bugün

O kadar da önemli degildir birakip gitmeler,
arkalarinda doldurulmasi mümkün olmayan bosluklar
birakilmasaydi eger.

Dayanilmasi o kadar da zor degildir,
büyük ayriliklar bile, en güzel yerde baslatilsaydi eger.

Utanilacak bir sey degildir aglamak,
yürekten süzülüp geliyorsa gözyasi eger.

Yüz kizartici bir suç degildir hirsizlik,
çalinan birinin kalbiyse eger.

Korkulacak bir yani yoktur asklarin,
insan bütün derilerden soyunabilseydi eger.

O kadar da yürek burkmazdi alisilmis bir ses,
hiçbir zaman duyulmasaydi eger.

Daha çabuk unutulurdu belki su sizdirmayan sarilmalar,
kara sevdayla sarip sarmalanmasalardi eger.

Belirsizlige yelken açardi iri ela gözler zamanla,
öylesine delice bakmasalardi eger.

Çabuk unutulurdu islak bir öpücügün yakici tadi
belki de,
kalp, gögüs kafesine o kadar yüklenmeseydi eger.

Yerini baska seyler alabilirdi uzun gece
sohbetlerinin,
son sigara yudum yudum paylasilmasaydi eger.

Düslere bile kar yagmazdi hiçbir zaman,
meydan savaslarinda korkular, aski agir
yaralamasaydi eger.

Su gibi akip geçerdi hiç geçmeyecekmis gibi duran zaman,
beklemeye degecek olan gelecekse sonunda eger.

Rengi bile solardi düslerdeki saçlarin zamanla,
tanimsiz kokulari yastiklara yapisip kalmasaydi eger.

O büyük, o görkemli son, ölüm bile anlamini yitirirdi,
yasanilasi her sey yasanmis olsaydi eger.

O kadar da çekilmez olmazdi yalnizliklar,
son umut isigi da sönmemis olsaydi eger.

Bu kadar da isitmazdi belki de bahar günesleri,
her kaybedisin ardindan hayat yeniden baslamasaydi eger.

Kahvaltidan da önce sigaraya sarilmak sart olmazdi belki de,
dev bir özlem dalgasi meydan okumasaydi eger.

Anilarda kalirdi belki de zamanla ince bel,
namussuz çay bile ince belli bardaktan verilmeseydi eger.

Uykusuzluklar yikip geçmezdi, kisacik kestirmelerin ardindan,
dokunulasi ipekten bir o kadar uzakta olmasaydi eger.

Issiz bir yuva bile cennete dönüsebilirdi belki de,
sicak bir gülüsle isitilsaydi eger.

Yoksul düsmezdi yillanmis sarap tadindaki siirler böylesine,
kulagina okunacak biri olsaydi eger.

Inanmak mümkün olmazdi her askin bagrinda bir
ayrilik gizlendigine
belki de, kartvizitinde "onca ayriligin birinci
dereceden failidir"
denmeseydi eger.

Gerçekten boynunu bükmezdi papatyalar,
ihanetinden onlar da payini almasaydi eger.

Issizliga teslim olmazdi sahiller,
kendi belirsiz sahillerinde amaçsiz gezintilerle
avunmaya kalkmamis olsaydin eger.

Sen gittikten sonra yalniz kalacagim.
Yalniz kalmaktan korkmuyorum da, ya canim ellerini
tutmak isterse...

Evet Sevgili,
Kim özlerdi avuç içlerinin ter kokusunu, kim
uzanmak isterdi ince parmaklarina,
mazilerinde görkemli bir yasanmisliga taniklik
etmis olmasalardi eger!!

https://www.youtube.com/watch?v=hc5Er7WDZpk
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
ille de ille sevmelerim
Sevmelerim gibisi.
Sevgilim
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte, yürekte

Mesela bir barikatta dövüşerek
Mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
Mesela denerken damarlarında bir serumu
Ölmek ayıp olur mu
Olmaz

Sevgilim
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte, yürekte

Seversin dünyayı doludizgin
Ama o bunun farkında değildir
Ayrılmak istemezsin ondan
Ama o senden ayrılacak
Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın seni sevmesi şart mı,
Değil...

Tahir i Zühre sevmeseydi artık
Yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
Hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil
Bütün iş bütün iş Tahir ile Zühre olabilmekte
Yani yürekte, yürekte gülüm yürekte

Hoşgeldin kadınım
Yorulmuşsun
Nasıl etsem de yıkasam ayacıklarını
Ne gül suyu ne gümüş leğenim var

Susamışsındır sevgilim
Buzlu şerbetim yok ki ikram edeyim
Acıkmışsındır
Sana beyaz keten örtülü sofralar kuramam
Memleket gibi esir ve yoksuldur odam

Hoşgeldin kadınım, kadınım hoşgeldin
Hoşgeldin gülüm
Ayağını bastın odama
Kırk yıllık beton çayır çimen şimdi...
Kurban olduğum güldün
Güldün
Güller açıldı penceremin demirlerinde
Ağladın
Avuçlarıma döküldü inciler
Gönlüm gibi zengin
Hürriyet gibi aydınlık oldu odam
Hoşgeldin kadınım
Hoşgeldin kadınım
Hoşgeldin sevgilim
Hoşgeldin...
Yıllar yirmi olsa da, otuz olsa da
Yollar kar, çamur olsa da, buz olsa da
Bedenim yorgun, aç ve susuz olsa da
Bir gün yalın ayak, terli gömlekle
Gelirim, beni bekle

Belki yakında olur, belki de uzak
Sırtımda hatıralar, saçlarımda ak
Gün, tarih bilemiyorum amma, muhakkak
Bitmeyen bir azim, sabır ve emekle
Gelirim, beni bekle

Unutmam mümkün değil, unutur sanma
'Gelmez' diyen olursa sakın inanma
Umutlarını kaybetme ha zamanla
Geç kaldı diyerek gam çekme
Gelirim, beni bekle

Sıcak bir yaz akşamında olabilir
Sarı bir güz akşamında olabilir
Kışın beyaz akşamında olabilir
Ellerinde bir top mavi çiçekle
Gelirim, beni bekle

Cümle köprüleri sel alsa da tek, tek
Söz vermişim bir kere engel ne demek
Başı karlı, kara dağlardan geçerek
Azığım bir tas su, bir dürüm ekmekle
Gelirim, beni bekle

Vermese de kaybolan gençliğimizi
Ayıran bir gün kavuşturacak bizi
Ve içimde sevgilerin en temizi
Seninle dolu, arı duru bir yürekle
Gelirim, beni bekle.

Abdurrahim karakoç.
ah bilsen bir bilsen duyduklarımı
sanki bir dağ ağırlığı kalkacak üzerimden
ve nehirler boşalacak bir anda içerimden
sakın bilme...

anlatsan duyarım bütün güzellikleri
erir dağlarımın başındaki kar
sussan içerimde kıyamet kopar
sakın konuşma...

ha küreğe mahkum olmak prangaya vurulmak
ha görmemek gözlerini, ikisi de bir
bütün kördüğümleri çözecek gözlerindir
sakın bakma...

bir haberin gelse iki satırlık
yüreğim birdenbire kanatlanır yücelir
bir martı gibi çıkar kapına gelir
sakın yazma...

çıkıp gittiğinden beri, sessiz sedasız
başıboş kalan esir, zindanda yatan hürüm
dönmezsen çaresiz kalır ölürüm
sakın gelme...

işte dağlar, taşlar şahidim olsun
yüzüme bakma, konuşma, yazma istemiyorum
dipsiz karanlıklara bağırıp duruyorum
sakın işitme.
YÜRÜMEK
Yürümek;
yürümeyenleri
arkanda boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
bir mavzer gözü gibi
karanlığın gözüne bakarak
yürümek!..

Yürümek;
dost omuzbaşlarını
omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup
yürümek!..

Yürümek;
yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını
bilerek
yürümek...

Yürümek;
yürekten
gülerekten
yürümek...
Aşk ve Şair

Hep şairlere yüklenir aşkın ağırlığı
Oysa bilmezler ki
Onlar taşıyamadıkları kendi yüklerini
Dile getirirler dizelerinde...

@buzzluk
bazen anlamıyorum senı
gözlerın bir farklı bakıyor bana
sankı uzaklaşır gıbısın yüreğimden
o yalnız, ıslak istanbul sokaklarında

her ne kadar sevsende beni
o uzaklaşan gözlerinle
bazen anlamıyorum seni
soğuk kimsesiz sözlerinle

deniz uğultusu vabur gürültüleri
uzaktan kız kulesı
hep sen kokuyor bu şehır
o bırakıp gittiğin, gün gibi beni.

aşka yanaştık bavulunu alabılırsın.

edit : darkrose.
en sevdiğim şiirlerden biridir. akp ders kitaplarından sansür edince neden bu şiiri fazlaca sevdiğimi daha iyi anladım:

BAYRAK

Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü,
Işık ışık, dalga dalga bayrağım!
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın
Mezarını kazacağım.
Seni selâmlamadan uçan kuşun
Yuvasını bozacağım.

Dalgalandığın yerde ne korku, ne keder...
Gölgende bana da, bana da yer ver.
Sabah olmasın, günler doğmasın ne çıkar:
Yurda ay yıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara götürdüğü gün
Kızıllığında ısındık;
Dağlardan çöllere düştüğümüz gün
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün, rüzgârlarda dalgalı;
Barışın güvercini, savaşın kartalı
Yüksek yerlerde açan çiçeğim.
Senin altında doğdum.
Senin altında öleceğim.

Tarihim, şerefim, şiirim, her şeyim:
Yer yüzünde yer beğen!
Nereye dikilmek istersen,
Söyle, seni oraya dikeyim!

Arif Nihat ASYA
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim 
Şöyle diyebilirim; "Gece yıldızlarla dolu" 
Ve yıldızlar masmavi, titreşiyor uzakta 
Şarkılarla dönüyor gökte gece rüzgarı 
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim 
Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara 
Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece 
Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında 
Sevdi beni o, ben de bir ara onu sevdim 
O durgun, iri gözler sevilmez miydi ama? 
Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim 
Yokluğunu düşünüp, yitmesine yanmakla 
Duyup geceyi, onsuz daha engin geceyi 
Ota düşen çiy gibi düşmekte şiir cana 
Ne çıkar sevgim onu alıkoyamadıysa? 
Gece yıldız içinde, o yakın değil bana 
Hepsi bu. Uzaklarda şarkı söylüyor biri 
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca 
Gözlerim arar onu, sanki yaklaşmak ister 
Yüreğim arar onu, o yakın değil bana 
Aynı gece ağartıyor aynı ağaçları 
Bizler, ah, o zamanki bizler değiliz ama 
Artık sevmiyorum ya nasıl, nasıl sevmiştim 
Sesim arar rüzgarı, ulaşmak için ona 
Ellere yar olur, öpmemden önceki gibi 
O ses, ışıl ışıl ten ve sonsuz bakışlarla 
Artık sevmiyorum ya, severim belki yine 
Ne uzundur unutuş, ah ne kısadır ayrılık 
Yüreğim dayanmıyor yitmesine kolayca 
Böyle gecelerde kollarıma aldım çünkü 
Belki bana verdiği son acıdır bu acı, 
Belki son şiirdir, bu yazdığım şiir ona. 

Pablo Neruda
biri ile konuşmak onu tanımanın başlangıcıdır
tanımak ise onu sevmenin başlangıcı..
gözleri dipsiz bir uçurumdu
baksam kalbine düşecektim belki
yada çakılacaktım onsuzluğun ortasına
bir adım kadar yakın iken herşeye ve hiçbiryere
konuştu o !
buzdan bir şehre güneş doğdu sanki..
Geri Gelen Mektup


Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

Hüseyin Nihal Atsız
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığını
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını....
Tuncel Kurtiz - Etme
duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.

çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.

ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.

ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.

sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.

aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.

ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.

şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
o zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.

bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.

harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.

isyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme
damlanın damlayı itişidir bu
dalganın dalgaya bindirişidir
ellerim lagaş'tan
hatuşaş'tan geliyor
sesim benim
galgamış'tan
homeros'tan
dedekorkut'tan
ateşte ölmeyenim ben
suda boğulmayanım
ellerimde döndü dünyanın ilk tekerleği
ilk ateşti ilk sözüm, şu ellerimdi mavi
gök tanığımdır
yağız yer tanığımdır
altun güneş tanığımdır ki
dünyada ilk ben sevdim barışa (barışı?)
atları nehirleri
kızarmış ekinleri
ormanlı baharları
sever gibi sevdim
ilk ben barışı
yüzümde binlerce yıllık göçün
o evrensel çizgileri
dünyada ilk ben sevdim kavgayı
barışa varmak için


GELDiLER KARANLIKTAN
BAKTILAR KARANLIĞA
KORKTULAR KARANLIKTAN
TAPTILAR KARANLIĞA
SEViŞTiLER KARANLIKTA
ÇOĞALDILAR KARANLIKTA
YENDiLER KARANLIĞI
SEVDiLER KARANLIĞI
VE KARIŞIP GiTTiLER
KARANLIĞA
ŞiMDi HANGi YILDIZDADIR KiMBiLiR
GÜZEL SESLERi
KALDI GÜZEL ELLERi
SOM KAYALARDA
ANLAR
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
ikincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
ilkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85'indeyim ve biliyorum...
Ölüyorum...

jorge luis borges
Kulak verin sözlerime iyice,
Herkes öldürebilir sevdiğini
Kimi bir bakışıyla yapar bunu,
Kimi dalkavukça sözlerle,
Korkaklar öpücük ile öldürür,
Yürekliler kılıç darbeleriyle!

sadece bir kısmı.

bu şiir bana ömer' i hatırlatıyor. neden diye sormayın. ağlamak istemiyorum. *
''Anasız babasız ofelya kimi
saçları perişan bir qızdır eşqim
qelbimin buludlu semalarında
titreyen bir qerib ulduzdur eşqim

Olmadan aşikar doğduğu yerden
böyük tanrı kimi düşmüş nezerden
çöhresi gülmeyen harablardan
daha qemli daha ıssızdır eşqim

heyata bahmamış gülümser kimi
her bir hadiseden bir biheber kimi
yad ellerde qalan yetimler kimi
başı belalıdır yalnızdır eşqim''

Mikayıl müşfiq
bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
yüreğimde bir çocuk cebimde revolverim
bu aşk burada biter iyi günler sevgilim
ve ben çekip giderim bir nehir akıp gider.
Palyaço

i.

kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

kim sevmezdi çiçekleri filan
"ben sevmezdim" dedim, "yalan" dedi

bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bugünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz

ii.

umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sessizce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte

rakı doldurun! eksilmesin

iii.

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz

hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
"duymadım", derdim, "tekrar et!"
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz

hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,
diyorum

kahrol, kahrol!
diyorum

iv.

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
"olur öyle" dedi palyaço,
"herkes alçaktır biraz"
"otur ulan"! dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz

"rakı doldur!" dedim, "eksilmesin!"
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,
bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

v.

kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
"ben sevmezdim" dedim, "yalan"
dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz

bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

vi.

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz.
Dikenin
kalbime battigi bir sonbahar gunudur
sen elini bulutlarin icinde gezdirirsin
bulutlar senin gozlerinin ustunde yururler
icini kurtlar kemirir
bence malumdur
bugulanmis camlarin arkasinda masmavi yuzun
senin atesler icinde oldugun
bence malumdur
ellerin muhakkak cocuk elleridir
hep kimsenin bilmedigi turkuler dusunursun
onlar neden daima okul turkuleridir
suleymanciktan bahseder
kara toprakta acik yesil bir yildiz gibi akip giden
suleymanciktan
ve karinca yuvalarindan bahseder
isiksiz komursuz karinca yuvalarindan
gokyuzunde kizil bir hilalin kaydigini gorursun
sen ansizin gokyuzunde gorunursun
gozlerinin rengi
bence malumdur
elinde degildir aksam serinliginde usursun
eylul'den itibaren geceler hazindir uzundur
sokaklar yorulur uykuya varip gelirler
sokaklarin ustune bulutlar gelirler
bulutlarin ustune yildizlarin gozleri gelir
bir yildiz bir yildizin ardinca gider
yildizlarin kaybolduklari yer
bence malumdur
karanlikta bir seyler kopar dagilir
uzaktan yabanci sesler duyulur
sen elini bulutlarin icnde gezdirirsin
elin hayalerimi dagitir
bilirsin
sen elini bulutlarin icinde gezdirirsin

Attila ilhan
yaşamak bir agac gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşcesine...
içelim bugün,
Zevke, kedere, inatla içelim.
Hayata, sana, bana,
Teslimiyete bir şaraba.

içelim Hey! içelim bugün.
Başımın belası.
Bela nedir ki.
Bir şişe içindeki, hayaller.
Çankaya’ya çıkalım bir soğuk Ankara’da
inelim Cebeci’ye...

içeli Hey! içelim bugün.
Bugün bizim günümüz.
içmeyip de ne halt edeceğiz ki.
Gözlerim pınar seni düşündükçe,
Ta Çankaya’dan Cebeci’ye.

Ama vakur, ama efendi içelim.
içelim Hey! içelim bugün
Sana içelim, bana içelim.
Kalplere hem de kırık olanlara,
Bir soğuk Ankara’da...

diye kimin olduğunu bilmediğim bir şiir.
Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

(bkz: cahit sıtkı tarancı)
Sevgi ise sevişeceğiz seninle
Kavga ise dönüşeceğiz seninle
Ölümü de paylaştığımız yaşamda
Ortaklaşa bölüşeceğiz seninle...

Özdemir Asaf. Evet.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar