bugün

zaman geçiyor bak işte...ne çabuk geçiyor dimi neler götürüyor neler getiriyor.keşke her şey böyle zor olmasaydı,tıkanmasaydık keşke bi yerlerde,keşke pollyanna bize de uğrasaydı da sebepsiz mutlu olsaydık...mutluluk uzaklarda silueti var kendisi yok.bilirsin bıktım siluetlerden,yok sayıyorum artık bu yüzden o da bana uğramayı denemiyor zaten.ruhsal çözümlememi yapmışsındır herhalde,öyleyim işte,gördüğün gibi,görmedigin gibi..
ben bunları yazıyorum ya sen okumuyorsun biliyorum. zerre umrunda değil hatta umrunda olmaması da benim değil sanırım.
fena halde acı çekiyorum. kıvranıyorum hatta.
elim karnımda. niye böyle acele, koşar adım aşık oldum?
ne diye bu acele? Gideceğini mi sezmiştim acaba?
kendimden pek emin değilim, üzgünüm.
başkası mı var? olmasın lütfen, yalnız kalmaya ihtiyacım var derken yalan söylememiş ol bana.
yalnız kal, defet beni başından ama kandırmamış ol.
özledim yahu.
öyle gösterişli kelimelere gerek olmadan özledim işte.
mecalim yok.
bazen karnıma atılan bir tekmesin.
durup dururken geliyorsun aklıma çok özlüyorum sanki seni görene kadar geçmeyecek bir acıyla doluyor her hücrem. bağımlının kriz anı o lanet olası geçmeyecen bir kaç saniye.

safi acısın artık. neşem tükendi, ben tükendim, öfkem çoğaldı ama kusmalı yakın zamanda.
özledim ama neden böyle koşar adım oldu bilmiyorum ama anlam verecek anlam arayacak mecal kalmadı.
kusmalı her şeyi yakın zamanda.
yüzün uzakta.

mecalim yok.
başkası olduğunu biliyorum ama buna alınmaya üzülmeye mecalim yok.
seninle ilgili her şeyi yanlış yaptım.
çok pişmanım.
kendim olamadım.
dünyana dahil olamadım.
seni göremeyecek olmak..
aklımı kaçırma sınırına geliyorum bazen.
kanım akacaksa yanında akmalı o beyazlığına öykündüğüm tenine damlamalıydı.
başkası olmasın lütfen beni kandırmamış ol.
bütün farklılıklarına vurulduğum bana kendi yumruğunu savurmamış olsun.
kelimeler var aklımda.
söyleyemediklerim çok fazla hepsi dilimin ucunda.
sahi hiç dönmeyecek misin geri?
pantolonu ile kilodu arasına işeyenler ben bu yazıyı size yazdım.
helal olsun marifetinize.
gittikçe büyüyen bir özlemsin ve hiç bitmeyecek.
geçmişti, yanlıştı ve doğru olan hiçbir şey yoktu bizde.
tek doğru olan sevgiydi, o da benim sana karşı hissettiğim olan.
yorgunuz ikimizde, savaşlardan ve kavgalardan yorgunuz.
artık uğraşmaya gerek yok, çabalamak yok.
umutsuzca bir duygu bu.
seni görmek bir hayal.
sesini duymak bir hayal.
yalnız bu hayal acı mı yoksa tatlı mı bilemiyorum.
hayalin güzel, olmayacak hayallerim ise acı.
umudum senin beni unutman.
bu bir umut bile değil aslında biliyorum ki şimdiden unuttun.
tuhaf bir şey bu, geçmişte olan bir şeyi gelecekte olacakmış gibi istemek.
olan bir şeyi olmamış gibi istemek.
belki de saçmalıyorum artık.
ama bundan kime ne ki.
nasıl olsa sen, en önem verdiğim kişi bunları okumayacaksın.
paradokslar benimdir sanırsam.
doğrular senin olsun, paradokslar benim.
bazen geçmiş zaman kipinde kurulması muhtemel bir cümle.
"ben bu yazıyı/yazıları sana yazmıştım. evet şimdi okuyabilirsin çünkü onu yazan seven kızla ben aynı kız değilim" demek gerekir bazen. bazenler zaten şekillendirir bildiklerimizi, öyle değil mi?
bölüm tuvaletine aşık bir çocuğun yazdığı yazı. ''ben bu yazıyı sana yazdım, bütün duygularımı içtenlikle açıklayarak... senin bu yazıyı asla görmeyeceğini düşünürsek siktir et gitsin... '' .*******
Ben bu yazıyı her zaman olduğu gibi sana yazdım.Hayatıma.(#6425269)
Niye uğraştınki o kadar yanmadı işte.Neyse elini kirletme diye ateşin yanından uzaklaştırcaktım elimle elini... Cesaret edemedim.Dokunamam ki ben..
Sonra gözlerin yandı kapattın gözlerini..Gözlerinin önüne düşen saçlarını geriye atmak istedim... Yapamadım.Sadece saçlarının kokusunu biliyorum... Hatırlıyorum.
Sen gibi...çok güzel hala burdaymışsın gibi.
Güldüm kibrit elindeyken.Yakamayaşına değil ama.Yakamayınca girdiğin tribe güldüm.
O haldeyken sen "ıyyy bi kibritide yakamazmış" diyip sarılmak istedim. Ellerine bile dokunmaktan korkan insandan bu hareketi beklemek, o teyzenin bize doğru yolu tarif etmesini beklemek.
Demden ürettiğimiz çay hayatımda içtiğim en güzel çaydı.bir sürü üfledin o çayı içebilmek için. Bende üfledim.O çayı lezzetli kılan "nefes"indi.Bir daha içemem öyle bi çay.Olsada içmem elinden olmadıkça.
Hala en son olaya dahil olan teyze geliyor aklıma.Gülüyorum.
"Pekmez veriyim ayva veriyim evde yersiniz"*
Bilmiyor ki benim evim, senin odanın içindeki kalorifer peteğinin altı.
sen gittin ama ben hala sendeyim..

biliyorum sen bunu okumayacaksın, bilmeyeceksin benim yazdığımı.. ama sendeyim.. olurda bir gun başkası ile evlenirsem bile, arayıp sana; gel de bırakıp geleyim diyeceğim..

gitme demiyorum ama, gitme.
yine burnum kanadı bak kızdırdın diye beni. biliyorsun işte neler olduğunu ya da nelerin olmadığını, olamayacağını.
martıların kanadında yollardım sana yazamadıklarımı...
ıslandığımız yağmur damlaları anlatırdı hislerimi...
ve başbaşa otururken sahilde sessizce...
meltemler fısıldardı kulağına; senden gizlediklerimi...
şimdi ne meltemler kesildi, martılar üzgün, yağmursa sadece rahatsız ediyor aciz bedenimi...

dalgalar isteksiz dövüyor kayalıkları yine aynı sahilde...
kum taneleri ıslanıyor göz yaşlarımla...
anlatamıyorum. sığmıyor duygularım mısralarıma...
gidecektin söyle neden geldin dünyama ?

başında oturduğumuz ağacın yaprakları teker teker dökülüyor yine...
onlar da karşı koyamadı sevdamız gibi rüzgara...
yürüdüğümüz yollar sensizlik kokuyor...
neden ayırdın beni aşkımdan... cevap ver ankara !
(bkz: siktir lan dürzü)

burda yazan şiir birine yazılmış. belli.
bugün değişiklik olsun dedim; winamp yerine internet radyosu dinledim. radyoda birden bir şarkı çalmaya başladı. bildiğim ama seneler önce dinlemeyi bıraktığım bir şarkı. tekrardan dinlemek güzeldi. peki niye sevdim şarkıyı bu kadar? acaba içimden geçenleri anlattığı için miydi?

mevsimler değişiyor. hafif, yavaş bir telaş var doğada. sanki çaktırmadan veda ediyor o bahar-yaz ayları. artık her şeyin rengi yalanın rengi oluyor. ama unutmamak lazım yalanın rengi aynı zamanda gerçeğin rengidir. en gerçek olan aslında en baştan benimleydi. yaprakların sarı-turuncu karışımları, gökyüzünün kurşun gibi ağır kasvetli havası. hepsi en baştan benimleydi. aslında onlar yanımdaydı, sen yoktun. hiç bir zaman olmadın. ben sadece olduğunu varsaydım. ama senin yanındayken farketmezdim ben havanın kasvetli olmasını, yaprakların solmasını. bana her gün, çizgi filmlerde olan çayırlar gibi rengarenk gelirdi. her şeyi bildiğimi sanırdım ama yanılmışım.. şu an bile bunları yazarken nasıl canım sıkıldı. harbi patladım ulan. dert babasına döndüm. sigarayı da bıraktım zaten iyice canım sıkkın.

ama sen bakma bana gülbahçem... arada bana aynı nikotin krizi gibi sensizlik krizi gelir yoklar; iki-üç dakika sonra çekip gider. ha şimdi elimde ne mi kaldı? hiç. bir kaç fotoğraf ve buzdolabına ağlayacak olduğumuz vakit kendimizi avutalım diye beraber el yazısıyla yazdığımız 'Ya gerçekten ağlıyorsun ya da hep buğulu camlar ardından bakıyorsun' sözü. bilmen gerekir ben buğulu camlar ardından bakamadım hiç bir zaman. zaman...zaman...zamanlar. ne diyor şarkıda; 'sende beni yakıp gittin, geçen yıl bu zamanlar'
sabahın körü bir elimde sigara diğerinde bir bardak çay. karşımda esmer güzeli bir kız bir şeyler zıvalıyor. seni zıvaladığını farkettiğimde içim yandı. seni anlatıyor bana ; sana ne denli aşık olduğundan, bi gün çıkacağınızdan ne kdr emin olduğundan ve birbirnize ne kadar benzediğinizden. arada bana soruyor ' sence ne yapmalıyım, siz bi yıl çıkmışsınız daha iyi tanırsın onu..' ha evet diyorum sahi bir yıl değil mi.. tanırım evet tanırım da bilemem diyip geçiştirmeye çalışıorm, bu muhabbeti kapaması için. çok sabırlıyım. arada umarım çıkıp mutlu olursunuz gibisinden saçmalıyorum. susmayınca o alıp çantamı çıkıyorum. yolda seni düşündüm. evet biliorm yemin etmiştim seni düşünmeyeceğime dair , özlemeyeceğime, aramayacağıma , ismini dahi anmayacağıma. allah var anmıyordum da. ta ki tanrı bu esmer güzeli kürdü çıkarana dek karşıma. beynime soktu seni. gerçi yalan değil artık sevmiyorum ama kolay değilmiş seni bi başkasından dinlemek. şimdi geriye dönmek bu kdr imkansızken o anıları tek tek özlediğimi hissediyorum. sana diyemem bunları hatta evet biliyorsun yemin ettim yüzüne bile bakmayacağım. ama o kürt güzeli kız soktu seni aklıma. şimdi eskiden olduğu gibi içip votkayı mahalleme gelsen diyorum. hani bi sarılsan bana. unutsak onca şeyi. ama biliyorum artık yokum. olmayacağım. sen o kürt güzelini seveceksin ve benim payıma düşen seni onun ağızından dinlemek olacak...

22-kas-09 bursa.
suskunluğumun çığlığısın
kahkahalarımdaki gözyaşımsın
yaşama sebebimken ölümümsün
hiç kimsenin bilmeyeceğisin
kendinin de bunlardan haberi olmayansın
yazdığım her bir satırı hak etmediği halde elde edensin.
sen benim paradoksumsun.
(bkz: #6512420) no'lu yazının devamı.

bu başlığa ikinci entrym.

mutlu sonları sevmiyorum. mutlu sonlardan nefret ediyorum. çünkü hiç bir zaman mutluluğumun sona ermesini istemem. şuanda mutlu sondan korkuyorum. acaba mutlu son derken neyi kastediyordum ?

dün ben zirvedeyken annemi aramış, beni istemiş falan, annemi nerden bulmuş. ne düşünce...

bugün ilgilenemem kimseyle. çünkü rahatlıyorum, dirildim ölmem lazım. bu şart. bu kötü huyuma ne kadar alışmışım. işte mutlu son... ben bir şey anlamadım.
(bkz: diamond and rust) ne güzel şarkı şuan, beni düşünüyor şarkısı.

bize geldi bugün. birlikteydik. bize geldi. hiç kıskanç değildim hani ben, çok kıskandım.
eleleydik, elleri çok güzel. ne kadar terli olsada... ben dayanırım...

şimdi sıra mutlu sonumuzun gelmesinde üzülmekte.
Uyuduğun anlarda söylemem gereken şeyler var seni uyandırmadan.Örtüyorum bu yorganı üstüne ve saklandığım yerden çıkıyorum.*
Seni bıraktığım yerden tekrar alıyorum.Tekrar yaşıyorum her anı.
Sonra tekrar özlüyorum. hiç gitmiyosun ki.
Birde yorgana sarılıp ölmek değil sanki.Sana sarılıp uykuyla ölmek.
çok farklıydık biz. farklılıklar içinde bile yine ben seni sevmiştim; ama farklılıklardı bizi aslında yalnızlığa terkeden. başka bir farklılık bir gün belirdiğinde hayatında, yine o farklılıkla da yolun sonuna geldiğinde tekrar başka bir farklılıkla yeni bir yola yeniden adım attığında, farklılıkların geçidinden geçtiğin tüm süreçler içindeki en farklı olanın ben olduğumu anladığında; işte o zaman değerimi anlayacaksın. önce senin farklılık opsiyonlarını yüksek tutman lazım. sıfır olarak gördüklerinin aslında senin kendi sıfırlığın olduğunun sen de bilincindesin; ama beniç içim artık huzur dolu. sanıyorum ki, artık seni derinlere gömmenin zamanı geldi. bugün olmasa da yarın, belki de yarından sonra derinlerdeki yerini aldığında sakın ve sakın beni hatırlama. ben hatırlamıyor olacağım, hatırlayacaklarımsa senden kalan bir sıfırmışlık duygusu ve elde var hep bir sıfır...
bir gün önünden geçerken farkında bile olmadığınız hastanenin bir bakarsınız her gün kapısından girer olmuşsunuz.. ah sevdiğim hiç aklıma gelir miydi bir gün kanını temizleyeceğim.. o hastanenin penceresinde seninle gökyüzünü izleyeceğim hiç aklıma gelir miydi.. korkmak yok ama sevgilim.. kaderin elinde küçük oyuncaklarız.. bizim elimizde mutluluk var sevgilim.. solan suratına baktığımda içim yansa da gözlerinin dalgın yeşili kahverengilerime karıştığında sonsuz oluruz biz.. biz, biz olmayı başardıktan sonra, biz küçük oyuncaklar hiç kırılmayız sevgilim..
dün yine gittim birlikte gittiğimiz yerlere...ankaraya ilk gelişinde buluştuğumuz o sokak gülüyordu sanki bana...sen onun için neler yaptın ama bak ne yaptı sana der gibiydiler güvenpark taki güvercinler.
susun dedim onlara susun!
sevdik biz çok sevdik ama yürümedi işte.sen söyledin, ben de inandım bak...ama söyledi bana o kuşlar inanmamışlar sana!kimdi söyle artık bana evimizden vazgeçiren kimdi.
bi kızsa canım yanmaz sevmedi beni unuttu derim yemin ederim.
ama böyle seviyorum ama git deme. seviyorum dersen gidemem,sadece biterim gözlerinin önünde...
gel de deme bana bir daha.gelemem yollar kapandı karlarla...
bazen hayal ediyorum seni bir mezara koyduklarını,düşünüyorum yalanların kadar yakar mıydı canımı?sonra bakıyorum ki zaten ölmüşsün.yoksun,hiç olmamışsın...
öldürmüşsün benim sevgilimi içinde bir başkası doğmuş..o da ölse kaç yazar ki..ruhun çürümüş bedenin çürüse ne olur?hiç..
evet bir hiçlik seninle ilgili herşey.hem de biliyo musun artık ben de sevmiyorum.sevgi senin adındı oysa seninle tanımıştım aşkı sevgiyi.ama bak o da gitmiş bırakıp seni.
neydi sorun düşünüyorum düşünüyorum...
hırçın dedin bana huysuz dedin hasta dedin...ben sana ilacım dedim,sen zehir olmayı seçtin.
evet hırçındım çünkü canım yandı hep.yaktın canımı çok...
üzülüyorum evet çok hem de..ama senin gidişine değil,gelmene izin verdiğim güne..
vazgeçtiklerime ...vazgeçirttiklerine...
ben yaptım sen yıktın hep yıktın hep...
gücüm kalmadı yeniden ayağa kaldırmaya yıkılanları.
gel deme ne olur tekrar.çıkma o mezardan.gelemem affet...o zehiri tekrar içemem...
hoşçakal...
seven kaybeder,
bazen sevilen de kaybeder. sende ruhumun yansımasını görüyorum ve anlıyorum ki ikimiz de kaybeden olacağız.
ben bu yazıyı sana yazdım. saat bir başka takıntıya dönüştü benim için artık. ışıklar karanlığa gömüldü. unut diyenler kendileri unutuldu. zaman kendini zamansızlığa terk edip gitti. yıllar geçti ve gitti zamansızlıklar içinde zamansız. sen benim için gitmedin. yanlış bir zamanın en tatlı zamanıydın. sen hep o zamanda saklısın. zamansız oysa artık zaman; ama sen yine de zamansız bir zamana uzak ve gerçek yaşanmış bir zamana en yakınsın. yok senin gibisi, senden bir tane daha olsaydı onu da harcar giderdim ben. üzerinden buldozerle geçerdim resmen; sonra o da pek bir kıymetli olurdu. sen bu yüzden kıymetlisin. şimdi geri dönsen, inan ki tüm anlamını yine yitireceksin ve acılara boğacağım seni. benimle bile bile boğulmaya varsan, gel bir gün. ben hep aynı ben olarak kalacağım.
Kalabalık ve gürültülü bir şehirden geliyordum
Gömlek cebimde umutlarım
Cevaplarını bulamadığım sorularım
Büyük bir şehirden geliyordum
Ne isteyeceğimi bilmiyordum
Ne vereceğimi ne alacağımı
Ya da nasıl alınacağını
Hiç bilmiyordum...

Boğazda çay içebilmek olmayacaktı
Ya da eş dostla öyle havadan muhabbet
Ne yapacaktı ki bana bu karadenizdeki küçük kent
Nasıl geçecekti ki zaman?

Her şeye alışılıyor nasılsa zamanla
Yavaş yavaş uyum sağlanıyor sonunda
Aslında büyük şehirde de doğup büyümemiştim ya
Ama alışmıştım büyük şehrin büyük ve doyumsuz doğasına

Derken ahbaplar edindim
Benim gibi sağdan soldan gelenlerden
Sigara uğruna 2-3 km yürüyebilenlerden
Ahbaplar edindim
Bütün gönlümü açabileceklerimden
Geceleri sırlarımı paylaşabileceklerimden
Uyum sağlıyordum nihayetinde
Halı saha maçları bile yapıyorduk beraberce
Piknikler yapıyor geziyor dolaşıyorduk
Kurslara katılıyor
Sunumlar yapıyorduk
Bolca sigara içiyorduk zula tütünlerde
Küçük kente göre kalabalık bir yerde
Zaman öldürüyorduk hayat küllüklerinde
Kendimizce eğleniyor
Ufak heyecanlar yaratıyorduk kendimize...

işte böyle bir kalabalıkta rastlamıştım sana
Bir kitap fuarının hoşbeş bir standında
Şimdi nedense hep sen olmuştun sohbetlerim
Aşk mı buydu sanmıyorum
Ama neydi bilmiyorum
Neden ellerim titriyordu
Neden az konuşuyordum
Neden yükseliyordu kalbimin çarpıntı ibresi
Aşka mı geliyordum bu muydu gönlümün ibaresi...

Küskündüm halbuki aşka
Bir şey vermemişti ki bana
Kalbindeki yaralardan başka
Bir de gecelerin ayazı
Ve de nedensiz gözyaşları...

Belki itiraf etmeye korkuyorum
Söylemeye kendime dahi
Ne bu hiçbir fikir yürütemiyorum
Anlamsız belki haykırmak

Her şey böyle sürmeli
Böyle devam edip gitmeli

Küçük kentin büyük hediyesi...

kasım 2007 - bartın
kıyamam kıyamam sana'dır.

ellerim bomboş, yüreğimde bir sızı'dır.

duydum ki, unutşusun gözlerimin rengini'dir.

gül güzeli'dir.

sarı odalar'dır.

kader'dir.

gülümse kaderine'dir.

vakitlerden bir vakitte başlamıştı, bir kış mevsiminin herhangi bir ayının 22'siydi... başlamıştık bir sahilde, soluksuz gitmiştik uzunca bir zaman. araya vakitler girmiş, yollar girmiş, tartışmalar girmiş sonunda ayrılıklar girmeye başlamıştı. ufak ufak ayrılıklar büyümeye sonunda sonsuzluğa yol almaya başlamıştı.

gün geldi "hayatımda biri var" dedi, inanmadım, konduramadım. kendimdeki her sorunu halledip, her türlü olumsuzluğu giderip çıkmak istedim karşısına. karanlık gecelere onu ortak etmek istemedim. o ağlıyordu o diyarlarda, gözyaşları benim içime düşüyordu. gün geldi, bu sırada ben işlerimi yoluna koymuş, sorunları geride bırakmıştım ve onun şehrine gitmek için her şey hazırdı ve dedim "ben geliyorum" dedi ki, "gelme, hayatımdaki kişiyle olucam" konduramadım. bir arkadaşımız "abi biri var hayatında" dedi. yine konduramadım. aslında hissetmiyor da değildim, bazı zamanlar hiçbir şey yokken kötü hissediyordum kendimi...

kader diye bir şey vardır ya, yaratıcının yönettiği her bireyin kendi başrolünü oynadığı herkes için farklı fakat ortak adlı "hayat" filminin senaryosu. bilmezsin senaryoyu, okumazsın önceden ama oynarsın işte o filmde. hayatına başrolü paylaştığın sevdalar girer. bazen o senaryoyu önceden okumuş gibi olursun da "içime doğdu" dersin ya. işte öyle bir şey.

gittim. mevsim kış değil, ay, o ay değildi ancak ayın 22'siydi. o sahile gittim. bir arkadaşım aradı "abi filanca yere gel" dedi. nedendir bilinmez içimden bir ses "o filanca yere git, onu orada göreceksin" dedi. gittim o filanca yere, arkadaşla buluştuğumuzda ona da söyledim "onu görücem bugün burada" diye... yürümeye başladık caddede, "abi burada arkaşlarla buluşucaz gel girelim" dedi, "yürüyelim" dedim bir kilise vardı yol üstünde devamlı onunla mum yaktığımız, "oraya gidelim" dedim. kilise kapalıydı ama içimdeki ses "yolun sonuna kadar git" dedi. "yolun sonuna kadar gidelim" dedim. yolun sonuna geldiğimizde birisi kaval ile "duydum ki, unutmuşsun gözlerimin rengini" tınılarını çalıyordu ve o geliyordu karşıdan omzunda başkasının eli. ellerim bomboş kalmış, yüreğime bir sızı oturmuştu. elim ayağıma dolaştı, arkadaşımın da ona keza. hemen ilk bulduğumuz yüksekliğe oturduk. o an desem ki arkadaşa, "vahiy geldi son peygamber benim" neredeyse inanacaktı. o koca şehirde, o kader denen senaryo işlemiş ve ben onu hissetmiştim. o da bizi görmüştü ve o'na göre adaletti bu, çektiği acıların bir diyetiydi o şekildeki bir görüntüye şahit olmam...

hayat adlı filminde başrolü paylaştığı isim değişmişti.

elini son defa yanağıma koymasa da, istemiyordu beni ve bana da serin bir sonbahar akşamında söz verip, ismini silmek kalıyordu.

ne büyük aşklar görmüştüm, evlendikten sonra huzursuzluktan 3 yıl sonra biten... ben sadece huzurlu bir yaşamımız olsun, kesintiye uğramasın istemiştim.

ona göre bu yazı ajitasyon olacak, ona göre bu yazı senaryolar olacak, ona göre bu yazı haklı çıkma çabası olacak. ona göre bütün acıları tek başına çekip, ben her halimden memnundum, acı çekmiyordum. hiçbir şey yapmıyordum. o inanmasa da, onu çok sevmiş, ikimizin hayatı için mücadele etmiştim her ne kadar mücadele etmediğim iddia edilse de...

kadere gülümseyip, fotoğrafları yakmayacak olsam da, koymuştur yerime birini bana da alıp başımı gitmek düştü efeler gibi...
ne hayatımda "var" olabiliyorsun, ne de tamamen "yok". beni, sen ve sensizlik arasında bir bilinmezlikte bırakıyorsun. bazen sabahları uyandığımda; benim olduğun fikriyle mutlu olabiliyorken, bazen de gideceğin düşüncesiyle çıldırıyorum. geceleri seni düşünerek uyurken, hem varlığının tarifsiz huzurunu hem de yokluğunun deli fırtınlarını yaşıyorum.

öyle bir an'dayım ki, bundan sonraki "an" ne yapacağımı bilmiyorum. sadece yaşıyorum; ne olacağını düşünmeden, hayal etmeden, hatta bilmeden. sen varsan zaten, düşünmeye gerek yok. aşk, şu andadır. gelecekte ne olacağını ikimiz de bilemeyiz.

yine de sonsuz ve sonsuzluğun her bir anında benimle ve benim olmanı istiyorum. belki hiç birşey yapmadan, çok şey istiyorum ama bilirsin beni; bağlanmak korkutur. her an kaçacakmışım gibi davranışlarım da bu yüzden. denedim ama senden kaçış yok; beynimin, aklımın, kalbimin, ruhumun her hücresinde sen dolaşırken, nasıl kaçabilirim ki?

gel bana, tut ellerimi,
al beni
ve istediğin yere götür.

umrumda bile değil dünya,
sen yanımda olduktan sonra.

isigim sana asigim
artık bir seovi'ye sahipsin olm kolla götünü.