bugün

görsel

"Tütünümü,anahtarımı aldım, evden tam çıkıyorum, bir şeyin eksik olduğunu, eksik olanın ruhum olduğunu fark ettim. Önemsemedim. "

Filmi, kitabından daha güzel olan eser.
Kitabı okumadım ama filmi izledim. Film uyarlama değil esinlenme dedi erdal besikcioglu o nedenle kitapta geçen mevzuları bilmiyorum ama film efsane olmuş. Bu filmi evlilik teklifi arefesinde son kararı vermeden müstakbel geline izletmek lazım zira kadın erkek ilişkileri için yol haritası gibi.
(bkz: ilhami algör) Kütüphanemin en değerlilerinden biridir, filmi de oyuncuların kalitesiyle beni hayal kırıklığına uğratmadığı için mesudum. Satır satır aklıma kazındı cümleleri. ipek mendillere sarıp saklamak istedim.
Sabahları beraber uyanırdık. Ben senden önce kalkardım. Senin uyuyuşunu izlerdim, sonra sen uyanırdın. Bana gülümserdin. Sonra, sabahları çayı tek şekerli içtiğini, günün diğer saatlerinde şekersiz içtiğini biliyor olurdum, o ilk şekeri ben atardım çayına, zarifçe eritişini izlerdim. Sonra, en çok boynundan öpülmeyi sevdiğini biliyor olurdum. Sonra dışarı çıkardık. Dışarıda yağmur yağıyor olurdu. Biz şemsiyeyi almazdık. Sırılsıklam olurduk. Sonra sen bana sokulurdun, ama saçağın altına hiç girmezdik. Sonra sen üşütürdün. Ayakların buz gibi olurdu. Ben sana en sevdiğin o mavi çoraplarını getirirdim. Sonra bayramları babaannenin mezarını ziyarete giderdik. Hayatta en sevdiğin kadın için ağlayışını izlerdim senin. Hiçbir şey yapmazdım, gözyaşlarını silmezdim, seni teselli etmezdim. Orada öylece ağlayışını izlerdim. Başka insanların mezarlarının arasında dolaşarak, hayatın ne kadar şahane bir şey olduğunu düşünürdüm. Sonra.. sonra hiçbir şey yapmazdık. Öylece otururduk. Çok bilinmeyenli bu sorunun yanıtını arardık. Hayat bizi yalancı çıkarana dek, bulduğumuz cevapları doğru sanırdık.
Vıcık vıcık popüler kültür kokan, post-modernizmin dibine vurmuş başarısız film. Bunları beğenenlerle; ot dergisi alan, Emrah serbes okuyan, şiir sokakta diye edebiyatın içini boşaltıp laçkalaştıranlar hep aynı işte.

Kitabını okumadım.
görsel
pdf'ini aradığım kitaptır. yurtdisinda oldugum icin bulmam zor malesef. elinde olan varsa cok makbule gecer.
Müzeyyen hiç flört etmiyordu. Gözlerini kaçırmıyor, heyecanlanmıyor, dili sürçmüyor, dudaklarını ısırmıyor, kendinden bahsetme konusunda en küçük bir heves göstermiyordu.
güzel yormayan film. ama keşke önce kitabını okusaydım.
Filmi izlemek çok istemiştim ama hala izleyemedim. Böyle nick adı mı alınır ne ka beceriksizce.
Kadına sonunda köpek çekti ya içimin yağları eridi. Spoiler bir durum yok çünkü bu sahne benim zihnimde esasen yok.
görsel
Tabi ki kitaplığım da yeri sonsuz.
kitabını okumadan filmini izlediğim eserlerden biri daha.
yalnız, yorumlardan da anladığım kadarıyla güzel bir uyarlama olmuş.

en az müzeyyen kadar garip olan, başka bir hatunu tanımıştım daha önce.

terk etme olmadı bizde.

çünkü hiç başlamamıştık.
Filminde en sevdiğim kısım;

-"Ben artık çay içmek istemiyorum." (kelimelerle verilebilecek en güzel cevaptı.)

Kitabında en sevdiğim kısım;

-"Nereye gidiyorsun çocuk," dedim içimden, "büyümeye mi?"
"bir şeyin kalbini kırması için illa yanlış olması gerekmez."
Yakın bir arkadaşımın tavsiyesiyle dün izlediğim, daha önceden de bildiğim fakat bu kadar övünce izlemeden geçemediğim film. Kitabını da okumak isterim, muhtemelen karakterler filmden daha derinlikli işlenmiştir. Bir Kitap uyarlamasına göre yüzeysel buldum.

--spoiler--

Müzeyyen farklı bir kadın, bu farkın gerçekte de çekici olabileceğini düşünen olabilir ama gerçek bir müzeyyen'in karşı cins tarafından alacağı sıfat belli. Yani burada "canımıniçi böyle şeyler sadece romanlarda olur" diyebileceğim cüneyt arkın'dan araklayarak.* Tabuları olmayan, çok fazla konuşmayan, kendinden bahsetmeyen, pervasız yaşayan bir tip. Arif'i etkileyen de bu boşvermişlik ve karşısındaki kadının gizemi. Arif de bağlanmaktan yana değildi belki ancak kadının tavırlarının buna yol açacağı aşikardı. Kadının Arif'in nasıl bir boşluk yaşayacağını bile bile, bahane bile üretmeden çekip gitmesi beklenen sondu. Müzeyyen belki sevgisinde bencil değildi ama arif ile tanışıp ardından birden bire gitmesi açıkça bencillikti. Babaannesi öldüğünde Arif'in değil de halil'in omzunda ağlaması Arif'in beklentisini boşa çıkardı ve müzeyyen'in halil'i hala unutamadığı ortaya çıktı. Gerçi bu poyraz'dan halil'in evlendiği haberini aldığı sırada tutuyor olduğu Arif'in elini bırakmasından da anlaşılmıştı. Ancak bu sarılıp ağlama mevzusu da güzel bir anlam ifade ediyor zira kanımca kadınlar, sadece aşık olduğu adamın kollarında ağlar.
Böyle bir hikayenin mutlu sonla bitemeyeceği de belliydi. Beni en memnun eden ve öyle olmasını istediğim yerse Arif'in artık çay içmek istemeyişiydi ki öyle oldu. Müzeyyen beklenen gibi gitti ki müzeyyen yine bir şekilde giderdi.
Kahvaltı masasındaki ve sahildeki konuşmaları filmin en etkileyici kısımlarıydı. Bir de şu cümle ilişkileri hakkında söylenebilecek tek şeydi. Tam olarak bu değildi belki de ama aklımda böyle kalmış.

"Aramızda kalsın ama ben bile müzeyyen'in neyi olduğumu bilmiyorum."

--spoiler--
hayal kırıklığı olmuş bir filmdir. belki çok fazla erdal beşikçioğlu sevgimdendir.
etkileyici filmdir. bazı anlar yapmacık dursa da, aslında filmin özü o anlardır. sonra anlıyorsunuz.
görsel
Mükemmel gerçekten. Filmdeki kadına ayrı bayılıyorum.
Belki de ayrılıklarla az acılı bir ölüm provası yapıyoruz. Ne kadar çok ayrılık, o kadar hazırsın ölüm acısına.
-müzeyyen!
+efendim
-hiç, adını söylemek hoşuma gidiyor.
ilhami algörün güzel bir örnek olabilecek yapıtı. Filmini izlemeden önce kısacık romanını okuyun derim.
kitabı okudum, harika bir kitaptı, eski sevgilime hediye etmiştim üstelik. Okuduktan 1 yıl sonra filmi çıktı, maalesef filmi o kadar keyifli değildi. erdal beşikçioğlu ne kadar iyi bir oyuncu olsa da. abi bazı eserlerin filmleri yapılmaz.
60 sayfa olmasaydı iyiydi. ismi çekti beni okumaya. kesin dedim bi şey var bunda. beklediğim oldu da. güzel roman.
film güzel, kitap daha da güzel.