bugün

bugünkü yazısında bülent ersoy'la ilgili olarak, "güller kafaya kondurulmamış, kafa güllere kondurulmuş resmen" diyerek, inci ve muadili mecralarda ziyadesiyle sirküle edilen şablon, kalıp yaklaşımlara hakimliğini belli ettiğini gördüğümüz yazar..

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23364099.asp

bahsini ettiğim şablon, kalıp yaklaşımlarda nolaki, var ben hatırlayamamak onları, diyenler için bir iki örnekse şunlar..

-kadının memesi yok memenin kadını var.
-kadının popusu yok poponun kadını var.
-adamın yarrağı yok yarrağın adamı var..
Yardı *

bu hareket 2 gün daha sürsün ilk dönen yiğit bulut olur.

Dedi twiterdan.
https://twitter.com/ahmet...status/341165581208285184
ahmet hakan ı sevmiyorum. erol köseden nefret ediyorum. saldır ahmet hakan.
olayları hangi tvden izlediğini merak ettiğim yazar.

kendisi iki gündür olayların sona erdiğini ve gezi parkı'nda coşkulu kutlamaların olduğunu sanıyor.
ya o değilde bu adam sağcı mı? solcu mu? demokrat mı? muhafazakar mı? diye düşündüğüm şahsiyet, necidir, neye hizmet eder anlamadım ben. eskiden sakallı sakallı kanal 7'de ana haber bültenini ve iskele sancak programlarını sunardı sonra ne olduysa hürriyet gazetesi'ne attı kapağı bu hale geldi.
anlamak istemeyenlere ayarı vermiştir.
hala "2 ağaç için mi?" diyecek misiniz?

------- alıntı --------

Kimse anlatamıyor bari ben anlatayım
Merak buyurma usta, rahat ol. Böyle muhalefet partileri olduğu müddetçe sittin sene de geçse, sandıkta yine sen çıkarsın.

Sorun yok:
ihaleleri yine sen vereceksin. Köprüleri yine sen yapacaksın. Meydanları yine sen tanzim edeceksin. Yasaları yine sen çıkaracaksın. Eşsiz mimari bilginle anıtları yine sen dikeceksin. Milletvekillerini yine sen seçeceksin. Medyayı yine sen yönlendireceksin. işadamlarını arayıp yine sen hesap soracaksın. Kararları yine sen vereceksin.
Önce bir rahat ol ve derin bir nefes al.

*

Bu mesele , öylesi bir mesele değil usta .
Koltuk kapmaca oynanmıyor burada...

Sen bakma sana yandaş yazılan yazarların yazıp çizdiklerine...

Sen bakma cesaret edip sana gerçekleri söyleyemeyen danışmanlarına...

Sen bakma sana hep En iyisini siz bilirsiniz efendimiz demekten başka bir şey demeyen dostlarına...

Onlar gerçeği söylemiyorlar ya da söyleyemiyorlar.
Gezi Parkı hareketi...

Seni sandıkta deviremeyeceğini anlayanların sokakta devirme hareketi değil.

Seni hazmedemeyenlerin hazımsızlık gösterme hareketi değil.

Karanlık şahsiyetlerin askeri tahrik edip elinden iktidarı almaya çalışma hareketi değil.

Senin yaşam tarzına karşı başlatılan bir hareket değil.

Senin inancına karşı yürütülen bir hareket değil.

*

Bu hareket...
Öyle zannedildiği gibi acayip karmaşık, çözülmesi çok zor, karanlık odaklı, hileli, desiseli, kökü dışarıda, CHP li, iP li, empati yoksunu bir hareket de değil.
Çok basit bir hareket bu...
Çok yalın, çok anlaşılır, çok net, çok şeffaf, çok çocuksu, çok naif, çok hesapsız, çok gelişigüzel bir hareket.

*

Usta ... Sokaklara çıkan o çocuklar var ya o çocuklar... Sana şunları söylüyorlar:

Beni rahat bırak.

Parkta nasıl oturacağımla, metroda nasıl davranacağımla, nasıl yaşayacağımla, nasıl konuşacağımla, nasıl giyineceğimle, nasıl düşüneceğimle, nasıl yiyip içeceğimle ilgili saygılı ya da saygısız fikir beyan etme.

Beni azarlama... Üst perdeden konuşma...

Sen bizim babamız değilsin... Bize babalık raconu kesme.

Tut ki babamızsın... iki çocuğuna bile sözünü geçiremeyen aile babaları ortadayken, sen 75 milyon çocuğa nasıl söz geçireceksin?

Biz nasıl senin yaşam tarzına saygı gösteriyorsak, sen de bizim yaşam tarzımıza saygı göster.

ilk dönemler belirli sınırlar içinde kabul edilen, hatta bazen hoş karşılanan Kasımpaşalı/delikanlı üslubun, artık Kasımpaşalı/delikanlı üslubu olmaktan çıktı... Çünkü bu üslubu artık kendi haklı davanı savunmak için değil, hak arayanları rencide etmek için kullanıyorsun.

Bin türlü anlayışı, bin türlü inanışı, bin türlü kıyafet tarzını, bin türlü eğlence biçimini, bin türlü ahlak telakkisini, bin türlü tarih algısını, bin türlü rengi, bin türlü çiçeği tek bir potada eritemezsin. Bunu herkes istese bile yapamazsın... Teknik olarak yapamazsın... Vazgeç.

Sevdiklerime saygı göster.

Ayyaş deme, alkolik deme, çapulcu deme, Bunlar ideolojik deme.

Bir kişi, tek bir kişi hem mimari dehası, hem ahlak filozofu, hem meydan düzenlemecisi, hem Ortadoğu fatihi, hem gündem değiştirme şampiyonu, hem tıp doktoru, hem sosyal mühendislik gurusu, hem din âlimi, hem tarih bilgini, hem bağımlılık uzmanı, hem 75 milyonun yaşam koçu, hem de televizyon eleştirmeni olamaz... Olmaya kalkarsa bir yerde arıza çıkar. Vazgeç bu sevdadan.

Sana artık ancak Reuters muhabiri seni kızdırabilecek soruyu sorabiliyor... Medyayı baskı altına almaya çalışma... Bırak medya özgürce görevini yapsın.

Ben karar verdim, olacak deme... Sandıkta aldığın tüm oyları, sana beş yıl boyunca aklına eseni yapman için verilmiş genel bir vize olarak değerlendirme...

inat etme, müzakere et... Nefret ettirme, sevdir... Cepheleştirme, kaynaştır... Dediğim dedik deme, esnemesini bil... Sadece sana oy verenlerin başbakanı olma, oy vermeyenlerin de başbakanı ol...

Bize gaz sıkma... Bize gaz sıktırma...

Tertemiz bir öykü

GELiN hatırlayalım:

BiRiNCi GÜN: Öyle yalnızdılar, öyle azdılar, öyle desteksizdiler, öyle umutsuzluk içindeydiler ki Gezi Parkı nda... Dozerlere karşı hiçbir şey yapamayacak gibi duruyorlardı. Sırrı Süreyya nın dokunulmazlığı da olmasa dozerler ezip geçeceklerdi.

iKiNCi GÜN: Gece boyu orada kaldılar... Sabaha karşı en savunmasız oldukları anda hilal hareketiyle daldı polis Gezi Parkı na... Gazlar, çadır yakmalar, hoyratça uzaklaştırma çabaları falan...

ÜÇÜNCÜ GÜN: Yine şafak baskını... 1 Mayıs ı halletmiş, Emek te ödün vermemiş bir anlayış Gezi Parkı nda mı yenilecekti? Var gücüyle geldi üstlerine polis... Gaza boğdu ortalığı... Kuşlar bile kaçtı... Çevreledi parkı polis... Zafer onlarındı.

DÖRDÜNCÜ GÜN: Üçüncü gün bu zalimlik, orada olmayanların vicdanlarını öyle bir rahatsız etti ki biber gazı korkusu, polis korkusu falan bir tarafa bırakıldı... Korku duvarı aşıldı... Herkes Gezi ye koştu... Kimseyi tutmak mümkün olmadı...

BEŞiNCi GÜN: Gezi Parkı na girmeyi bile yasaklayanlar, bırakın Gezi Parkı nı, dokunulmaz kıldıkları Taksim i bile açmak zorunda kaldılar...
Sonrasını biliyorsunuz zaten...
Polis çekilince şenlik başladı.

*

Tertemiz bir öyküdür bu...
Öyle temizdir ki...
Vandalların, lümpenlerin, saldırganların, yakıp yıkanların, kaostan yararlanıp provokasyon çıkarmak isteyenlerin, Keşke birkaç kişi ölse diyen sapıkların, olayları saptırmaya çalışanların, durumdan yararlanıp öyküyü kendinin kılmak isteyenlerin kirletemeyecekleri kadar temizdir.

Zor tutulan yüzde 50 ye dair

EVDE zor tutulan yüzde 50 ile sokağa çıkan yüzde 50 arasında hiçbir irtibat kalmadı mı?

Evde zor tutulan yüzde 50 ile sokağa çıkan yüzde 50 arasında kız alıp vermeler, akrabalıklar, komşuluklar falan da mı yok?

Bir kardeşten biri sokağa çıkan yüzde 50 den, öbür kardeş evde zor oturan yüzde 50 den değil mi? Yok mu böyle bir şey? Kürt sorununu Kardeş kavgasına son veriyoruz diyerek kararlılıkla çözmeye çalışan irade, yeni kardeş kavgası tehdidiyle mi iş görecek?

Evde zor tutulan yüzde 50, azıcık serbest bırakılıp sokaklara çıkınca ne diyecek? Daha fazla gaz sıktır başbakanım, daha fazla faz sıktır mı diyecek? Evde zor tutulan yüzde 50 nin bu denli vicdansızlaştığı mı varsayılıyor?

Başbakan evde zor tutulan yüzde 50 nin başbakanı da, sokağa çıkan yüzde 50 nin başbakanı değil mi?

Evde oturan yüzde 50 niye zor tutuluyormuş? Sokağa çıkan yüzde elli, evde oturan yüzde 50 nin yaşam tarzına, inancına, giyimine falan mı itiraz ediyor?

Yüzde 50 ler hep çantada keklik olarak mı görülüyor? Sen ne yaparsan yap yüzde 50 hep itiraz edecek, sen ne yaparsan yap yüzde 50 hep arkanda duracak... Bu mudur yani? Hiç mi geçişkenlik yok? O yüzde 50 den bu yüzde 50 ye, bu yüzde 50 den o yüzde 50 ye kayılamıyor mu?

Sokağa talepler için çıkılmaz mı? Yüzde 50 talepler için sokağa çıkıyor... Peki evde oturan yüzde 50 hangi taleplerle çıkacak sokağa? Ne yani? Öbür yüzde 50 talepleri için sokağa çıkmasın diye mi sokağa çıkacak?

Evde oturan yüzde 50 de sokağa çıkan yüzde 50 de feraset sahibidir, arıza çıkarmaz, birbirleriyle çatışmaz ama yüzde 50 si adına konuşan maalesef aynı ferasette değil.

Bir toplumsal hareket karşısında sosyolojiyi devreye sokmak yerine yüzdelik hesapları devreye sokmak da neyin nesi?

Ne iş?

EĞER izi tozu kalmamış tarihi yapıların yeniden ihyası gerekiyorsa başta Vatan Caddesi ni genişletmek amacıyla Menderes in yıktırdığı sayısız tarihi cami olmak üzere yıkılan bütün tarihi camilerin ihyası gerekmiyor mu? Kışlayı ihya etmeye çalışanlar, neden tarihi camileri ihya etmeyi akıllarından bile geçirmiyorlar? ille de işin ucunda rezidans, otel ya da AVM mi olmalı?
Ne iş?

Her şeyi anlatan bir şey

ÇOK ama çok önemli bir detay...
Başbakan Erdoğan şöyle dedi:
CHP liler Kadıköy de miting yapacaklardı, sonradan vazgeçip Beşiktaş ta toplanmaya karar verdiler. Dedim, bırakın bakalım yürüsünler, kontrol altında götürün yürüsünler, ne diyecekler bir görelim .

*

Soruyorum:
Eğer Kadıköy deki mitingi bırakıp Beşiktaş ta toplanmak yasal ve hukuka uygun bir haksa, yetkililer bu hakkı verip vermemeyi Başbakan a neden soruyorlar?

Eğer Kadıköy deki mitingi bırakıp Beşiktaş ta toplanmak yasal ve hukuka uygun bir hak değilse Başbakan bu gayrimeşru harekete neye dayanarak izin veriyor?

------- alıntı --------
http://haber.gazetevatan....r-yazilir/543464/11/medya
zamanında twitter'dan melih gökçek denilen insanımsıyla kankeyta muhabbetleri yaparken bu aralar melih gökçek'in sokak ağzı bile olmayacak kadar bayağı twitlerine maruz kalmakta olan gazeteci. misal:

https://twitter.com/ahmet...status/341720105408925696

ayrıca bu aralar gerçekten yazılarında güzel tespitlerde bulunmuştur.. lakin hala bu adamın rengini anlayabilmiş değilim.
90 larda ülkücüler bazı imam hatiplilere siz karpuzsunuz dışınız yeşil içiniz kırmızı derdi.

aynısını ben bu yazara demek istiyorum. bildiğin karpuz. gominikliğe meyli var.
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23561141.asp
yanlışlarından dönmeyi bilen bir gazetecidir. bu özelliğini severim.
bugün ki yazısında, başbakandan özür beklediğini söyleyen yazar.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23649788.asp

hamiş: bu kadar cesur olmasını hiç bir şeye bağlayamıyorum.
son zamanlarda kaleme aldığı yazılar özellikle gezi olayları üzerinden hükümeti eleştirme işini biraz gönülsüz, yapmacık ve silah zoruyla yazıyormuş izlenimi veren şahsiyet. yazılarını okurken eskisi gibi zevk vermiyor.
okutan yazar. gezi olayları ve direniş ile ilgili gerçekten güzel yazılar yazmıştır. ayrıca programını izledim, adamın gözlerinde deli gibi bir mutluluk var. gezi ruhunu gerçekten hissediyor ve yaşanan olumlu her şeyden mutlu oluyor. destekliyor, anlıyor ve yazıyor adam...
zamanın dehrinde bir ramazan gecesi ömer tuğrul inançer'e "hocam tarikatlar nasıl kurulmuştur?" şeklinde bir soru sormuş hcanın kendine has sesiyle ve " efendim taraikatlar turşu mu ki kurulsun" şeklinde bir yanıt alıncabirkaç dakika kendine gelememiş şahsiyet. severim kendisini ama.
Bugünkü yazısıyla lafı gediğine oturtmuş köşe yazarıdır.

Bravo.
akp üzerinden eski mahallesindeki tipleri aklamaya kastıran gazeteci. ne denli başarılı olur bilinmez zira şu an çok umutsuz ve çaresiz gözüküyor.
hürriyet teki yazısında rte nin çanak tencere tava vs çalanları ihbar edin, çağrısına karşı " akp seçmeni muhbir değildir " diyerek uzun, ağdalı bişeyler karalamış..

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/23775678.asp

he beyaz çoraplı hakanım he, onlar sütten çıkmış ak kaşık. kamalarla palalarla sağa saldıranlar akpli değildi zaten jüpiter den gelmiş dengesiz gökte yerde debelenen varlıklardı değil mi?

şunu açıkça görmek lazım, akp seçmeni dediğinin bir kısmısı ölü. yani mesela herhangi x şahıs seneler evvel toprağın altına girmiş ama seçmen listesinde canlı gösteriliyor, onun adına birileri ampül partisine oy basıyor, bunu cümlem alem de biliyor inkar etmenin anlamı yok.
bununla beraber kumanyalara bağımlı olan doğurduğu 8 10 çocuk başına aldığı yardım paralarıyla yan gelip yatan tek bir faturasını dahi ödemeyen ve bunu senelerdir sürdüren sürdürmeye kararlı aç tembel bir kitle de mevcut.

onun haricinde o kitlenin içinde taliban tayfası var. hizbullahçı tayfa var. el kaideci tayfa zaten var velhasıl tüm domuzbağcıların payları var. bikaç dönem önce pkk partilerine oy verirken kumanyalarla envayi çeşit hediyeyle su tesisatı olmayan eve verilen beyaz eşyalarla oyları satın alınmış kitle zaten var ki bir çoğunun ağzından tayyib bise gürdüstanı kurucagh heval tecenin bölünmezi yagindir dediklerini tv kanallarında duyuyoruz.

hal böyleyken onlar sütten çıkmış akkaşıktır, hepsi candır şöyledir böyledir demenin manası var mı? bu tipler bırak ihbar etmeyi iftira dahi atabilecek tıyniyetteler birader bırakınız bu duygusal teraneleri..
burhan altıntop.
ben de değiştim, beni de alın aranıza, diyerek den laik elitler tarafından yanağından makas alınması, saçının okşanması, dekolteli laik avratlar tarafından egosunun okşanması için yırtındı.
şeyin göğe erdi mi lan? bi insan sırf iki tane meme görmek için bu kadar mı yanar döner olur...
akp'ye de ,laik kesime de yaranma gibi derdi olmadığını düşündüğüm yazardır.
bugünkü yazısıyla şakirtlere bayağı koymuş olan yazar. bu yazıya bir şakirt cevap versin yeminle mars' ta yaşamaya başlayacağım.
severim sayarım. görsem tokalaşırım yani.

yazılarına gelince bana sanki mevcut iktidarla taşşak geçiyormuş gibi geldi. hele ki şu yazısını gördükten sonra. taşak geçiyor dediysek sallamıyor anlamında değil. ters noktalardan dokunduruyor.

http://www.hurriyet.com.t...d&utm_medium=facebook
ak parti yanlısıyken birden rüyasında atatürkü mü görmüş ne ak parti karşıtı olan yazar.
kimseye eğilmeden dosdoğru gazetecilik yapan adam.
kılıçdaroğlu'nu konuk ettiği programında "gerekirse türkiyeye dış müdahele olmalı" demiş zaatsız muhtarem.

başı sağ olsun.
hürriyet gazetesi'nde okumaktan zevk aldığım bir yazar.