bugün

sana hala aşık olduğumu biliyo olmak canımı sıkıyor. ve sen ne yaparsan yap her defasında seni daha çok seviyorum ve daha çok özlüyorum. ve ben ne yaptıysam sadece küçücük bir sevgini kazanmak için yaptım, senden uzaklaşırken bile.
ama sana yazacak bi şey bulamıyorum.
bana, benden bir kısa mesaj vasıtasıyla ayrılabilecek kadar az değer vermiş olmana rağmen sana hala deliler gibi aşığım fakat adını her ağzıma aldığımda ardından "kevaşe", "sürtük", "kancık", "orospu" gibi hakaretleri sürüklemeden edemiyorum. çünkü bana koyan şeyler var. bu hakaretleri hak etmiyorsun ama ben de böyle bırakılmayı hak etmedim. bir mesajla siktirip gittin hayatımdan. gerçi pardon siktirmeden gittin. zaten sikseydim gitmezdin değil mi? sırf insan sevdiğini incitemiyor diye oldu bunlar. halbuki sana amın etrafındaki bir et parçasıymışsın gibi yaklaşsaydım ve götüne başına hunharca boşalıp bekaretini çekip çıkarsaydım beni böyle ortada yarrak gibi bırakmazdın. ama karakterim bu değil. sevdiğim kız için böyle şeyleri düşünemiyorum. allah belamı versin seni hala seviyorum kodumun orospusu.
ben bu yazıyı sana yazdım gerizekalı. nasıl bir insansın bilmiyorum. insan mısın onu da bilmiyorum. sevgilim değildin, hiç sevgilim olmadın ama ben senden hoşlanıyordum. sen de bana beni sevdiğini söylüyordun hep. aslında suç bende... nasıl oldu da kendimi kaptırdım bilmiyorum. niye o kadar yakın davrandın bana? niye o kadar güven verdin? hiç açık vermedin, iyi iş çeviriyormuşsun insanların arkasından tebrik ederim. gerçi en sonunda elinde patladı hepsi. en azından arkadaşlarımdan uzak durabilirdin değil mi? aptalsın... aynı anda beş kızı birden nasıl idare edebiliyordun? ve ben bunu nasıl anlamadım! her şeye rağmen, benim bunları öğrendiğim gün, sen yanıma gelip benimle konuşmak istediğinde, benim sana bağırarak senin mal gibi kalmanı sağlamam, arkamdan adımı bağırarak kala kalman bütün sinirimi aldı oracıkta. film gibi olmuştu... çok güzel olmuştu... tokat eksik kaldı ama idare et. ha bu arada inanılmaz uğursuz bir adamsın. o zamandan beri * yanıma yanaşan kimse olmadı. ben de kimseye yanaşma gereksinimi duymadım. şuanki sevgiline de üzülüyorum, kızın boynuzlarını taa buradan görüyorum çünkü. birden fazla kızla beraber olduğunda, boyun uzamıyor, popüler bir adam da olmuyorsun, iyi bir şey de yapmıyorsun. tam aksine yaptığın şey şerefsizlik. hani sana ettiğim küfürleri buraya yazsam, çaylak olurum. o yüzden yazmıyorum. zamanında çok ağladım senin yüzünden. tekrar tebrik ediyorum beni ağlatabilen tek adamsın. bir de, şimdi yürürken karşılaştığımızda aval aval suratıma bakman beni etkilemiyor. o abuk subuk yürüyüşünle, o gözlerini devire devire bakmalarınla çok dalga geçiyorum. ben bu yazıyı sana yazdım gerizekalı. söyleyemediklerimi söyleyip rahatladım!

işteböyleedit: o saçma sapan bakmalarının altında benimle konuşmak istiyor olman vardı biliyordum bunu ama cesaret edebileceğini düşünmüyordum... bugün sorduğun "naber?" soruna aldığın buz gibi bir "napacaksın!" sanıyorum yeterli cevabı verdi sana. avucunu yala bakalım şimdi.
bazen çok basittir cevapsız kalmak...
sana diyerek muhatap aldığın özneyi gösteren yazı türüdür.

sevgili oda arkadaşım. biliyorum. ineksin. çok ineksin. hatta okumadan duramıyosun ama önümde yapıp da kıskançlık damarlarımı evereste ulaştırmasan çok daha iyi olacak. sen her kitabı açtığında benim diziden bi bölüm daha izleyesim geliyo inadına. sanki ben dizi iledikçe, sen de ders çalıştıkça varmışsın gibi. yapma etme.
her gece 'on'da yatıp, her sabah 'on'da uyanıyorum. saatte ne ola ki?
çok kilo almış diyorlar senin için. zaar yeni sevgilin küskünü eksik ediyo senin.
sana yazmışlar bu yazıyı, hemde herkesler, iyi ama sen kimsin?
ben bu yazıları hep sana yazıyorum sevgili. arsızım da. sen bana bakarken yazıyorum hem de şu an. gülüşlerini gördüm bu gece. 192 saat sonra. sen güldün bahar oldu, sen güldün deniz koktu tüm dünya. saçların salındı karşımda sonra. dudakların beni sevdiğini söyledi defalarca. kıskandım şehrindekileri, hergün seni görebildikleri için. mesela sen yolda yürürken yanından geçen adam. ne şanslı, ya da seyyar satıcı simit aldığın belki. seninle mısralar yazıyoruz cemal süreya' nın dediği gibi; ama iyi ama kötü. yazıyoruz işte. yazdıklarımız yakışıyor bize, pembenin sana yakıştığı gibi, siyahın en aydınlık halinin sende olduğu gibi yakışıyor bize. bana uyanacağın sabaha ne az kaldı. ne az kaldı yüzünü avuçlarımın içine alıp gözlerine bakmama simsiyah. ne az kaldı kulağına fısıldamama hayallerimizi. ben bu yazıları hep sana yazıyorum sevgili. hep sana yazacağım. seni seviyorum.
kongre'de görüşür müyüz?
her şeyi toplarken bir peçete parçası ilişti gözüme, iyice solmuş aşınmıştı artık. atmaya kıyamadım.saçma belki,ama nelere tanıklığı var. hele üstündeki her bir damla nelere şahit.bi zaman çok fazla şey anlatmıştı o,eski soluk kağıt mendil parçası.tutup kendini getirtmişti sahibine.kim ne anlar değil mi?alt tarafı bir buruşuk mendil işte.
Küçükken, sırf yeni aldığımız kramponlarımız tozlanmasın diye ayak üstü şutlar çekmemeye gayret eder gibiydi sana olan hayallerim.
artık gözyaşlarım bile acıtıyor.
Sana tükettiğim kelimelerimi yok sayamıyorum. Engelleyemiyorum, bir yenisini daha ziyan etmeyi. Bilseydim, hiç yaşamazdım seni. Bizi hiç anlamazdım. Bilemezdim, biliyorum. Anlamadığım çok şey var. Aradan yıllar geçmiş olsa bile, bende bıraktığın yara her gün kanıyor. Geçer mi diye sormuyorum kimseye. ihanetin en ağırını yaşadım belki de. Değer miydi bilmiyorum. Biz, ikimiz, ruhlarımızı kanattık. Sonunda, arkamıza bakmadan uzaklaştık. Biz bittik. Biz, birbirimizden gidebildik. Suçlamak değil bu, sitem hiç değil.
Ben suskunluklarımı yaşamaya devam ediyorum ardından. içimdeki çıkmaz sokaklarda dolaşıp duruyorum. Gelmeyeceksin biliyorum. Gelme zaten. Bunu kaldırabilecek durumda değilim.
Ama, bir neden sorusu var aklımı kemiren..hiç sormayacağımı bile bile, yaşamaya mahkum ettiren.
sorun aslında bendeymiş iki lafına etkilenmişim.
hmmm evet.
insan bir şeylere emek verince karşılık almak ister.
alış-veriş meselesi bu. mesela, bir çiçek yetiştirmeye başlarsın.
suyunu verirsin, otlarını temizlersin, toprağını değiştirirsin.
ve hep güneşe bakar çiçeğin.
öyle güzel açar ki, alışveriş tamamlanır.
yani emeğinin karşılığını almışsındır.
bir insana bakarsın
yalnızdır, düşüncelidir, herkes bir şeyler söylerken o yalnızca düşünür...
ya da sana öyle gelir işte, neyse.
kendini onun yalnızlığına kaptırırsın.
sonra dersin ki, neden olmasın?
başlarsın emek vermeye...
verirsin de, zamanından verirsin, neşenden verirsin, sabrından verirsin...
ufacık bir gülümseme için her şeyini verirsin.
sonra ne olur? o çiçek gibi yapar, açtı açacak diye beklersin
beklersin de beklersin.
o seni en mutsuz anlarında güzelliğiyle büyüleyen, mutlu eden o çiçek değildir.
o, seni en mutlu anında tepetaklak eden bir insandır.
insan dediğin böyledir.
şimdi gelelim sadede;
sana verdiğim emekle bunun gibi binlerce çiçek yetiştirebilirdim
ve çok çok mutlu olabilirdim.
ama nasıl bir salaklık haliyse, insan durdurulamaz bir hale geliyor malesef.
bugünkü aklım olsa
binlerce çiçek tohumu alırdım.

not: aslında bu kadar sakin değilim ama o kadar komik bir durumdasın ki, gülmemek adına sakin kalmayı yeğliyorum. yazık sana, yazık ona. bunca zamandır beklediğim için yazık bana. hepimize yazık eden de sensin.
artık çok geç kızım hiç boşuna uğraşma bana ait cümleler aramam öpülmüş dudaklarında
keşke kirke olabilseydim topraklarına uğrayanları domuza çevirebilen. çekip gitme şansın olmazdı hiç.
dedim siktir.
kahvaltı sonrası içtiğim
ilk sigara gibi güzeldin
farklı sanmıştım seni oysa
sende beni zehirlemişsin

evet belki çok geç farkettim
hayatı öğretmekti görevin
yolun açık olsun sevdiğim
görev tamam gidebilirsin

ibnelere susmayıp geçtim
şerefsizi vurmayı seçtim
serseri demişti ya annen
senin o anneni s....
seni çok özlüyorum.

bir derdim olduğunda hep ağlarım bilirsin, duygusallık had safhada maalesef.

ağlayarak seni aradığımda sesindeki o tedirginliği, ”noldu” derkenki o telaşı özlüyorum.

başıma ne gelse anlatırdım sana. aile sorunlarımdan eski sevgililerime kadar her şeyimi bilirdin. hepsinde de yanımdaydın…

tek kelimenle düzelirdi sanki her şey, insanlar saatlerce dil döktüğünde bile tatmin olmayan ben, senin ”üzülme, kıyamam” demenle bitirirdim kafamdaki sıkıntıları.

sonra sen gittin, bunlar haftalarca gelmedi aklıma. çünkü zaten tek sıkıntım sendin.

bugün, yine ağlarken seni çok özlediğimi farkettim. keşke yine seni arayıp saatlerce ”böyle oldu” diye hıçkırarak anlatsam, sen bana ”hadi bi elini yüzünü yıka, 5 dakika sonra aradığımda böyle olursan kafanı kırarım” desen…

sonra sen aradığında yine hıçkırarak açsam telefonu, kızsan bana dakikalarca. hepsini özledim işte. neden yoksun?

bak ağlıyorum şimdi, neden teselli etmiyorsun? rehberime bakıyorum, en yakın arkadaşıma bile gösteremiyorum bu zayıf halimi. arayamıyorum işte senden başkasını, paylaşamıyorum kimseyle. senin adına geliyorum rehberde, sadece bakabiliyorum… bazen cesaretimi toplayıp türlü bahanelerle mesaj atıyorum belki. eski samimiyetinle cevap verirsin 'belki' diye.

ama olmuyor işte, 1 sene öncesine dönemiyoruz sevdiğim. en uzakken en yakın olamıyoruz birbirimize. düşünüyorum, kim girdi aramıza? o kızlar mı? sanmam. hepsiyle benim için kavga etmiştin, hatırlıyorum.

benim çevrem mi? o hiç olmaz. senin için herkesi karşıma almaya hazırdım ben zaten.

o zaman geriye tek bir şey kaldı. haluk levent'in dediği gibi 'dağlar mı yollar mı denizler mi engel..?'

sanırım buna cevabın evet. olsun, beklerim ben. acelem yok..
bu yazıyı okuyorsun ya başka işin gücün yokmuş gibi, neyse.
özlediğim ve özlenilebilecek her güzel şeyde sen varsın. çok sinirlendirsen de beni, 'git' diyemiyorum. nedir bunun anlamı, nedir seni, ben gibi yaşamamdaki sebep? sorguluyorum... uykusuzluk çare olmuyor.

o kadar bütünleşmişim seninle, her konu, her güzellik sende sonuçlanıyor. sonra kızıyorum kendime! sonu hüsran olursa, sende oluşacak büyük yıkımın telafisi olacak mı diye!? birden sakinleşiyorum, 'olsun ondan gelecek acı bile güzeldir' diyorum. anla işte bendeki yerini.

yaşama sevincimin son bulması demek, seni kaybetmem! bunu bilesin...

bir gün gitmek istersen, sadece sus ve git... pişman olacak ve döneceksin biliyorum.
geri gelmeye yeltendiğin vakit, o 'salak' diye düşünülen kişi, sana severek yaptığı fedakarlıklarla, göğsünü gere gere siktiri çekecek olan kişi olacak bunu da unutma.
gelmeler, gitmeler, acı çekmeler, sevinçlerle, sevmeyi yaşamak benim için 'sevmek'...

ya anlarsın, ya da ...
onların hepsinin, hepsinden, her birisinden,tanesinden,darısından, ayrısı gayrısından, tümünden çok sıkıldım. hadi kalk çıka gel, eski ucuz romanlar alalım, kadıköy'de kupasına tutunarak ısınacağımız,tarçınlı sahlepler yudumlayalım.