bugün

--spoiler--
''Hayatta iki tür sıkıntı vardır: geçim sıkıntısı ve can sıkıntısı. ilacı ise kendini meşgul etmen, ilkinde bedenen, ikincisinde ruhen.''
--spoiler--
"yaşamı seçmedik, ona maruz kaldık. şaşkınız" diyerek beni benden almıştır.
islam ve modernite konusunda aşmış tespitleri olan düşünür. Takip edin.

http://populerkulturcoplu...9/islam-ve-modernite.html
islam ve Modernite konusundaki konuşmalarının devamları;

Modernizm ve Çelişki http://populerkulturcoplu...rnite-2-modernizm-ve.html

Düşüncedeki Derin Kırılma http://populerkulturcoplu...-3-dusuncedeki-derin.html

Tanrı hareket eder mi? http://populerkulturcoplu...-4-tanr-hareket-eder.html

Keşf-i Kadim ve Vaz-ı Cedid http://populerkulturcoplu...te-5-kesf-i-kadim-ve.html
çevirmen, düşünce insanıdır. alanı islam felsefesi ve islam'da düşünme sanatıdır. her görüşüne katılmasam da bazı tespitleri yerindedir. entellektüel müslümanlardan biridir.
Iki saattir doğan cüceloğlu diye okuduğum başlığın kahramanı kişilik.
Neredeyse hiç secdeden kalkmazken alnım, niçin bir kez bile sesini duymam? Günler, geceler... asırlardır adı dudaklarımdan düşmediği halde neden bir defa da ben onun adımı andığını işitmem?

Niçin bir tek kelime bile etmez, niçin daima susar? Niçin hep bu kadar uzakta durur da yakınıma gelmez? Niçin başımı okşamaz, niçin bir kez olsun konuğum olmayı kabul etmez? Niçin bir kez bile yüzüme bakmaz, bir kez bile yüzyüze konuşmaya razı olmaz?

Küs müdür acaba bu yetimine?

iyi ama niçin küssün bana?

Kadir olan, Rahman olan o, ben değilim.

Ben ki sade mahrum olanım.

Ben ki bir tek yazgısı yalnızlık olanım.

Ben ki ben diye işaret edecek bir benden bile mahrum olanım.

Merhamete muhtaç olan o değil, benim.

Rahmet ve şefkati, lütuf ve ihsanı isteyen benim, vaad edense o!

Kulluğumda kusurlarım, ibadetlerimde eksiklerim var, o sebeple mi ses vermiyor acep?

O nedenle mi benimle konuşmuyor?

Bu yüzden mi hep uzakta duruyor, bu yüzden mi bir sabah bile kapımı tıklayıp merhaba demiyor?

Sevgili niçin küssün bana, ben sevgimi hiç kazaya bırakmadım ki! Bir an bile ondan fariğ olmadım ki!

Karanlığın arttığı zamanlarda bile sevgili yüzüme hiç çirkin görünmedi ki?

Derdim de bu ya, sevgili bana hiç görünmedi ki!

Belki de kızgın. Belki de öfkeli.

iyi ama ben mahrum olduğumu hissediyorum, mağdur olduğumu değil.

Mağdur olsam mağrur olurdum, o takdirde yolunu da gözlemezdim.

Kahrettiğine inansaydım kahrederdim, kahr edemesem isyan ederdim. inkâr ederdim. Belki çekinir, belki korkar, korkudan iman bile ederdim. Hiç değilse kahrının karşısına sabrımı çıkarırdım. Kanaat eder, eldekiyle yetinir, inlemezdim.

Benim sabrım yok ki! Ne gücüm var, ne kudretim, ne de artık beklemeye tâkatim. Bitmişim, tükenmişim, silinmişim. Hep iken hiç olmuşum.

Bilmem, niçin uzakta duruyor, niçin kapımın önünden bile geçmiyor?

Acaba şehirdeyim diye mi?

Şehrin gürültüsü yüzünden çığlıklarımı duymuyor olabilir mi?

Benimle hep asırlar öncesinden konuşmayı tercih etmesinin sebebi bu mu?

Her yakarışımda hep bin yaşındaki yaşlı velîlerini göndermesinin?

Yüzlerce tarîkin tam da ortasında beni öylece bırakmasının?

Ey sevgili, anlamıyorum, kendi evinde bile konuşmaktan kaçınıp kürsüyü başkalarına bırakıyorsun. Tekkelerde dahî görenlerin değil bilenlerin dedikodu yapmalarına ses çıkarmıyorsun. Bir zamanlar seçerdin, artık seçmiyorsun. Halvethâneni bile kalabalıklarla dolduruyorsun.

Bilirim, şah damarımdan yakınsın, yine de evine çağırıyorsun ama evime gelmiyorsun. Kalbime.

Lütfen duymazlıktan gelme, kullarının senin adını anarak delik deşik etmelerine izin verdiğin o güçsüz yüreğime.

Onu sana işaret eden ne bulduysam onunla doldurdum diye mi?

Susma, söyle ey sevgili, şehirdeyim, şehirliyim diye mi?

Yine bir ara sokakta kayboldum diye mi?

istiklâl caddesini teşrif etmez mi melâike?

O karanlık sokakları, sinemaları, barları, kafeleri, yardımına ihtiyacı olan bîçare günâhkâr kulları, ama asıl âşıkları, gerçek mahrumları, bir de yetimleri, yoksulları, aman, yanlış anlama sakın, paradan puldan değil, semâdan yoksunları.

Semadan, yani senden, yani ümitten.

Susma konuş ey sevgili, kendimi kaybedince niçin seni kaybetmiş oluyorum? Niçin, kendime yaklaştıkça senden uzaklaşmakla cezalanıyorum.

Sırf, bir kez olsun cemalini göreyim, diye yalvardığı için dağlardan taşlardan aşağılara yuvarladın kulun Musa’yı. Haddi aşmanın bedeli miydi şu meşhur لن تراني ?

Söyle bileyim, cemâline iştiyakım var diye mi saklanıyorsun benden?

Haddi aştım diye mi? Belki de kapında sıraya girenlerle birlikte sıraya girmedim diye mi?

Seni bir tek kendime saklamak istedim diye mi?

isa, tutamayıp kendisini, sonunda böyle hıçkırdı huzurunda. Çarmıhta.

Çektiği acılardan şikâyet ettiğini sananlar nasıl da yanılıyorlar. Acıdan değil, kuşkudan inlemişti o an. Niçin şimdi benden vazgeçiyorsun demişti, tam da sana ihtiyacım varken? Çarmıhtayken. Çarmıha gerilene kadar yanımdaydın, niçin şimdi senin adına çarmıhta asılıyken bana benden vazgeçtiğini duyuruyorsun?

izimi kaybettim ey yâr, artık ben kendimi kendim bulamam!

Ah bilsen, ben, beni ararsın, peşime düşersin zannetmiştim de kaybolmuştum, bile isteye nazarından saklanmak istemiştim. Yasayı bozmaz, töreye karşı gelmezsin biliyorum. Bilmez miyim, elbet bilirim. Lâkin ben yine de rahmeder de korkma yanındayım, diye fısıldarsın diye bekliyorum.

Ciddiyim, izimi kaybettim.

Şimdi inanmak sırası sende!
Alaylı sosyolog.
-ey talib, bana, "muhabbetin kalıcı olanı, yani hiç gitmeyeni yok mu?" diye soruyorsun.
ne diyebilirim ki? sorunun cevabı, sonucu değiştirmeyecek.
öyle ya, yoksa, yoksuluz. burası kesin. varsa, yine yoksuluz. burası da kesin. yani ilkinde yokun, ikincisinde varın yoksuluyuz.
demek ki biz her iki hâlde de hem yoksun, hem yoksuluz; hem de sadece muhabbetten değil, aşktan da yoksun ve yoksuluz.
bu vesileyle ben de sana bir soru armağan edeyim: yoksa yok, varsa var olabileceği bir hakikatin peşinde değilse, bu yokluk denizinde niçin var olmayı ister insan?
Baksana hâline ey talib, ne kadar acınacak durumdasın! Kendini koynuna bırakacağın uçurumlardan bile mahrumsun.

Elin kolun bağlı. Bilincin. Belleğin. Başkalarına muhtaçsın, sana kim olduğunu hatırlatacak başkalarına... her halukârda insana...

Senin Hira'n dağın zirvesinde değil ey talib, uçurumun dibinde.

Çarşıda.

Kalabalıkların arasında.

Keşf u ıttıla mı istiyorsun, duymakla olmaz bir de göreyim mi diyorsun, önce Cebrail'i çağırmak zorundasın, Hakkın cebrini...

Bu çağa... çağına...

Tenezzül etmeli ki yanına inmeli, mağarana gelmeli. Lâkin önce seni yalnız bulmalı. Yalnız ve kimsesiz ve çaresiz.

Hira'da kalabalıklara yer yok ey talib, mağaranda tek başına kalmalısın!

Unutma, Cebrail'den önce ferdiyetin hakkını vermelisin! Hürriyetin.
Maviler içindeyim. Kendimi kaybettim çünkü. Yastayım.

Söyle bana ey talib, lâ demeye mecâlim yok iken nasıl illâ diyeyim?
.. evet, geçmişten ve gelecekten mahrumiyet, aslında mutluluk sebebidir..
oruç ile ilgili sunucuya sağlam ayar vermiş bana göre ezber bozan bir yazar.

https://www.youtube.com/watch?v=blthj2sdaXE
yelpazesi çok geniş bir düşünürdür. sinema ve felsefe, mimarlık ve felsefe ve sanat ve felsefe gibi bir felsefe üçlemeyi yayınlayabilecek kadar hem de. düşünceyi inançtan üstün tutar ki bu onu farklı kılıyor sanırım. merkezine insanı alır. kafka, vincent van gogh ve andrey tarkovski hastasıdır. dinlenmeli, okunmalı ve faydalanılmalıdır. değerlidir.
çıktığı bir tv programında "kadere inanıyorsunuz?" diyen sunucuya,
"hem de nasıl. ölçüsüz hiçbir şeye inanmam. kader, ölçü demektir." diyerek bizi kader hakkında
düşünmeye sevk eden aklının farklı çalıştığını düşündüğüm yazar.
Yazdıklarında her daim derin anlamlar barındıran adam.
Sevdiğim bir sözü,

"Evlilik akitle, aşk ahitle geçerlilik kazanır. Akit tanık, rıza, onay ister, ahit istemez, ahde vefa edecek bir yürek olsa kafidir."
Türkiye de bulunan sayılı düşünür arasındadır kendisi.
90'lardan beri tanidigim, kitaplari dahil en son kose yazisina kadar 'mütalaa' ettigim, mantik ve felsefe derslerine istirak edip kulak kesildigim biriydi.. iki gun once kitaplarini attim cöpe. Arsivledigim kose yazilarini ariyorum parcalamak icin. Onlarca yil kemalizmin zulmunu anlatip onun karsisinda duran fikir adamlarindan beslen ve bunu seni dinleyenlere her firsatta anlat, sonra da laiklere yaranabilmek icin son model ahmet hakan olmaya meylet. Kemalistlere sevimli gorunebilmek icin biriktirdigin her seyi dagit bir kenara.. haysiyet ve sohreti birbirinden ayirirken yaptigin tanimin icindesin kardes. Cemil meric'in hakki helal mi saniyorsun? Yazik cok yazik.
Bilgisi,kültürü çok fazladır onun sohbetlerine bir kaç defa katılmış biri olarak söylüyorum,benim diyen insan onunla kolay kolay münakaşa edemezde bilgi yarıştıramazda,bu yüzden tv programlarına çok fazla çıkmıyor sunucular adamla denk gelemiyor.
aynı dili konuştuğumuz halde söylediklerinden hiçbir şey anlamadıdığım felsefi kişilik ve yazardır.

birkaç kez televizyonda denk gelip yazılarını okumaya, twitter dan takip etmeye çalışsam da nafile. çok doğru şeyler söyleyebilecekken kullandığı ağdalı dili yüzünden kendini ifade edemeyen insandır fikrimce. özellikle alman idealizmi ile ilgili düşüncelerini çok merak ediyorum.

ülkemizde felsefenin durumu düşünüldüğünde felsefecilerin de böyle bir dil kullanıyor olması çok üzücü gerçekten.
https://youtu.be/fhqLA2GsIqw

Hallac-ı mansurla imam şibli arasında yaşanan olaya binaen denir ki dostun attığı gül yaprağı düşmanın taşından daha çok can yakar. işte dünyanın en acı gerçekleri..
https://twitter.com/enis_...status/971026100682969088
https://twitter.com/enis_...status/971483996176764929
dücane cündioğlu'nun katıldığı bu üç program birbirinin devamı şeklinde, müslümanlık konusundan kabuktan geçip öze dokunmak anlamında derin bir sohbet bence. özellikle ibadetlerin zahiri anlamlarını abartıp içeriğini kaçırmak anlamında güzel bir bakış açısı.

bur programın ikincisinde said-i nursi'nin bir sözünü kullanıyor dücane cündioğlu ki çok hoşuma gitti;

''mecaz, ilmin elinden cehlin eline düşerse hakikate inkilap eder, hurafeye kapı açar.''

https://www.youtube.com/watch?v=-EyDvC8k828

https://www.youtube.com/watch?v=wUbY07Cak7Y

https://www.youtube.com/watch?v=6TfdT6S4lcw

not: kalemi kağıdı hazır tutun yanınızda, iyi izlemeler...
klasik islamcı mizojinisi barındıran kişilik.