bugün

I

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye

II

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
HAklarını helâl ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

III

Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzigar ki,
Kendi gitti,
ismi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısiyle:
"Ölüm Allahın emri,
Ayrılık olmasaydı." evet.
Kaldırımlar I

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında,
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık.
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
in-cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık.
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

içimde damla damla bir korku birikiyor,
Sanıyorum her sokak başını kesmiş devler,
Üstüme camlarını hep simsiyah dikiyor.
Gözüne mil çekilmiş bir ama gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi,
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur ses kesilince sesi,
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek yumuşak bir kucakta,
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum...
Aman sabah olmasın bu karanlık sokakta,
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum.

Ben gideyim yol gitsin, ben gideyim yol gitsin,
iki yanımdan aksın bir sel gibi fenerler...
Tak tak ayaksesimi aç köpekler işitsin.
Yolumun zafer takı gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim!
Gündüzler size kalsın verin karanlıkları.
Islak bir yorgan gibi sımsıkı bürüneyim.
Örtün üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem taşlara boydan boya,
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp sokaklar kadar esrarlı bir uykuya.
Ölse kaldırımların bu kara sevdalı eşi.

Kaldırımlar II

Başını bir gayeye satmış kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarımız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

ikinizin de ne eş ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevi, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur,
Ne senin anladığın kadar kaldırımları...

Kaldırımlar III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime, der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde, soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...
Sanirim hayatim boyunca okuyabildigime en cok sevindigim siir olacaktir.

Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur 
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından 
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur 
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından 
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat 
En müstesna doğuşa hamiledir kainat 

Yıllardır bozu bulanık suları yudumladım 
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları 
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım 

Hasretin alev alev içime bir an düştü 
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü 
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde 
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü 

ihtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin 
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla 
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin 
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla 
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak 
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak 

Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım 
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı 
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim 

Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü 
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü 
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe 
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü 

Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden 
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına 
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden 
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina 
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin 
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin 

Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım 
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide 
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim 

Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü 
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü 
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin 
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü 

Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan 
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar 
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan 
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar 
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri 
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri 

Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım 
O mücella çehreni izleseydim ebedi 
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım 

Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü 
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü 
Katil sinekler deldi hicabın perdesini 
istiklal boşluğunda arılar nadan düştü 
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında 
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin 
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında 
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin 
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü 
On asırlık ocağın savururdum külünü 

Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım 
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak 
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım 

Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü 
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü 
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara 
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü 

Badiye yaylasında koklasaydım izini 
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar 
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini 
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar 
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya 
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya 

Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım 
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu 
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım 

Haritanın en beyaz noktasına kan düştü 
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü 
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi 
Hakların temeline sanki bir volkan düştü 

Firakınla kavrulur çölde kum taneleri 
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir 
Erdemin, bereketin doldurur haneleri 
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir 
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların 
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların 

Devlerin esrarını aynalara sorsaydım 
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler 
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım 

Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü 
ilkin karardı yollar, sonra heyelan düştü 
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer 
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü 

Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini 
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir 
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini 
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir 
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından 
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından 

Madeni arzuların ardında seyre daldım 
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini 
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim 

Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü 
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü 
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali 
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü 

Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır 
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur 
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır 
Sesini duymayanlar girdabında boğulur 
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin 
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin 

Saatlerin ardında hep kendimi aradim 
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım 
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım 

Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü 
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü 
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül 
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü 

Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde 
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay 
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde 
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray 
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin 
Mekanın fırçasında solmayan resim senin 

Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım 
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme 
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım 

Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü 
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü 
iniltiler geliyor doğudan ve batıdan 
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü 

Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın 
içimde hicranınla tutuşuyor nağmeler 
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın 
Nazarın ok misali karanlıkları deler 
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin 
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin 

Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım 
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar 
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım 

Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü 
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü 
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün 
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü 

Nefsinle yeniden çizilecek desenler 
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek 
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler 
Anneler çocuklara hep seni içirecek 
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin 
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin 

Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım 
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın 
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım 

Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü 
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü 
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın 
insanlık bahçemize sensizlik hazan düştü 

Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım 
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım 
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım 
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım 
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım 
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım 
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım 
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım 
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım 
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım 
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım 
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım 
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın 
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
gözlerimden öptü,
ellerimden öptü, ellerimden.
avuç içlerimden öptü.
unutabilir misin şimdi?
ben ölsem, unutamam.

sabahattin ali.
elvedayı yiyip de kurduğun hayallerin,
seninmiş sanıp da tuttuğun ellerin,
yarini senden alan zalim ellerin,
hepsinin ben ta amına koyayım.

ilk gördüğünde kanatsız melek sanarsın,
iki güzel söze,bir çift göze kanarsın,
şamarı yiyince de zırıl zırıl ağlarsın.
hepsinin ben ta amına koyayım.

sevgiler.
beni hep kavgalarımdan bildiler...
yarım bıraktığım okul,
bir bir tembihleyen anam,
sevdiğim kız, sevdiğimi bilmeyen kız.

beni hep kavgalarımdan bildiler...
ulus'ta bir kasım akşamıydı
işığımı çaldı, kızıla çalan karanlık.
ak alnına, al kan damladı yiğidimin,
kahpece vurup, kahpece kaçtı parkalılar.
işte o akşam sıktım yumruklarımı.
eridi avuçlarımda,
anamdan miras merhamet.
şehit evi yüreğimde çelikleşen sevdama,
çifte su diye kan verdi alperenler.
tabanca tutuşturup elime,
çıktı içimden tabutlarla masum düşler.
aynalara minnetsiz geçirdiğim gençliği;
meğer nice gömülenler hiç ölmemişler.
bir hoyrat diyemedim aşka dair,
kurşunların söylediği türküyü bildim anca;
yalnız, çaresiz, belimde tabanca.
sevdiğimden, sevdiğim için kaçtım.
anlaşılmak değildi derdim;
kitapların önünden hep mahcup geçtim.
gül dalında bulunsun isterdim, parmak izim.
bağışlayın beni!
babasına doymayan kızım.
kanıma kan, canıma can aldım,
acımadım, vurdum, gözümü kırpmadım,
her kavgamın gecesi rüyamda,
geleceğimin büyük ülkesinde,
kavga etmeyen çocuklar gördüm.
rabbim bilir ki; dinim, devletim,
bayrağım, ülküm için geçti ömrüm.
yine bir kasım günüydü...
bir hurda yığınında buldular beni,
senelerdir horozlanan tetikler,
öldükten sonra vurdular beni.
reisini dinlersen, yarım kalmamalı,
hayallerimizin gerçeğe hicreti.
koy düşmanlar ellerini zillesinler,
anlatmaktan ötesi düşer sana
bırak beni eşkıya bellesinler.

Haluk Kırcı
on adım sonra yollarımız ayrılmalı
sakın ağlama ve bir şey söyleme bana
insan ayrılırken bile büyük olmalı.
Yalnizlik Paylasilmaz

Yalnizlik, yasamda bir an,
Hep yeniden baslayan…
Disindan anlasilmaz.

Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan…
Paylasilmaz.

Bir düsün’de beni sana ayiran
Yalnizlik
Paylasilsa yalnizlik olmaz.

Özdemir Asaf
Zordur zor beklemek erken yorar insanı
iyiyim desen de ele verir gözlerin seni
Özlemişsin besbelli tenimi
Unutamadığın her halinden belli

Özledin mi diye sorsana bir bana nerde
Ama ayılık var senin hamurunda
Önümüzdeki on yıl unutamazsın sen belli bir daha
Özlemişsin besbelli tenimi

Sarılmandan belli kırıcan mı belimi
Çok canım acıdı çeksene elini
Sarılmandan belli kırıcan mı belimi
Çok canım acıdı çeksene elini.
Bazen diyorum ki;
ne olacak söyle gitsin.
Sonra diyorum;
söyleyince ne olacak,
sus bitsin. evet.
Ne kadar silersen sil. Ya yırtılır defterin ya da izi kalır cümlelerin.

-Cemal Süreya
az önce bir sevdiğimden aldığım şiir, gece gece mutlu etti.

Bu gun dunyayi istedigin bir renge boya
Rengârenk batan gunu al karşina
Bir renk de kendinden kat
Cocuklar gibi saf, temiz ve berrak
Kapat gozlerini bir hikâye yarat
Vazgecme hissedilir biraz da sicakligini kat
Kalbindeki elleri birakma sikica tut
Cunku varliktir sevgiye en guzel kanit
Yalnizligin saltanatini sur, sur ama
Birikmiş sevginden, herkese bir parca ver
Bir tebrik, bir arama bin umuttur insana
Mutlu yillar, mutlu yillar sana …
Çünkü mutlu zamanlar da çay,
Mutsuz zamanlarda rakı,
Boktan olduğu zamanlarda da oralet içer ACD.
Herkes öldürür sevdiğini..
Ama kimse öldü diye ölmez .
alın lan size şiir,gözünüz şiir görsün:

Sen ve Başkaları

Bir sen yürürsün sokakta, yürürken;
Oturursun koltuğa, oturunca.
Su, bir senin bardağında en çok su.
Bir senin kolların bileziklidir .
Bir senin ağzın dudaklı ve sıcak.
Bir sen memelisin, ince bellisin

Başkaları gitmiş olur, gidince;
Bir sen yakınsın, uzakta kalınca

Oktay Rıfat Horozcu
Düşersen bağımsızlıgını ilan eder dostların
Görüş günlerin yasaklanır,gelenin gidenin olmaz
Bayram eder düşmanların
Düşme..
Düşünce bütün düşüncelerin değişir hayata dair…
Dostluk arkadaşlık aşk yeniden şekillenir beyninde düşme..

Hayatın ve dostların vefasızlığını görünce
Yaralanır duyguların en derinden
Düşme..

Düştün mü ilk once guvendiklerin vurur sırtından
kimse bakmaz yüzüne işe yaramaz adam olursun
Bir bir uzaklaşır dostların senden
tutacak dal bulamaz yorulursun düşme..
Düştün mü isyan edersin yaşadığın hayata
gözyaşlarını dökersin her gece yastığa
Yılanın ne kadar masum, kurtun suçsuz
Çakalın çakal olmadığını anlarsın iki yüzlü insanları görünce
Düşme…

Düşme…
Düşünce sahili olmayan koca bir deniz olur dünya
Sığınacak bir liman bulamaz kaybolursun
iki yüzlü düzenbazlar hüküm sürerken
Sen kederinden kahrolursun
Düşme..

Düştün mü .. Baş ucunda bir tek anan olur
Gerisi yalan olur..
imdat demeye engel olur gururun düşme.
Kalıbı beş para etmez adamın soyledigi sözler yaralanır olur
Düşme

Düşersen maziye dalar gider gözlerin
Yazılmamış hikaye olursun
Düğümlenir boğazında kelimeler kederinden kahrolursun düşme..
Haddinide hesabınıda bileceksin bugunlerde
Yoksa farkın kalmaz bu yolda gelip gidenlerden
Seni üzenleri hayatından sileceksin gerekirse
Düşme..

En iyisimi bir kurşun sık hayatının orta yerine
Barut izleri kalsın ellerinde
Ama Sakın düşme..

ibrahim dizlek
Iyi geceler.

Can Yücel.
Yarin dudağından getirilmiş,
bir katre alevri karanfil.
Gönlüm acısından bunu bildi.
Vurulmuş gibi yer yer kızgın kokusundan kelebekler
gönlüm ona pervane kesildi.
yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
memelerin vardı
memelerin kahramandı sonra
sonrası iyilik güzellik.
elbet olur gece er geç
insanların uyuduğu bir vakit
o zaman parka çıkarız
kimseler görmez
usulca öperim seni
kimselerden utanmayız
bağışla beni sevdiğim şimdilik
ışık çok üstelik herkes ayakta
seninle el içine çıkamayız
biliyorsun
olsun
elbet olur gece
er geç parkların boşaldığı bir
vakit
şiirler okurum o zaman sana
yıldızlara isim koyarız
hem belli mi olur
o gece tanrı öyle sever ki bizi
belki de bir daha
hiç sabah olmaz.
(bkz: ali lidar)
Şaşırdım kaldım nasıl atsam adım;
Gün kasvet gece kasvet.
Bulutlar, sisler içinde bunaldım;
Gök mavisine hasret.

Olmuyor seni düşünmemek Tanrım,
Ummamak senden medet.
Suyun dibine vardı ayaklarım;
Suyun dibinde zulmet.

Kalmadı ümidin soluk ve cılız
Işığında bereket.
Ve ölüm, kapımda kişner, sabırsız
Bir at oldu nihayet. evet.
"daha nen olayım isterdin,
onursuzunum senin! "
yine hayal yine hayal..
uykularımın ortasında karanlık bir mahal..
Ahmet Hamdi Tanpınar -bir adın kalmalı geriye.

Faruk Nafiz çamlıbel -Allahaısmarladık.
bugünlerde içim sıkıldıkça düşüyorum yollara
bugünlerde seni düşünüyorum sık sık
neden?
bugünlerde pek konuşmuyorum da kimseyle
ortaköy’ü bilirsin
aynı kahvedeyim çok zamandır
herkes aynı, her şey aynı
bir tek, bir tek,
sen yoksun.