi herifin kedinin üstünden hızla arabayla geçmesi. iç burkmasını bırak içimi yakmıştır resmen, bi hafta ağladım o kedi için. benim yüzümden oldu diye. bakmayın öyle taşkala maşkala yaptığıma, hayvan sevgim yüzümden veteriner lisesi okudum ben.
dünyada 800 milyon aç insan varken gene mi makarna diyebilme lüksünü göstermek.
Doğum gününü yalnız geçirmek.
Annenin yaşlanması kadar leş bi şey yok.
babamin cebinde kalan son 25 lirasindan 20 lirasini bana verip kendisinin 1 hafta 5 lira ile idare etmesi.
çürük fıstık yemek. böyle ağzın ekşiyor yüzün bi değişik oluyor. en kötüsü de karlı havada binbir zahmetle gittiğin tekelin kapalı olması.
üzerinde yırtık kıyafetler, ayağında terlikler, önünde baskülüyle yağmurun altında abla tartayım mı diyen küçücük bir beden.
Hastanenin acil servisinde gördüğüm olaylar. Yaşlı bir teyze apar topar getirilmişti öğrencisi olduğum üniversitenin tıp fakültesi hastanesi acil servisine. Ben tıp öğrencisiyim ve daha yolun başındayım. Görevim olmamasına rağmen beyaz önlüğümü giydim ve gittim o gün acile. Tanıdığım birkaç asistan ve intern vardı. Onlara ufak tefek şeyler sorar onları izler bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. Lafı fazla uzatmayayım birden sedyede o yaşlı teyzeyi getirdiler. Kadının kafasından kanlar akıyordu. Gereken müdahaleyi yaptılar sonra teyzenin başında tek asistan kaldı. Asistan beni yanına çağırdı; ''dr whiskey ben solunum cihazını almaya gidiyorum ambuyu sen yapacaksın dedi. Yaşlı teyzenin başında ben kalmıştım ve yapay solunum yaptırıyordum. Hasta dosyası da hemen yanımdaydı. Baktım şöyle kimi kimsesi yokmuş, evinde düşüp kalmış bir komşusu farketmiş ve hastaneye kaldırmış. Beyin kanaması da vardı ve muhtemelen ölecekti. Fazla duygulanan bir insan değilim ama sedyede önümde yatan şişman, yaşlı, bilincini kaybetmiş teyzeyi görünce o an bir garip oldum. Koskoca kadın ayakta duramıyor ve düşüp kafasını vuruyo beyin kanaması geçiriyor. Acizlikti bu yani düşüp ölmek de ne diye düşündüm. Ve eğer yaşlanacak kadar ömrüm olursa belki ben de bu hale gelecektim. Solunumunu bile başkası yaptıran bir kişi..
Dizi izliyordum. Masallardan alıntılanmış süslemeler dizi içinde sıklıkla yer almaya başladı. Elbetteki grimm masallarına geçiş oldu. Masal gerçeklik kavramı üzerinde düşünürken oradan masallardaki üvey anne figürüne takıldım. biraz araştırma yaptıktan sonra Google kitaplar içinde bu konu üzerine yazılmış bir kitabı inceleme şansım oldu. derken grimm kardeşlerin değiştirilen daha doğrusu çocuklar için uyarlanan yumuşatılan masallarının günümüze kadar geldiği fikri ile birlikte masallardaki üvey anne kavramının günümüz üvey anne olayları ile karşılaştırmasını yaptım. Tabi grimm masallarının değiştirilmemiş hallerini düşünerek. Sonra üvey anne figürünün tarihsel gelişime bakayım derken kafamda altını çizdiğim noktaları sözlükte masallardaki üvey anne figürü altında yazmak istedim. ancak bununla ilgili bir yazı var mı, ya da daha fazla hangi kaynatan yararlanabilirim acaba genel ağ üzerinden diye şöyle bir bakmamla Ekşi'de böyle bir başlığın açıldığını gördüm.

sonuç olarak grimm kardeşlerin üvey anneleri ile şimdiki üvey annelerin benzerliklerine rastladım.
şarkılar olmasa , çok yalnızız aslında..
Biz götümüzü gezdirirken sokakta mendil satan çocuklar, sıcacık evimizde keyif yaparken bu soğukta sokakta yatanlar.
annenden, babanda, eşinden ve kardeşlerinden nefret etmek. bir şeyler yanlış ama çözemiyorum. ulan beşi hariç herkes ile iyi geçinebilirim ama neden bunlarla olmuyor, neden normal değil ilişkilerimiz?
bu detaylardan biride, insanı en çok mutlu eden şeylerin, vadesi dolduğunda o mutluluğu kişinin burnundan getirmesidir. aslında mutluluk çok eften püften birşeydir çoğu zaman. özellikle kişilerin verdiği mutluluk. tek bir kelimesiyle mutlu eden insanlar var olur bazen insanın hayatında aynı insanlar tek bir kelimesiyle insanı kahretme yeteneğine de sahiptirler aynı zamanda. hatta bırakın tek kelimeyi, tek kelime etmeyişleriyle bile kahredebilirler. ve genellikle bu insanlar hep kahredip giderler. arkalarında koca bir boşluk bırakırlar. hayat böyledir, boşluklardan meydana gelir. sonra alışırsın o boşluklara. herşey normalleşir.
aileden uzaktayken, iki ev arkadaşının ikisi de babasını kaybetmişken babamla konuşmaktan bile çekinmek. acılarını hatırlatmamak, üzüntülerini deşmemek için baba kelimesini içeren konuları bile açmamak ve nihayetinde 'baba' kelimesini duymak bile iç burkan bir detay olur hayatta.
büyük bir umutla buzdolabı kapağını açıp, onlarca hayal ettiğiniz lezzetli yiyeceklerin hiç birinin mevcut olmadığını keşfedip, hayal kırıklığına uğramaktır.
hatta yinede bir umutla dakikalarca dolabın içine bakakalmaktır.
Bir kaç güne okullar açılıyor sözlük. Tatilde sürekli evde oturdum. Ben boktan bir tatil geçirdim yine. Sabah dersanedeydim, arkadaşla konuşuyorduk. Kartepe'ye gittiğini ama çok eğlenmediğinü söyledi. Boktan geçti dedi. (Görece farkını görüyor musun?) Ve ben "ulan kartepe gitmişsin daha neyini şeyapıyorsun?" Diyemedim. Sanki her şey sıradanmış da ben de her tatilde kartepye gidiyormuşum gibi davrandım. Biliyor musun sözlük ben hiçbir tatilimi malatya (memleketim) ve tekirdağ (amcamların yaşadığı şehir) haricinde şehir dışında geçirmedim. Ve hep böyle hikayeler anlatıldığında normal davrandım.
bundan bi bok olmaz dediğim adamların çok güzel yerlere gelmesi. meğerse benden bi bok olmazmış lan sözlük.
yer, sadi konuk devlet hastanesi bakırköy.
acil bölümü saat 22;30 sıraları.

iki yaşlı çift var bekliyorlar kapıya yakın bir yerde.
hallerinden belli gariban ve çaresizlik yakalarında birer arma.
soru sormaya bile korkar durumdalar.

hafifce kapı aralanınca hemşireye bir şey sormak istiyorlar, ama nafile hemşire yüzlerine bile bakmıyor. iki, üç deneme yapıyorlar sonuç alamıyorlar.

yaşlı adam eşiyle konuşuyor iki, üç dakkika kadar.

sonra kapıya yönelip içeri girdi.

peşimden bende yanaştım kapıya sadece ufak aralıktan izlemek için.

doktor birşeyler yazıyor kafasını bile kaldırıp bakmıyor karşısındaki ihtiyara.

amcanın şu sorusunu duydum, peki evladım siz neye bakıyorsunuz.!

doktor, biz burda sümükleri akana bakıyoruz dedi.!!!

aşağılayıcı ve kibirli bir ifade ile.

dayanamdım bende girdim içeriye.

neden amcaya bu şekilde cevap veriyorsun adam gibi doktor gibi cevap vermiyorsun şeklinde çıkışınca, doktor banada kibirli cevaplarla dışarı çıkarttı.

olay büyüdü güvenlik geldi.

sonuç; ben yakın arkadaş için orada idim sorun olmadı.

ama, amca ve teyze yine beklediler, beklediler.

sabah ilk işim doktoru sağlık bakanlığına ve gerekli yerlere şikayet ettim.

ne kazandırı ne kaybettirir bir fikrim yok.

lakin amca ve teyze hala içimde bir sızı olarak kaldı.
yolda yürüyorum. bir dilenci rastlıyor gözüme. üstü başı pis. ama hiç bir özürü yok. yine de acıyıp yaklaşıyorum. cebimde bozuk para var mı diye yokluyorum. 50 kuruş çıkıyor. ben de hiç yoktan iyidir. diyorum önüne koyuyorum. ama o sırada tam doğrulurken, dilenci bozuk parayı alıyor ve fırlatıyor. 'ne bu sadaka mı' diye bağırıyor. ne yapacağımı şaşırıyorum. parayı
yerden alıyorum ve arkama bakmadan gidiyorum. nasıl insanlar var diyorum kendi kendime. sonra gözüme bir çocuk ilişiyor. ayakkabısı eskilikten parçalanmış... sağ bacağı sakat... 5 metre kadar ilerisinde futbol oynayan yaşıtlarını izliyor. karşıdaki bakkala gidiyorum. o 50 kuruşla bir çikolata alıyorum. çocuğa doğru ilerliyorum. ona yaklaştığımı farkedince korkuyor. aramızda mesafe kalmayınca ona çikolatayı gösteriyorum ve uzatıyorum. bir an şaşırıyor. hemen sonra yüzündeki ifade mutluluğa dönüşüyor. ama yine bir yerlerde korku var... çikolatayı çocuğa veriyorum ve oradan uzaklaşıyorum.
düşünmeye başlıyorum... hangisi daha fakirdi? hangisi daha yoksundu? o an anlıyorum gerçeği. daha az şeyi olan değil daha çok şeye ihtiyaç duyan fakirdir...
büyük emeklerle kahvaltı hazırlayıp, ekmek olmadığını fark etmek.
hataya dair iç burkan detaylar diye okudum.. serbest çağrışım işte ne yaparsın.
büyük hevesle açılan başlığın tutmaması.