bugün

(bkz: aramaya inanmak)
(bkz: güne bir şiir bırak)
Nihayet damlarda leylekler göründü
Upuzun gagalarını takırdatan
Vefasız sandığımız turnalar döndü
Geçen yıl gittikleri meçhul diyardan

çiçek açmış ağaçlara bak ne güzel
Gel bizim olsun serçelerin neşesi
Gel seninle kırlara açılalım gel
Neler vadetmiyor akar suyun sesi

şu yeşilliğin ta sonuna gideriz
Ne olduğumuzu unutuncaya dek
istersen havadan sudan bahsederiz
Yalnız adımlarımızla sevişerek

Uzamaya başladı günler sahiden
Güneşin batmak istemediği belli
Eteğini havalandırarak esen
Kış boyunca düşündüğüm bahar yeli

cahit sıtkı tarancı
Vurulmuşum dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Vurulmuşum yatarım kanlı upuzun

Kirvem hallarımı böyle yaz rivayet sanılır belki
Gülmemeler değil bu domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki

Vurulmuşum dağların kuytuluk bir boğazında
Vurulmuşum düşüm gecelerden de kara
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Vurulmuşum düşüm gecelerden de kara

Kirvem hallarımı böyle yaz rivayet sanılır belki
Gülmemeler değil bu domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki

a. arif
Vurulmuşum dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Vurulmuşum yatarım kanlı upuzun

Kirvem hallarımı böyle yaz rivayet sanılır belki
Gülmemeler değil bu domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki

Vurulmuşum dağların kuytuluk bir boğazında
Vurulmuşum düşüm gecelerden de kara
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Vurulmuşum düşüm gecelerden de kara

Kirvem hallarımı böyle yaz rivayet sanılır belki
Gülmemeler değil bu domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki

a. arif
Hiç kimse bir ada değildir,
Bütün de değildir tek başına.
Her insan kıtanın bir parçasıdır.
Bir toprak parçası deniz tarafından alınıp götürülse, Avrupa azalır.
Tıpkı haritadaki burun gibi...
Dostlarının ya da senin bir yurdunmuş gibi...
Bir kimsenin ölümü de beni azaltır,
ben insanlığın bir üyesiyim ve işte bu yüzden,
Hiç sorma çanların kimin için çaldığını;
Onlar senin için çalıyor.

John Donne.
Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Ömrün bütün ikbalini vuslatta duyanlar,
Bir hazzı tükenmez gece sanmakla zamanı
Görmezler ufuklarda, şafak söktügü anı...
Gördükleri rü'ya ezeli bahçedir aşka;
Her mevsimi bir yaz ve esen rüzgarı başka.
Bülbülden o eğlencede feryad işitilmez;
Gül solmayı; mehtab, azalıp gitmeyi bilmez...
Gök kubbesi her lahza, bütün gözlere mavi...
Zenginler o cennette fakirlerle müsavi;
Sevdaları hülyalı havuzlarda serinler,
Sonsuz gibi, bir fıskiye ahengini dinler.

Bir ruh, o derin bahçede bir defa yaşarsa
Boynunda O'nun kolları, koynunda O varsa,
Dalmışsa O'nun saçlarının rayihasiyle,
Sevmekteki efsunu duyar her nefesiyle.
Yıldızları, boydan boya doğmuş gibi, varlık
Bir mucize halinde o gözlerdendir artık.

Kanmaz, en uzun buseye, öptükçe susuzdur
Zira, susatan zevk, o dudaklardaki tuzdur.
insan ne yaratmışsa yaratmıştır o tuzdan...
Bir sır gibidir az çok ilah olduğumuzdan.
Onlar ki bu güller tutuşan bahçededirler.
Bir gün nereden hangi tesadüfle gelirler?
Aşk, onları sevkettiği günlerde, kaderden
Rüzgar gibi bir şevk alır, oldukları yerden.
Geldikleri yol, ömrün ışıktan yoludur o!
Alemde bir akşam ne semavi koşudur o!
Dört atlı o gerdüne, gelirken dolu dizgin,
Sevmiş iki ruh ufku görürler daha engin,
Simaları her lahza parıldar bu zaferle;
Gök, her tarafından, donanır meş'alerle!

Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar,
Varlıkta bütün zevki o cennette duyanlar
Dünyayı unutmuş bulunurken o sularda,
-Zalim saat ihmal edilen vakti çalar da-
Bir an uyanırlarsa leziz uykulardan,
Baştan başa, her yer kesilir kapkara, zindan...
Bir faciadır böyle bir alemde uyanmak...
Günden güne, hicranla bunalmış gibi, yanmak...
Ey tali! Ölümden ne beterdir bu karanlık!
Ey aşk! O gönüller sana mal oldular artık!
Ey vuslat! O aşıkları efsununa râm et!
Ey tatlı ve ulvi gece! Yıllarca devam et!

Yahya Kemal Beyatlı
görsel
seni öpsem, gülse bir halk
seni öpsem, yoksulluk
utansa verdiği acılardan
kırılsa her türlü korkunun kanadı.
seni öpsem, silinse
alın çizgilerinden gam
yürek kuytularından akşam.
bir sonsuz yağmur yağsa
aşkın kardeş bulutlarından
aynı mutlulukla ıslansa dünya.
ayrılığa kapanmasa kapılar
odalar üzgün durmasa.

seni öpsem, buğulanmasa gözlerin
gülse yaz günleri gibi
insanların gölgeli yüzleri.
kar yağmasa dar yoluna
kardeşimi koynunda saklamış dağların
çıkıp gelse alanlardan
anılardan, duvarlardan
o gencecik ermişler.
ışısa yeniden annelerin yüreği
çocuklar çoğalsa sevinçten
çözülse babaların kaşlarındaki bulut.

seni öpsem, boğulsa
açtığı acının çukurunda
yüzü kışlar kadar soğuk
o bilinçli kötülük
arınsa ömrümüzün kiri, kederi…
donup kalmasa dudaklarımda
bir suç gibi öpüşün
bencilliği andıran o buruk tadı
mutluluk dokunmasa çoğul yanıma.

seni öpsem ve dünya
kurulsa yeniden
sevgi kadar yumuşak, zengin ve ak.

Şükrü Erbaş
"uykularımı uyusan nasıl korkarsın
hiçbir dakikamı yaşayamazsın
gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim
ya ölmek ustalığını kazanırsın
ya korku biriktirmek yetisini
acılarım bol gelir sana
sevincim bir türlü tutmaz sevincini."
Savaş pahalı;
top, tüfek, uçak lazım;
kin lazım, nefret lazım;
en önemlisi de, uğruna,
feda edilecek gencecik,
günahsız insanlar lazım…

Barış ucuz;
barış için sadece vicdan,
empati ve sevgi lazım…
La Edrî.
görsel
öyle bir ağlasam,
öyle bir ağlasam ki çocuklar
size hiç gözyaşı kalmasa

öyle bir aç kalsam,
öyle bir aç kalsam ki çocuklar
size hiç açlık kalmasa

öyle bir ölsem,
öyle bir ölsem ki çocuklar
size hiç ölüm kalmasa

aziz nesin
ikimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden güneşlerden yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut
Bu evleri atla bu evleri de bunları da
Göğe bakalım

Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
inecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi aferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam birde ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat
Durma göğe bakalım.
Yaşamaz ölümü göze almayan,
Zafer göz yummadan koşana gider.
Bayrağa kanının alı çalmayanın,
Gözyaşı boşana boşana gider.

Kazanmak istersen sen de zaferi,
Gürleyen sesinle doldur gökleri.
Zafer dedikleri kahraman peri,
Susandan kaçar da coşana gider.

Bu yolda herkes bir, ey delikanlı!
Diriler şerefli, ölüler şanlı.
Yurt için dövüşen başı dumanlı,
Her zaman bu şandan, o şana gider…

FARUK NAFiZ ÇAMLIBEL
Kaşlarında kalem
Dudağında salem
Sosyetik olmuş haspam

Of ulan of!
Ahmed'in de bir Leyla'sı var
Kibar Leyla'sı
Tango Leyla'sı
Haspam aklı sıra
Yıldızlar kadar uzak benden
Varsın uzak olsun
Komşu kızı o
Onun sosyetesi varsa
Agop'un meyhanesi de bizim için

Of ulan of!
Yaşken eğmediler beni
Kibar konuşmasını
Dans etmesini öğretmediler bana
Bir 'selamın aleyküm' demesini bilirim gelince
Bir de 'eyvallah' demesini giderken
Selam verdik 'bonjur' dedi
Göz kırptık 'yes' dedi
Kes dedim kes
Ulan ne anlarım ben bu lisandan
Bir sosyete
Bir kibarlık tutturmuş gidiyor
Gidiyor ama nereye
Bıçağın ağzı gibi inceldi sabrım
Dinamit gibiyim
Ha şimdi patlayacağım
Ha birazdan

Ulan ağaçkakan mısın nesin be
Delik deşik ettin tutkularımı
Kafamı bozma kız kafamı bozma
Alırım aşağı façanı

Of ulan Of
Ulan beyefendiler
Ulan sosyetik züppeler
Anam avradım olsun
Topunuzu bir şişe rakıya değişirsem eğer

Hey Agop
Ne oldu bizim çilingir sofrası
Gönder dedik yarım
Leyla partilerde
Biz meyhanelerde kafayı bulalım
Ha eskilerden bir şarkı çal amanı bol olsun
Of ulan of
Kavanoz dipli dünya of
Sen yok musun...

Ahmet Selçuk ilkan.
Memleketim, memleketim, memleketim,
Ne kasketim kaldı senin ora işi
Ne yollarını taşımış ayakkabım,
Son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
Alnımın çizgilerindesin
memleketim,
Memleketim,
Memleketim...

Nazım Hikmet Ran
görsel
Çökmüşse yüreğine yalnızlığın korkusu,
Sarmışsa bedenini adeta ölüm uykusu,
Mısralarında bile hep yalnızlığın vurgusu,
Var ise yalnızlığın alâmeti bu güzel.!

Ey güneş !
Halâ doğmadın üzerime,
Ateş olsam dahi kimse bakmaz gözümün ferine,
Düşmüşüm şu dünyada merhametsiz eline,
Bilki hüzünlerin alâmeti bu güzel.!

Bir kerecik gülseydim yanmazdım göz yaşıma,
Çare olmuyor kimse şu ağrıyan başıma,
Hiç gülmedi bu kul, yazın mezar taşıma,

Son defa yalnızlığın alâmeti bu güzel.!!!
öyle dalmışım ki bu akşam üstü,
Komşu arsadır gözümde gökyüzü.

Ben dünyadan bihaber bir çocuğum;
Kayıp zıpzıplarımı arıyorum.

Koşun çocuklar, koşun komşu kızlar,
Avuçlarıma sığmıyor yıldızlar.

Cahit Sıtkı Tarancı
Vazgeçtim ve yoruldum mutluluk!
Seni aramaktan,
Herkese seni sormaktan,
Söylenen yalanlardan,
Arkasını dönünce maskesini çıkaranlardan,
insanların ördüğü duvarlardan,
Yoruldum!

Yoruldum hayat !
Seni sırtımda taşımaktan,
Hâlâ gülüyor olmaktan,
Omuzlarımda bir yüksün artık,
in!
Ben gidiyorum!
Hayat çilem bitsin artık...!!!
Uçarı yüreğimde,
Nadir bir kelebek gibisin,
Usulca gönlüme giren,
Bir Melek gibisin. !
görsel
"ben seni severim sevmesine de toplum buna hazır değil
nükleer denemeler kyoto sözleşmesi küresel ısınma falan.
belki sen çok küçüksün belki benim ruhum ölü
biraz nietzsche biraz kant kafan karışmış belki
parlıamanet'i de bozdular tutunacak dalımız mı kaldı?
pavyonda tanıdığım bilge bir pezevenk vardı!
kötü kitaplar okumak kötü yaşamak gibidir derdi.
iyi kitaplar okudum bir boka yaramadı..

ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum
durduk yere başımıza saçma sapan bir aşk çıkar
sinemaya gitmeye ele ele tutuşmaya falan kalkarız
işin yoksa çiçek al, saç tara, parfüm sık.
küsmesi, barışması, ayılması, bayılması
hatta eninde sonunda kaçınılmaz ayrılması
meyhanede tanıdığım gerzek bir filozof vardı!
güzel kadınlar insanın ömrünü uzatır derdi.
bir sürü güzel kadın girdi hayatıma
hepsi ağzıma sıçtı..

ben seni severim belki de rabbim buna hazır değil.
her şeyin güzelini sever o ideal birliktelikler ister
seninle benim yan yana oturacağımız çekyata
ne ilahi adalet sığar ne de diyalektik..
içime çöreklenmiş sığ bir sığır var benim.
ben seni severim sevmesine de
iş çıkarmasana şimdi ne gerek var güzelim.."
ali lidar
Deniz durgun göl gibi, gitgide genişliyor
Sular kayalıklarda nurdan izler işliyor
Engine sarkan gökler baştan başa yıldızlı
Şimdi göğsümde kalbim çarpıyor hızlı hızlı

Göklerden bir yıldızın gölgesi düşmüş suya
Dalmış suyun koynunda bir gecelik uykuya
Bazan uzunlaşıyor, bazan da kıvranıyor
Durgun suyun altında bir mum gibi yanıyor

Yakın olayım diye bu gökten gelen ize
Öyle eğilmişim ki kayalardan denize
Alnımdan düşen saçlar yorulmuş suya değdi
Baktım geniş ufuklar başımın üstündeydi

Bilemem nasıl oldu geldi ki öyle bir an
Yenilmez bir haz duyup denize atılmaktan
Kurtulmak ne kolaymış faniliğimden dedim
Doğruldum atılırken bir dakika titredim

Bir dakika sonsuzluk doldu taştı gönlümden
Bir dakika bir ömrü kurtarmıştı ölümden

Nazım hikmet ran
Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim,
o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.

Nazım hikmet ran
görsel
annemin ölüm saatini ertelemek için
oturup saçımı kestim,
ağlayan lunaparklara koştum,
vurulan atlara niyaz ettim,
gölgemin boyuna küfürler saydım sayısızca,
zihnime mezarlık kiraladım en onulmaz avuntular için
içimi deşen her sancıya bir hayat ilikledim
ismini bilemediğim iklimlerden kaçarcasına
gelen rüzgarları biriktirdim koynumda,
ve sonra kanın dört rengine riyakar ayetleri dizdim
dilimi keserek...
görsel