bugün

şu anda olup biten tartışma insana bir şeyler katmaktadır. ayar da gırla gitmektedir.
tanım:m.ali birand'ın sunduğu program.
siyaset meydanından daha etkili bir tartışma olmaktadır bugun yapılan yayında.
bu akşam daha iyi gitse de zaman ne gösterir bilinmez.
an itibariyle coşan programdır , kendimi tutamayıp stüdyoya gidecegim en sonunda , ne güzel bir program yahu!

tanım ; bu sene 22. yılını doldurmakta olan program.
denyonun birinin haçlı irtica haçlı irtica diyerek bişeyler saçmaladığı program. bi'de yemin etti bu sözlerden sonra. show yapmaya çalışan aklına sçayım. aldın alkışı aferin lan.
görünüşe göre işini bilen program. bir tarafa ciddi ciddi siyasal islamcıları, diğer tarafa tam anlamıyla tuncay özkan laiklerini koymuşlar. haçlı irtica falan... necla arat ise hiç bir profesör görünümü vermedi bana neyse...
an itibariyle tartışma türbandan aleviliğe döndü, ancak hala "seviyeli" bir tartışma.
biraz önce kanal d'de yayınlanmış olan tartışma * programı. insanların birbirine ne kadar saygısız olduğu gözler önüne sermiştir. ayrıca, üniversitelere türbanın girdiği zaman * ortalığın ne kadar karışacağını da gözler önüne sermiştir; gerek türbanın üniversiteye girmesini desteklemeyen öğrencilerin, türbanlı öğrenciler mikrofonda konuşurken ayaklarını yerlere vurmasıyla, gerek türbanının üniversiteye girmesini destekleyen öğrencilerin, diğerlerine bağırıp, çağırmasıyla.
erol manisalı gibi bir insan programda olmasaydı sonu n'olurdu acaba..
insanların çeşit çeşit olduğunu gösteren program. bir türbanlı kız çıkıp tehditvari tavırlarla insanları azarlarken, bir başka türbanlı kız(yukarılarda oturan) arkadaşlar lütfen kavga etmeyelim, nolur, hepimizin görüşü farklı olabilir, oturup güzel güzel konuşalım da anlayalım birbirimizi gibi tatlı konuşmalar yapmıştır. türban karşıtlarından da çok mantıklı ve güzel konuşanlar olduğu gibi zırvalayanlar da yok değildi.
ayrıca bayan konuk enteresan bir anı nakletti, türbanlı bir kız kendisi ile konuşurken, aslında siz de haklısınız hocam, bizim istediklerimiz gerçekleşince siz böyle açık şekilde gelemeyeceksiniz buralara, demiş. doğru mu yanlış mı bilemem.
programda beni sıkan nokta kimse kimseyi dinlemedi ve kimse kimseye cevap vermedi. bir erkek, türbanlı kıza, doktor olsan beni tedavi edecek misin diye sordu, kız "siz bilmezsiniz ben kanada'da yaşadım 7 sene orada yok böyle şeyler" dedi, ne dediğini kimse anlamadı. hadi bu neyse, daha önemli bir sorun şuydu, bazı insanları gayet mantıklı olarak şöyle dediler; bizim türbanla derdimiz yok, tabii istediğiniz gibi giyinin, ama şu anda siyasi bir oyunun aleti oluyorsunuz, bunu isteyerek yapmıyorsunuz ama durum bu, buna cevap olarak öndeki türbanlı kız din düşmanı ve darbe destekçisi olmakla itham etti onları.
türbanlı kızlar konuşurken ayaklarını vuran elemanlar da tam olarak, kimse kimseyi dinlemedi tezimin örneklerindendir.
tartışma programının nasıl olmaması gerektiğini göstermiştir.

dinci bir tane oğlan bir tane kız
ve dinci olmayan bir tane oğlan bir tane kız öğrenci getirecekler,

4 5 tane de siyasi olmayan yazar, bilindik kişi getirecekler.

böyle tartışacaklar.

bu iş böyle yapılmalı kısacası.
taraflı ve dar görüşlü bir sunucunun sunduğu program.sunucusun hangi fikrdeyse tüm olayları bu program sayesinde dilediği gibi temiz halkımıza aktarma imkanını sunan bir program..
ne kadar gerizekalı varsa hepsini bir araya toplayan program.

bir sunucu düşünün ki adı mehmet ali birand olsun, yılların gazetecisi, yorumcusu, olağanüstü bir insan; ve bu kişi kalksın turbanlı bir öğrenciye -sen laik misin?- diye sorsun.

bir insan evladı böyle bir soruyu kafasında nasıl kurar allah aşkına?

birbirini dinlemekten aciz gençler, kutuplaşmış fikirler, öğrenciye -sus!- diye çemkiren akademisyenler, profesörler, vekiller.. nedir kuzum alıp veremediğiniz?

işte yapıldı istenenler, hedef başarıyla tamamlanmak üzere..

islamı iliğine kadar özümsemiş gençlerle, ataturke bağlı turk genci! evet bu akşam hepsi aynı yerde toplanmıslardı.

tek bir kişi orda adam gibi laflar edecekti ki onu da susturdular. sahte islamcılardan, sözde laiklik yanlılarından bahsedecekti..

-ben ölecek olsam türbanlı doktor beni tedavi edecek mi? gibi aptalca fikirleriyle tükürmeyecekti etrafa.

ortadoğudaki vahşetten bahsedecekti. ya oradaki insanların özgürlükleri diyecekti? birilerinin maşası oldugunuzun farkında mısınız ey düşünmekten mahrum, beyin kıvrımlarının arasına nifak tohumu kaçmış gençler diyecekti.

diyecekti, diyecekti de bu memlekette böyle lafını dizerler boğazına adamın, şayet gerceklerden bahsediyorsa.

ya her şeyi geçerim de, atatürk'ü zerre anlamayıp atatürkçülük oynayanları gördüm ya cidden canım sıkıldı ya..
ne kadar komik insan bu emre aköz.

ya da başbakan.

ne büyük zırva: "devlet laik olur birey olmaz"

cancağzım,

devletinin laik olmasını benimseyen kişiye "laik" derler!

kelimeleri anlamayı bile beceremiyorsun daha da, "adam oldum" diye geziniyorsun.
mehmet ali birand tarafından sunulan ve bu sene 22. yılını kutlayan programdır.dün yayınlanan programda türban tartışması yapılmıştır.salonda bulunan küçücük bir öğrenci grubunda bile çıkan tartışmalar türbanın serbest olmasıyla nelerin gerçekleşebileceğini görmemize vesile olmuştur.bir türbanlı öğrenci çıkıp "ben kemalist değilim ben laik değilim." diyebilmiştir.akp milletvekili ise türkiye'nin bir islam ülkesi olduğunu kabul etmiştir.bilimden,sanattan bahseden türbanlı öğrenciler "türbanımı çıkarmam.boğazımı keserim ama ona dokundurtmam. diyebilecek kadar sığ düşünebilmiş ve bunu dile getirebilmiştir.
akp zihniyetini gözler önüne seren program olmuştur.

başörtülü bayanlar ise gayet açık bi şekilde niyetlerini belli etmişlerdir yazıklar olsun.
dün akşam türkiye'nin ne halde olduğunu gösteren program.bir yanda,laiklik karşıtı,''bize bunları yapanları yargılayacağız'',''başörtüsü benim namusumdur,ölene dek namusum kalacaktır''diyen gençler,diğer yandan,orada çoğunlukta olan,yalnız türkiye genelinde azınlıkta olan,''şeriat karşıtı dinsiz goministler''.program zaten,önümüzdeki günlerde,üniversitelerimizdeki ortamın nasıl olacağının bir aynası gibiydi.benim tahminim,özellikle devlet üniversitelerinde,60-70'lerdeki kavga ortamına geri dönülecek,devlet üniversitesi diyorum çünkü,zaten bu senenin başından beri,bilgi üniversitesinde,türban serbest!,bazen lütfedip,derste çıkartıyorlar,onun haricinde,kantinde,bahçede,serviste heryerde türbanlı kızları görebilirsiniz,yeditepe yada başka bir,özel okulda da,durumun iki ''cık cık'',bir ''olmaz ki şekerim!''den öteye gideceğini sanmıyorum.devlet üniversitelerindeki durum içinse,öngörüm biraz daha karanlık,öncelikle başı açık olan kız öğrencilerin ve onların yanındaki erkek öğrencilerin arkasında,70'lerdeki gibi soldan esen bir rüzgar yok.çevreden onlara destek veren,onların saflarında mahalleler yok.herşeyden önemlisi belli bir ölçüde,tünelin ucundaki ışığı gösterecek,az biraz,bu konularda teorisyenlik yapacak,hüseyin inan yada mahir çayan gibi isimler,üniversite kantinlerinde artık yok.yani odtü'de 10.000 tane dev-genç'linin arandığı günler artık tarihin tozlu raflarına kalktı,önümüzdeki günlerde fırat üniversitesinde yada gazi üniversitesinde aranan 10.000 tane şeriatçı görürmüyüz,bilemem?yalnız ne olursa olsun,bundan sonra(türban serbestliği karanının yürülüğe gireceğinin,herhangi bir engellemeye takılmayacağını varsayarak) (bkz: 1960 askeri darbesi) (bkz: tarih tekerrürden ibarettir) (bkz: #2939000).bu karardan sonra elbette ki,başı açık kız öğrenciler baskı altına girecektir,ileriki safhalarda,belki kantinlere alınmayacaklar,belkide derslere sokulmayacaklar,işin kötüsü verecekleri bir,mücadelede kalmadı,bu safhadan sonra,35 milyon kişiyle,üniversitelerin önünden geçerken,''işte burası hain yuvası''diye bağıran polisle,kim mücadeleye girer,kim karşı çıkar muamma?atatürk'ün bursa nutku'nu okuyup,ülkesini kurtarmak isteyen,işkenceyi göze almış,3-5 tane idealist genç dışında,mücadele verecek kişiler aramak,saçmalık.peki geriye hangi çözüm kalıyor,şeriatı direk olarak kabul mü edeceğiz?bu soruların cevabını da mümkünse,71 ve 80'de darbe yapan kişiler versin,çünkü ülkemizdeki sol siyaseti tamamiyle öldüren,bırakın sosyalist-komunist düşünceleri,ortada sosyal-demokrat bile bırakmayarak,ülkemizi dini akımlara sevk eden,kendileridir.ülkemizin bugünkü hali için ise,ne akp'ye oy verenlerden nede akp'den hesap sormamız gerekir,hesap vermesi gerekenler bu iki darbenin ve olası bir 2008 darbesinin sorumlularıdır.
çok üzülürek bir kez daha;
(bkz: #2939000)
(bkz: tarih tekerrürden ibarettir)
dün akşam itibariyle* son günlerde* hummalı bir şekilde tartışılan türban sorununu üniversite öğrencileriyle birlikte masaya yatırmış olan program. dün akşamki bölümü türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını savunan* öğrencilerle karşı görüşteki öğrencileri aynı çatı altında toplamış ve oluşturulan bu tartışma platformunda ortaya atılan bazı görüş ve demeçlerle hayli dikkat çekmiştir.

işte programda yaşanan ilginç tatışmalardan biri:

türbanlı bir kız konu hakkındaki görüşlerini söylüyor. konuşması bittikten sonra mehmet ali birand kıza ilginç bir soru yönetiyor:

- peki siz laik misiniz ?

kız cevap vermekte bir dakika bile tereddüt etmiyor:

- hayır değilim !

anında protestolar yükseliyo tabi. ve o anda belki de bu konuya dair söylenebilecek en demagojik söylem türbanlı kızın ağzından çıkıyor:

- arkadaşlar ben laik olmak zorunda değilim, devlet laik olur, bireylerin ise böyle bir zorunluluğu yoktur.

ilginçtir bu söylem medyanın bu ve benzeri konulardaki "ne şiş yansın ne kebap" duruşuna ironk bir örnek olarak mehmet ali birand tarafından da onaylanıyor ve devleti bireylerden bağımsız bir organizasyon olarak gösteren bu söylem televizyon ekranlarında kutsanıyor...

özetle türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasını savunan kesim laik olmadığını açıkça dile getirebilecek kadar yüzsüz ve ne yazık ki türkiye de laik olmayan bu beyinler tarafından üretilen düşüncelerle oradan oraya savrulup durmaya mahkum gibi gözüküyor. görünen o ki kısa süre sonra bu ülkede laiklik de tartışılır olacak... ha bu arada bakın türkiye cumhuriyetinin genel niteliklerini anlatan t.c. anayasası'nın ikinci maddesi ne diyor:

MADDE 2. - Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
dün akşamki türban konusunun tartışıldığı salonda olduğu gibi tahammülsüzlük sınırların zorlandığı bir ortam üniversitelerin içine de aynı şekilde yansırsa vay bu türkiye'nin haline dediğimiz program. şimdiden seksen öncesi gençliğin içinde bulunduğu terör ortamına hazırlanın, kask alın, eve erzak toplayın vs..vs..
Dün geceki yayınında konuşmacılar arasında yer alan akpli vekilin türban yasağının kaldırılmasını ''avrupa değerlerini paylaşan türkiye'' mottosuyla seyirciye anlatmaya çalıştığı programdır. Bu sebeple beni bir hayli güldürmüştür. Ey sevgili akpli mebusum benim,avrupa avrupa diye yırtınıyorsan önce 301'ini değiştir de medeniyet gör biraz. Zira türban konusunda MHP ile anlaşmanın bedeli olarak 301.madde konusunda ayağını sürüklemek zorunda kalmanızla ve buna rağmen üniversite gençliğine çıkıp da ''türban yasağını kaldırmak avrupa birliği hedefine atılmış bir adımdır'' ayağında sözler sarfetmekle sadece kendinizi acınası bir duruma düşürdüğünüzden haberiniz yok. eğer kaygı uygar bir ülke olma kaygısıysa siyasi tandanslarınıza göre değil objektif bir duruşla her soruna eşit medsafede eğilmelisiniz ama o da sizde ne gezer?

Türban yasağı destekçisi değilim, ben de kamu hizmeti alan/veren ayrımını destekliyorum ama dün gece gördük ki türbanlı hanımefendilerin bir kısmı uzlaşma yanlısı değiller ve bu konuda fedakarlık etmekten kaçınmaktalar. DÜnkü yayında şunu çok iyi anladım ki bu gerilimde sadece ulusalcı kesilmiş şahin bakışlı,atmaca cevalliğindeki ve kemalizm tekelcisi kesim değil; bilerek veya bilmeyerek açık açık din temelli faşizm destekçileri de bulunmaktadır. Yazık ki bu faşist güruh yüzünden sadece inancı gereği başını kapamak isteyen, dünkü 32.gün yayınında konuşan birkaç üslup sahibi ve sağduyulu başörtülü bireyler de bu hengame içinde, o gerici güruh yüzünden güme gidecektir. ''Allah sonumuzu hayır etsin'' demekten başka çare yok...
dün akşamki programda türk gençliğinin halini gözler önüne seren programdır.

öyle bir durumdayız ki, kimse birbirini dinlemiyor, o konuşurken, öteki atlıyor, ayaklarını yere vuruyor veya atışma havasında geçiyor.

haçlı irtica kavramını literatüre sokan eleman ne kadar geri zekalı ise, üniversitelerde türbanın özgürleşmesi gerektiğinden dem vurup üzerine 13-15 yaşındaki kızları örnek gösterip -13-15 yaşındaki kızların ne işi var orada?- üzerine bir de "bu yasakcı zihniyet, psikolojik işkence odaları kuranlar yargılanmalı" diyen zat da o kadar geri zekalıdır.

türban yasağının üniversitelerde kaldırılmasını sağlayan yasa değişikliğine destek verenlerden oluşan grup, bu yasaya karşı olduklarını çünkü, türbanın sadece üniversitede değil, kamu alanına da girmesini istemektedirler ve yasayı eksik bulduklarını söylemektedirler. bu işin bu noktaya geleceği çoktan belliydi, yani "bu olay sadece üniversitelerle sınırlı kalmayacak" diyenleri sonuna kadar haklı çıkaran bir geceydi.

o kadar konuşmada 3 tane adam gibi konuşan vardı, tekerlekli sandalyede oturan genç, türbanlı olan gencimizin "oligarşik elitler" suçlamasına "ben bir inşaat işçisinin çocuğuyum! benim sorunum senin inançların çerçevesinde türban takman değil, benim sorunum senin türbanla üniversiteye girmen de değil, benim sorunum kendi siyasi emmelleri için sizi kullananlardır, siz farkında olmadan o kişilere destek veriyorsunuz, farkında olmadan kendinizi kullandırıyorsunuz" diyerek muhteşem bir ayar vermiştir. diğer taraftan, bilgi üniversitesi psikoloji öğrencisi olduğunu söyleyen türbanl bir kız muhteşem bir konuşma yapmıştır ve yakışıksız şekilde ilerleyen tartışmaya ayar vermiştir. bir de sütçü imam üniversitesi'nden geldiğini söyleyen enç, devrim yasalarına ve anayasa'nın 174. maddesine atıfta bulunarak bu anayasa değişikliğinin yasal olmadığını somut bilgi ve belgelerle ortaya koymuştur.

türbanlı öğrencileri ayaklarını yere vurarak yok sayan denyolar gibi, türbana karşıt açıklamalar yapan gençler de türbanlı ve türbanı destekleyen öğrenciler tarafından sözlü tacizlerle konuşmaya engel olacak denyoluklarda bulunmuşlardır.

bir de türkiye'de oluşan tablo gerçekten inanılmaz boyutlara gelmiştir. evet laiklik, anlamsal olarak dinsizliktir ve "kişiler laik olmaz, devletler laik olur" gibi bir cümle anlam kargaşasında doğrudur, ancak, bir kişi "ben laikim" dediğinde, bu "ben dinsizim" manasına gelmez, devletin laik düzenine inanma ve onu muhafaza etme amacındaki kişiyi ifade eder. devlet gibi bir organizasyon canlı bir organizma değildir ki, "ben laikim" desin. bunu devletin bir parçası olan bireyler dile getirir.

diyelim ki, "kişiler laik olmaz, devletler laik olur" cümlesi sonuna kadar doğru ve açık bi cümledir e aynı kişi nasıl olur da çıkıp, kamu alanına dini kisve altındaki siyasi bir simgenin girmesini isteyebilir? o zaman laik devlet düzeni nerede kaldı? böylesine çelişkili cümleler kurmayı da herhalde kanada'da öğrendi ablamız.

bir yandan 18 yaşını aşmış, kendi kararlarını verebilen bir kızımıza kıyafet konusunda baskı yapılamaz deyip, 13-15 yaşındaki kızlarımız üniversite önünde coplandı örneğini vermek de hakikaten tuhaf olmuştur. 13-15 yaşındaki çocukları kullanan adamlar çıkıp, özgürlük demokrasi dersi vermeye kalkmışlardır.

mehmet ali birand'ın ise böylesine bir konuda herkese 1 dakika verip "soruma cevap ver, girsin mi girmesin mi?" şeklindeki konuşması ise gariptir. bu millet "evet mi, hayır mı" şeklinde tartıştığı için, cumhurbaşkanı'nı halkın seçmesi referandumuna "parlamenter demokraside ne gibi zararlar ortaya çıkarabilir, götüreceği, getireceklerinden az mıdır, fazla mıdır?" gibi tartışmaları yapmadan girmiştir. ülkeyi ciddi kaosa sürükleyen konular sadece "özgürlük, demokrasi, halk" gibi kavramların içine sıkıştırılıp tartışılmadığı için, kimse kimseyi dinlemeden kendi bildiği yolda gidiyor.

bugün çekincememiz nedir? laik düzenin yara alması çünkü, bu örtünme yasağının kalkması üniversitelerde kalmayacak! bu kamu düzenine girdiği zaman devletin laik düzeni sarsılacak! bir yandan "ben laik değilim, devlet laik" de diğer yandan "bu yasak kamu çalışanları için de kaldırılmalı" de. recep tayyip erdoğan muhalefetin değil, necip türk milletinin eline vermiştir çelik çomağı, hep beraber oynuyoruz! o da o fırça bıyıklarının altından kıs kıs gülüyor bizlere. bir de garanti veriyor hazret; "sadece üniversitelerle sınırlı kalacak! kanayan bir yaraydı, yarayı tedavi ediyoruz" diyor. yara tedavi falan edilmiyor, daha da derinleştiriliyor ki, içine sağlam dolgu yapılsın ilerki yıllarda. 5 sene sonra "e kardeşim devlet bu çocuklara milyonlarca lira yatırım yaptı, devlet bu çocuklardan yararlansın" denilip, kamu yasağı da kaldırılacak ve o günün akp'lileri de "tabi canım özgürlük" diyecekler, recep tayyip erdoğan bugün söylediğini unutacak belki de "ben böyle bir şey demedim" diyecek yüzü kızarmadan, tıpkı geçmişte söylediklerini bir unutup bir hatırladığı gibi... "kanayan bir yara var, göz yaşlarını durdurmalıyız" edebiyatıyla kamuya sokacak. bugünün tatlı su demokratları da o gün gelince, sular bulanınca, daha büyük kaoslar doğunca bakalım ne diyecekler? bugün türban meselesi sebebiyle okula gitmeyen öğrenci oranı, toplam üniversite öğrencisi sayısının %1'i bile değil. madem inanç özgürlüğü, türkiye nüfusunun %20'si olan alevi insanlarımızın dini inaç özgürlüğü neden yok? çünkü amaç özgürlüğün meyvelerini yemek değil, çünkü demokrasi bir amaç değil, araç!

bu yasağı üniversitede delerseniz barajın patlatılıp şehrin sel altında kalmasını yaşarsınız. 4 yıllık lisans programı için "örtüm, alıp verdiğim nefes kadar değerlidir" değerlendirmesinde bulunanlar, 4 yıl sonra belki de ömür boyu yapmak istedikleri bir meslek için çok daha sert olacaklardır. tayyip erdoğan türban meselesini ispanya'da hamile bırakmıştır, nur topu bir kaosumuz yakında doğacaktır.
dün gece yayınlanan programın tekrarı veriliyor şu an. izlemek isteyenlere duyrulur. ilginç bir tartışma var öğrenciler arası.
8 şubat 2008 tarihli yayını için söylenebilecek tek bir şey var:

(bkz: izlemesi çok zevkli lan)
mab'ı sevmemek için yeterince neden varken, son canlı yayın performansıyla oh oh suyundan da koy dedirten program.alakasız onlarca insanı bir arayı getirip, hadi bakayım öpüp koklaşın(iç ses: inşallah birbirinizi yersiniz)demeyi yayıncılık sanan bir sunucu, tahammülün t'sinden,konuşma ve dinleme adabından uzak seyirci güruhu ve konuklar. hayır kabul etmiyorum,burda görünen kimselerin işte üniversite gençliğimiz şeklinde genelleştirilmesinden utanç duyuyorum.onlar üniversiteliyse ben değilim. çok da umursamayacaklar bunu elbette, umursamadıkları pek çok şey gibi.
herkesin aynı anda konuştuğu bir sırada, tüm ses hohahuhahoa gibi bir uğultudan ibaretken, mehmet ali birand'ın bir öğretmen edası ile öğrencileri azarladığı, az önce aslan kesilen tüm öğrencilerin bir saniyede sus pus olduğu bir program yaşanmıştır dün gece.