bugün

hayatımın anlamı olduğunu düşündüğüm anda çıktın karşıma. ama anladım ki koca bir boşlukmuş karşıma çıkan... şu an hayatımda bir bocalama yaşıyorsam bil ki sana olan sevgimden. günün birinde düşündüğünde ne alıp neler verdiğini, o zaman anlayacaksın beni kaybettiğini. tüm ortak ozelliklerimiz varken, boktan bir sebeple gittin yanımdan. beni, o küçük ellerimi ve kalbimi de sende bırakarak aldın gittin...şimdi karşına çıkan seni anlamayan odun gibi biriyle mutlu olacaksın ama kalbin acıyarak... şimdi ağlasam da fayda yok. hani demiştin ya, bu kapıdan çıkarsam geri dönüş şansım olur mu diye; evet hemde herzaman....
sen bana bir şey yazmadığın için ben de sana bir şey yazmadım.
sen benim bilinçaltımdaki şablonumsun.
(bkz: ben bu entry yi sana girdim)
aşk acısı çekiyorum diye senin gözünde asosyal bir looser olmuşum ya. höh!
yürürken ajandama yazmaya fırsat bulamadığımdan, senin için telefona yazıp kaydettiğim yazıyı şimdi buraya hiç değiştirmeden geçiriyorum.

"yabancı olduğum her yer memleketim aslında benim.. evet belki suretine yabancıyım ama yüreğin belki benim memleketimdir? hislerinin ırmaklarında ıslanmışımdır belki? belki de rüzgarın ulaşmıştır. hatta şuan yüzüme değendir? otobanlarından uzağım evet. aşina insanlardır hayatında, ya da soğuk yüzlerdir belki oradan geçenler. belki sen camlarına buğular bırakırsın seni görmesinler diye. ve dokunan her el, siler o buğuyu.. ama dokundurmazsın bilirim. işte yine o his.. sanki gittiğim her memleket sensin. ve benimsin. sanki dağlarına çıksam yormaz beni. sularına atlasam, boğmaz. ve gökyüzü sanki gözlerin. ağlarsan, ıslanırım buralarda.."

geçen gün karadeniz turunda gümüşhane'de kaldığımız sırada akşama doğru biraz yürüyüşe çıktık. yalnız kaldığımız ev ilin sonunda olduğu için etrafı pek şehirdeymiş gibi hissettirmiyor. her taraf dağ-tepe. tuhaf bir atmosferi var. aslında ben yalnız çıkmak istedim. lakin "bilmediğin yerde ne işin var" diyerekten izin vermediler. aslında hoşuma giden yanı da bu ya; böyle manzaraları olan yerlerde tek başıma bilmediğim yerlerde dolanmak.. onlarla çıkarsam istediğim tarafa gidemeyeceğimi biliyordum. ve istediğim yerde oturup, ajandamı çıkarıp yazamayacağımı.. ama mecbur birlikte çıktık. ne olur ne olmaz, ajandamı aldım yanıma. lakin fırsat bulamadım bir türlü. oysa tam havamdaydım. içimi doldurmuştu bir anda ortam. yine de boş gezmedim. geri dönerken telefonumu çıkardım ve yürürken seyir halinde bir şeyler yazdım. aslında daha uzun ve güzel yazabilirdim belki.. lakin vaziyet itibariyle, imkan dahilinde o kadar oldu. yürüdüğümüz yol şehirler arası yolun kenarıydı. bir tarafta yanımızdan arabalar geçiyor, diğer tarafta ise bir akarsu yol boyu uzanıyordu. ve ağaçlar.. o an içimden ne geldiyse, düşünmeden, muhakeme etmeden ve düzeltmeden yazdım. sadece hislerimi yazdım çünkü.. aslında hislerim daha geniş ve daha uluydu. anlatıma dökülmesi bu kadar olabildi.
güller kırmızıdır gökyüzü mavi. ve sen çok salaksın.
Sana söyleyecek bir şeyim kalmadı. Artık hiçbir cümleyi tamamlayacak gücüm yok. Belki utanç, belki yılgınlık bütün kelimelerimi alıp götürüyor. Böyle zamanlarda hayat, saçları kökünden kazınmış müntehir bir travestinin bileklerinden sızan sırnsıcak kandır, kimsenin el süremediği. Şimdi ucuz bir otel odasının küçücük tuvaletine sıkışmış bir hayatın eşiğinde duruyorum ve sana söyleyecek hiçbir şeyim kalmadı.

Nisan saldırıyor üzerime sevgilim. Nisan çalıyor bütün sözcüklerimi. Yüzünde parlayan güneş bir anda kaçıp, yaşlar boşalıyor gözlerinden. Ben nisan şaşkınlığında yitiriyorum öykünün geri kalan kısmını.
Nasıl bitiyordu? - iyiler nereye gittiler?

Kadınlar ve çocuklar nasıl kurtulacaklar?
Bir yağmur böylesine nasıl savurabilir bir insanı? Yağmur değil sevgilim, gözlerinden aktığımdan bu yana darmadağın üstüm başım. Saçlarında biriken kelebek kanatlarını talan ettiklerinden bu yana utanç kemiriyor kalbimi. Saçlarını işgal ettiklerinde kaçtığım sokaklarda düşürdüm şahdamarımı.

Şimdi yaşamak, ucuz ekmek kuyruğunda bekleyen bir genç kızın saklamaya çalıştığı yüzüdür.

Şimdi yaşamak, bebeğini terkeden bir kadının göğüslerinden akan hüzündür.
Nisan yığılıyor üzerime sevgilim.
Ansızın yağan bir yağmurun, avuçlarından düşen ölü kuşları topluyorum, sokak aralarında. Hiç bu kadar kimsesiz olmamıştım. Hiç bu kadar sensizlik akmamıştı damarlarımda. Böylesi bir yoksulluğa düşüşüm ilk kez.

Buralardan git istersen nisan yüzlü sevgilim. istersen buralardan git. Sana söyleyebilecek hiçbir şeyim kalmadı. Kaçamak sözlerle gizliyorum utancımı. Kimsesizliğimi kalabalık cümlelerde saklıyorum. Saçlarını işgal ettiklerinden beri yürümüyorum bu sokakları. Ölü savaşçıların cesaretinden merhamet dileniyorum. istersen git ve cesur bir kalbin ovalarında yürü. Cesur bir kalbin sabah rüzgarında saçların dağılsın.
Sana gözlerimde izi kalan son hayallerini vereceğim.
Sana parmak uçlarımda kalan son duamı vereceğim.
Sana kirpiklerimde takılı son bakışlarını vereceğim.

istersen artık git ve ben bir nisan gecesinin acımasızlığında, asla baştan sona söyleyemediğim bir dağ türküsünün sözlerine bırakayım kendimi. Sokaklara düşmüş kadınların heveslerinde yakayım kalbimi.
Nisan yüzlü sevgilim.
Ben bir çay bardağına sığınıyorum şimdilerde. Kahvede oturan yaşlı adamın filtresiz sigarasından yükselen dumana sığınıyorum. Caddenin kenarında bekleşen amelelerin, dirsekleri aşınmış berbat renkli ceketlerine mesela. Böylesi küçük, böylesi gözden uzak şeylere sığınıyorum anlayacağın. Savrulan hayatların, kimselerin görmediği küçük ayrıntılarına. Gösterişsiz yaşam öykülerinin korunaklı yalnızlığına bırakıyorum kendimi,
Konuşmak yaralarımı acıtıyor. Konuşmak bir ip gibi boynuma dolanıyor. Dilim dolanıyor bu sıralar. Sana söyleyebilecek bir şeyim kalmadı.
Aylardan nisan.
Dışarıda deli gibi bir yağmur, hazırlıksız yakalıyor herkesi.
Beklenmedik bir rüzgar sürüklüyor ne varsa önünde.
Ben bir rüzgarda sürükleniyorum.
Konuşmak yoruyor.
Dışarıda yağmur var ve gitmek için iyi bir gün.
Yağmur var ve herşeyi gizlemek için iyi bir gün.
Nisan üzerime yığılıyor sevgilim.
Ben...
Veda etmeye çalışıyorum...
Hepsi bu...

Tarık Tufan
ya gökyüzündeki ateş olursun
ya da içimdeki çocuk
ya sevgini ver bana
ya da sevilmeyi öğret..
Hayat bazen hiç olmadık zamanlarda karşına birini çıkarır.
O kişi hayatını anlamlandırır değiştirir.
Nefesin nefesiyle çarpışır.Tek bir nefes olur.2 Ayrı vücuttan çıkan tek
bir nefes.O nefeski bazen aşk yelkeninin rüzgarı olur alır götürür seni
uzaklara.Bazen de bir fırtına olur.Alabora eder tek başına koca okyanusta
çırpınan o gemiyi.
Nefesi doğru kullanmayı öyle öğrenirsin işte.Hayata tutunmayı yaşamaktan
zevk almayı öyle öğrenirsin.
Bazen uyanıkken rüya görürsün.Gerçek olamayacak kadar güzel,Rüya olamayacak
kadar özeldir.
Tenine dokununca hissedersin yaşadığını uyanık olduğunu.Gözlerine bakınca
kaybolursun derinliğinde.Sıcaklığını hissedersin ellerinde.
Bazen bu tüm olanlar gitmemen için sebep değildir.
Gitmek her zaman kaçmakta değildir.insan giderekte mücadele edebilir.
Şimdi karar verceksin.
Ya onunla kalıp aşık olduğun kişinin değiştini görecek eriyeceksin.
Yada onu onsuz sevip ceketini alıp çıkıp gideceksin..
Hiç düşmedim mi aklına ?

Ben hâlâ dolaşıyorum avare
Ne yaptıysam olmadı, ne çare
Unutamadım, gitti !

Ey aşk neredesin şimdi ?
Sen de mi terk ettin beni ?

uzun zamandan sonra ilk kez bu şarkıyla düştün aklıma, aklımdan çıkmıyorsun ya, böylesine özlediğimi hissetmemiştim bayadır demeliydim sanırım.beni benden aldı bu şarkı, darmadağın etti. ben senin, aklına düşüp düşmediğimden bi haber, avare dolaşırken,çaresizliğimden yakınırken kimi zaman, 'unutamadım gitti' demekle yetinebiliyorum ancak ve muhtemel ki aşkı da küstürdüm kendime, senden sonra nedense hiç uğramadı bana.
hangi yüzün vardı karşımda desem sana, bana hangi 'yüzünle' cevap verirdin?
susmamalıydın, sana 'konuş' diye yalvardığımda susmamalıydın. ben de orda terketmeliydim seni. yarım bıraktığım cümlelerimle, kırılmış kalbimle ayrılıp bir daha arkama bakmamalıydım. sonuç ne oldu şimdi, nedir değişen? yine koca bir gurursuz olarak suçlanan ben! beni cümle aleme rezil ettiğine mi yanayım, yoksa senin sevdana yarım bıraktığım hayallerime mi oturup ağlayayım? bir yuva kolay kurulmuyor deyip deyip gözyaşına bakmadan darmadağın ettiğin bu yuva üzerine oturup ağıtlar mı yakayım? yoksa kendi canıma mı kıyayım?
paranoyak bir yalnızlıkla başbaşa kaldığım bu gece, toprak kokusu eşliğinde yazıyorum sana bu yazıyı. her yanım boş, her tarafım derin bir yalnızlıkla örselenmiş durumda. ne farkeder peki artık, ne farkeder gelip onarsan yeniden bu yuvayı? eskisi gibi olmaz artık, buna zamanın gücü de yetmez üstelik. senin sevgin de.
olmadı, olamadı. Neşet ertaş ile geçen sensiz gecelerde ne alkol yetti, ne duman. oysa ki ne hayallerimiz vardı. herşey şimdi sensiz , herşey silbaştan. artık bu ev bana dar , bu şehir sensiz bir hiç...herşeyimizi bıraktım geride, gidiyorum. senden ve kendimden daha uzağa. başladığım yere. seninle hiçbirzaman birlikte olamadığım o şehre. kaderimi yeniden yazmaya, ekmeğimi yeniden kazanmaya, hayata 0dan başlamaya. kaybettiğim herşeyi geri alırken yanımda olmanı isterdim ,iyi günde kötü günde denildiğinde gözlerinde boğulmuştum ben. en zor anımda yanımda olmanı isterdim.çünkü ben seni gerçekten sevmiştim.
*
gözlerini yeni güne açtığın anda neyi görürsün ilk, ve hangi cümleyle başlarsın? ben seni görüyorum tam karşımda, ve kızıyorum çoğu zaman kendime. bu kadar kısa zamanda, ne oldu da vazgeçilmezlerinden biri haline gelebildi, belki de ortada hiçbir şey yokken, diye. hak veriyorum da ayrıca sana. senelerin hisleri birleşip bir nehir oldu da, her an beni boğmak istercesine çağlıyor mu içimde, diye düşünüyorum uzun uzun. sen varmışsın gibi davranıyorum yanımda; hiç tanımadığım halde, en derinlerinde hissediyorum bazen. belki kızıyorsun, biliyorum; fakat yazmadan edemiyorum, içimi dökemiyorum başka hiçbir türlü. bu yüzden okumayacağını bildiğim halde yazıyorum, yazıyorum...

dışarıda lapa lapa kar, buz gibi bir hava. bense sadece seni severek ısıtıyorum içimi. seni düşündüğümde yüzüme kondurduğum minik tebessüm ve içimdeki heyecanda, ya da o siyahın en siyahı gözlerinde buluyorum uzun zamandır aradığım bazı şeyleri; belki de kendimi. en çetin kışlar. bahar olup yeşilleniyor böyle zamanlarda. belki de bu yüzden kendimi şanslı hissediyor; bir daha hayran oluyorum sana, ve bende bırakığın güzelliklere.. gözlerimi her açtığımda, varlığın için teşekkür ederek başlıyorum yeniden yaşamaya..

seni, hikayeni ve yaptıklarını başkalarından öğrenmeye çalışmak çok ağır geliyor bazen. günlerimi öylesine yakınlarda, ama aslında bir o kadar da uzakta geçirmek; her gün görüyor olmama rağmen özlemenin ne demek olduğunu çok iyi bilmek o kadar zor ki.. ve tüm bunlara rağmen hiçbir şey yapamadan, gözünde gittikçe küçüleceğimi bilsem de, geri gelmeyeceğine inanmak bile istemiyorum gerçekten. o 'belki' vardır ya, insanın içini yiyip bitiriyor işte. öyle seviliyorsun ki...
seni çok seviyorummmmm.. seni seni ***
sıcağım sende,
kimyası sende gülüşümün.
oğlumun sütü, kızımın özü, güzel gözleri sende.
Susuyorsam, hiç konuşmuyorsam ve söylediklerine boş gözlerle bakıyorsam; üzülme... iyiyim ben! Saçlarıma takılıyorsa hayallerim, ruhum derin bir çöküntüyü yaşıyorsa bile geçer... Meraklanma sen! Geceleri uyuyamıyorsam, her yıldız kor gibi düşüyorsa eteklerime; endişelenme... Zaman gelir uyurum ben! içime akan öfkeyle saldırıyorsam sağa sola, kırıp döküyorsam içindekileri geçer... Sakinleşirim ben! Yeni bir başlangıç yapayım derken, bir yanım kederden azalıyorsa ve görmek acı veriyorsa sana; acele etme sakın... Bütünlenirim ben! Aynı şeyleri konuşup, farklı anlamlar çıkarıyorsak ve o anlamlarla kararıyorsak; üzülme... Aynı dili öğrenirim ben! Aynı ritmi yakalayamıyorsam seninle, şarkının sözlerini şaşırıyorsam; sinirlenme... Güzel bir ezgi olurum ben! Gecenin ayazını sen sanıyorsam ve yüzüme çarptıkça derin kesikler oluşuyorsa; vazgeçme... Biraz daha uğraşırsan parçalanırım ben! Sen öyle tepkisiz, sen öyle hareketsiz bekle? Mükemmel bir egoyla yaşa ve düşünme... Çırpınır çabalar, hallederim ben! Ben gülümsemeye çalışırken, kırılan yanlarımızı onarırken; sen öylece geç karşıma ve sus? Tepkisiz kal yine... işte o zaman arkama bakmadan giderim ben! Kendi vicdanını rahatlamak için yalanlar söyle kendine? Olgunlukla karşıla yaşananları? Gül geç içindeki yangına... Bilirim; vurdumduymaz tavırlarının gücüyle, iyileşirsin sen! Son kez söylemek istedim? Beni düşünme sakın... iyiyim ben!

alıntı.
ben özledim galiba seni...
gördüğüm her boş paketi sen sanıyorum.
seni seviyorum; ama sadece seni değil tüm erkekleri seviyorum. senden daha iyi biri bana çıkma teklifi ederse onun teklifini kabul ederim. yenisi gelene kadar idare ediyorum seni. kıymetimi bil. öptüm.
Çok değiştik be güzelim. biraz sen, biraz ben; en çok da bendeki sen...
kazım koyuncu’nun o harika şarkısını dinliyordum. gidiyorum…

nedensiz değil ama hüzünlendim. sözleri bir şeyi çok net anlatıyordu. bir ayrılığı. benim başıma geleni. şimdi o şarkıyı açın ve okuyun bunu.

ben bunu yaptım. sessizce. bir şey demeden. arkamı dönmeden şikayet edemeden. hiçbir şey almadan vermeden. gittim.

vapur. hayatımda ilk kez vapurun kıyıya yanaştığına sevinmiştim.ve göründü. o göründü. evet fazla güzel değildi. kısaydı. esmerdi. pekte şık giyinmemişti. ama kimin umurundaydı ki? be onun kişiliğine içtenlikle aşık olmuştum. neyse işte karşımdaydı.tüm güzelliği ile. kalbim çok hızlı atıyordu. çok hızlı. sıcaktı bir yandan da. izmir tabi olacak o kadar. elimde ki poşette ona hediye etmek istediğim kazağım vardı. elimle sım sıkı sıkıyorum poşeti. ellerim terledi. unuttum. acaba elini sıktım mı ki? aslında ilk fark ettiğim bakışları idi. o an anlamıştım. ters gidecekti. bakışları. beni mahvetti. kötü anlamda. çok kötü çok. an gibi yaşıyorum. süzüyor. evet. yakışıklı olmadığıma kanaat getirdi. konuşmuyor. telefonda da pek konuşmazdı ama bu başkaydı. arada ağzından kaçıyordu. ne demişti hiç hatırlamıyorum ama dış görünüşüm konusunda ağzında kaçırıyordu. söyleyemediklerini. anladım. daha iki üç adımda anladım.saçmalamalar başladı bende. kendi içimden de söyleniyorum. “lanet olsun lanet olsun” bir yanda da onunla konuşmaya çalışıyorum.10-15 dk dolaştık. oturduk. tekrar dolaştık. sıkıldı. anladım. aslında bu sondu. bu anlar sondu. birazdan gidecekti. bir yere oturduk. su aldım ona. midesinin ağrıdığını söylüyordu. tabi kide yalandı yoktu öyle bir şey. bir an önce kaçıp kurtulmak istiyordu. anlamıştım. karşısında elim ayağım birbirine girmişti.ve son cümlelerimi söyledim ona. aslında isyanımdı. dedim “ben diğer erkekler gibi olamadım kusura bakma”. diğer erkekler! diğerleri. nefret ettiklerim kıskandıklarım.

neyse kalktık. ben dedim ona. o demedi. eve git istersen. bugün burada bitsin dedim. oysa öyle olmayacaktı. 1 gün önce neler de düşünmüştük. ne hayaller kurmuştuk. neler de yapacaktık. hepsi olmayacaktı. hiç biri olmayacaktı çok iyi biliyorum. o metroya bindiğinde bir daha asla görüşmeyecektik. neyse. çıktık. 5 dakika kadar yürüdük. galiba saat kulesinin orada bir metro vardı. oranın giriş kapısına önüne geldik. ben çok net anlamıştım artık.bitmişti. beğenmemişti beni. yakışıklı bulmamıştı. hak vermek gerek doğrusu. ama anlamıyorum hala web cam da kaç kez görüştük gördü beni. peki şimdi neden böyle oldu ki. anlamıyorum. gerçekten anlamıyorum. neyse kapının önüne geldik. elimi sıktı. o sıktı ben uzatamadım. o an aklımdan geçen tek şey elime dokunduğu an ki sıcaklıktı. ama sondu. asla olmayacaktı başka zaman. arka bile bakamadım. döndüm önüme yürüdüm. yürüdüm.19 haziran cumartesi. bitmişti. arkama bile bakamadım. utandım. telefondan hemen mesaj attım. salak kafam metroda çekmeyeceğini akıl edemedim. bende otobüse bindim. kafa falan kalmadı. yanlış durakta indim. evi bulmak için saatlerce dolaştım. izmire yabancıydım çünkü. o arada da mesaj atıyordum. mesajlar soğuktu. çok soğuk. ben dedim. hadi de artık. de bitti de. bu ilişki burada bitti de. 1 gün önce sabah 5 e kadar telefonda konuştuğumuz her şey yalandı de. de ulan de. demedi. sadece bitti dedi. bir bok diyemedim. olmadı tek kelime yazamadım. yapamadım. evi bulup gittim. gözlerim doldu. ağlamak istiyorum. ama elin evi nasıl ağlıcaksın. yol yorgunuyum diye uyudum. gözlerimdeki yaşları herkesten saklayarak saatlerce uyudum. uyandığımda ise her şey bitmişti. canım yanıyordu. ilk kez çok yandı. ilk kez. bitti ama. yok artık. insanlığa olan tüm güvenimi de alarak gitti .
aslında başka birini seviyorsun canım. hatta formspringden o kıza garip garip şeyler yazıyorsun, biliyorum. bunu bana gelip söylesen ne iyi olur. böyle şeylere kızmıyorum ben. dediğin gibi çok anlayışlıyım. ciddiyim. bir dee o kızı sana ayarlayabilirim istersen.
bugün 40t otobüsündeki iri kıyım, ayıdan bozma, vücut geliştirmiş, ancak beyni gerilemiş adam! otobüse binerken sıranı bana vermiş olman, bizim aramızda bir şeylerin olacağını göstermez.
arkadan ben birinin pasosunu uzatırken sanki dilimizi anlamıyor gibi yüzüme bakman zaten geri zekalı damgası yemen için yeterliydi.
toplu taşıma araçlarına sığmayacak kadar şişiriyorsun kendini, sonra da rahatsız ediyorsun milleti. övendireyle delsek seni iner mi şişin acaba?