bugün

palyaço

bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerin dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz

https://www.youtube.com/watch?v=DpKIzSPwkJU
Bir cevap üzerine yıkılan umutlar gibi sonsuz,
Durdum durmaya çalıştım yinede yanında,
Sesimi dalga dalga duyurmaya,
Kalbimden bir parça yolladım sana,
Senindi gerçi hepsi parçaya ihtiyacın yoktu,
Ağzımdan salınan kelimeler de hep sen koktu,
Acıktım seni daha fazla söylemek istedim,
Söyledim sevgimi anlattım,
Anlaşılamadım,
Anlaşıldım da yaranamadım,
Kanadim ama hiç iyileşmenin nedemek olduğunu bulamadım,
Unutmadım unutamadım,
Yağmurla ıslandım,
yağmur diye yandım,
Yağmur diye sonlandım..
Edip Akbayram - Hava Nasıl Oralarda

Hava nasıl oralarda,
Üşüyor musun?
Kar yağıyor saçlarıma,
Biliyor musun?
Gece Ümit Yaşar Oğuzcan gecesi. Farketmez, seç birini okumaya başla. Diğerlerine de bak ama.
gün türk'e rütbe yok, bu mehmetler cengidir,
türk’ün her bir şehidi oğuz kağan dengidir.

cihanin kurtuluşu türk’ün azatliğinda
küfür boğulacaktir zulmün batakliğinda

insani severiz biz kinimiz zalimlere
zulme boyun eğmeyiz koşariz ölümlere

kisasta hayat vardir türk intikam alacak
insanca hayat için dünya türk’ün olacak

bu gün sancak sendedir, göster türk'ü çağlarda,
gün intikam günüdür, kardeşlerin dağlarda...
O kadar güçsüzüm ki sesim bile çıkmıyor
Saat üçtür belki dört uyusaydım ya keşke
Uyanmaktan korkmasam yüz yıl uyurum sanki
Ağaçlar, evler, kuşlar bile uykuda
Bir garip, bir tuhaf, bir huysuzum ki sorma.
Sana söyleyemediklerimi bak gaybına söylüyorum
içinden konuşma!
Bu yeryüzü bu gökyüzü iyi güzel amenna
Her işte bir hayır var doğru bunları geçmeyelim
Ama bıktım artık şerden hayır damıtmaktan
Misal şimdi yan yana uyumak var
Uyumamakta hayır var da
Uyumakta ne mahsur var
Bir güzel olsak ya senle bu anlaşmamazlıklar niye
Secdelere küs alnımda bir kara bir kara
Kalksak gitsek ya şimdi
Belki Abant olur belki Porsuğun kenarı
Bayram namazından sonra
Ben anlatsam sen anlasan beraberce ağlasak
Ağlamak anlamaktır benimle ağlasana..
nelson mandela'nın 27 yıl hapis yattığı süre boyunca ve yaşadığı işkencelere karşı umudunu şu şiirden aldığı söylenir;

beni saran gecenin içinden mezar kadar kara, baştan başa
şükrederim hangi tanrılar verdiyse bana
fethedilmez ruhumu.
ne ürktüm, ne bağırdım şartların pençesine düştüğüm anda bile
kaderin sopasıyla kanadı da başım
yine de boyun eğmedim
öfke ve gözyaşı dolu bu yerin ötesinde
beklemiyor başka hiç bi şey gölgelerin dehşetinden
yinede korkmaz bir halde
buluyor ve bulacak beni yılların yılgınlığı ve tehditi
kapı ne kadar dar olsa da,
cezalarım ne kadar ağır olsa da,
kaderimin efendisi de benim ruhumun kaptanı da...

william ernest henley
Yine yeniden yavuz bulent bakiler bilmem ki nemsin.
Hüznünü hatırlıyorum,
yalnız bir gecede üzerime çöken kara bir sevda misali,
Sadece suskundum ,
düşlüyordum gözlerini ,
Anlamamıştım ne olmuştu ki bana,
Sadece ama sadece içinde sen olan birkaç anda,
Vurulmuştum sanırım tam hedeften,
Goğsümden,
Düşündüm yoksa bu aşk mı,
Dedim ki ben daha önce aşık olmamışım sanırım..
"öyle büyümüş ki içimizdeki yalnızlık
sevilmeyi beklerken,
beklemeyi sevmişiz..."

C. Süreya
görsel
seni özlemedim,
yollarını gözlemedim.
gözleme.
olsa da yesek,
oh mis
yanına da ayran.
Sen gelinceye kadar
Pencerem kapalı duracak
Rüzgar gelmesin diye
Artık perdeleri açmayacağım
Gün ışığı girmesin diye
Sonra kahrolacağım
Bu karanlıkta, bu derin yalnızlıkta
Ve günlerce gecelerce haykıracağım
Nerdesin diye, Nerdesin?

Bir gün bu kapıdan sen gireceksin
Biliyorum
Ergeç bu bekleyişin bir sonu gelecek
Yıllarca sonra
Öldüğüm gün bile gelsen
Bütün bu bekleyişimi ve öldüğümü unutup
Çocuklar gibi sevineceğim
Kalkıp sarılacağım ellerine
Uzun uzun ağlıyacağım.

Ümit Yaşar Oğuzcan
Merhaba sevgilim!
Halini sormak değil niyetim,
Hayalinden bilirim.
Hala eskisi gibi güzelsin.
Başka baharlar daha mı yaramış ne?
Saçların hala çok siyah.
Bir benim saçlarıma mı kar yağdı?
Sitemkarlığım tuttu gene.
Neyse!
Sana biraz kendimden bahsetmek istiyorum.
Havalarda soğudu bu aralar.
Üşüyorum sanırım
Yine eylül edebiyatı yapacak değilim sana.
Rüzgar var,
Ve üstelik Ekim'deyiz
Bu mevsimde soğuk olur buralar .
Çaydan şekerden söz etmeyeceğim.
Tadım tuzum hiç yok.
Eskisi kadar çay içmiyorum zaten.
içimi ısıtmıyor pek.
En sevdiğim bardağımda kırıldı.
Nedense senden sonra böyle bir adam oldum,
Bütün sevdiklerimi kırmaya başladım.
Çok kırılınca keskinleşiyormuş insan,
Yoksa bu ben değilim.
Ellerimi tutan herkesin, sen diye kanatıyorum avuçlarını.
Neyse havalardandır diyorum.
Bugün epey bir yağmur yağdı.
Dışarı çıkmadım hiç.
Kapalı havalarda daha bir mutsuz oluyorum.
Yoksa yağmuru severim bilirsin.
Gök üstüme çökmezse belki çıkar yürürdüm biraz.
içimin üşümesini de saymazsak!
Ellerimde üşümüyor henüz,
Sadece Şubat'ta biraz üşür
En iyi Annem bilir, ellerimde hala sıcaklığı var.
O zaman çok kar olurdu Şubat'ta.
Yinede içim hep bahardı yanında
Babam hep derdi oysa?
Çetin kışların baharı güzel olur diye!
Ömrüme yağan bu kadar yağmurdan sonra?
Bir gökkuşağım olmalı diyorum!
Yoksa bu yalnızlık benim değil!
Herkes mi öldü seninle..?
Neyseki ölenle ölünmüyor
Keşke ölseydin!
Tamda yasını tutabilecek yaştayım
Yer yer aklar düşmüş olsada, sakal hala yakışıyor bana
Ölümüne uzatırdım hiç olmazsa
iyimser hallerim de yok değil.
Her şey olacağına varır diyorlar...
Sen yoksun!
Olmaz öyle, o'nun olacağı bendim diyorum!
Yüzüm düşüyor yokluğuna.
Toparlayamıyorum.
Artık bu duruma pek takmıyorum aslında... Alışıyorum da yokluğuna,
Bunun tasasına da düşme.
Sakın..!
Gitmeyi zor zannederdim.
Hala zan altındayım!
Aşk hakkım haramdır başkasına!
Hangi yürek almış ise;
Ayrılık olsun hakkım ona.
Ayrılık olsun!
Geçen artistin biri bağırıyordu?
Dünya dönüyor diye
Eylül olunca senin oralar sende bana yaz olurmu?
Cevap için acele etme.
Eylül tez gelir.
Bir bakarsın beyaz bir yokluk düşmüş,
O simsiyah saçlarına.
Unutma!
Ekim mutlaka tarayacak seninde saçlarının beyazını!!
Ben kandan elbiseler giydim
Bundan haberin var mi?
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki...
inan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

Cahit Sıtkı TARANCI
Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
Bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.
"En güzel çocuklar doğmamış çocuklardır
onları o tutkulu büyük aşklar yaratır
o tutkulu büyük aşklar ki fırtınalarla
kısacık kavuşmalar uzun ayrılmalarla
balta girmemiş yalnızlıklarla
sevişerek yaşanır

Sizler ki en güzel çocuklarımsınız
o büyük aşklar kadar haklı ve imkansızsınız"

Coşkun Büktel, Bir intihar mektubu teşebbüsü 2'den
görsel
Seni anlatabilmek seni.
iyi çocuklara, kahramanlara.
Seni anlatabilmek seni,
Namussuza, halden bilmeze,
Kahpe yalana.
Ard- arda kaç zemheri,
Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu
Dışarda gürül- gürül akan bir dünya...
Bir ben uyumadım,
Kaç leylim bahar,
Hasretinden prangalar eskittim.
Saçlarına kan gülleri takayım,
Bir o yana
Bir bu yana...
Seni bağırabilsem seni,
Dipsiz kuyulara.
Akan yıldıza.
Bir kibrit çöpüne varana.
Okyanusun en ıssız dalgasına
Düşmüş bir kibrit çöpüne.
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan,
Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmed Arif - hasretinden prangalar eskittim
geleceğim, bekle dedi, gitti.. 
ben beklemedim, o da gelmedi. 
ölüm gibi bir şey oldu.. 
ama kimse ölmedi. 

Bir ayrılık 4 satırda böyle yoğun anlatılabilir mi?
O kişi özdemir asaf'sa anlatır işte..
ilk aklıma gelen;
eğer çok bunalırsan denizin dibinde,
yosunlara takılmış gibi,
soluksuz,
sakın unutma gökyüzüne bakmayı.
gökyüzü senindir,
gökyüzü herkesindir.
Hep aynı kaldırım bu bastığın..
Hep aynı yastığım , bayıldığım..
Hep aynı şarkı sanki yazdığım..
Apaynı varlığım , kararlı yardırır..
Duyarsın.. Kader utansın..
Hep aynı yaptığım hata
Hep aynı elveda..
Hep aynı bencil adam yarına uyansın..
Hep.. Hep aynı korkularla hep aynı kabusa
Kurallara sen yazdığın sürece uyarsın..
Aynı değil aslında
Kendime kızsamda mücadelem hırsımla..
Bu yüzden aslında hep aynı değil..
Bu yüzden aslında hiç öyle değil..
Geçmişi bir an içinde olsa temizlemek
Umudunu kaybedince karanlığı dinlemek..
Sonunda bir melek gelir, salonda bir yürekte..
Sokakta bir köpek kalır, sokakte bir köpekle..
canı cehenneme rahat uyuyanın
kapısını örtenin perdesini çekenin
yüreği yalnız kendiyle dolu olanın
duvarları ancak çarpınca görenin
canı cehenneme başkasının yangınıyla
evini ısıtıp yemeğini pişirenin....
YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDiĞiM BiR ŞEY VAR


Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

insan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

insan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.
- Ataol BEHRAMOĞLU