bugün

Yarım kalır cigaramın ateşi anam gitme dayanamam
Yarım kaldı hasretinin ateşi anam gitme dayanamam

Neşeden şaşırmışım birazda acımdan kestane aşırmışım kiraz ağacından
Seni görmemişim inan dalgınlığımdan, şeftali toplamışım...

beatmucit ceyhuni
Roses are red,
Violets are blue.
Vodka costs less,
Than dinner for two.
Bu, bir sır; matem ve yas
Çarpılır birbirine gönül dağları
Bu, kalbin kıyameti yıkılır heves
Sorguya çekilir aşkın düşleri
Topraktan sıyrılır taze bir filiz
Solgun bedeninde gül kokan insan
Yıldızlar düşmedi, gök tek parça henüz
Çığlıklar harflerdir, çığlıklar lisan
Kalpler kanat açtı uzak illere
Sessiz ve şeksiz göç günü bugün
Manalar kavuşur esas kırlara
Uçsuz ve bucaksız, eşsiz bu düğün.

(bkz: bahattin yavuz)
herşey olabiliyor bu hayatta.
Metrobüste adamı sikiyorlar ayakta.
bahtsız bedevilik var ufukta.
Ömrümü çürüttün hain 34BZ.
Açık çay içerdi hep. Demli olunca bardağın diğer tarafından beni göremezmiş. Öyle derdi.
C.s.
“Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya
Anamız çay demliyor ya güzel günlere
Sevgilimiz ise çiçekler koyuyor ya bardağa
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız

Bu, böyle gidecek demek değil bu işler
Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
işte o gün sizi tanrılar bile kurtaramaz.”

-Cemal Süreya
Ateş ile su

ateş bir gün suyu görmüş yüce dağların ardında;
sevdalanmış onun deli dalgalarına.
hırçın hırçın kayalara vuruşuna,
yüreğindeki duruluğa...
demiş ki suya:
gel sevdalım ol,
hayatıma anlam veren mucizem ol...

su dayanamamış ateşin gözlerindeki sıcaklığa, al demiş;
yüreğim sana armağan...
sarılmış ateşle su birbirlerine sıkıca, kopmamacasına.

zamanla su, buhar olmaya, ateş, kül olmaya başlamış.
ya kendisi yok olacakmış, ya aşkı...
baştan alınlarına yazılmış olan kaderi de
yüreğindeki kederi de alıp gitmiş uzak diyarlara su...

ateş kızmış, ateş yakmış ormanları...
aramış suyu diyarlar boyu,
günler boyu, geceler boyu
bir gün gelmiş, suya varmış yolu
bakmış o duru gözlerine suyun,
biraz kırgın, biraz hırçın.
ve o an anlamış;
aşkın bazen gitmek olduğunu,
ama gitmenin yitirmek olmadığını.

ateş durmuş, susmuş, sönmüş aşkıyla.
işte o zamandan beridir ki:
ateş sudan, su ateşten kaçar olmuş...
ateşin yüreğini sadece su,
suyun yüreğini sadece ateş alır olmuş..

Can yücel
görsel
Beşeriyet denilen fertlerde
Var mıdır olmayan ahmak ve alık?
Bu cihan sanki salaş bir sahne
Ve piyes maskaralık, maskaralık…

varolsun...
Ölenler
dövüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gemilerimizi taşıyamasın sular
varsın yarı yolda uyuya kalsın
bize gönderilen bahar.

içimden dedim beraber yürüyelim olur mu
varsın gölgemiz olsun hüzün
dilediği gibi uzatsın canevimize ayaklarını
varsın annemiz olsun tütün
hayat daha sert vursun yumruklarını.

içimden dedim ilmeği kaçmış bir hayat bizimkisi
nedir alnımızdan öpmek için izimizi süren
kalmış mıdır kalesi düşmüş bir şehrin cazibesi
nedir yalnız bize yakışan bu serüven.

bu serüven ki
bizden biri yaptı sırtımızdaki hançeri
ve terketti bizi huzur denen sevgili
kalakaldık, şaşkınlığın avuçlarında
billur bir kuş gibi.

içimden dedim gömülü bir ırmağın yalnızlığıdır bu
beraber yürüyelim olur mu?
karıştı da karıştı dünya
Bir tufan -ı kebir geliyor
Meydanlar kan
Pazarlar da can
Çekiştiriyor akbabalar
Parça pinçik duygular.
Oy çinçini çinçini
yerim ağzın içini
dün gece neredeydin
gönlümün güvercini...
Düşünmeden, acımadan, utanmadan
kocaman yüksek duvarlar ördüler dört yanıma.

Ve şimdi oturuyorum böyle yoksun her umuttan.
Beynimi kemiriyor bu yazgı, hep bu var aklımda;

oysa yapacak bunca şey vardı dışarda.
Ah, önceden farketmedim örülürken duvarlar.

Ama ne duvarcının gürültüsü, ne başka ses.
Sezdirmeden, beni dünyanın dışında bıraktılar.
kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmemektir.
ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;
kahramanlık saldırıp bir daha dönmemektir.

sızlasa da gönüller düşenlerin yasından
koşar adım gitmeli onların arkasından.
kahramanlık içerek acı ölüm tasından
ileriye atılmak ve sonra dönmemektir.

yırtıcılar az yaşar... uzun sürmek doğanlık...
her ışığın ardında gizlidir bir karanlık;
adsız sansız olsa da, en büyük kahramanlık;
göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.

kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir,
ne de güneşler gibi parlayıp sönmemektir.
bunun için ölüme bir atılış gerektir.
atıldıktan sonra da bir daha dönmemektir...
Şehrime gel sevgilim
Yarın çık gel
Bırak her şeyi,bir bekleyenim var de,gel
Gel ki bu şehir adımlarınla anlamlansın.
Gel ki bu şehir nefretim olmaktan çıksın.
Gel ki nefes alayım
Gel...
Nazım Hikmet.
Bir insan daha var, çok şükür, evde;
Nefes var,
Ayak sesi var;
Çok şükür, çok şükür.

Dört mısrasının üzerine sayfalarca nesir yazdırabilecek şair.

(bkz: orhan veli)
Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler.
OTUZ BEŞ YAŞ ŞiiRi
Yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allahım bu çizgili yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Zamanla nasıl değişiyor insan!
Hangi resmime baksam ben değilim.
Nerde o günler, o şevk, o heyecan?
Bu güler yüzlü adam ben değilim;
Yalandır kaygısız olduğum yalan.
Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız;
Hatırası bile yabancı gelir.
Hayata beraber başladığımız,
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir;
Gittikçe artıyor yalnızlığımız.
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
insan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?
Neylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak.
Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak,
Taht misali o musalla taşında.

Cahit Sıtkı TARANCI
Yürü bire yalan dünya!
Sana konan göçer bir gün.
insan bir ekin misali,
Seni eken biçer bir gün.

karacaoğlan.

hayırlı cumalar sevgili yazarlar topluluğu.
Kar kesti yolu
Sen yoktun.
Oturdum karşına dizüstü
Seyrettim yüzünü
Gözlerim kapalı.
Gemiler geçmiyor uçaklar uçmuyor
Sen yoktun.
Karşında duvara dayanmıştım
Konuştum konuştum konuştum
Ağzımı açmadım.
Sen yoktun,
Ellerimle dokundum sana
Ellerim yüzümdeydi.

nazım hikmet. evet.
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın
Sabahlara kadar oturup konuşalım
Kimse duymasın
Mavi bir gökyüzümüz olsun kanatlarımız
Dokunarak uçalım.

insanlardan buz gibi soğudum,
işte yalnız sen varsın
Öyle halsizim ki hiç sorma
Anlarsın.

- Cahit Külebi
Sana düşman, bana düşman
Düşünen insana düşman
Vatan ki bu insanların evidir.
Sevgilim onlar vatana düşman.

-nazım hikmet-
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.

(Yahya Kemal)
Değecek kanatlarima yine rüzgar ve yüzüme yağmur. Uçmak ne güzel.
Kaspar H.