bugün

"herkesi aldatmış, aldatmayı iş edinmiş bile olsak kendimizi aldatmamak gerekmez mi?"

gece
"nasıl tasarlıyorsam, nasıl yazıyorsam, öyle oluyor.
kendim olmak, başka bir şey değil ki, çünkü onun dışında,
onun ötesinde bir kendimlik yok ki, kendimlik
burada söylediğimde, yazdığımda, yaptığımda."

(bkz: bilge karasu aramızda)
"...varlığına alıştığım bir nesneden kopmak güç gelebilir. yaşamak, pek çok şeyden kopmasını öğrenmektir de. ama (ister yaşarken, ister okurken) başkalarında gördüğüm için varolduğunu öğrendiğim 'bir nesneye duyulan yakıp tüketici tutku', sanıyorum, bilmediğim bir şey. bir nesneyi, hatta daha genel olarak bir 'şey'i, bütün varlığımla istemeyi, yani içimden istemeyi, ya da, birinden, bir başkasından istemeyi, beceremedim. avdan, avcıdan çok söz ettim, ama onlar nesne değil; onlar, yaşamın akıp gidişi içinde, kişinin temel tutumları. avlığı, avcılığı becerdim mi ki? avcı da av da kendileri üzerine bir şeyler düşünürler elbet; ama avı avcıdan, avcıyı avdan sormak gerekir; mutlaka!"

bilge karasu/1987
"...konuştuklarımız başlangıçta her zamanki gibiydi, birbirimizi kavrıyorduk, ele geçiriyorduk, sonra sonra işin can damarına geldik. durdum. benden söz açmıştı, beni bulmaktan... durdum. sen zaten arıyordun dedim, bir şeyler arıyordun dedim, onları bulmağa hazırdın dedim, o zaman karşına ben çıktım, hazırdın bulmaya, bende buldun o aradığını, bende görmek istediğin, bulduğun şeyleri bulmaya hazırdın... ipi uzatmıştım, elimdeydi, çekişine göre ya düğümü sağlamlaştıracak ya da çözecekti. bekliyordum. başını salladı. bekliyordum..."
"senin yenemeyeceğin, benim yenemeyeceğim
yenemeyeceğimiz bir uzaklık vardı
bir tek onun yılgısı vardı içimizde
inanmıyordun, inanmıyordum...
inanmıyorduk gidebileceğime
durup durup gitmeliyim dediğin halde gitmemenin
erinci içinde geçirdiklerimizin
uzamasını istediğini bildiğim halde
gitmenden en çok korkan ben olduğum halde
gitmek benim yazgımda varsa inanmak istemesek de
çöle çıkmam gerekiyorsa
ben gitmemek için elimden geleni yaparken
gitmemi düşünüp tedirgin oluyor
bana gitme diyemiyorsan
senden beklediğimi bildiğin halde kendime yenilmem için
bir tek sözünün yeteceğini bildiğin halde
ölüme katlanmaktan başka bir yol bulamıyorsan
ölüm içinde gitmeliyim
seni mutluluktan daha büyük bir yükün
altında bırakmamak için,,,"

bireyin ruhsal durumunu anlatırken kullandığı imgeler ve başvurduğu eğretilemelerle türk edebiyatına yeni bir soluk kazandırdığına şüphe yok.
--spoiler--
"Kedilere benzeyebilseydik keşke. Öyle diyesim geliyor sık sık, bu son
yıllarda. Yaşadıkları anın iyicene farkındalar gibi. Bir şey bekliyorlarsa bir
deliğin başında, onları oyalayıp oradan uzaklaştırmak pek güç. Bildikleri bir
yerde bildikleri bir iş görülürken, her gün seyrettikleri, kendilerince
katıldıkları (anlayamadığımız, bakarak da bir işe katılınabilirliğidir) o işe
sanki ilk kez bakacaklarmış gibi, uyuklamakta oldukları yerden kalkmağa
üşenmeden gidip seyrederler yapılanları... Uykularının hangi katındalarsa, o
katın uykusunu yaşarlar."
--spoiler--
göçmüş kediler bahçesi
göçmüş kediler bahçesi'nden ne kitapsız ne de kedisiz yola çıkan güzel insandır. öyküleri karmaşık, bilinçakışının en yoğun haliyle yazılmıştır. anlamak için çağdaşı yazarlarla bağı koparmamak, imge denizinde boğulmayı göze almak gerekir.
--spoiler--
okun/a/mayan kitap ölü bir nesnedir, bir yüktür. ne yazık ki okunmuş kitapların birçoğu da zamanla böyle bir ölü yük olmaya adaydır.
--spoiler--
kitap aralarına "başımı almış gidiyorum...", "uzatıyor, dolaştırıp karıştırıyor muyum lafı?" gibilerinden dipnotlar düşen garip bir adam.

(bkz: gece)
Dili şiirseldir, şimdiki zaman hakimdir. Fantastiğe kaçabilen anlatıma ulaşabilir zaman zaman. Bilge karasu bu yüzden çok derindir.
"Anlamaktan sonra gelen bir hal vardı: Kavramak. Anladığının bütün ağırlığını beyninde duymak, ellerinde, kollarında, damarlarında duymak."
" Gözlerin içine gözlerin içinden bir haber gelir uzaktan... "
“Bunları yazmakla çıldırmaktan kurtulunur mu?”
"Umutsuzluk ancak umudun olduğu yerde vardır. Umutsuzluk içinde olduğunu söylemek, umutlu olduğunu söylemenin bir başka yoludur. Ama umudun dışında yaşamayı da öğreneceksin bir gün."
''benim yalnızlığım için, başkalarının varlığı gerekli çok.''

dizelerinin sahibi;

oruç aruoba'nın: "yaşadıklarımız öldürdüklerimizdir." ve

sartre'nin: ''cehennem başkalarıdır'' derken ki umarsızlığıyla, imgesel dili ustalıkla kullanmış; 1995 yılında vefat etmiş türk yazar.
"Metin"lerini salt bir türe indirgemekten çekinen yazardır. Bunun uyarısını da "kısmet büfesi" isimli kitabının önsözünden alabiliriz. Bahsettiğim önsöz:

“Bu kitaptaki yazılara, dergilerde yayimlanışları sırasinda, “metin” adını verirken, bunların herhangi bir türe girmediklerini, onları yazarken özgür kalmak istemiş oldugumu vurguluyordum. Yillar sonra, “metin”lerin bir tür olusturmağa yüz tuttuğu bu sırada, kitabımın bir metinler kitabı olduğunu söylemekten vazgeçiyorum.”

Peki "tür" konusundaki bu hassasiyet neden? Hikâye, öykü, deneme, novella veya anlatı denilse ne olurdu? Darwin'in evrim fikri yazınsal "tür" için de geçerlidir. Ve bilge karasu bizde bu evrimi, en derinden hisseden yazarların başında gelir. "Metin"lerini de bu hassasiyet ekseninde kurup, oluşturur.
türk edebiyatının gurur kaynağıdır. türkçeyi böylesine güzel kullanan, dile yeni sözcükler katan, yazdıklarının her satırında okuru derin düşüncelere gark eden usta.
Türk edebiyatına yepyeni bir boyut getirmiş yazar. masal içinde masal, öykü içinde öykü. Türkçedeki en güzel, en saf sözcükler. Balkımak, yıldıramak, özek, ımızganmak, esritmek, elgin... Göçmüş Kediler Bahçesi, Gece...
ne kitapsız ne kedisiz adlı kitabı okunmaya değerdir. ilginç tespitleri ve güzel bir dili vardır. bence tek sorun çok fazla ara söz ve parantez kullanmasıdır.
"Bir zamanlar kediymişim ben Halûk. Sonra, herhalde kediler arasında işlenebilecek en büyük suçu işlemişim ki dünyaya bir daha gelişimde insan olmak cezasına çarpılmışım…"

(bkz: altı ay bir güz).
bugün doğum günü olan yazar. erken ayrıldın aramızdan göçmüş kediler bahçesinin yazarı...
Acı duymadığımı sananlar, beni buz gibi bir insan belleyenler aldanır hep. Varsınlar öyle bilsinler. Ama acı bizi durduracağına göre yapılacak tek şey, hangi yoldan olursa olsun, nasıl bir yöntem uygun görünüyorsa o anda, müshil yutup içinden atar gibi, o acının dibine dek inip işini bitirmektir. Önemli olan o acıyı, yeni bir güne engel olmasını önleyecek hızla atmaktır, yaranı ondurmaktır. Ama ondan da önemlisi, bu sınırı aşarak, dolu dolu sonuna dek yaşamaktır. Düşleri de, olanakları da son damlasına dek kullanmaktır.
Altı Ay Bir Güzden.
*sol frame'de son zamanlarda gördüğüm en güzel başlık.
walerian borowczyk'i pek seven memleket düşünürü, anlatı kişisi.
Şimdi yoksulluğu da çalışmayı da öğrendin. Sevmeyi öğrendiğin gün hiçbir eksiğin kalmayacak.
(bkz: emanuel karasu/#31321126)nun Velediymiş.