bugün

Uzun zaman olmuştu onu görmeyeli. Görmek de istemiyordum aslında ama kötü kaderim her zaman ki gibi m karşılaşmama gerekirken karşılaştırdı bizi. Yaşlanmışız ikimiz de. Gözlerimizin etrafındaki kırışıklıklardan belli ne kadar zaman geçtiği zamanın ne kadar acıyarak geçtiği. Birbirimizin yüzüne bakmaya cesaretimiz de yok aslında ama ikimiz de inattan dikmiştik gözlerimizi birbirimize. Sanki bir daha hiç görmeyecekmiş gibi her seferinde son kez gibi baktık tekrar. Çok değişmiştik ikimizde. O umursamamayı öğrenmişti ben kabullenmeyi. Belki de böyle hayatımızı kolaylaştırmayı seçmiştik. Kolaylaş mıydı acaba onun ki ? benim ki pek kolay değildi zira. Aslında biliyordum bizi ayakta tutan şey yaşanmamışlıklarımızdı. Biz tüketememiştik bile birbirimizi. Doruğuna vardığımızda erken jübile yapmıştık biz. Birbirimizi suçlamanın sonuçsuz olacağını bildiğimiz için. Çocukça yapılan saçmalıklar. Şimdi ikimiz de çok şey öğrendik ama ikimiz de oradaki kişiler değiliz. Biliyoruz biz hep o tanıdığımız insanı sevdik şimdikini değil o yüzden de hep uzak durduk. Ve duracağız…
Bazen de en kötü şey hayatta en çok istediğim şey sana sarılmak diyen bir insan varken, sizin hayatta en çok istediğiniz şeyin ona sarılmak olduğu insanın bi başkası olmasıdır.
Mavi! Geber artık!
Beyaz! Bundan sonraki yaşamında kirlilikler diliyorum
Pembe! Düşlerimi kemirmeyi kes
Siyah,sen kal! Karartacak birkaç ışığım daha var
Karartacak birkaç gökkuşağı daha.
faruk k'nın azar azar klibine gömün beni.
bugün ne sıkıcı bir gün.
Hayat kimilerimize o kadar da dost canlısı değildi.dünyadaki en şanssız insan benmişim cümlesiyle tanıştık. Herkesten yıllarca bunu duyduk. Peki hayattaki şanslı insanlar kimlerdi ? en büyük şansımız sağlığımız değil miydi ? birine muhtaç olmamamız. Düşününce hayatımızdaki olumsuzluklar çözülüyor bir şekilde onlara saplanıp kalmadıkça. Evet derin yaralar alıyoruz belki ama hayat bir neden sonuç ilişkisisiyse bu yaralardan da çok şey öğrenmiyoruz mu ? herşey başlarda ağır geliyor zaten ilk günki gibi hissetseydi acıyı insan yaşayamazdı deniyor. Yaşamak ne ki ? deli bir insan yaşıyor mu ? ona yaşamak mı deniyor ? yaşamanın tanımını kim yapabilir ?
Envai çeşit ürüne sahip mağazalar kadar karışık, %50’ye varan indirimler kadar saçma durumdayım. Araba lastiğinde uyuya kalmış kedi gibiyim, bir fark edenim yok ve birazdan öleceğim. Banka reklamlarında oynayan imam gibiyim, doğruyu savunup yanlışa teşvik ediyorum. Çamaşır makinasında unutulan tek çorabın diğer teki gibiyim, bir yarısını yolda bırakmış tek başına da işe yaramaz. “Anlat da biz de gülelim” diyen öğretmen gibiyim, sinirden ne dediğinin farkında olmayan. Düdüklü tencere gibiyim, zararsız ama patlamaya hazır. Gülhane Parkı’nda ki ceviz ağacı gibiyim…

http://mbsadam.tumblr.com...ane-park-nda-bir-yesilcam
zihniyeti bozuk insanlardan nefret ediyorum. iki yuzlu insanlardan nefret ediyorum. kibirli egoist insanlardan nefret ediyorum. az insan olmayi deneseler keske degil mi?
nvai çeşit ürüne sahip mağazalar kadar karışık, %50’ye varan indirimler kadar saçma durumdayım. Araba lastiğinde uyuya kalmış kedi gibiyim, bir fark edenim yok ve birazdan öleceğim. Banka reklamlarında oynayan imam gibiyim, doğruyu savunup yanlışa teşvik ediyorum. Çamaşır makinasında unutulan tek çorabın diğer teki gibiyim, bir yarısını yolda bırakmış tek başına da işe yaramaz. “Anlat da biz de gülelim” diyen öğretmen gibiyim, sinirden ne dediğinin farkında olmayan. Düdüklü tencere gibiyim, zararsız ama patlamaya hazır. Gülhane Parkı’nda ki ceviz ağacı gibiyim…

http://mbsadam.tumblr.com...ane-park-nda-bir-yesilcam
Adamın yakasından yapıştı.
"Böyle duyarsız olmamalısın" dedi.
Sonra bir daha silkeledi adamı.
"O senin ağabeyin üzülmelisin"
Sonra ben müdahele ettim. Ağabeyi ölen o değil öbürü deyince adamın yakasını bıraktı. Biraz da utandı.
Dayanamadı daha fazla. etrafında dönen onca basit konuşmalar deli ediyordu onu bir an bayılacağını sandı. saate ve soğuğa aldırmadan dışarı attı kendini. ne zaman kötü hissetse huzuru doğanın verdiği esintide buluyordu. havanın o yakıcı soğunu ciğerlerine kadar hissetti. Doğanın sunduğu o muhteşem Çimlere atıverdi kendini kaz tüyü yatağından bile daha yumuşak huzur vericiydi sanki fakat biraz soğuk. gökyüzüne daldı. yıldızlar... Bugün başka güzel , başka parlıyorlardı sanki bir sebebi vardı. ay bile yıldızları kıskanmış olmalı ki Üzgün bir ifade takınmış ışığını azaltmıştı. bir yıldızı seçti ona uzun uzun baktı iki küçük parmağının arasına sıkıştırdı onu öptü ve yerine ait olduğu yere bıraktı o en güzel parlayan yıldızı. ve son kez baktı yıldızlara...Gökyüzü hem umut hem de hüzün verici şeydi onun için.
tam yarınki vizeye çalışıyordum ki arkadaşım "yarın çok kuvvetli yağış olacakmış boşuna çalışma yine tatil olur" dedi, e haliyle bende de bir rahatlık bir gevşeme. please allam please.
ajda pekkanın tanrı misafiri şarkısını el ele diz dize sevdiğim kadınla dinleyeceğimden en ufak şüphem yok.
nerede aranacak haklının hakkı?
ah carmela. ay carmela. üç kez kaybettim affet beni.
belki de asetilsalisilikasit konsantrasyonu yerine zengin kocalar bulmalıydık.
Nerede aranacak hakkının hakkı ?
uyursam geçecek gibi.
söyleyemediklerimiz götümüze girenler. folloş etti içimde kalan cümleler.
"Özledim, Söyleyeceklerim bu kadar kısa ve derin." (bkz: cemal süreya)
sen bana akıl ver allahım.
bazen alıştım sanıyorum... ama aslında hâlâ agır geliyor.

bir insanı hayatından engelleyebilmek gerçekten çok güzel olurdu.
çok yalnızım n'olur dağılmayın lan.
çalıştır çalıştır kafanı çalıştır çalışmayan kafanı duvara yapıştır.
öylesine ama ölesiye.