bugün

Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm.

Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni.

Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları.

ilhan berk
“Bir başka lezzet var hayatta elâgözlüm,
Öteki âlemleri bilmek istemem.
Şöyle bir içten öpmeni senin,
Binlerce cennete değişmem…”
sen yelken indirince, -fazlası gereğinden-
delice rüzgar eser ömrünün direğinden
o vakit anlarsın ki taşlaşmış yüreğinden,
bu 'yalnız' gidiş değil; bir kavmin göçmesidir.

zehirden deva bulmak bilgeliktir gerçekten,
aptallıksa insanın bu zehri içmesidir!
Sana buraya bazı şeyler koyuyorum.
Yol boyunca aklında olsun.
Lazım olursa açar okursun.
Olmazsa da olsun, bir zararı yok burada dursun.

Şuraya bir cümle koydum.
Bırak, acımızı birileri duysun.
Hem zaten şiir niye var?
Dünyanın acısını başkaları da duysun!
Acı mıhlanıp bir kalpte durmasın.
Ortada dursun.
Olur ya biri eline alır okşar, biri alnından öper.
Az unutursun.

Buraya tabiatı koydum.
Ağaçları, suyu, ovayı, dağı.
Onlar bizim kardeşimiz, çok canın sıkılırsa arada onlarla konuşursun.

Buraya, küçük mutlu güneşler koydum.
Günlerimiz karanlık ve çok soğuyor bazı akşamlar, ısınırsın.

Buraya, bir inanç bir inat koydum.
Tut ki unuttun, tekrar bak, o inat neyse sen osun.

Buraya yolun yokuşunu koydum.
Bildiğim için yokuşu.
Zorlanırsa nefesin, unutma, ciğer kendini en çabuk onaran organ, valla bak, aklında bulunsun.

Buraya umutlu günler koydum.
Şimdilik uzak gibi görünüyor, ama kimbilir, birazdan uzanıp dokunursun.

Buraya bir ayna koydum arada önüne geç bak;
sen şahane bir okursun.
Mesai saatlerinde çaktırmadan şiir okursun. N’olcak ki, bırak patronlar seni kovsun!

Burada bir tutam sabır var.
Kendiminkinden kopardım bir parça, (bende çok boldur) lazım oldukça ya sabır ya sabır, dokunursun.

Burada güzel çaylar var.
Bu aralar senin için çok önemli.
Bitki çayları, kış çayları, şuruplar, kompostolar. Demlersin, maksat midene dostluk olsun.

Şuraya Youtube’dan müzikler, Bach dinle filan, koydum.
Ama müzik konusunda sen benden daha iyisin, koklayıp buluyorsun.

Buraya bir silkintiotu koydum.
Kırk dert bir arada canına yandığım, kırkına birden deva olsun.

(bkz: Birhan keskin)
görsel
ikimiz iki sap buğday olsak,
sen benim olsan ben senin olsam
bir gece vakti aklına gelsem
uykunu tutsam bırakmasam
seni kucaklasam kucaklasam
birbirimizin kalbini dinlesek
dünyanın kalbini dinlesek
büyük ateşler yaksalar
iki güvercin uçursalar
nerede olduğumuzu bilsek.

attila ilhan
Yıllar yirmi olsa da, otuz olsa da
Yollar kar, çamur olsa da, buz olsa da
Bedenim yorgun, aç ve susuz olsa da
Bir gün yalın ayak, terli gömlekle
- Gelirim, beni bekle

Belki yakında olur, belki de uzak
Sırtımda hatıralar, saçlarımda ak
Gün, tarih bilemiyorum amma, muhakkak
Bitmeyen bir azim, sabır ve emekle
- Gelirim, beni bekle

Unutmam mümkün değil, unutur sanma
'Gelmez' diyen olursa sakın inanma
Umutlarını kaybetme ha zamanla
Geç kaldı diyerek gam çekme
- Gelirim, beni bekle

Sıcak bir yaz akşamında olabilir
Sarı bir güz akşamında olabilir
Kışın beyaz akşamında olabilir
Ellerimde bir top mavi çiçekle
- Gelirim, beni bekle

Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek
Söz vermişim bir kere engel ne demek
Başı karlı, kara dağlardan geçerek
Azığım bir tas su, bir dürüm ekmekle
- Gelirim, beni bekle

Vermese de kaybolan gençliğimizi
Ayıran bir gün kavuşturacak bizi
Ve içimde sevgilerin en temizi
Seninle dolu, arı-duru bir yürekle
- Gelirim, beni bekle.

Karakoç
Kendini boşuna harcamış olur insan.
Dilediğine erer de sevinç duymazsa.
Yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi,
Yıkmakla kazandığın şey, kuşkulu bir mutluluksa.

William Shakespeare
benim adım insanların hizasına yazılmıştır.
hergün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu.
keşke yağmuru çağıracak kadar güzel olsaydım
ölüm ve acılar çatsaydı beni
düşüncem yapma çiçekler kadar gösterişli ve parlak
sözlerim ihanete varacak doğrulukta olsaydı.
(bkz: karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak)
iki kişisin, biri gidiyor.
ikiden bir çıkınca,
bir kalır zannediyorsun
ama kalmıyor,
yarım kalıyor..
bahları soğuk suyla yıkar gibi yüzünü
öyle tatlı tatlı ürpererek sev beni

annenin tuvalet kapısına astığı küçük havlu

niyetine bu kerelik ellerim

göz kenarlarında gözyaşlarım, çapak olsun asla dökemediğin!

küçük iskender
haydi burda öl dediler bana
ölmek istemiyorum demedim
demedim ama
şimdi bilmek istiyorum
toprak gene bizim zamanımızdaki gibi mi sürülecek?
tezgah başında çalışırken
gene denizde,güneşte mi kalacak adamın aklı?
biz nasıl olsa öldük.
artık ne çiçek koklamak.
ne de ötekine berikine içerleyip
rakıya sarılmak var bizim için?
hiç hiçbir şey kalmadı.

bari bizden sonra ne olacağını bilsek...

melih cevdet anday
inci dakikaları

Sen bana yeni yılsın her dakika
Her dakika bir yaşıma daha giriyorum Sen benim üstüne titrediğim güzel ve yeni
Saatim kadar saadetimin gözbebeği zamansın
Ben bin parçaya bölündüm her parçasında
Her parçasındayım kırkayak sesli boğuk arkadaşlığın
Çalkantısız Üniversitenin yalnızlığın ve ağlamanın
Erkek ağlar mı diyeceksin
Hayberin kapısı ağlar mı erkek ağlar mı
Ben yel gibi erkekler ağlar diyorum
Bir dakika ağlar yılbaşı dakikasında
Daha gözlerimin gerçek yaşları belirmeden
Ağlamak diye bir şey yoktur diye bir şey
Yüzme bilmeyen bir uyurgezer yüzer ya
Çürük ve havada asılı tahtalar üstünde
Hafif kedi ayaklarıyla yürür gerçekten yürür ya
Sen benim ağlamamı erkeklığıme
Uyanan ölmeyen yenilenen
Azgın kışlar içinde keskin baharlar bulan
Seni bulan yeniden bulan tekrar tekrar bulan erkekliğime sayBütün bir yıl bütün bir yaşama boyu
Gizli heybelere binbir gece eşyası doldurduğuma sayBen otomobilleri böylesine yankısız sağır komam
Öyle bir isyan şiiri var ki ben onu yakalayacağım
Bu yunan şehrinin düzenini öper ve yalvarırım
Şehrin ölümünü yanlış anlama
Gözleri kör oldu doğrudur ama o kadar
Ve şehrin gözlerini geri verme dakikalarıdır bu yılgın çanlarSenin odan günışığı en güzel müzik bana
Farklılıklar odası
Giden tren buharları içinde örümcek ağı
Sen güzel örümcek ağı yaşamakla yaşamamak
Doğduğumuz şüpheyle öldüğümüz şüphe arasına gerilmiş
Garip bulut farklı müzik güzel örümcek ağıBen bir yabancı buğunun kokusunu alıyorum
Bu kokuyu alıyorsam onulmaz kıskançlık yaramdandır
Benim garipliğime bakma benim kıskançlığıma bakma benim
incilerin ilk gerçek ve yeni yorumunu bulur gibi oluyorum
Bu inciler denizlerin en karanlık noktalarında bile yoktur
Benim ak ve kara kayalar içinde bulduğum inciler
Bu inciler sen olmasan bende bile yoktur
Oldukları yerde bile.

Sezai karakoç
ellerini tutabilsem pia'nın
ölsem eksiksiz ölürdüm.

(bkz: attila ilhan)

bu kadarı fazlasıyla yeter galiba.
ruhun mu ateş yoksa o gözler mi alevden?

bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu.

pervane olan kendini gizler mi alevden?

sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

H.Nihal Atsız
seviştik!

evet bu bir günah

bilirsin tanrı her şeyi görür

sanırım orada durup saatlerce bizi izledi

ama şuna eminim ki

ikimizden biri olmayı her şeyden çok isterdi..

-özcan bülbül.
yüzümü size çeviriyorum

Yüzümü size çeviriyorum, siz misiniz?
Elimi suya uzatıyorum, siz misiniz?
Siz misiniz, belki de hiç konuşmuyorum.
Belki de kim diye sorsalar beni
Güneşe, çarşıya, kadehe uzatacağım ellerimi
Belki de alıp başımı gideceğim
Biliyorsunuz ya bir ağrısı vardır gitmenin
Nereye, ama nereye olursa gitmenin

Hüzünle karışık bir ağrısı.

edip cansever
Biber ki yasa dışı önderidir sebzelerin:
Şu sofrada ikimiz için de vur emri!
Sözcükler alevler içinde nasıl da serin!
Orta yerde durmuyor bir türlü yumru.

Bu akşamüstü üç şey doğruladı beni:
Kulüp rakısının üstündeki resim, bir;
Ortak arkadaşımız prens hayati, iki;
Üçüncüsünü sorma, bizimle ilgilidir.

Bekarlara ev vermiyorlar, doğru;
Evlilere kız vermedikleri de doğru,
Bu yüzden bir gün seni bırakırım ya,
Tütünü bırakmak gibi bir şey olur bu.

Evet, gün geliyor bıkıyorum senden
Ama istanbul’dan bıkmak gibi bir şey bu,

Git, istersen, cüzam kap bir yerlerden,
Görmek istersen, nicedir, tutkunluğumu.

(bkz: banko)
(bkz: cemal süreya)
hayatta ben en cok babami sevdim
karacalilar gibi yardan bitme bir cocuk
carpik bacaklariyla -ha dustu, ha dusecek-
nasil kosarsa ardindan bir devin,
o capkin babami ben oyle sevdim

bilmezdi ki oturdugumuz semti,
geldi mi de gidici, -hep, hep acele isi!
cagin en guzel gozlu maarif muffettisi,
atlastan bakardim nereye gitti,
oyle oyle ezber ettim gurbeti

sevincten ucardim hasta oldum mu
40'i gecti mi ates, cagirirlar istanbul'a
bir helallesmek ister elbet, dig'mi, ogluyla!
tifoyken basardim bu ask oyununu,
ohh dedim, gogsune gomdum burnumu

en son teftisine cikana degin
kostururken ardindan o ucmaktaki devin
daha baska tur asklar, genis sevdalar icin
acildi nefesim, fikrim, canevim
hayatta ben en cok babami sevdim..

-can yucel.
bu şuursuz beklemeler yıpratmaya başladı beni
geceler gündüze inat bulaşıyor ellerime camlardan
alnımı dayadığım pencereden dışarıyı seyrediyorum
karanlık kopkoyu bir karanlık sarmış şehri
sirenlerin umursamaz gürültüsü korkutuyor beni
ambulanslar hızlı hızlı seni taşıyormuşcasına huzursuzum
yoksun bulamıyorum seni
en son o gece gördüm seni gözlerine bakmadan gittim
baksam gidemezdim
özlediğimi söylediğimde gülmüştün
söylediğimde özlediğimi gülmüştün
gülmüştün özlediğimi söylediğimde
bu ilk
seni çok sevdim
tıpki seni tekrar bulamıyacağımı anladığımdaki kadar çok sevdim
ambulanslar hala gelip geçiyor
gece devam ediyor
geceyi soluyorum
ciğerlerim simsiyah
deniz kudurmuş geceye saldırır durur
kayalar bastırmaya çalışırken geceyi
tüm kumsal adını haykırıyor rüzgara
rüzgar şehri allak bullak ederek dağlara tırmanıyor
tüm geceyi kaldırıp altına bakıyorum
oralarda yoksun karakızım
neredesin bulamıyorum
geceyi fırlatmaya çalışıyorum olmuyor
kötü bulaşmış şehre gece camlar simsiyah
alnıma simsiyah gece bulaşık
elimin tersiyle terimi siler gibi siliyorum geceyi
çirkin yazılmış elyazısı gibi duruyorum şu dünyanın üzerinde
kimse silipte yani baştan yazmak istemiyor
oysa öyle hasretimki kerelerce defa yazılmaya
kağıt olsam kalem olsam cümle olsam nokta virgül olsam
gelsen
kilometrelerce kilometrelerce hasret dolu şiirler yazsan benimle
kitaplarca dolsam mısralarca ağlasam ellerinde
uyanıyorum ansızın bu şiirsel dünyadan
şehir kapkara karanlık
şiirler okuyup simsiyah boşluğa
seni çağıyorum sesime
bugün yırt bu geceyi baştan sona dolaş tüm şehri
bütün sokak lambalarını yak
bütün kapıları çal herkes uyansın
bir müjde olsun içinde senden birşeyler olsun
bu gece şehir uyumasın
bu karanlık
bu şehir
bu gece
bu son olsun
bu gece bu simsiyah karanlığı yırtan bembeyaz çığlık
bana seni getiren müjde olsun
bu son olsun
içinde sen olsun.

Adonis.
koşaradım

gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak
ne bir içten dostunuz var acınızı alacak
unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu;
toprağı rüzgârı denizi göğü
o her zaman bir insanla anlamlı
tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı
unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların
ve ucuz korkuların kör kuyularına
daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.

fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan
koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan
kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze
uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize.
ne kadar uzaksa bir felaket sizden o kadar mutlusunuz
unuttunuz başkalarının acısını duymayı
küçük çıkarların büyük kurnazları
alışverişe döndü tüm ilişkileriniz, hesaplı, planlı
sevgileriniz ayaküstü, ilgileriniz koşaradım
unuttunuz konuşmayı kendinizi vererek
düşünmeden bir başka şeyi, içten yalın dürüst
dışa vurmayı duygularınızı
unuttunuz, neydi bir ince söze yakışan en güzel davranış.

gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim
-ki bu en büyük kötülüktür size-
yıkanmıyor bir kez olsun yüreğiniz yağmurlarla
denizler boşuna devinip duruyor bir çarşaf gibi
gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar
uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz.
sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde
insanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke
anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz.
ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan
bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına
koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim
koşaradım
duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde..

Şükrü erbaş


Yaşadım, Tanrım,
Yarım ve uluorta,
Bir dahaki hayatta,
Varsa öyle bir hayat,
Şiir yazar mıydım,
Bilmiyorum.

Ama kadınlar,
Tanrım,
Öyle sevdim ki onları,
Gelecek sefer
Dünyaya
Kadın olarak gelirsem,
Eşcinsel olurum.
bakakalırım giden geminin ardından.
atamam kendimi denize.
dünya güzel!
serde erkeklik var.
ağlayamam.

bende her okuyuşta farklı anlamı olan, zihnime kazınmış bir şiir. sürekli paylaşıyorum efendim.
Yok bu gecenin şiiri
Ertesi gecelerinde
Bu vakitten sonra
Ne gecenin karanlığına
Ne de senin yalanlarına
Gözlerimi yummayacağım
Hiçbir rüyamda seni görmeyeceğim
Gözlerine ve göğe bakmayacağım
Yıldızlara ve dudaklarına gülmeyeceğim
Dolunayı ve seni sevmeyeceğim
Bu şiir benim andım olsun
Bundan sonra ne sana
Ne gecelere
Şiir yazmayacağım.
Bak!
Sana hayatın sırı,

Bir gün olur
Bir gün ölür.