bugün

Bilmezdim Sevgininde Bir Rengi Olduğunu
An olur, deli sevdamın suskunluğunu yüklenirim bir başıma.
An olur, buluşur yüreklerimiz en masum sevda yollarında.
Umut ki, bitivermiş daha yolun en başında...
Ne yolumdasın ne yolsun sen bana...
Bilmezdim ışıksız yollarda umuda kavuşmanın yorgunluğunu,
Bilmezdim, umudun bir rengininde siyah olduğunu.
Gece olur, en parlak yıldıza takılır dalar gözlerim...
Gece olur, aniden kayar gider yokluğuna yıldızım.
Gölgen ki, düşüvermiş kalbime..
Ne yakınsın ne uzaksın sen bana.
Bilmezdim hayalinin aynalarda da konuştuğunu...
Bilmezdim, gözlerinin gökyüzünde de durduğunu.
Gün olur, buz dağından kopan bir buz parçası kadar soğuk,
Gün olur, ısıtır evrenimi güneşimin içime çizdiği ufuk...
Sevgin ki, yakıvermiş ateşiyle,
Ne sıcaksın ne soğuksun sen bana..
Bilmezdim sevginin de ateşten bir gül olduğunu..
Bilmezdim, gökkuşağınında çiçek gibi solduğunu.
Mevsim olur, damarlarımda dolaşan kan cehennem sıcağında kavrulur.
Mevsim olur, yüreğimde kopan fırtınalar kızgın çöllere savrulur.
Şefkatin ki, sarıvermiş ruhumu...
Ne ellerindeyim ne ellerimdesin sen bana
Bilmezdim yağmurun suyuda hasretiyle kuruttuğunu,
Bilmezdim, çölde gezinen yaralı bir ceylanı yüreğinden vurduğunu...
Neşe olur kahkahalarla ağladığıma güler geçerim...
Neşe olur, mutluluğu martıların sesinden dinlerim.
Gülümseyiş ki, dönüvermiş hıçkırığa içimde...
Ne yalansın ne doğrusun sen bana...
Bilmezdim bir gülümseyişin kadehlerde gözyaşı sunduğunu.
Bilmezdim, dudaklar gülümserken yüreğe kan dolduğunu.
Son olur, ayrılık heceleri bir bir kıyıya vurur...
Son olur, sözler biter şiirler nağme nağme konuşur.
Adın ki şiir oluvermiş dudaklarımda,
Ne aşkımsın ne canımsın sen bana.
Bilmezdim her aldığım nefeste ölümü soluduğumu,
Bilmezdim, canımsın dediğim minik kuşumun kafesinden kanatsız uçtuğunu...

alıntı.
uzunluk ölçüleri dışında hayaller kurdum hep
derinlikler ötesi boğulusum bu yüzden.
hiç bir hacim ölçüsüne sığmayan yalnızlıklar yasadım
ve ağırlığını hiç ölçemediğim yıkılışlarım.
şimdi senle yada sensiz.
ne değişir sanıyorsun ki.
kabirlere sığamam mı yani?
Karanlık, zifiri karanlık...
kırık pencereden giren havanın soğuğu,
küf kokusuyla karışarak burnumu acıtıyor.
ciğerlerime dolarken bir el sanki
beni boğmak istiyor,
yeter yaşadığım dercesine.
duvardaki saatin tik takları
sanki bunu onaylıyor.
"evet vaktin geldi" diyen
pis bir sırıtma yelkovanda.
akrebi canlanıp beni sokmak için fırsat kolluyor.
içimdeki ürperti,
yaklaşan ölümün korkusu mu?
burada kapana mı kısıldım yoksa.
duvarlar üstüme geliyor.
artık taşıyamıyorum tavanı.
dizlerimin bağı çözülüyor,
gözlerim kararıyor.
allahım,
kalbim duracak, hissediyorum.
içimdeki tarifsiz acı
damlayan gözyaşımda tozlaşıyor.
ölecek miyim gerçekten?
kaç tik tak sonra?
bir ses kulaklarımda.
hayır bu,
bu senin sesin:
"ölmeyeceksin!"
"yaşayacaksın ama bensiz..."
'hatırla' ki zaman muhteris* bir kumarbazdır
hilesiz kazanır, bu bir kanun, her koyuşta.* *

bir günün değil, her günün şiiri.
"gün olur, alır başımı giderim,
denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
şu ada senin, bu ada benim,
yelkovan kuşlarının peşi sıra.

"""
"""

gün olur, başıma kadar mavi;
gün olur, başıma kadar güneş;
gün olur, deli gibi.." *
eskisi kadar özlemiyorum seni,
ve ağlamıyorum olduk olmadık zamanlar da..
adının geçtiği cümlelerde, gözlerim dolmuyor..
yokluğunun takvimini tutmuyorum artık.
biraz yorgunum..biraz kırgın..
biraz da kirletti sensizlik beni !
nasıl iyi olunur henüz öğrenemedim ama
"iyiyimler" yamaladım dilime.
tedirginim aslında, seni unutuyor olmak,
hafızamı milyon kez zorlamama rağmen yüzünü hatırlayamamak korkutuyor beni..
gel diye beklemiyorum artık,
hatta istemiyorum gelmeni..
nasıl olduğun konusunda ufacık bir merak yok içimde.
arasıra geliyorsun aklıma, banane diyorum
benim derdim yeter bana banane !!
alıştım mı yokluğuna ?
vaz mı geçiyorum, varlığından ?
tedirginim aslında,
ya başkasını seversem ?
inan o zaman seni hayatım boyunca affetmem ...

özdemir asaf.
Yağmur ve Sen
Çıkar at üstünden,
içinden,
Kirlenmiş ne varsa çıkar,
Bir sen kal,doğduğun an gibi çıplak,
Bir sen kal,
Sevmemiş,sevilmemiş,
Ve dolayısıyla incitilmemiş yüreğin,
Gün yüzü görmemiş saflığın,
Küfürsüz dudağın,
El değmemiş teninle,
Gözlerini dünyaya henüz açmış bir çocuk gibi masum,
Ve de şaşkın,
Ama bir o kadar hevesli yaşamaya,
Sonra yağan yağmurun sesine kulak ver,
Gecenin karanlığından süzülüp inen,
Ve bir çırpıda at kendini dışarı,
Koş,
Yağmurun en hırçın düştüğü yerde bekle,
Bırak, tane tane düşsün koynuna,
Bırak, saçlarına dokunsun,
Yüzüne aksın,
Sonra süzülsün kirpiklerinden,
Yanağına doğru,
Ayak uclarından düşsün toprağa,
Koş hadi yaklaş,
Sarıl sımsıkı sarıl yağmura,
Her damlası ile ayrı ayrı kucaklaş.

Yağmur dindiğinde, yeniden doğmuş olacaksın,
O an gökyüsüne bak,
Göreceksin,
Ay çıplak teniyle dokunacak geceye,
Yıldızlar sıra sıra dizilmiş,
Işıl ışıl gökyüzü,
Ve sen yenilenmiş olacaksın,
Yeni bir geceye,
Ve sonrasında yeni güne merhaba diyeceksin.
Her şey sil baştan yaşanacak.
Ve her şey çok daha güzel olacak.


Serkan Uçar.
Benden önce söylenmiş sözlerin haklılığına kızdığım oldu zamanında
ama inandığımda. . .
ömrümde her şarkı başka bir kapı açtı. . .
bu şarkının ardında sen!
Bu kapının ardında ise benden önce söylenmiş sözler vardı. . .

Seçtiğimiz hayatlar mı bunlar?
Seçtiklerimiz mi?
Bunca yokluk, bunca kırıklık, bunca acı!
Seçtiklerimiz evet. . .
Hayat bu sevgilim, çoktan seçmeli!
Senin aşkınsa dönem ödevi. .

Bu şarkı sadece benimdi sevgilim!
Ve ben büyük bahçeler istemiştim ikimize.
Yazmışsın ya! Onu sevebileceğimi düşünmüştüm.
işte o günden beri, belki de bu yüzden sadece
Bu yaralar, bereler, sanaydı! Bile'ler. . .göre'ler.
Şahidim gök kubbe. . .

iclal aydın
koynuma kadar yaklaştırdım seni.
gülümsedim hiç durmadan.
embesil aşık sevinciydi yüzümdeki.
öyle çok bulanmıştım ki sana,
dudağımdan sen salyaları sızıyordu.
bir nefes daha fazla almadan hayattan,
anladım,
sen ölüm içindin.
ondan buradaydın.
gelmiştin, geliyor gibi yapıp,
gelmiyordun aslında.
ben mutluydum,
sen mutluydun,
yaşıyor gibi yapıp,
aslında ölüyorduk...
SERENAD

Yeşil pencerenden bir gül at bana,
Işıklarla dolsun kalbimin içi.
Geldim işte mevsim gibi kapına
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak
Ben aşkımla bahar getirdim sana;
Tozlu yollarından geçtiğim uzak
iklimden şarkılar getirdim sana.

Şeffaf damlalarla titreyen, ağır
Koncanın altında bükülmüş her sak.
Seninçin dallardan süzülen ıtır,
Seninçin karanfil, yasemin zambak...

Bir kuş sesi gelir dudaklarından;
Gözlerin, gönlümde açan nergisler.
Düşen öpüşlerdir dudaklarından
Mor akasyalarda ürperen seher.

Pencerenden bir gül attığın zaman
Işıkla dolacak kalbimin içi.
Geçiyorum mevsim gibi kapından
Gözlerimde bulut, saçlarımda çiğ.

Ahmet Muhip DıRANAS
Bir gecikmişliğin mektubudur bu sana.
Bir geç kalınmışlığın kalıntıları...
Senden sonra içime batan ne kaldıysa yüreğime hediye,
Hepsi bitmiş bir aşkın kalın tığları...
Batıyor canıma,
Canım cehenneme...

Sen...
Yüksek dağların eteklerine kurulmuş o köhne barınak!
Kaç göçebe aşka çatı oldu eteklerin,
Kaç tenden ter yağmurlu geceye sığınak?

Yüzünün en katı katmanı şimdi gülüşün,
Gülme,
Utanıyorum kendimden...
Korkuyorum,
Ve korkmalısın yapabileceğim şeylerden.
Aklına bile gelmeyen şeylerden mesulsün, bilemezsin.
En çokta, benden...

Bir narçiçeği açıyor avuçlarımda, kırmızı...
Avuçlarım yangın yeri,
Kor alev, kırmızı...
Çoktan adını bile unuttum,
Aldıracağım hayallerimden o doğmamış kızımızı!
Acıyor avuçlarım.
Ve açılıyor sonra,
Allahım affet...

Bedeninin en yumuşak yerinden öpmek isterdim seni,
Eğer,
Bu kadar derine saklamasaydın kalbini...

Geçmişe verebileceğim bir cevabım yok, üzgünüm.
Üzgün değilsin...
Değilsin, çünkü senin en büyük cevabın benim!
Sevdi diyeceksin,
;Hem de çok sevdi,
Bu yüzden gittim...

Allahım;
Beni öldür!
Failim meçhul olacak bu gidişle...

Ben yoklama kağıtlarına kendi adımı,
Üzerinde uyuduğum sıralara senin adını yazıyordum.
ikimizin adının yan yana olduğu tek yer,
Aynı otobüse aldığımız o çift kişilik tek biletti
Sen gelmezdin,
yok diye geçerdi adın aşkta.
Ben göğsümü gösterip işaret parmağımla,
burada derdim...

Acıydı,
Tahammülsüz...
Katlanacak gücüm yoktu, üzgündüm ve güçsüz.
Tam da burada,
Sağ omuzum bir karış solunda kopuyordu kıyamet sansürsüz.
Bir darağacı aklımda,
Karıncalar gezinirken alnımda.
Yalnızlık volta atarken,
Çıplakken sen sıcak bir banyodan sonra anadan doğma,
Sobeyken sağım solum aşka,
Saklanamıyorken körebe...
Çürümez denmiyordu...

Sen bana karışıyordun,
Ben de sana...
Öptükçe cinsiyetlerimizi değiştirir gibi inliyordu dudaklarımız.
sen, kadınım diyorsun,
ben, erkeğim...

Hala melekler kadar temiz ve güzelsin, aldım intikamını kendimden.
Sen kanadın diye,
Ben de kestim o gece bileklerimi...
'Hani bazı şehirler vardır ya saat 10'dan sonra kimsecikler olmaz...
işte senden sonrası ondan sonrası.'

can yücel
Gözlerin gözlerime değince

Felaketim olurdu, ağlardım

Beni sevmiyordun, bilirdim

Bir sevdiğin vardı, duyardım

Çöp gibi bir oğlan, ipince

Hayırsızın biriydi fikrimce

Ne vakit karşımda görsem

Öldüreceğimden korkardım

Felaketim olurdu, ağlardım

Ne vakit Maçka'dan geçsem

Limanda hep gemiler olurdu

Ağaçlar kuş gibi gülerdi

Bir rüzgar aklımı alırdı

Sessizce bir cigara yakardın

Parmaklarımın ucunu yakardın

Kirpiklerini eğerdin, bakardın

Üşürdüm, içim ürperirdi

Felaketim olurdu, ağlardım

Akşamlar bir roman gibi biterdi

Jezabel kan içinde yatardı

Limandan bir gemi giderdi

Sen kalkıp ona giderdin

Benzin mum gibi giderdin

Sabaha kadar kalırdın

Hayırsızın biriydi fikrimce

Güldü mü cenazeye benzerdi

Hele seni kollarına aldı mı

Felaketim olurdu, ağlardım...
birazdan bir meydandan geçersin.
elinde eldivenlerin,
soğuğu hissetmeden, doğuya doğru çevirisin yüzünü.
akşam olmadan yetişirsin uzaklığa.
kadın mısın, büyümüş müsün?
belirsiz
her şey yeniden başlamaya müsait,
ölümler kokusunu ağaçlardan almışken,
bıraksan olduğu gibi,
yazılsa yeniden sen,
olurdu aslında
aklıma düşüşün saklı,
nedir bıraktığın bunlar, tuhaf.
yoksa bu şehir mi bilinmeyen ağrıların kaynağı
benim azalmışlığım, çoğaltıyor mu sigara altı sohbetlerde seni,
kim bilir.
geceler adından göz açtırmıyor!
sen her gün yeniden oluyorsun
bilmezsin varlığını,
nasıl işgal ettiğini bir bedeni.
Ben nerde bir çift göz gördümse
Tuttum onu güzelce sana tamamladım
Sen binlerce yaşayasın diye yaptım bunu
Bir bunun için yaptım
-Garson bira getir
Garsonun adı Barba

Ben nereye gittimse bütün zulumlardı
Bütün açlıklardı kavgalardı gördüğüm
Kötülüklerin büsbütün egemen olduğu
Namussuz bir çağ bu biliyorsun
-Garson rakı getir
Garsonun adı Hakkı

Sen belki de bir resimsin ne haber
Kırmızı bir Beykoz’un yanında duruyorsun
Yapın bir de ağaç yapmış yanına
Dallarına konsun diye kelimelerin
-Garson şarap getir
Garsonun hali harap

cemal süreya-kanto
Seni yazdım şiirlerde,
Seni çizdim resimlerde.
Seni düşündüm gecelerde,
Ben seni gizli sevdim.

Haberin olmadı senin,
Seni aradım şafaklarda,
Yolunu bekledim sokaklarda,
Ben seni gizli sevdim.

Beni yaktım seni yakmadım.
Kötü günler biter sandım.
Seni şarkılarda aradım.
Ben seni gizli sevdim .

Razı oldum seni görmemeye,
Elimi saçına sürmemeye.
Aşkımı kalbime gömmeye .
Ben seni gizli sevdim.

Anlamadın beni anlayamadın,
Bir yavru ceylanı yaralamadım,
Sana uzakken daha yakındım.
Ben seni gizli sevdim.

Bir baktın gözlerime,
Bin ataş düştü özüme,
Sevdiğimi söylemedim yüzüne.
Ben seni gizli sevdim. * * * *
Gönülden geçenler dile gelmiyor
Seni seviyorum diyemedim ki...
Kısmet uzanmadan ele gelmiyor,
Seni seviyorum diyemedim ki...

Utancım kördüğüm oldu dilimde
Mahvolan ömrümden ne var elimde
Kaç kere demeye niyetlendim de
Seni seviyorum diyemedim ki...

Faydasız sevgilim gayrı ne dense,
Ah! kaçan fırsatlar bir geri gelse
Dillerim tutuldu sanki, nedense,
Seni seviyorum diyemedim ki...

Delimiydim dostlar, bilmem ki neydim
Çevre şartlarına başımı eğdim
Çok şey değişirdi, diyebilseydim,
Seni seviyorum diyemedim ki...

Talibin oldukça fikrime sordum
Demek ki sevdamı hissedemiyordum
Sanki bir bakışta söyle diyordun
Seni seviyorum diyemedim ki...

Ne kadar uygunduk birbirimize
Titriyordum gelir gelmez gözgöze
Hayatiyim kaç kez başladım söze
Seni seviyorum diyemedim ki... * * * *
Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar…
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım seni
Ben benimle savaşıyorum,
Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!

Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanım –ma,
Kesin değil!

Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda…
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!

Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara…
Kendime kırgınım…
Maziye hiç değil, an’a kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına…
Bir hayli kırgınım…
Beni ben kırdım oysa,
iyi değil!

Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum!
Aslında ne pişmanım ne de pes ediyorum,
Sadece beni kaybettikçe seni kaybediyorum,
Şu kalp denen, beni bana sorgulatıyor artık,
Ki seni sorgulamamasını nasıl beklerim,
Toprağa bakan yanım senden zaten ayrı,
Sana bakan yanımsa toprakla aynı,
Ne yaparsan yap gördüğünün seni görmesini bekleyemezsin,
Gözlerim yorgun, dudaklarım hissiz,
Dokunulmadan geçen yıllar bana ağır,
Sarılmadan geçip giden uğurlamaların kavuşmaları hep beklentisiz,
Söyleyemediklerini söylesen de şimdi, sesine aşina yanım onca sessizlikten sonra artık sağır!
isteyerek değil!

Çok çalıştım,
Paylaştığımız hayatımızda bıraktığın onca üstü kapalı “git” izine,
Beni yerle bir eden kendince açık olan her tepkine,
Ve bence bana tanımadığım bir adamı göstermene rağmen,
Gitmek için, bitmek için, sana huzur vermek için çok çalıştım,
Daha önce de gitmiştim, kendi isteğimle!
Anladım ki daha önce sevmemiştim,
Çok çalıştım inan,
Değişen yanımın aslında hep aynı olduğunu göstermeye,
Her defasında daha da tozlaşan canımı kırmadan korumaya,
Ve alışmaya kendime, bu göz gözü görmez dumanlı halime,
Çok alışmaya çalıştım hem de,
Tanıştım seninle doğan yanımla da ölen yanımla da,
Birini yaşattım, yaşatıyorum da hala ama diğerinin ölmesine engel olamıyorum da!
Yorulmak dinlenmekle geçmiyor,
An be an çöküyor insanın içindeki güç,
Işığı sönüyor, beyaza dönüyor rengi gitgide, hissizleşiyor,
Ne yormak istedim seni ne de yormak kendimi,
Çok çalıştım,
Gitmeye de kalmaya da,
ikisi de aynı acı,
Kolay değil!
sabah kalk,dolu mesane.
işe!
ve
işe git!...
akşam gel, dolu mesane,
işe!
ve
yat!

iki mesane arası, koca bir gün.
iki mesane arası,koca bir ömür.
kıyamıyorum, sifonu çekmeye.
Sana çirkin dediler, düşmanı oldum güzelin
Sana kafir dediler, diş biledim Hakk'a bile
Topladın saçtığı altınları yüzlerce elin
Kahpelendin de garez bağladım ahlaka bile.

Sana çirkin demedim ben, kafir demedim
Bence dinin gibi küfrün de mukaddesti senin
Yaşadın beş sene kalbimde, misafir demedim
Bu firar aklına nereden, ne zaman esti senin.

Zülfünün yay gibi kuvvetli çelik tellerine
Takılan gönlüm asırlarca peşinden gidecek.
Sen bir ahu gibi dağdan dağa kaçsan da yine
Seni aşkım canavarlar gibi takip edecek.
Faruk nafiz çamlıbel-firari
Bir Ayrılış Hikayesi

Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
parmaklarımı kanatarak
kırasıya,
çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki:
- Seni seviyorum,
ama nasıl?
kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz,
yüzde yüz, yüzde bin beşyüz
yüzde hudutsuz kere yüz...
Kadın erkeğe dedi ki:
- Baktım
dudağımla, yüreğimle, kafamla;
severek, korkarak, eğilerek,
dudağına, yüreğine, kafana.
Şimdi ne söylüyorsam
karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...
Ve artık
biliyorum:
Toprağın
Yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini...

Fakat neyleyim
saçlarım dolanmış
ölmekte olanın parmaklarına
başımı kurtarmam kâbil
değil!
Sen
yürümelisin,
yeni doğan çocuğun
gözlerine bakarak...

Sen
yürümelisin,
beni bırakarak...

Kadın sustu.

SARILDILAR

Bir kitap düştü yere...
Kapandı bir pencere...

AYRILDILAR...

NAZIM HiKMET RAN
Kapattım gönlümü, sevdalara ben.
istemem son defa, sev güldür beni!
Ant içtim inan ki, tövbeliyim ben.
Aşkınla yanarsam, gel öldür beni!

Kırıp bu kalbimi, her gün ağlatan,
Ateşten bir dünya, bana yaratan.
Neşeli gönlümü, derde bağlatan.
Sözüne kanarsam, gel öldür beni!

Gönlüme uğradı, bilmem kaç kişi,
Ne hançerler vurdu, çekip gidişi.
Unutmak isterim, kara geçmişi.
Maziye dalarsam, gel öldür beni!

Kimleri yaktın sen, söyle kaçını?
indir o başından, sahte tacını.
Bilir bu yüreğim, tattı acını.
Sevgini sınarsam, gel öldür beni!

Coşan bir pınardım, durulttun beni,
Sevda çiçeğiydim, kuruttun beni.
Aklımdan çıkartıp, unuttum seni.
Adını anarsam, gel öldür beni! * *
Hislerimi sana anlatabilseydim
Böyle düşer miydim çaresizliğe
Kelimelerde saklayabilseydim seni..
Katlanabilir miydim bu sessizliğe...
En güzel kelimeleri getirin bana..
Bir de senin güzelliğin görünsün yeter...
Bak bakalım o kelimeler ne hallerde..
Hece bile olamazlar sen varken..
Anlıyor musun..
Aldanma sakın bakma yüzüne..
Aynalar değil seni sen yapan..
Güzelliğin aynalarda saklansaydı..
Bir mecnun narası yeterdi belki..
Ama kelimeleri titreten
Dilime prangalar vuran
Aynalardaki değil..
Yüreğimdeki sensin..
* *
Dağları aşıp, gelen uğultu.
Seni her gönül bir kere duydu.
ismini taa ezelden koydu.
Aşkın sesi, söylenilen buydu.

Hani kulağın zonklarya dostum.
Birisi dersin, konuşuyor arkamdan.
Birisi değildir o, dostum.
Aşkın sesidir dağları aşan.

Ya da, uzanmışken yatağına rahatça.
Başlarya hain saat çalmaya.
Seni sinirlendiren aslında.
Duyamamaktır aşkın sesini bağrında.

Oysa ne güzel olurdu her an.
Onunla ayrılsaydın akşamdan,
işe giderken tam arkandan.
Konuşsaydı aşkın sesi kapıdan.

Güle güle deseydi ne iyi.
Dudağından bir kere öpseydi.
Akşama seni bekleseydi!
Nerede kaldın diye sitem etseydi aşkın sesi.

Mutluluğa kanat çırpar.
Hazzı yudumlardın.
Acıları pay yapar .
Beraber aşkın sesini anardın.

Söylediğin şarkıların nağmeleri.
Onu anımsatır mutlu ederdi sizi.
Kim diye sorsalardı eyer ki.
Bağırarak söylerdin aşkın sesi. * * * *
Be Hey Dürzü

Ne ararsın Allah ile aramda!...
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa niye türban sorarsın?

Rakı, şarap içiyorsam sana ne.
Yoksa sana bir zararım, içerim.
ikimiz de gelsek kildan köprüye,
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim

Esir iken mümkün müdür ibadet?
Yatıp kalkıp ATATÜRK´e dua et.
Senin gibi d.rzülerin yüzünden,
Dininden de soğuyacak bu millet

işgaldeki hali sakin unutma.
ATATÜRK´e dil uzatma sebepsiz.
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin ş.refsiz.

Mutlu çelik