bugün

görsel
Bir sardunya olmak isterdim şu dünyada
Kırıldıkça kırıldıkça yeşeren
Öylesine al al veren
Bir sardunya

Bir sardunya olmak isterdim şu dünyada
Bir avuç toprağım olsun ama benim olsun
iste bir saksıda olsun ister dağda olsun
Yeter ki gönlüm rahat olsun .
Kış geliyor,
Uzuyor geceler,gün çaresiz saklanıyor,
Açmayan gülün habercisi bülbül,
Sesinin ahengine kahrediyor,
Diken yutuyor lâl olmak için.

Kış geliyor,
Toprağın üstünü örtüyor ince bulutlar,
Kardelen hercaisini arıyor,örtüye aldanmadan,
Elbet heba oluyor ayazdan.

Bossayfa
'' maviye
maviye çalar gözlerin,
yangın mavisine
rüzgarda asi,
körsem
senden gayrısına yoksam
bozuksam
can benim, düş benim,
ellere nesi?
hadi gel,
ay karanlık.. "

a. arif
Uçsuz bir göldü bizim sevgimiz,
Kayboluş gibi bir sona sahip,
Doğmayacağını bile bile,
Yok olmaya mahkumdu güneşimiz. Evet.
gel baharım ol
güneşim denizim nehirim ol
yüreğime ak usulca
sebepsiz sevincim ol
ısıt içimi
gülüşlerim ol.
görsel
Olmaz ilâç sine-i sad-pâreme
Çare bulunmaz bilirim yâreme
Baksa tabîbân-ı cihan çareme
Çare bulunmaz bilirim yâreme

Kastediyor tîr-i müjen canıma
Gözleri en son girecek kanıma
Şerhedemem hâlimi cananıma
Çare bulunmaz bilirim yâreme

“Yüz parça olmuş kalbime ilâç yoktur.
Yarama çare bulunmayacağını bilirim.
Dünyanın bütün hekimleri yarama baksalar da,
Yarama çare bulunmayacağını bilirim.
Sevgilinin kirpiklerinin okları canıma kastediyor.
Sonunda o gözler kanıma girecek.
Hâlimi sevgilime açıklayamam.
Yarama çare bulunmayacağını bilirim.”

Namık Kemal.

Ayrıca hacı Arif bey tarafından bestelenen şiiri son olarak Tarkan ahde vefa albümünde seslendirmiştir. Dinlemek isteyenler için link;

https://m.youtube.com/watch?v=FBXfGndkPLM
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bayan Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi…

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
Gemliğe doğru
Denizi göreceksin
Sakın şaşırma

(bkz: orhan veli kanık)
Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç
Sana diyeceklerim söylemekle bitmez
Yıllardır yaşamamdan çaldığım zamanlar
Adına düğümlendi..

Bana yaşadığın şehrin kapılarını aç
Başka şehirleri özleyelim orada seninle
Bu evler, bu sokaklar, bu meydanlar
ikimize yetmez.

Özdemir asaf.
sana gitme demeyeceğim,
gene de sen bilirsin.
yalanlar istiyorsan,
yalanlar söyleyeyim.
incinirsin.

- özdemir asaf
görsel
alnını
dağ ateşiyle ısıtan
yüzünü
kanla yıkayan dostum
senin
uyurken dudağinda gülümseyen bordo gül
benim kalbimi harmanlayan isyan olsun
şimdi dingin gövdende
uğultuyla büyüyen sessizlik
birgün benim elimde
patlamaya sabırsız mavzer olsun
başını omzuma yasla
göğsümde taşıyayım seni
gövdem gövdene can olsunsöyle bana ey
ölümün açıklayıcı pervanesi
hangi yavru tek başına yiğittir
hangi yangın bir başına söndürülür
ah herkes susuyor
hiçkimse bilmiyor içimin yangınını
ah herkes mi susuyor
kalbimi kalbine bağladığım dostum
ah herkes mi susuyor
kalbi kalbimize benzeyen dostlar
bir çarmıh gibi bırakıyorken kendini dünyaya
hayatın ateş renkli kelebekleri
bir bir tutuluyorken korkunç koleksiyonlar için
ah herkes mi susuyorbağırsam içimdeki dehşeti
hırsım deler mi toprağı
beni
acısıyla onduran
dostumu
aşkla vurduran hayat
sana
yaşananla harlanan bağrımın sevdasını akıttım
dünyanın yeni baharına
çatlarken kadim güneş
bağrım delinirken fidanların kanıyla
anamın doğurgan karnıdır diye
sevgilimin sütlenecek göğsüdür diye
dostumun üretken gülüdür diye
sana bağlandım
sana sarıldımbeni umutsuz koma
tarihle avutma beni
çünki aşkla sınanmışım sana
sana yangınla, suyla, ateşle
ölümle, yaprakla, şiirle sınanmışım
ey yaşarken kanayan acı
şimşekli gök, tufan, kan fırtınası
uçurum kıyısında hızla büyüyen ot
yapraksız bir ölümün anısı için
körpecik kuzuların derisi için
beni tarihle avutma
umutsuz koma beniakıtsam deliren sevdamı
köpürürmü hayatı besleyen su
ey benim
yedi başlı kartalım
her başını
bir dağ başlangıcında koyanım
senin
böyle diri bir akarsu gibi kıvrılan gövdendir
bizim aşkımızı solduranların korkusu
çünki elbette bir su
kendi akacağı toprağın sertliğini bilir
ve suyun gövdesiyle yırtılınca toprak
artık ırmak mı ne denir
işte devrim
ona benzer bir akışın hızına denir
yarın ne olur bilirim ben
bahar gelir, otlar büyür
ölüm de yapraklanır
bir dağ bulur uzun uzun bakarım
bir çam ağacı gölgesi
güzel kokular veren
bir damla güneş görünce
sana da gülümseyeceğim yarinşimdi senin uzanıp yattığın otlarda
yarın yeni bir yeşillik büyüyecek

Arkadaş Zekai özger.
Karlı kayın ormanında 
yürüyorum geceleyin. 
Efkârlıyım, efkârlıyım, 
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar, 
keçe çizmelerim ağır. 
içimde çalınan ıslık 
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı, 
gençliğim mi daha uzak? 
Kayınların arasında 
bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri : 
"Amca, dese, gir içeri." 
Girip yerden selâmlasam 
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle 
bu sabah başladı bahar. 
Geri geldi Memed'ime 
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği 
küskün duruyor kamyonet, 
yüzdüremedi leğende 
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık, 
yürüyorum yumuşacık. 
Dün gece on bir buçukta 
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var 
bir de kitabı, imzalı. 
Elden ele geçer kitap, 
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde 
bıraktım gonca gülümü. 
Ne ölümden korkmak ayıp, 
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür, 
kahramanlıktır yaşamak : 
Öleceğimizi bilip 
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak, 
gençliğim mi, yıldızlar mı? 
Bayramoğlu, Bayramoğlu, 
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın 
ormanında yürüyorum. 
Karanlıkta etrafımı 
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı, 
şose, tirenyolu, ova. 
Yirmi beş kilometreden 
pırıl pırıldır Moskova... 

nazım hikmet - karlı kayın ormanında
Artık hiçbir şey eskisi gibi değil.
Ben de öyle.
Çok dikkat etmiyorum uzun süredir kendime.
Kılığıma kıyafetime...
Çorapsız da basıyorum artık yere.
Eskisi gibi de korkutmuyor beni ne grip ne nezle.
Nane limonun iyi gelmediği daha büyük sıkıntılarım var herkes gibi benim de.
Takılmıyorum artık şu her kış ve bahar şişen bademciklerime.
Çok sıcak ya da soğuk şeyler yiyip içmem, hepsi hepsi birkaç gün gene.
Olur biter
Geçer gider.
Ama canımı yaka yaka yutkunduğum şeyler var.
Olup bitmeyen,
Geçip gitmeyen.
Zaman zaman yine uykusuzluk çekiyorum ama...
Çok da takılmıyorum artık bu uyku konusuna,
Uyuyunca geçmeyen şeylerin olduğunu anladığımdan bu yana.

Cahit Sıtkı Tarancı.
insan; hep bilmediğinden değil ya, bazen de bildiğinden susar.
Edep bilir susar, sabır bilir susar, saygı bilir susar, sevgi bilir susar.
Bazen de anlayanı olmadığını bilir, susar...

Murathan Mungan
elimden tut yoksa düşeceğim
yoksa bir bir yıldızlar düşecek
eğer şairsem beni tanırsan
yağmurdan korktuğumu bilirsen
gözlerim aklına gelirse
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni

geceleri bir çarpıntı duyarsan
telâş telâş yağmurdan kaçıyorum
sarayburnu'ndan geçiyorum
akşamsa eylül'se ıslanmışsam
beni görsen belki anlayamazsın
içlenir gizli gizli ağlarsın
eğer ben yalnızsam yanılmışsam
elimden tut yoksa düşeceğim
yağmur beni götürecek yoksa beni

attilâ ilhan, yağmur kaçağı.
görsel
(bkz: ece ayhan)
görsel
(bkz: ece ayhan)
nazım hikmet'in ben senden önce ölmek isterim isimli şiirinde piraye'nin ağzıyla yazdığı dizelerdir:

Ben daha ölümü düşünmüyorum.
Ben daha bir çocuk doğuracağım.
Hayat taşıyor içimden.
Kaynıyor kanım.
Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
ama sen de beraber.
Ama ölüm de korkutmuyor beni.
Yalnız pek sevimsiz buluyorum
bizim cenaze şeklini.
Ben ölünceye kadar da
bu düzelir herhalde.
Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
içimden bir şey:
belki diyor.

editorus: şiirin nazım hikmet ağzıyla olan kısmı da aşağıdadır.

Ben senden önce ölmek isterim.
Gidenin arkasından gelen
gideni bulacak mı zannediyorsun?
Ben zannetmiyorum bunu.
iyisi mi, beni yaktırırsın,
odanda ocağın üstüne korsun
içinde bir kavanozun.
Kavanoz camdan olsun,
şeffaf, beyaz camdan olsun
ki içinde beni görebilesin...
Fedakârlığımı anlıyorsun:
vazgeçtim toprak olmaktan,
vazgeçtim çiçek olmaktan
senin yanında kalabilmek için.
Ve toz oluyorum
yaşıyorum yanında senin.
Sonra, sen de ölünce
kavanozuma gelirsin.
Ve orda beraber yaşarız
külümün içinde külün,
ta ki bir savruk gelin
yahut vefasız bir torun
bizi ordan atana kadar...
Ama biz
o zamana kadar
o kadar
karışacağız
ki birbirimize,
atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
yan yana düşecek.
Toprağa beraber dalacağız.
Ve bir gün yabani bir çiçek
bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
sapında muhakkak
iki çiçek açacak:
biri sen
biri de ben.
sık sık şaka yapıyor bana karanlık
seni görüyorum içinde
gülümserken bana
sevinçten kalbim duracak gibi
uzatıyorum elimi
dokunmak için dudaklarına
koca bir boşluğa dönüşüyor suretin
yüzüm düşüyor yere
donup kalıyorum

hep yapıyor bunu
oyun oynuyor benimle
diğerlerine yaptığı gibi
sahte canavarlar gösterse ya
yapacak başka işi yok sanki

sen kız ona olur mu
söyle yapmasın bir daha
ya da
dön artık...

sinirimi bozuyor bu karanlık
sinirimi bozuyor...

h.b
Hay!
Ben sizin ruhunuza
çiçek aşısı yapayım
da çiçekler açsın ruhunuz.
Hadi alkışlayın!
Biliyorum hala biraz safım.

Didem Madak
ondan sonra
onbir geliyor da
senden sonra
senbir gelmiyor
bir sen gelmiyorsun.
iki sigaram kaldı bu gece için maviş anne
iki muhabbet kuşum.
iki kendim varmış maviş anne
biri benmişim, biri mutsuz
ben ölürsem maviş anne, mutsuza kim bakacak?
dünyaya bile bir dünya anne lazım.
biri sen ol maviş anne, biri ben.
dünyanın bütün sabahlarına iki bilet al da
birlikte gidelim maviş anne
bana da kendi serüvenimden bir yer ayırt,
şefkate söyle o da gelsin.
özledim onu, o da gelsin saçlarıma dokunsun
bilir misin, büyüler bile ninniyle büyür
temiz kokan pazen gecelikler, şehriye çorbası...
hepsi, hepsi ninniyle büyür.
bilir misin maviş anne?
ben çekildiğim her fotoğrafta
defolu bir kelebek gibi çıkarım.

mavi kareli gömleğiyle hatırladıkça babamı
kırpıp kırpıp fotoğrafları, döküyorum başımdan aşağı
sanırım ben assolist oldum maviş anne
şimdi mutluyum
geçmişini mi yok ettin kızım diye soran
bir babadan kurtuluşumu kutluyorum
babama söyle, o gelmesin maviş anne
birileri mutsuzsa, mutsuzlara nergis yolla,
bir kırmızı battaniye,
onlara bir mutluluk çadırı yolla
sonra belki, ben de gelirim

kuşlarımı da bırakayım gitsinler
dışarıda ölürler mi sence
postacı mektup bile getirmezse onlardan
ben bir anne gibi ağlarım sonra
bırakmayayım, gitmesinler bari maviş anne
ölürler yazık dışarıda!
onlar birer yıldız olursa
biri mavi, biri yeşil
ben onlara bakarım maviş anne.

kalbimi de büyüttüm sonunda
artık bazen gözlerime tırmanıp bakıyor sokağa
kirpiklerime tutunuyor, o ince parmaklıklara
öyle çok büyüdü yani, görsen şaşarsın.
kalbim sanırım büyüyünce
sokaklarda ağlayan biri olacak
rezillik yani maviş anne!
kalbim komik kaçacak
kaçmaması için sen en iyisi kalbime de
benim serüvenimden bir yer ayırt
aman, mutsuz bir yer olmasın!

iki sigaram kaldı bu gece için
yüzyıl yetecek çocukluğum,
iki muhabbet kuşum,
biraz da ateşim var.
dua ediyorum ateşe
vazgeçsin diye beni yakmaktan bu gece
dünyanın bütün sabahları için iki bilet al maviş anne
aman umutsuz bir yer olmasın!

iki kendim varmış maviş anne
biri benmişim biri mutsuz
ben ölürsem maviş anne, mutsuz için
dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.

ben ölürsem mutsuza iyi bak!