bugün

Evliyânın meşhûrlarından. ismi Ahmed bin Âsım, künyesi, Ebû Ali ve Ebû Abdullah'tır. Antakya'da doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. Âilesi Antakya eşrâfından îtibâr edilen kimselerdi. 853 (H.239) senesinde vefât etti.

Ahmed bin Âsım Antâkî'nin gençliği ilim tahsili ile geçti. Zâhirî ilimlerde olduğu gibi bâtınî (kalb) ilimlerinde de yüksek derecelere yükseldi. Ebû Süleymân-ı Dârânî'nin sohbetlerinde kemâle geldi. Tebe-i tâbiîn neslinden olup, Fudayl bin Iyâd ve Hâris-i Muhâsibî gibi zamânının en büyük velîleri ile görüştü. Bişr-i Hafî ve Sırrî-yi Sekatî'nin akranlarındandır. Ahmed bin Ebi l-Havârî'nin üstâdı kabul edilir.

Ahmed bin Âsım hazretleri keskin firâset sâhibiydi. Ebû Süleymân-ı Dârânî onun için "kalplerin avcısı" buyurmuştur. Yâni kalp hastalıkları ve tedâvileri ile ilgili tesirli ve çok mânâlı sözleri vardır.
Ahmed bin Âsım Antâkî buyurdu ki:

"Ben öyle bir zamâna yetiştim ki, o vakit islâm, başlangıcındaki gibi garib oldu. Hak söz de garib oldu. Bir âlim özlenip yanına gidildiği zaman, o, hürmeti seven, başkan olma arzusu ile dolup taşan, gönlünü dünyâya kaptırmış olarak görülür oldu. Âbid (çok ibâdet eden) birisine gidildiği zaman, ibâdet bilgilerini bilmeyen, büyük düşman şeytan tarafından mağlub edilmiş birisi olarak bulunur oldu. Diğer insanların durumu zâten mâlûmdur. Evet, insanlar dünyâlarına mağlûb olmuşlar, arzu ve isteklerine uymuşlar, kendilerini beğenir duruma düşmüşler, dünyâlıkları için cimri, dinleri için çok tâvizkâr ve müsamahakâr olmuşlar, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmekte gevşeklik göstermişlerdir. Başlarına gelen musîbetlerden dolayı, kazâyı zemme(kötülemeye) kalkışmışlar, şehvetlerine dalarak, dünyâda huzursuz olmuşlar, kalpleri taş gibi katılaşmış. Niçin yaratıldıklarını unutmuşlardır. Halbuki, bu dünyâya Allahü teâlâya kulluk için geldiler. Bu dünyâ bir imtihân yeridir. Evet, insanlar Allahü teâlâya tevekkülü, Allahü teâlâya güvenip dayanmayı da bırakmışlar. Altın ve gümüş peşine düşmüşler. Onlar meclislerde toplantılarda, süslü sözlerle konuşmaya çalışırlar. Gadap (hiddet) zamânı kibirli bir edâ ile bağırıp, çağırırlar.

Şimdi, kendi zamânınıza bakın. insanlar nasıl? Ey basîret sâhipleri! ibret alınız. Ey Allahü teâlâya îmân eden akıl sâhipleri!Allahü teâlâya şükür vazifesini yapmayıp, arzu ve isteklerini tercih edenler, mes'ûl olacaklar, kıyâmet gününde mâzeret beyan edemeyeceklerdir. Allahü teâlâdan gelen nîmetleri çok görünüz; "Yâ Rabbi bol bol verdin." deyiniz ki şükür etmeniz mümkün olsun. Nefsinize fırsat vermemek, affa kavuşmak için, yaptığınız ibâdet ve tâatı az görünüz. ihlâslı amel yapabilmek için gafletten çok sakınıp, uyanık olunuz."