bugün

ne atom bombası
ne londra konferansı
bir elinde cımbız,
bir elinde ayna;
umurunda mı dünya!

orhan veli
Hamamatsu ‘da bir geyşa kızı yüzüme tükürdü
Pyong-Yang ‘da kurşuna dizdiler beni
Tiz bir boru sesi üç defa ti çekti
Trampetler başımda zonkluyordu
Kederliydim
Çaresizdim
Canım Tchaikovski ‘yi dinlemek istiyordu
Ah o keman konçertoları öldürdü beni.

Ümit yaşar oğuzcan.
ve nihayet ikimiz

kaçtığımız aşkların toplamıyız

sokakta yaralı bir it koşturuyor

iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç

milyon yıldır tutmadın ellerimi. benimle çıkmıyorsun

bu yolculuğa. ve ben sırf bu yüzden yenilebilirim.

bu resimden çıkıp gidiyorum. seni isteyen yanım

ölümsüz yanımdır. bulutsuz da yağan nedir? şimdi

öğreniyorum ki, gözyaşı! bu resimden çıkıp

gidiyorum. seni isteyen yanım aşk yanımdır.

babam romantik bir aşiret savaşçısıydı. çapraz fişeklik

duyardım yüzümde ona sarıldığım zaman. sonrası

jandarmalardı. ağıt kadınlardı. mezarlardı. o gün

bugündür sayrıyım. çünkü insan öldüğü yaşta kalır.

babam elin eskilerini giyerdi. ben bu yüzden ezik

olurum bayram sabahlarında. yani bir sömürgede

doğan kırılgan olur. çünkü insan öldüğü yaşta..

sokaktan askeri konvoylar geçiyor

iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç milyon

yıldır tutmadım ellerini. ve ben sırf bu yüzden yenilebilirim.

yaşadığım yitirdiklerim oluyor hep. oysa tuttuğum

elleri bırakmıyorum. sonra korkuyorlar hasletimden. ne

denli sevgiye değer olduğumu söylüyorlar. gidiyorlar

sonra. ve biçimlendiremediklerimiz biçim oluyor bize.

ve sen haftanın deniz ertesi günleri geliyorsun. bir çizgi

diyorsun. bir çizgideyim. sağım nere solum nere bilmiyorum..

seni şiir duraklarına bırakıyorum o zaman. güleç kalıyorsun.

dudakların kırışıyor kenarlarından. ellerin, minnacık

ellerin morarıyor. küçük küçük adımlarla gidiyorsun -sanki-

içimden. bir şiir durağından biniyorsun. zaten yorgunsun.

ben sancıyla kıvranıyorum geceleri sayrı bir yatakta. terli

terli seni içiyorum. çünkü yüzüme bakınca seni görüyorum.

çünkü yorgunsun.

parçalı bulutlu şiirler okuyorum sana. şiir gibi bir çiselti

başlıyor sonra. kanayan bir yara; yalnızlık. çıkıp kanıyorum.

çıkıp sokakta..

sokaktaki bütün kedileri eziyorlar

iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç

milyon yıldır tutmadın ellerimi. ve ben sırf

bu yüzden ezilebilirim.

biz emeklerken sevmeyi öğrenmede, kolumuzdakiler

düşüyor. ki ölenler zafere en çok yakışanlardır! ki

ölenler zafere en çok yaklaşanlardır! oturup tuhaf

ağıtlar yakıyoruz onlara. ve söz veriyoruz yarını

kurtaracağımıza. ama yarına ertelemekle bugünü

yitiriyoruz zaten. ve zaten yenik sayılırız yaşamakla!

en gizli yerimize çağırıyoruz acıyı. ve hep yenik

düşüyoruz, çağırmakla!

sulara benziyorsun bu yüzden. sular ki dinginliğe

gelir ancak. ısınırsa uçar, soğursa kaskatı kesilir

teninden. sulara benziyorsun kapılmaya gelmez.

sulara.. bildik sulara..

sokaktan telsiz sesleri geliyor

iki buluşmadır koluma girmiyorsun ve birkaç milyon

yıldır tutmadım ellerini ve ben sırf bu yüzden kaybedilebilirim.

ihmal edilmeyen telefonlar bekliyorsun, dakik ve

ilgi dolu. anne oluyorsun bütün âşıklarına. ve

çocukların oluyorlar bilmeden. ve bu resimde

kalmayı bu kadar çok isterken, çekip.. çıkıp

gitmeli diyorum.

insanlar çoğalıyor etrafımda. sen yoksun.

ıssızlığımdan anlıyorum. çook uzakta oluyorum

onlar konuşurken. derken gece başlıyor. çayları

ödüyorlar ve bir parçamı alıyorlar karşılığında.

ve sen haftanın deniz ertesi günleri

geliyorsun. her aşk, yaşayamadıklarımızın

özetidir diyorum. gülüyorsun.

seni daha önce öpmüş olmalıyım. yoksa nasıl

bulurum yüzünde gülen ağzının yerini.

sokakta ölümsüz yanından yaralıyorlar birini.

iki buluşmadır koluma girmiyorsun. ve birkaç

milyon yıldır tutmadın ellerimi...

Selim temo
BEN DEĞiLDiM

Bir aksam-üstü pencerenden bakıyordun
Ağır ağır, yollara inen karanlığa.
Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.
Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..
O geçen ben değildim.

Bir gece, yatağında uyuyordun..
Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.
Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,
Ve karanlıklar içindeydi odan...
Seni gören ben değildim.

Ben çok uzaktaydım o zaman,
Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebebsiz ağlamaya.
Artık beni düşünmeye başladığından
Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..
Bunu bilen ben değildim.
Bir kitap okuyordun dalgın..
içinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.
Genç bir adamı öldürdüler romanda.
Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..
O ölen ben değildim.
Bir gece,
Gecede bir uyku..
Uykunun içinde ben..
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen.Uykumun içinde bir rüya,
Rüyamda bir gece,
Gecede ben..
Bir yere gidiyorum,
Delice..
Aklımda sen.Ben seni seviyorum,
Gizlice..
El-pençe duruyorum,
Yüzüne bakıyorum,
Söylemeden,
Tek hece.Seni yitiriyorum
Çok karanlık bir anda..
Birden uyanıyorum,
Bakıyorum aydınlık;
Uyuyorsun yanımda.
Güzelce..
benim hiç sapanım olmadı anne,
ne kuşları vurdum,
ne de kimsenin camını kırdım...
çok uslu bir çocuk değildim ama,
seni hiç kırmadim, hep boynumu kırdım.
ben hayatım boyunca
bir tek kendimi vurdum! .. suskun görünsem de,
fırtınalı ve mağrurdum anne.
bir mızrak gibi,
aynada hep dik durdum anne! ..
ben sana hiç bir gün laf getirmedim,
leke sürmedim.
ama göğsümü çok hırpaladım,
kalbimi çok yordum...
ben hayatım boyunca, en çok kendimi sordum! ... benim hiç sevgilim olmadı anne,
ne bir yuva kurdum,
ne bir gün şansım güldü...
öpemeden bir bebeğin gidişini,
tükendi gitti çağım...
kimi yürekten sevdiysem,
yüreğini başkasına böldü...
bir muhabbet kuşum vardı,
o da yalnızlıktan öldü... sen beni göğsünde
hep acılarla mı soğurdun anne?
yoksa evlat diye,
koca bir taş mı doğurdun anne?
eziyet degilim, zahmet değilim,
musibet hiç değilim;
bir senin mi balına sinek kondu, söylesene!
doğurdun da beni,
ne ile yoğurdun anne? benim hiç hayalim olmadı anne...
ne seni rahat ettirdim,
ne kendim ettim rahat...
BiR MUTLULUK FOTOĞRAFI BiLE ÇEKTiRMEDi BU HAYAT!
kaybolmuş bir anahtar kadar
sahipsizim anne...
ne omuzumda bir dost eli,
ne saçımda bir şefkat... say ki yollardan akan,
şu faydasız çamurdum anne...
say ki ıslanmaktım, üşümektim,
say ki yağmurdum anne!
bunca yıldır gözyaşlarını,
hangi denizlere sakladın?
oy ben öleyim,
SEN BENi NE DiYE DOĞURDUN ANNE? ? ?
Başımın üzeri boydan boya gökyüzü.
Ayaklarımın altı kara toprak.
bilmiyorum ne yazılmış alnima.
Sisler içinde kalmış defterimin satırları.
Bulanık, okunmuyor, akmış yazıları.
Ne olacağım, yaşayarak göreceğim.
Belki de çok yükseklerde uçan,
Kara bir kartal olacağım.
Ya da sefil bir hayattan sonra,
Bir çukura fırlatılmış,
Kara toprakta bir leş.

Bana ait.
Bir mısra çiçek gelir senden,
Sararmış olsa bile koklarım,
ruhuma hüsran gelmez senden asla,
ıslak yosun kokulu saçların,
Bir başka güzel olmuş bu akşam,
Göl ikliminde gezer virane başım..

Bana aittir.
yalanlardan uzak hayalleri,
vardı insanların geçmişte..
sessizle tuzak gülüşleri,
vardı insanların dönüşlerde..

utanılacak tek şey hüzün belki,
yorulmuş bir gelecek misali..

sadece suskun,
düşünceli ve yorgun..
anlatmaya ve anlamaya yakışan,
nakış nakış sözcükleri..
Bâ dil-i sengînet âyâ hiç dergîred şebî
Âh-i âteşnâk u sûz-i sîne-i şebgîr-i mâ

Tîr-i âh-i mâ zi gerdûn bogzered Hâfiz hamûş
Rahm kun ber cân-i hod, perhiz kun ez tîr-i mâ

(Bütün gece çektiğimiz ateşli âhlar ve gönül
yangıları acaba bir gececik olsun senin katı
yüreğine tesir edecek mi?

Ey Hafiz! Bizim âh çekişlerimizin oku feleği de
deler geçer. Sus artık. Canına acı;
oklarımızdan sakın, aman!)

(bkz: hafız ı Şirazi)
Yaşamla ölümün arasında tam bir ömür var.
Hayat denen bu kavga ne sana ne de bana yar.
Ne zaman başladı dost gün nasıl da bitiverdi.
Ömür dediğin bu hayal de her türlü gerçek var.

Yaşıyor gününü zengin, yokluk fakirin kabusu.
Zenginim desen senin de içtiğin bir damla su.
Bir dilim ekmek doyuruyor ölmeden aç karnını.
Şimdi söyle dost gözünün gördüğü mü doğru,
Yoksa inatla, doğru diye gittiğin yanlış yol mu.

Bana ait.
"Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.

bilemem, belki bu yüzden
ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim".
(bkz: birhan keskin)
It is easy to fight when everything is right,
And you are mad wwith the thrill and the glory;
It is easy to cheer when victory is near,
and wallow in fields of glory.
It is a different song when everything is wrong.
When you are feeling eternally mortal;
When it’s ten against one, and hope there is none,
Buck up little soldier and chortal

Carry On! Carry On!

There isn’t much punch in your blow.
You’re glaring and staring and hitting out blind.
You’er muddy and bloody, but never you mind.

Carry On Carry On

You haven’t a ghost of a show.
It look’s like death, but while you a breath.

Carry on my son1 Carry On!

And so in the strife of the battle of life
It is easy to fight when one is winning;
It’s easy to slave, and starve and be brave,
When the dawn of success is beginning.
But the man who can meet despair and defeat
With a cheer, there is the man of God’s choosing
The man who can fight to Heavens own height
Is the man who can fight when he is losing.

Carry On! Carry On!

Things were never looming so black.
But show that you haven’t a cowardly streak,
And though you’re unlucky you never are weak.

Carry On! Carry On!

Brace up for another attack.
It looking like hell – but you never can tell;

Carry On, old man! Carry On!

There are some who drift out in the desert of doubt,
And some who brutishness wallow;
There are other, I know, who in piety go
Because of a heave to follow.
But to labor wih zest, and give it your best,
For the sweetness and joy of the giving;
To help folks along with a hand and a song;
Why, there’s the subshine of living.

Carry On! Carry On!

Fight the good fight and true;
Belive in your mission, greet life with a cheer;
There ‘s big work to do,and that’s while you are here

Carry On! Carry On!

Let the world be the better for you’
And last when you die, let this be your cry;

Carry On, my soul! Carry On!

robert w. service

bunu brian tracy'nin bir konuşmasında duymuştum ve çok hoşuma gitmişti. türkçe'ye de aşağı yukarı şu şekilde çevirmişler fakat orjinali daha bi gaz tabi.

her şey düzgünken savaşmak kolaydır,
çıldırtmışken seni heyecan ve şan.
zafer yakınken, sevinmek kolaydır,
yuvarlanmak şöhret tarlalarında.
her şey tersken, her şey bambaşkadır.
iliklerinde hissederken ölümlülüğü,
10'a karşı birken, umutlar tükenmişken.
canlan bakalım hey sen kıkırda,
devam et, devam et, yumrukların güçsüz.
arıyorsun, bakıyorsun, boşa sallıyorsun,
içindesin kanın ve çamurun ama kafana takma.
devam et, devam et, henüz olaya başlamadın,
ölüm görünüyor, ama hala alırken nefes,
devam et yaşlı adam devam et.
yaşam savaşında mücadele içinde,
savaşmak kazanırken kolaydır.
kölelik, açlık, cesaret kolaydır,
doğarken güneşi başarının.
mağlubiyeti ve çaresizliği,
neşeyle karşılayan sen,
işte allah'ın seçilmişi.
cennet boyunda savaşan kişi,
kaybederken de savaşandır.
devam et yaşlı adam, devam et,
hiç bu kadar karanlık olmamıştı.
ama göster korkak olmadığını,
şanssız olsanda, zayıf olmadığını.
devam et yaşlı adam, devam et,
bir kez daha geç atağa.
cehennem görünüyor,
hiç belli olmaz ama,
devam et dostum devam et.
bazıları vardır,
kuşku çöllerinde dolanır,
ve bazıları olumsuzlukla yuvarlanır.
bazıları da vardır,
cennetin peşinde inanca sığınır.
ama çalışmak zevkle,
elinden gelenin en iyisiyle,
vermenin neşesi ve sevinciyle.
el uzatmak ve şarkı söylemek insanlara,
yaşamın gerçek gün ışığı işte.
devam et, devam et,
iyi savaş ve pes etme,
yapacak çok iş var.
inan görevine, hayatı karşıla neşeyle,
yapacak çok iş var,
bu yüzden buradasın işte.
devam et dostum, devam et,
bırak senin için daha iyi olsun dünya.
ve nihayet ölürken, şu olsun son sözün:
devam et ruhum devam et!
Kayda tutulsun şu kısacık ömrümüz...
Yarın defter açıldığında haklı olduğumuz anlaşılsın diyedir söyleyeceklerim
Rüyalarımızın ne denli cüretkar olduğu unutulmasın
Unutulmasın kardeşliği bardak bardak içtiğimiz akşamlar
Kimsesizliğimin gözlerinden öpüp inadına uyandığımız sabahlar
Bileğendi bıçak alın yazımızın üstünde
Kırık bir sazın telinde inleyen ah sesiydi çocukluğumuz
Ah
Hıçkıran kalbimiz durmadan hıçkıran
Sokak aralarının tenhaların is pas içinde gecelerin sindiği zavallı kalbimiz
Yumruğumuz kadar olduğunu bilmeden sapana gerdiğimiz kalbimiz
Onun kadardı kederimiz, inadımız, hüznümüz ve dahi neşemiz
Bak parmaklarım eğri büğrü
Saçlarım nasıl öksüz
Gözlerimden ninnisiz soğuk geceler akıyor
Gitme
Gitme kal bu şehirde...

Kayıp şehir
“Kahin” dedim “şeytani birşey! –kahin yine de, kuş ya da iblis”
Kışkırtıcı mıydı yoksa bir fırtına mı seni bu sahile atan
Kimsesiz ama gözüpek – bu afsunlu çöl toprağında
Bu perili evde—bana gerçeği söyle, yalvarıyorum
Var mı – günahların ilacı? Söyle bana–söyle, yalvarıyorum
Dedi kuzgun “Hiçbir zaman”

“Kahin” dedim “şeytani birşey! –kahin yine de, kuş ya da iblis”
Üstümüzde kıvrılan gökler ve yücelttiğimiz Tanrı adına
Söyle bu hüzünlü ruh, uzaktaki cennette, sarılabilecek mi
Meleklerin Lenore adını verdiği kutsal bir bakireye
Meleklerin Lenore dediği o eşsiz, nurlu bakireye
Dedi kuzgun “Hiçbir zaman”

“Bu söz ayrılık imimiz olsun ey kuş, ya da iblis”
“Dön artık fırtınaya, ve cehennemi kıyılara,
Söylediğin yalana nişan tek tüy bırakma.
Yalnızlığıma dokunma, terket o büstü,
Çek gaganı kalbimden, çek suretini kapımdan”
Dedi kuzgun “Hiçbir zaman”

Uçmuyor kuzgun, oturuyor orada, hala orada
Oda kapımın üzerindeki o süzgün büstte
Rüya gören bir iblisin bakışı gözlerinde
Gölgesi akıyor zemine yüksekteki lambadan
Ve bu gölgeden, yerde uzanmış yatan,
Yükselecek mi ruhum? – “hiçbir zaman”
Mevsimlerden denizi,
inceliklerden en çok geçmişi özlediniz.
Sevgiyi kavramanın ağırlığı başlayınca
bizim gibi kaçmadınız.
Belki biraz ağladınız; bir gözyaşı izi boyunca kanadınız.
Akşamlar ve parklar arasında dünyaya en çok siz yaraştınız.
Şimdi sizi çok özlemişiz.
Bir akşam bize gelirseniz, geniş koltuklarda otururuz; susarız.

Adnan Azar - Okuntu
üst üste sigaralar içtim, çok güzel kızlar geçti, biralar…
paris, günlerden 2 ramazan, bir mehmet efe
neden hiç durmadan saatlerine bakar bu ihtiyarlar
aslan neden haramdır, ne diyor mutezile?

ezan okunurken teybin kapatılmasına bazen inandım
inandım bir insanın başka bir insanı doğurmasına…
sinema çıkışları ah süperleştirmesin seni
kırılan kalbine kâfi bir tatlı baretta.

muaviye’yi yaratan allah’a inandığıma da inandım
duman oldu gençliğim lâkin hazmettim bunu
katil polis çölü kana buladığında
azmettim, haktır atın asfalta vurduğu…

bazarov inancıyla çektim iskarpinleri kotun altına
çok paslı filmler çektim dişlerim kamaşmadan
allah varsa devlet şirktir, duyan safına çekilsin
-paris bu yaz çok sıcak öf-
çekilmiyor başbakan…
Ne umut var sarılacak bak
Ne de avutacak bir insan
Ne kadar arif olsan yetmez
Kar etmiyor hiçbir lisan
Dokunsan çıldıracak
Feryad eder insanlığım
Ancak yaşanacak bir şey yok
Tozunu kaldır yalnızlığın...
Ne dersem, nasıl dersem diyeyim anlamayanlar ve asla da anlayamayacaklara ithaf edilmiş şiirdir.

Orhan Veli'ye Selamlar:

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
"Anlatamıyorum."
Ekmek şarap sen ve ben
bir de sabahın dördü
dışarda kar
odamız ılık
gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir oğlanla yattığını
aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını

kıskandım Gogen’i Tahitilim
terlemiş vücudunu silerken
cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
güneşi doğurmuştu ölü cisim
martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
sam yelim sahra-i kebirim
kahrettim her şeye o gün
babanın şarap çanağına,
Gogen’e,
kadere,
sana,
bana,
bir de gittiğin arabanın tekerine

ne diyordum arkadaş….
diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
daha sonra yaparım hayatın felsefesini

sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
bazen kadın hamamında tellak….
bazen Christoph Colomb
Napolyon’ken düşünürüm Elbe’de geçen günleri
Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi….
bir kere Aristo’nun hocası olmuştum
ona verdiğim dersle gurur duymuştum
bazen Jan Dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum

eğer daha da içersem
Shakespare halt etmiş derim karşımda
salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
işte Mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
enayiymiş be Platon…
bir içsin de görsün….ne felsefesi varmış bu hayatın
anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu

ıslak kaldırımlarda yürürken acırım
önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
ukalalık işte derim neme lazım senin
kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
şehrin izbe sokaklarında
yavaş yavaş kaybolur benliğim…

ihsan Yüce
Kar yağmış canım şehrime
Hanım yapmış şehriye
Dilimde tüy bitti
Eniştemin aq diye diye.
Aslinda benzer baba ogul
Aslında benzer insanlar insanlikta
Cok da az da ama aslinda benzer
Ne olursa olsa dahi.
Hepimiz denizin sarhoş ruhunda kaybolmuş sözcüğün peşindeyiz.
Fırtınalı yolculukların dayanılmaz yağmurunda
karanlığın içindeyiz,
toprağın çığlığında cırcırböcekleri delirirken.
Ben, ölümüm ve suskun tanrım
büyüleyici karanlık
içindeyiz.
Uçsuz bucaksız şiirini yaratırken sessizlik,
Bulutların masmavi gülüşmeleri, yıldırımlar
Tanrının soluğuna doğru aşkla akan sular.
Aşk... duymuyor bu sözcük sağır
başka bir sessizlik çağrısı bu.
Yok duyulmuyor
Yağmurun yaşlandıran sâri kokusu.
Bıraktım ışığımı esinlerin korkusuna
zaman uzun sürüyor içinde kayıpsa insan,
ona ait tek bir arzu yaşattı beni
kayıp bir sözcüğün lanetli nefesi.
Sessizdim, karanlığa yaklaşırken ateşten şüphelendim
insan yüzünde yiterek varolan soygunu bilmeli dedim.

Hiçbir sözcüğe sığınmadan söylemeliyim
sesim dilin kölesi olmamış gibi
sırrı üzerine dökülmüş aynaya düşman yılan gibi.
Sesteşine âşık anlamın kahrı
sesteşine hain kökün kahrı
aynı.
Buğuyla büyülesek de ateşi
kendi buğusu büyüsüyle aynı.
Utandım dünya karşısında diyor Dario
böyle sessiz olmak varmış meğer.
Donuk yüzlerimizde bu dipsiz duyum
olmalıydı
arzularımızla avuntularımız arasında öldürücü uyum.

S. S
Acı sohbetin zehirli sözlerin
Matah değil o kadar da
Ne kaşların ne saçların
Kalır hatrımda geceleri
Ama gözlerini dikersin gözlerime
Gözlerinle dinlersin beni
Gözlerinle okşarsın beni
Yakarsın bile.
Onlardan çözülemem.
bazı gecelerin sabahı yoktur,
yalnızca bir karanlık olarak kalırlar.

bazı ayrılıkların dönüşü olmaz.
giden gider,
borçlarıyla yaşar kalanlar.

geleceği yoktur bazı kalplerin,
aşk uğramaz onlara bir daha,
tek bir hatırayla yaşlanırlar.

bazı pişmanlıklar uzun sürer,
zamana yayılırlar.

kendinden kaçanlara
saklanacak yer kalmaz dünyada.
gün gelir kendileriyle tanışırlar.
asıl yalnızlık o zaman başlar.
hayata geç kalmıştır kendinde geç kalan.
şairin dediği gibi,
bir daha yaşamak zorunda kalır
geçmişini anlayamayan.

bazı geceler,
bazı insanlar,
bazı yerlerde,
sahiden karşılaşırlar.
bazı insanlar bazı aşklar bazı şarkılar
bu yüzden unutulmazlar.
bazı hayatlar hayal tutmazlar
bu yüzden bazı bazı bazı
çabuk yaşayıp ansızın kaybolmalar.