bugün

çevresi baya geniş bi hocaefendidir. mesela zamanında mason üstadı olan yahudi asıllı merhum üzeyir garih de yakın dostuydu. üzeyir garih vefat edince şöyle bir taziye yayınlamıştı.

http://tr.fgulen.com/content/view/178/138/

edit: bir de mektup var orda.
(bkz: fetto frutti)
eski cia ajanı Graham Fuller'in verilen desteğin hürriyet tarafından iddia edilip zaman tarafından yalanlanmayan kişidir. nolcak canııım... müslüman dostu bir Graham Fuller'den destek almak kötü mü! paranoya yapmayın yahuu... lütfeeeen.... bizim hoca kullanıyor o salağı..

http://arama.hurriyet.com...arsivnews.aspx?id=9265629

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=707551
25 milyar dolarlık bir cemaate sahipmis.
http://www.renkhaber.com/...olarlik_cemaati/7118.html
türkiye'nin başına gelebilecek felaketlerden ''birisi''.
(din+siyaset)*(din+ticaret)*para=çok para=f.g.** ***
hakkındaki 952 entry'nin en az bir 450'si (bkz: feto) , (bkz: fettoş) , (bkz: ağlayan güzel) , (bkz: fetto frutti) tarzında.

buna ad hominem diyoruz.
said-i nursi'ye bediüzzaman lakabını veren medrese hocası molla fethullah efendiyle adaş olmak için nüfusta fetullah olan adını fethullah olarak değiştiren hocaefendi hazretleri.

yok cia ajanı kefiller, yok bop, yok 25 milyar dolar, yok yüz binlerce müslümanın katili abd'de abd'ye ses çıkarmadan geçen 9 yıl, yok abd nüfuz alanlarında açılan ingilizce ağırlıklı okullar, yok dinler arası evangelist kardeşliği(harbi lan en oksimoronu bu).. bunlar ergenekoncu faşiklerin uydurması, zinhar inanmayız. onu anladık şakirtleri sağolsun.

o değil de basit bir iddiacık vardı ne oldu ona? sen al koca kitabı, rötuşla, kendin yazmış gibi altına adını yaz.
sonra ağla en-telektüel benim, niye inanmıyorsunuz diye..
amma safım bende. dayı büyük oynuyor, benim derdime bak. takiyyedir, geçer. sıkma canını, air france* uçağı olmaz, pan-am olur aq. gerçi bu iş çok zor yonca, pardon fetullah gülen hocaefendi hazretleri(r.a.)***
http://hurarsiv.hurriyet..../haber.aspx?viewid=509188 (kendimi ihbar edeyim: bu link 3 oldu buralarda)
hakkındaki iddialara, şakirtlerince hala giydirilen entarilerinin sayısıyla cevab verilmeye çalışılan yüce islam alimi.
(bkz: mazlum edebiyatı)
müridlerinin birçoğu özgüven eksikliği yaşayan kişidir.

"ama o islam alimi, ama o samimi, ama o ağlıyor ühühühü" e anam babam adama cia'nın kucağında diyoruz "siz hocaefendimizi kıskanıyorsunuz" diyorlar -vallahi şu yönünü kıskanıyorum, 25 milyar doları kontrol etmesini, bana şöyle bir 100.000 dolar atsa büyüks evaba girer. yalan değil ha, değme şakirtlerinden daha çok sevap kazanacak işler yaparım.- koskoca cia ajanları kendisine "hamili yakinimdir" diyor, tık yok. iyi vallahi. bir de zaman gazetesi bununla övünüyor. maşallah, allah analı babalı büyütsün.

bir gün de begeye, iddiaya sağlam dayanakla karşılık verseler dişimi kıracam.

ha bir de kendisinden rica ediyorum, bu sözlükte 3-5 yalakası var, kendis hakkında ve akp hakkında olumsuz yazı yazdıktan sonra şakirtlik statüsünden "simultane eksi oy veren ibne" statüsüne geçiyor. hocaefendi, al üstümden şunları veya üstümden alma, şu şakirtlerine bir risale oku sonra da "adamın arkasından iş çevirmeyin, çıkın delikanlıysanız, yüzüne konuşun" de. vallahi bak, bunu yaparsan büyük sevap kazandırırsın. en azından bu şakirtlerinin bir nevi beyin kapasitesine yaptıkları saygısızlığı örtersin...
cesitli sozluklerde, haber sitelerinde falan hic sasmadan her gun, iki dakikalik nefretin hedefi olan sahis. ya bir haber cikar kendisiyle ilgili, ya da birisi bir entry girer ve arkasi hemen gelir; içinde feto, abd, bush, salya sumuk ve benzeri kavramlarin random olarak yerlestirildigi nefret soylemleri yoneltilir, laik depresif ruh rahatlayincaya kadar bu boyle surer, ta ki bir sonraki gunun iki dakikalik nefret ayinine kadar...
(bkz: kafayi fetullah gulen le bozmak/#3592332)
hakkında çok komik entry ler girilen kişi. neymiş bu kişiyi peygamber sananlar varmış, yok sevenleri çok özgüvensizmiş. sevenleri o kadar özgüvensiz ki bu kişinin, dünyanın, bu eleştirilerde bulunanların hayallerine bile gelmeyecek yerlerine gidip ülkeleri için bir şeyler yapma arzusundalar. bunları söyleyince sizi de hemen 'bak bu da onlardan görüyon mu' şeklindeki sığlıklarla fişleme çabasına giren özgüvensiz kişilerce anlaşılmayan kişi.

neymiş ağlıyormuş bu adam. hayatında ağlamayı sadece maddi olaylar karşısında güçsüz kalındığında yapılan bir şey sananlar haliyle hakk karşısında ağlayanları anlayamazlar.

bundan 4 sene önce haber yapılmış konuları da sanki güncel meselelermiş gibi ortaya koyma çabası da bazılarının basın-medya takip ederlilik oranını ortaya koyuyor. mehmet gündem roportajını okuması halinde bunu anlayabilirdi. ama okumak ne de olsa bazılarınca yazmak için şart değil.
ismet inönü dönemininde Başbakanlık yapan Şemsettin Günaltay'ın ilk baskısı 1915'te yapılmış olan Zulmetten Nura adlı eserinin 1925'teki üçüncü baskısıyla, Fethullah Gülen'in 2004 yılında yayımlanan Buhranlar Anaforunda insan kitabında birbirinin neredeyse aynı olan bazı cümleler bulunmaktadır:

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Münevver züppeler, şimdiye kadar istanbul sultanlarının sağmalı olan Anadolu'ya gidip gezmeyi hiç düşünmemiş; köylülerle, Anadolu ibişleriyle konuşmayı, onların ruhunu anlamayı hatırlarına bile getirmemişlerdir. Konaktaki Aşçı Mehmed, Ayvaz Hasan, ispir Ali ile konuşanlar varsa, o da sırf diliyle alay, saflığıyla istihza etmek içindir. Beyefendinin Frenk ruhunu tedkikten, Paris'in ezvak-ı dura-durunu (uzakta kalan zevklerini) özlemekten, Fransız Edebiyatı'nın ince noktalarını araştırmaktan kendi vatanını düşünmeye, Anadolu'sunu gezmeye, Anadolu'nun hastalıklarını, marazlarını deşmeye vakti yok ki! Hem bu kaba Türklerle uğraşılır mıymış?.. Şimdiye kadar aldığı terbiye, sevimli ve şık madmazellerin, muhterem 'saint'lerin, insaniyetperver misyonerlerin öğrettiği prensipler, onda öyle bir zihniyet hásıl etmiştir ki, kendisine hitaben 'Türk' diyecek olursanız, bunu en büyük hakaretlerden addeder ve pür-feveran ateş kesilir (Günaltay, sah: 157).

Bir kesim, kendisinin sağmal'ı saydığı Anadolu'yu hep horlamış; bir kerre olsun gidip orada dolaşmayı, kendi insanı ile görüşüp konuşmayı hiç mi hiç düşünmemiş; onların dünyalarına yükselip onlarla hemhal olmayı, ruhlarını keşfedip anlamayı asla hatırına getirmemiştir. Ara sıra bir kahveci Ali, aşçı Hasan, berber Süleyman'la görüşenler olmuş ise de bu onların diliyle alay, safvetleriyle istihza ve anlayışlarıyla eğlenmek için olmuştur. Bu kesimin insanı, frenk ruhunu tedkikten, batı yakası zevkleriyle sermest olmakdan, Fransız ve ingiliz edebiyatının inceliklerini araştırmakdan, kendi dünyasını düşünmeye, onun insanıyla içli-dışlı olmaya ve onun dertlerini dinlemeye kat'iyyen vakit bulamamıştır! Onun şimdiye kadar ruhuna içirilen terbiye anlayışı; sevimli ve şık matmazellerin, muhterem saintlerin, insanlık hayranı misyonerlerin! Onun demine-damarına işlercesine ruhuna aşıladıkları prensipler, onda öyle bir düşünce yapısı meydana getirmiştir ki, bugün kalkıp kendisine 'mü'min!' diye sesleniverseniz, bunu yüzüne savrulmuş en büyük hakaret sayacak ve sizi huzurundan kovacaktır (Gülen, sah: 1).
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Panaromanın diğer tabakasına geçiniz! Orada büsbütün başka bir manzara! Her nevi teceddüde muarız, terakkiye doğru atılacak her hatveyi tevkife sai öteki yadigarlar! Milliyetlerinden ne kadar uzaklaşmışlarsa berikiler de maziye gömülmeye o derece meftun. Evvelki, Frenk olmadığı için Türk'ü ne kadar hakir görüyorsa, beriki de aba-i vacidadından görmediği için çatalla yemek yemeyi o kadar günah (!) addediyor (Günaltay, sah: 158).

Madalyonun diğer yüzündeki manzara da bundan farklı değildir. ...her nev'i yeniliğe muarız, terakki ve tekámül istikametinde atılan her adıma muhalif, sinesi öbür álemin heyecanlarından mahrum, düşünceleri hakikatsız ve her türlü ilmi araştırmayı günah sayan sığ bir güruh almıştır. Öncekiler, milletlerinden, milli ruhdan uzaklaşmayı yenilik ve inkılap saymakla; sonrakiler de şekli bir maziye ve onun kuru ve ruhsuz yanlarına saplanıp kalmakla milletlerine ihanet etmişlerdir. Birinciler, frenkleşmediği için kendi milletlerini dahi hor görecek kadar yabancılaşmış; berikiler ise sırf eski devirlerde bulunmadığı için bir kısım teknik gelişmeleri, yeni icad ve keşifleri, devriyle hesaplaşabilecek güçte fikir akımlarını bid'at saymış, lanetlemişlerdir (Gülen, sah: 2).

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Her millet kendi ruh ve kabiliyetiyle mütenasip teşkilat ister. Milletlerin teşkilat-ı idariyye ve ictimaiyyeleri asri ihtiyaçlarının, ruhi temayüllerinin mevludu değil midir? Ve öyle olmak icap etmez mi? (Günaltay, sah: 158).

Oysa ki, her millet, kendi ruh ve kabiliyetine uygun, kendi düşünce ve inancı çizgisinde müessese ve teşkilat ister. Rica ederim; milletlerin idari ve içtimai teşkilátları, maarif ve düşünce akımları, asrın ihtiyaçlarının ve milletin ruhî temayüllerinin neticesi değil midir? (Gülen, sah: 2).

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Muhtelif milletlerin tarz-ı ıslahat ve tanzimatlarını teşrih eden saháif-i tarih tedkik edilirse görülür ki bir milletin hayat-ı ictimai ve siyasiyesini tanzim, terbiyesini tekeffül, rehberliğini deruhte etmiş olanlar, kavanin-i tabiiyyeye tevfik-i hareket hususuna ne kadar gayret göstermiş, milletlerinin ruhuna, asrî ihtiyaçlarına ne kadar derinden nüfuz etmişlerse mesailerinden o derece feyyaz semereler istihsal etmişlerdir (Günaltay, sah: 159).

Dünden bugüne, muhtelif milletlerin ıslahat tarzları ve inkılabları araştırıldığında görülür ki; bir milletin ictimai ve siyasi durumunu tanzim, terbiye ve yükselmesini deruhte ve rehberliğini yüklenenler; hareketlerini fıtrat kanunlarına uydurma hususunda ne kadar titizlik göstermiş; milletlerin ruhuna ne kadar vakıf olabilmiş ve çağın getirdiği ihtiyaçlara ne kadar nüfuz edebilmişlerse, çalışmalarında o derece semereli olmuş ve milletlerine de o nisbette ölümsüzlük vaadedebilmişlerdir (Gülen, sah: 3).
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

http://hurarsiv.hurriyet..../haber.aspx?viewid=509188

edit sharabi: her şeyi geçtim. ağlamaz, güler, çok iyi bir insandır, 67 yaşında ve bekardır, cia ile ilgisi yoktur, yüz yılın entelektüelidir, sevenleri sadece saygı duyar, iki dakikalık nefreti çoktan geçtim, bak feto demiyorum, fethullah gülen hocaefendi hazretleri diyorum ki mazlum edebiyatı için bahaneniz kalmaya. burada, özde anlaşalım ki laf kalabalığı olmasın. efendi efendi soruyorum:
ne iş bu yukarıdaki?
kendisiyle yapılmış bir roportajdan alıntıdır.

'Eski bir makalenizde Şemsettin Günaltay'dan yapılmış bir alıntı medyada çeşitli şekillerde tartışıldı…

Değişik zamanlarda farklı kimselerden istifade ettiğimi söylemiştim. Günaltay, Nurettin Topçu, Necip Fazıl, Mehmet Akif gibi, yine mesela, ismail Safa'nın Kur'an'la alakalı şiirini ve Peyami Safa'nın eserlerini zevkle okumuşumdur. Okuduğum kişilerde tasvip edeceğim şeyler de vardır, etmeyeceğim şeyler de… Bunların da birbirleriyle ilgili tenkitleri olmuştur. Mesela, Merhum Topçu, yine saygıyla karşıladığımız Necip Fazıl tarafından Rapor'larda çok ağır bir şekilde tenkit edilmiştir.

Ben olumsuzluklara takılmaktansa, her ikisini de sevmeyi tercih ettim. Mesela Mehmet Akif, Nurlar'dan (Risale-i Nur'u kastediyor) daha evvel ufku, samimiyeti, endişeleri, eğitim ve ilim sistemi adına ortaya koyduğu çerçeveyle, düşünce hayatıma tesir eden bir insandır.

Şemsettin Günaltay da öyledir. Bir dönem başbakanlık yapmış, Ankara ilahiyat Fakültesi onun zamanında açılmış, maalesef 163. maddenin çıkışında da sanki ondan cevaz alınmış gibidir. Dolayısıyla onda da tasvip edeceğimiz şeyler olduğu gibi, etmeyeceğimiz şeyler de vardır. Burada üzerinde durulması gereken önemli bir husus var.

Nedir?

Çok meşgul olduğunuz insanlar bir yönüyle sizin zihin muhassalanız (birikim) haline gelir. Siz farkında olmadan onlardaki mazmunu (anlam, nükteli ve sanatlı söz) kendi üslubunuzla sunarsınız, bazen hiç farkında olmadan şiirdeki tevarüdler gibi olur, belki de aynı şeyleri söylersiniz. Bazen de bir üslup diyorsunuz, kime ait olduğunu hatırlamıyorsunuz ya da falanın üslubuyla bu mesele şöyledir, diyorsunuz.

Ben farkında olmadan bir şey söylüyorum, daha sonra bu 'Tereddütler' serisinde yahut 'Prizma'da çıkıyor; oradan okuduğum zaman fark ediyorum, kafam Nurlardaki mazmun ve disiplinlerle öylesine yoğrulmuş ki, oradaki mazmunu aynıyla vermiş oluyorum. Mehmet Akif'in şiirinde geçen mazmunlar, mantuklar, mefhumlar (kavram) o kadar çok nesir olarak tecelli etmiştir ki, şimdi yazılan şeyleri bundan sonra araştırmaya kalksam birçok şey çıkar.

Bunu benim anlayacağım bir cevaba dönüştürseniz, örneklendirseniz?

Mesela, Mecelle'deki "Zaruret miktarı mahzurlu şeyler mubah olur.." kuralını düşünün, ben kuralı aynen almamışımdır ama, "insanlar bazı şeylere muzdar olurlar, kendileri veya çocuklarıyla alâkalı hayatî tehlike olur, dolayısıyla bu tür durumlar bizim zararlı saydığımız bazı mahzurlu şeyleri mubah kılabilir" demişimdir. Ben o kuralı aynıyla ifade etmemiş olsam da, söylediklerim o kurala bağlı şeylerdir. Yani bunun gibi sözlerimize, satırlarımıza girmiş mantuklar, mefhumlar olabilir.

Benim aynı şekilde –sadece takdir ettiğim kimselerin değil- mesela, bütün eserlerini okuduğum halde takdir etmediğim Sartre gibi Camus gibi kişilerden de, romantizmini beğenmediğim halde okuduğum Balzac'ın Vadideki Zambak'ından da aklımda kalan bazı şeyler olmuştur.

Diğer taraftan, zihinlerde şüphe uyarmak için serrişte edilen yazıyı, 1984 senesinde bir arkadaşa dikte ettirerek yazdığımı ifade etmeliyim. O dönemde yazdığım yazılara ismimi koydurmuyordum; Sızıntı dergisindeki diğer yazar arkadaşlar da, kaleme alınanlarda bir güzellik varsa onun kendilerine mal edilmesini istemiyor, bir mahviyet duygusuyla müstear isimle ya da isimsiz yazıyorlardı.

Derginin o sayısı ve sonrakilere de bakılınca görülecektir, herhangi bir isim yoktur başyazıların altında. Çünkü, bizim derdimiz, o yazdı, sen, ben yazdık, değildi; güzel bir düşünce, faydalı bir fikir varsa milletimiz bundan istifade etsin diyor ve hoşumuza giden şeyleri herkesle paylaşma isteğiyle neşrediyorduk. Ayrıca, kitapları basan yayınevi de bu konuda bir açıklama yapmış, tebyiz (yazı taslağını temize çekme) esnasında müstensihin "ifadenin Günaltaycasıyla" kısmını hataen atladığını belirtmişti.

Bir insan, bütün bu hususları görmezlikten gelerek yakışıksız ithamlarda bulunursa insafsızlık yapmış olur kanaati acizanemce.'

bu işin bir tarafı ikinci kısmı ise eleştiride bulunmayı bile tam yapamıyoruz bahsi geçen kitap 2004 yılında yayınlanmamıştır. ve 1980 den başlayarak yazılmış makalelerin toplanmasıyla hazırlanmıştır.

ayrıca bu makaleler sızıntı dergisinde yayınlanmış olup her daim kaynakları verilmiştir. fakat bazı yıllardaki bazı makalelerin yazılış yerlerinden dolayı kaynakları sonra verilmiştir. bu olay 2004 yılında vuku bulmuştur fakat bazı sorunlardan dolayı verilemeyen kaynaklar en geç 1998 yılında yayınlanmıştır. merak edenlerin sızıntı dergisine bakmaları meraklarını gidermeye yetecektir.
daha portakalda vitamin bile değilken(1915) yazılan kitaptan isim vermeden -neyse-alıntı yaptığı iddia edilen entelektüel.
1915 niree 1984 nire hemşerim? george orwell mi, big brother bizi mi yiyor? aloo pensilvanyaa çekil aradan..
zaman gazetesinde savunulan kişi. sözlükte de savunucuları var. ama savunulmaya ihtiyacı yok, çünkü o bir muazzama, dünyadaki 8. mucize. bebek yaşında okumayı söken bir çeşit peygamberin son havarisi.

yani demek istediğim böyle mucizelere inanıyorsanız, savunmanıza da gerek yok inandığınız şeyleri.

yoksa var mı?

neyse, son iddialardaki referans isimleri inkar etmiyor zaman gazetesindeki "analiz haber". füller'i onaylıyor, diğer isimlere ise bir tarafı yemediği için olsa gerek, "şimdi neler yazardım ama yer müsait değil, gazeteye sığdıramazsınız" diyerek giremiyor (gören de üç tane isim için 3 satır daha ekleyince gazete taşacak sanır). işte gelin görün ki iddialar asılsız değil. bu adamı savunmaya gelen eski cia ajanlarının yanında, cia'de halen çalışan kadrolu elemanlar da var. zaten "iddialar asılsız" iddiasını ortaya koyanlar, şeklen konuşuyorlar. içeriği değil, "yok o savcı değil" "yok bir iddianame" diyorlar. abd'nin avukatlarının iddialarını da reddetmiyorlar. yani iddialardaki her şey gerçeğe dayanıyor. ama biraz farklı - belki de daha kolay anlaşılır bir forma sokulmuş.

yani, demek istediğim şey de buydu: böyle mucizelere inanıyorsanız, gerçekleri görmek gibi bir lüksünüz de yoktur. hayal aleminde histerik rüyalar görerek dolaşmaya devam edersiniz.
bi kere şunu kabul edelim. amerika'nın burjuva demokrasisi bile bizden ileri. diğer bir deyişle adamlar çıkarlarını iyi tespit ediyor. evangelistler ve onların uçuk fikirleriyle zaten başı fazlasıyla belada olan amerikan burjuvası salak mı da bi de fetullah gülen gibi müslüman evangelistlerin önderini başına saracak? amerika çıkarlarıyla hareket eder, kendi yarattığı silahın namlusunu kendine doğrultmaz. hele laden faciasından sonra yoğurdu üfleyerek yiyorlar artık.
olayın bir de şu boyutu var ki çok eğlencelidir, paylaşayım.

benzer bir olay'ın türkiye'de yaşandığını düşünelim. olmaz ya, fethullah efendi türk makamlarına bir işi için başvuruyor. yeteneğini ispatlaması isteniyor, o da belgeler sunuyor. (olur ya, belki cemaatten korkmayan gerçek hukukçular ve memurlar vardır hala bu ülkede)

belgenin yanında çeşitli siyasi partilerden, daha çok da dinci partilerden referans mektubu alıyor "bu adam şöyle süper böyle süper diye".

bizim kurum, olmaz ya, doğru bir şekilde başvuruyu değerlendirip meslektaşları gibi başvuruyu reddediyor.

cemaat gazetesindeki başlık ne olurdu, dinci haber sitelerinde neler yazardı tahmin edebilir misiniz?
şemsettin günaltay eserlerinden yürütme yaptığı suçlamalarına karşı "çok okuduğum için yazılarıma yansıyor" gibilerinden fos bir savunma vermiş über-süper yetenekli eğitici.

hey, karşılaştırmalı metinleri okuduk dostum, senin derdin ne ha? kahrolası anahtar kelimelerden, yazının fikir gelişimine kadar aynı. etkilenmek böyle mi olur ahbap ne halt ettin sen?
iki (bkz: z) kavramının yaratıcısı malum kişi

1. (bkz: zeki)
2. (bkz: zengin)
amerikanın soğuk savaş sırasında geliştirdiği yeşil kuşak projesinin türkiyedeki yansımasıdır. iranda humeyni afganistanda taliban oldu, türkiyede geliştiler ama devrime maçaları yemedi. zaten halk hacı hoca kısmına fazla yatkın,cemaat boyutunda kalarak yediler alayını. ne siyasi bakış ne duygu sömürüsü hepsini bi kenara koyarak şu saçmalığa dikkat çekerim: anne baba çocuğuna cemaatte daha iyi din eğitimi verileceğini düşünüyor. bilmiyorlar ki cemaatin elleri ceplerini çoktan karıştırmaya başlamış. okullarında bilimlerin, çocuğun dinine zarar vermeyeceği düşüncesi de hakim. zaten milletin eğitimden anladığı para pul olmuş, idealizm diplerde seyiriyor. fetullah ekibi de alttan alta bilimi de milli düşünceyi de yedi bitirdi bu yoksunluktan faydalanıp. işte bu yobazlıklara karşı durmak gerek, hepimizin kubilay olması gerek.

not: işbu entrye hilaf düşmek adına dandirik olimpiyatları ağzına almaya cüret edenlere kıça giren kol efektini dinleyerek şimdiden önlem almalarını şiddetle öneririm.
70 milyon insana şu sorunun cevabını vermesi gereken insan:
sen ve cemaatin atatürk ve düzeni üzerinde hangi oyunları oynamak istiyorsunuz, bunlara neler yapmak istiyorsunuz?
allah aşkına cevap verin.
sevenlerine müstehaktır*.
kendisine sorulan 'sen ve cemaatin atatürk ve düzeni üzerinde hangi oyunları oynamak istiyorsunuz, bunlara neler yapmak istiyorsunuz?' sorusuna, 'atatürk'ün türk dil kurumunu kurma amacını gerçekleştirmeye çalışıyorum. bunu okul açtığım dünyanın her yerindeki okullarda türkçeyi öğreterek yapıyorum' demesi muhtemel kişi.