bugün
- zeynep bastık'ın beyaz külodu22
- birlikte diyete başlayalım mı9
- bayburtta picasso'ya ait ünlü tablo yakalandı18
- yazarların romantiklik seviyesi25
- realite manipülasyonu20
- profesörün sokak köpeği saldırısına uğradığı ülke26
- dini bütün bir kızı etkilemenin yolları21
- yazarların kendilerini tanımlama şekli13
- anın görüntüsü14
- izmir 3 koşuda hangi at gelir8
- kanka olmak istediğiniz yazarlar25
- menzil cemaatinin 17 milyar serveti olması22
- yazarların gurur duydukları özellikleri16
- filistin meselesi bizim milli meselemizdir20
- chatgpt9
- kadınların katlandığı eziyetler14
- sözlük yazarlarının akşam yemekleri11
- izmirde 5 çocuğun öldüğü yangın13
- gül gibi kokan sözlüğün ağır abisi21
- belediye konserleri yasaklansın10
- mesai saatlerinde entry girenleri cimere bildirmek8
- israfa son vermek için yapılması zaruri olan 3 şey33
- müslüman diye hamas'ı savunmak13
- judas'ın ölmesi8
- 17 yaşında bmw vs 3 yaşında egea9
- kedimi kim yedi1'in ölmesi13
- güvenmemeyi nasıl öğrendin10
- peter parker'ın mutsuz olması13
- reis deyince akla ilk gelen23
- günün sözü9
- mel mel vs eylulsabahi40
- özlem zengin21
- gece yatarken kurulan hayaller16
- tanışmak istediğiniz yazar14
- bazlama açmayı bilmeyen kız10
- bir erkeğin bağımlılık yapabilecek özellikleri8
- ölsem helvamı hangi yazar yapar22
- sana şimdi ne mesajlar geliyordur17
- eskiamaeksikbiri21
- b12 takviyesi10
- yazarların en çok sevdiği aylar22
- puura11
- sözlük kızlarının bugünkü kombinleri22
- sigara içen insan aptaldır19
- thusnelda10
- amk diyen kezo8
- sevgilisinden yeni ayrılan kız11
- şalgam suyu10
- sokakta görülen kediye naber lan demek9
- larisalisa13
yoksulluğun,imkansızlığın içinde kazanılmış hurafelere dayandırılmayı haketmeyecek kadar temiz türk olmamdan gurur duymamı atalarıma hayran olmamı sağlayan zafer
edit:hakkında entry girilmesine gerek olmayan olaymış
edit:hakkında entry girilmesine gerek olmayan olaymış
bişiler yazılmayı 18 mart geçtikten sonrada hakeden zafer
(bkz: çanakkale savaşı)
hem karada hem de denizde elde edilen çok çok çok büyük bi zafer.hatta bu zafer sayesinde rusyada bolşevik ihtilali çıkmıştır.
masa basi oyunlari ile ya da kahpece yontemlerle vatan kurulamayacagi, bir toprak parcasinin vatan olarak kabul edilmesi icin ne tur fedakarliklar yapildigi nice vatan evlatlarinin, ana kuzularinin can verdigi ve bir milletin yoktan nasil var olundugunun acik ve net resmidir.
su karanlik gunlerde kahpe pusulara yatip aga babalarinin kucaginda turkiye'ye kin kusanlarin,
entel olmak ugruna tarihi destanlarla dolu bir irka camur atanlarin,
kuyruk acilarini bu ulkeyi yipratarak cikarmaya calisanlarin,
her kotu hadiseyi turklere yorumlayan irzi kiriklarin,
atasina, vatanina, milletine, ulkesine sahip cikmayan bayraksizlarin,
araplardan medet uman yobazlarin,
soviyet devriminden feyk alan arsizlarin,
kalin bagirsaklarindan kendilerine ulke siniri cizen asalaklarin,
gozune sokulmasi gereken zafer.
sehadet serbetini icen her kahraman bu vatan evlatlari tarafindan unutulmayacak minnetle, sukranla ve rahmetle anilacaktir. allah; gazi mustafa kemal pasa ve nice isimsiz mehmetciklerin ruhunu sad eylesin. allah hepsinden razi olsun. bize boyle sanli ve serefli bir zaferi yasattiklari icin.
su karanlik gunlerde kahpe pusulara yatip aga babalarinin kucaginda turkiye'ye kin kusanlarin,
entel olmak ugruna tarihi destanlarla dolu bir irka camur atanlarin,
kuyruk acilarini bu ulkeyi yipratarak cikarmaya calisanlarin,
her kotu hadiseyi turklere yorumlayan irzi kiriklarin,
atasina, vatanina, milletine, ulkesine sahip cikmayan bayraksizlarin,
araplardan medet uman yobazlarin,
soviyet devriminden feyk alan arsizlarin,
kalin bagirsaklarindan kendilerine ulke siniri cizen asalaklarin,
gozune sokulmasi gereken zafer.
sehadet serbetini icen her kahraman bu vatan evlatlari tarafindan unutulmayacak minnetle, sukranla ve rahmetle anilacaktir. allah; gazi mustafa kemal pasa ve nice isimsiz mehmetciklerin ruhunu sad eylesin. allah hepsinden razi olsun. bize boyle sanli ve serefli bir zaferi yasattiklari icin.
birinci dünya savaşında kazandığımız tek kesin zaferdir.tarihin en büyük zaferleri arasında gösterilen mohaç meydan zaferi gibi zaferlerden çok daha üstün bir zaferdir. çünkü o zaferlerin önemli zaferler olmasını sağlayan imkanların bolluğudur. çanakkale zaferi ise yokluklar içinde kazanılmış neredeyse imkansız bir zaferdir. işte bu yüzden tarihin en büyük zaferlerindendir.
Aç ve perişan halkın dişinden tırnağından artırarak devletine kazandırmak istediği ve parası peşin ödenmiş iki savaş gemimize ingilizler göz göre el koymuş, tüm ültimatomlarımıza rağmen paramızı geri ödememişler ve bu gemilere daha sonra askerlerini doldurarak Çanakkale' ye yollamışlardır.
Enver Paşa' nın Alman hayranlığının bize 500 bin vatan evladına ve bir imparatorluğun tasfiyesine neden olmuş, Almanlarla yapılan gizli anlaşmanın kabinedeki bakanlardan bile gizlenmiş, aradan yüz yıl geçmesine rağmen yabancı hayranlığı hastalığımız geçmemiş, sadece hayran olunanlar değişmiştir.
Sultan Abdülhamid'in olayları kırk yıl önceden görmüş, Çanakkale'deki tabyaları güçlendirmiş, elden geçirmiş, Bazı yeni tabyaları inşa ettirmiş, O'nun yaptığı çalışmalar savaşın seyrini değiştirmiştir. ingilizler daha savaş ilan edilmeden Seddülbahir'i bombalamışlar ve 86 şehit vermişizdir.
Avustralya ve Yeni Zelanda gençleri "Avrupa'yı Almanlardan kurtarmak ve Avrupa'nın özgür kalmasını sağlamak propagandasıyla toplanmışlar, Bu gençler daha önce Gelibolu denilen yerin adını bile duymamışlardır. ikinci çıkarma için savaşa giden bir Avustralya askerine nereye gittiğini soran bir yaşlı adama "Türkler buraya gelip yerleşecekler, onları öldürmeye gidiyoruz" demiş, bu söz üzerine yaşlı adamın binlerce kilometrekarelik çöle doğru baktığını ve "Eee gelsinler ne olacak ki burada yer çok" demiştir.
Padişahın savaş ilanını duyan ve Avustralya'da yaşayan iki zenci müslümanın, Türklerle savaşa giden birliğe ateş açmış ve orada şehit edilmişler, Orada bulunan ve olayı yaşayan Avustralyalıların bu olayın nedenini uzun süre anlayamışlardır.
ingiliz-Fransız donanması Gelibolu öncesi 200 yıldır hiç yenilmemiş,dünyanın gelmiş geçmiş en iyi donanması olarak bilinmiş, bu donanmanın bayraklarını gören Türklerin topukları yağlayıp kaçacaklarını düşündüklerini, daha da trajik olanı bu düşünceye saplantı derecesinde inanmışlardır.
ingiliz-Fransız donanması seksen parça gemiyle boğaza saldırmış, gemilerden birinin adının "Agamemnon", Agamemnon ise binlerce yıl önce Truva'ya saldıran Yunan ordusunun kalleşçe yöntemler kullanan komutanının adıdır.
Agamemnon'un yaşadığı topraklarda doğmasına rağmen kanının son damlasına kadar Türk olan ve kendisini Anadolulu hisseden Mustafa KEMAL'in Çanakkale zaferi sonrası öldürülen Truva kahramanını "Hektor'un intikamını Aldık" diyerek Truvalıların bizim için ne anlama geldiğini en güzel şekilde ifade etmiştir.
ingilizler sabah saatlerinde girdikleri boğazı ellerini kollarını sallayarak, canlarının istediği her yeri bombalayarak geçebileceklerini zannetmişler, Akşam beş çayını Marmara denizinin ortasında içmeyi planlamışlar ve istanbul üzerine bahisler kurmuşlardır.
Şair deyince insanların aklına terbiye ve insanlık sahibi yüce kişiliklerin geldiği (Mehmet Akif ERSOY gibi, ingiliz şairlerin de hem de yüksek ideallerle savaşa katılmışlar, bu ideallerini günlüklerinde "Lokum ve halıları yağmalamak, Ayasofya'nın çinilerini sökmek, istanbul'un en güzel lokantalarında balık yemek" olarak yazmışlardır.
Yüzlerce yıl Osmanlının ekmeğini yemiş olan ve Osmanlıdan sadece saygı ve hoşgörü görmüş olan gayr-i müslimler, ingiliz-Fransız donanmasının gelmekte olduğunu haber alınca istanbul'da sevinç gösterileri yapmışlardır. tehlikeli gelişmeler karşısında devleti yönetenlerin başkenti Eskişehir'e taşımayı düşünmüşler, hatta gerekli binalar ayarlanmış, gitmesi için teklif götürülen devrik Sultan Abdülhamid'in bu teklife şiddetle karşı çıkmıştır, "Biz istanbul'u alırken Bizans imparatoru kanının son damlasına kadar savaştı ve öldü Ben ondan daha mı az şerefliyim! Gelirlerse burada savaşır ve ölürüz" demiş, bu sözler üzerine payitahtın utandığını ve istanbul'da kalmaya karar verdiğini, Direkten dönen bu
düşüncesizliğin belki de askerimiz üzerinde korkunç bir moral çöküntüsü yaratmıştır.
Osmanlı Devleti' nin elinde sadece 26 deniz mayını kalmış, Nusret (Yardım) gemimizin kaptanının (Tophaneli Hakkı Binbaşı ) mayınları nereye ve ne zaman bırakması gerektiğini bir gece önce rüyasında bir yüce kişi tarafından
kendisine bildirilmiş, Bu mayınlar hiç akla gelmeyecek biçimde Ertuğrul koyunda kıyıya paralel olarak dökülmüş, ingilizlerin boğazı defalarca dikine kontrol etmelerine rağmen bu mayınları tespit edememişlerdir. çünkü Nusret'in bu mayınları son mayın kontrolünden sonra sabaha karşı bırakmıştır.
Donanma boğazı geçmeye başladığında düşük top menzilli Fransız gemileri taktik gereği tabyalarımızı şaşırtmak için öncü atışlar yapmışlar daha sonra arkalarından gelen uzun menzilli ingiliz gemilerine yol açmak için kenara kaymışlar, Bu kayma esnasında kıyıya paralel yerleştirilen mayınlara çarpmışlar, büyük bir panik yaşanmış olup, ortalık karışmıştır, gemiler birbirine girmiş, 200 yıldır yenilmeyen dünyanın en büyük donanması iki saatte dağılmış, Türkler batan düşman gemilerindeki savunmasız askerlere ateş etmeyi bıraktıkmışlar ve diğer gemilere ateş etmişlerdir. Bunu gören ingiliz komutanları muhtemelen kendileri tersini yapmış olacakları için olaya bir anlam verememişler, Her fırsatta bize insan hakları, medeniyet, modernite tokatları patlatanlar o gün aldıkları bu insanlık dersi karşısında şok geçirmişlerdir.
Edremitli Seyit Onbaşı, Topun ağzına mermi süren vinç tesisatı bombardımanda kullanılamaz hale gelince "Ya Allah Bismillah" diyerek üç tane 275 kiloluk mermiyi tek başına arka arkaya kaldırarak yatağa sürmüş ve ateşlediğini, bu işlemi yapabilmesi için her defasına üç basamaklı metal bir merdivenden çıkması gerekmiş, üçüncü atışta ingilizlerin "Ocean" zırhlısının dümenini parçalamışlar, dümeni kırılan "Ocean" sarhoş bir serseri gibi mayınlara sürüklenmiş bir mayına çarparak havaya uçmuş ve yirmi dakika içinde batmıştır. Bu olayın ertesinde bölük komutanının Seyit Onbaşıyı çağırmış, aynı mermiyi kaldırmasını istemiş, ancak Seyit Onbaşının bunu başaramayacağını ifade ettiğinde Komutanın "Bu merminin tahtadan bir maketini getirsinler, Bu yiğidin fotoğrafını çeksinler" diye emir
vermiştir, bu fotoğra Seyit Onbaşının günümüze ulaşan tek fotoğrafıdır.
Cumhuriyet kurulduktan çok sonra Mustafa KEMAL'in Edremit'i ziyareti sırasında Seyit Onbaşıyı sormuş, Kaymakam dahil kimsenin bilmediği, Kaymakamın Seyit Onbaşı'yı Mustafa KEMAL'in huzuruna çıkarmadan önce kılığını beğenmeyip, tıraş ettirip takım elbise giydirmiştir, bu olayın Mustafa KEMAL'i derinden yaralamış Kaymakam dahil orada bulunan herkesi azarlamıştır. Seyit Onbaşı ölene kadar ormancılık yaparak sefalet içinde perişan yaşamıştır. Nusret Mayın gemisi yakın zamana kadar Mersin'de demirli kalmış ve ömrü dolduğu için jilet yapılmasının planlanmış, sırf bu ihtimalin bile
Türk Milleti adına yüz kızartıcı bir utanç levhası olarak kalacağını, birkaç vatanseverin çırpınışıyla şimdilik bu olayın durdurulmuştur.
ingilizler 18 Mart faciasının suçlusu olarak mayın taramacıları sorumlu tutmuşlar, Hepsini kurşuna dizdirmişler, savaş bittikten yıllar sonra her iki ordu arşivleri açıklanıp gerçekler öğrenilince bu askerlerin ailelerinden özür dilenmiş, tazminat ödenmiş, iade-i itibar yapılmış ve şerefli birer asker olarak öldüklerini ilan edilmişlerdir.
ingiliz-Fransız ortaklığı boğazı donanmayla geçemeyeceklerini anlayınca onlara geçit vermeyen Türk topçularını arkadan ele geçirerek temizlemek için çıkarma harekatı yapmaya karar vermişler, bunun için Mısır' da piramitlerin dibinde, sömürgelerinden getirdikleri on binlerce askeri toplayıp "Nasıl olsa orada Türklerle işimiz çok kolay olacak" diyerek bu askerlere baştan savma bir eğitim vermişler, Burada toplanan askerler 16 farklı ülkeden gelmişlerdir, Aralarında Müslümanların bile olduğu, daha sonra bu askerlerin savaş esnasında kandırıldıklarını anlayıp taraf değiştirdikleri, Burada toplanan askerlerin büyük çoğunluğunun çapulcular gibi davrandığını, kahire sokaklarında yapmadıkları rezillikler kalmamıştır.Mısırda toplanan askerler kayıtlarını tutan bir katibin sürekli "Australia and New Zealand Army Company/ Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birliği" yazmaktan sıkılmış pratik bir çözüm olarak bu kelimelerin baş harflerini alarak ANZAC kısaltmasını bulmuşlar, bu kısaltma dünya tarihine geçmiştir.
ingilizlerin çıkarma harekatını ellerine yüzlerine bulaştırmışlar, akıntı ve hava durumu dahil yaptıkları hiçbir hesabın tutmamışlar, aralıklarla çıkmaları gereken geniş kumsala değil, dar bir koya ve kalabalık bir şekilde çıkmak zorunda kalmışlar, karşılarında ise Ezineli Yahya Çavuş ve 62 kişilik takımı dışında hiçbir birliğimizin olmamıştır.
Türk ordusunun başındaki Alman Liman Von Sanders Paşa'nın çıkarma beklenen bölgeleri kasıtlı olarak yanlış hesaplamış, ingilizleri ve Türkleri olabildiğince birbirine kırdırarak ingilizlerin dikkatini bu bölgeye çekmeyi, bu sayede Avrupa'da savaşan Alman askerlerinin karşısında daha zayıf bir askeri güç olmasını ve Alman birliklerini rahatlatmayı
amaçlamış, bu gizli hesabın her iki taraftan da 500 bin cana mal olmuştur, bu ispatlanamamış bir iddia olmakla birlikte , Tüm savaş boyunca Liman Paşanın hiçbir askeri tahmininin tutmamış, aradan yüz yıl geçmesine rağmen bu şüphe hala kafaları kemirmektedir.
Çanakkale savaşlarındaki en büyük askeri dehalar Mustafa KEMAL ve Esat Paşa' dır, düşmanın her hamlesini doğru tahmin etmişler, yaptıkları kritik hamleler ve aldıkları cesur kararlarla savaşın seyrini değiştirmişler, gelişen olaylar neticesinde askerlerinin de yüksek güvenini ve hayranlıklarını kazanmışlardır, bir işaretleriyle emrindekilerin hiç düşünmeden ölüme koşmuşlar, ingiliz ve Fransız Kurmaylarının bu kadar zor şartlarda çarpışan Türk ordusunun bu kadar akıllıca sevk ve idare edilebilmesine anlayamamışlar, Zaten onlar tüm savaş boyunca olan biten hiçbir şeyi anlayamamışlardır.
Enver Paşa' nın Alman hayranlığının bize 500 bin vatan evladına ve bir imparatorluğun tasfiyesine neden olmuş, Almanlarla yapılan gizli anlaşmanın kabinedeki bakanlardan bile gizlenmiş, aradan yüz yıl geçmesine rağmen yabancı hayranlığı hastalığımız geçmemiş, sadece hayran olunanlar değişmiştir.
Sultan Abdülhamid'in olayları kırk yıl önceden görmüş, Çanakkale'deki tabyaları güçlendirmiş, elden geçirmiş, Bazı yeni tabyaları inşa ettirmiş, O'nun yaptığı çalışmalar savaşın seyrini değiştirmiştir. ingilizler daha savaş ilan edilmeden Seddülbahir'i bombalamışlar ve 86 şehit vermişizdir.
Avustralya ve Yeni Zelanda gençleri "Avrupa'yı Almanlardan kurtarmak ve Avrupa'nın özgür kalmasını sağlamak propagandasıyla toplanmışlar, Bu gençler daha önce Gelibolu denilen yerin adını bile duymamışlardır. ikinci çıkarma için savaşa giden bir Avustralya askerine nereye gittiğini soran bir yaşlı adama "Türkler buraya gelip yerleşecekler, onları öldürmeye gidiyoruz" demiş, bu söz üzerine yaşlı adamın binlerce kilometrekarelik çöle doğru baktığını ve "Eee gelsinler ne olacak ki burada yer çok" demiştir.
Padişahın savaş ilanını duyan ve Avustralya'da yaşayan iki zenci müslümanın, Türklerle savaşa giden birliğe ateş açmış ve orada şehit edilmişler, Orada bulunan ve olayı yaşayan Avustralyalıların bu olayın nedenini uzun süre anlayamışlardır.
ingiliz-Fransız donanması Gelibolu öncesi 200 yıldır hiç yenilmemiş,dünyanın gelmiş geçmiş en iyi donanması olarak bilinmiş, bu donanmanın bayraklarını gören Türklerin topukları yağlayıp kaçacaklarını düşündüklerini, daha da trajik olanı bu düşünceye saplantı derecesinde inanmışlardır.
ingiliz-Fransız donanması seksen parça gemiyle boğaza saldırmış, gemilerden birinin adının "Agamemnon", Agamemnon ise binlerce yıl önce Truva'ya saldıran Yunan ordusunun kalleşçe yöntemler kullanan komutanının adıdır.
Agamemnon'un yaşadığı topraklarda doğmasına rağmen kanının son damlasına kadar Türk olan ve kendisini Anadolulu hisseden Mustafa KEMAL'in Çanakkale zaferi sonrası öldürülen Truva kahramanını "Hektor'un intikamını Aldık" diyerek Truvalıların bizim için ne anlama geldiğini en güzel şekilde ifade etmiştir.
ingilizler sabah saatlerinde girdikleri boğazı ellerini kollarını sallayarak, canlarının istediği her yeri bombalayarak geçebileceklerini zannetmişler, Akşam beş çayını Marmara denizinin ortasında içmeyi planlamışlar ve istanbul üzerine bahisler kurmuşlardır.
Şair deyince insanların aklına terbiye ve insanlık sahibi yüce kişiliklerin geldiği (Mehmet Akif ERSOY gibi, ingiliz şairlerin de hem de yüksek ideallerle savaşa katılmışlar, bu ideallerini günlüklerinde "Lokum ve halıları yağmalamak, Ayasofya'nın çinilerini sökmek, istanbul'un en güzel lokantalarında balık yemek" olarak yazmışlardır.
Yüzlerce yıl Osmanlının ekmeğini yemiş olan ve Osmanlıdan sadece saygı ve hoşgörü görmüş olan gayr-i müslimler, ingiliz-Fransız donanmasının gelmekte olduğunu haber alınca istanbul'da sevinç gösterileri yapmışlardır. tehlikeli gelişmeler karşısında devleti yönetenlerin başkenti Eskişehir'e taşımayı düşünmüşler, hatta gerekli binalar ayarlanmış, gitmesi için teklif götürülen devrik Sultan Abdülhamid'in bu teklife şiddetle karşı çıkmıştır, "Biz istanbul'u alırken Bizans imparatoru kanının son damlasına kadar savaştı ve öldü Ben ondan daha mı az şerefliyim! Gelirlerse burada savaşır ve ölürüz" demiş, bu sözler üzerine payitahtın utandığını ve istanbul'da kalmaya karar verdiğini, Direkten dönen bu
düşüncesizliğin belki de askerimiz üzerinde korkunç bir moral çöküntüsü yaratmıştır.
Osmanlı Devleti' nin elinde sadece 26 deniz mayını kalmış, Nusret (Yardım) gemimizin kaptanının (Tophaneli Hakkı Binbaşı ) mayınları nereye ve ne zaman bırakması gerektiğini bir gece önce rüyasında bir yüce kişi tarafından
kendisine bildirilmiş, Bu mayınlar hiç akla gelmeyecek biçimde Ertuğrul koyunda kıyıya paralel olarak dökülmüş, ingilizlerin boğazı defalarca dikine kontrol etmelerine rağmen bu mayınları tespit edememişlerdir. çünkü Nusret'in bu mayınları son mayın kontrolünden sonra sabaha karşı bırakmıştır.
Donanma boğazı geçmeye başladığında düşük top menzilli Fransız gemileri taktik gereği tabyalarımızı şaşırtmak için öncü atışlar yapmışlar daha sonra arkalarından gelen uzun menzilli ingiliz gemilerine yol açmak için kenara kaymışlar, Bu kayma esnasında kıyıya paralel yerleştirilen mayınlara çarpmışlar, büyük bir panik yaşanmış olup, ortalık karışmıştır, gemiler birbirine girmiş, 200 yıldır yenilmeyen dünyanın en büyük donanması iki saatte dağılmış, Türkler batan düşman gemilerindeki savunmasız askerlere ateş etmeyi bıraktıkmışlar ve diğer gemilere ateş etmişlerdir. Bunu gören ingiliz komutanları muhtemelen kendileri tersini yapmış olacakları için olaya bir anlam verememişler, Her fırsatta bize insan hakları, medeniyet, modernite tokatları patlatanlar o gün aldıkları bu insanlık dersi karşısında şok geçirmişlerdir.
Edremitli Seyit Onbaşı, Topun ağzına mermi süren vinç tesisatı bombardımanda kullanılamaz hale gelince "Ya Allah Bismillah" diyerek üç tane 275 kiloluk mermiyi tek başına arka arkaya kaldırarak yatağa sürmüş ve ateşlediğini, bu işlemi yapabilmesi için her defasına üç basamaklı metal bir merdivenden çıkması gerekmiş, üçüncü atışta ingilizlerin "Ocean" zırhlısının dümenini parçalamışlar, dümeni kırılan "Ocean" sarhoş bir serseri gibi mayınlara sürüklenmiş bir mayına çarparak havaya uçmuş ve yirmi dakika içinde batmıştır. Bu olayın ertesinde bölük komutanının Seyit Onbaşıyı çağırmış, aynı mermiyi kaldırmasını istemiş, ancak Seyit Onbaşının bunu başaramayacağını ifade ettiğinde Komutanın "Bu merminin tahtadan bir maketini getirsinler, Bu yiğidin fotoğrafını çeksinler" diye emir
vermiştir, bu fotoğra Seyit Onbaşının günümüze ulaşan tek fotoğrafıdır.
Cumhuriyet kurulduktan çok sonra Mustafa KEMAL'in Edremit'i ziyareti sırasında Seyit Onbaşıyı sormuş, Kaymakam dahil kimsenin bilmediği, Kaymakamın Seyit Onbaşı'yı Mustafa KEMAL'in huzuruna çıkarmadan önce kılığını beğenmeyip, tıraş ettirip takım elbise giydirmiştir, bu olayın Mustafa KEMAL'i derinden yaralamış Kaymakam dahil orada bulunan herkesi azarlamıştır. Seyit Onbaşı ölene kadar ormancılık yaparak sefalet içinde perişan yaşamıştır. Nusret Mayın gemisi yakın zamana kadar Mersin'de demirli kalmış ve ömrü dolduğu için jilet yapılmasının planlanmış, sırf bu ihtimalin bile
Türk Milleti adına yüz kızartıcı bir utanç levhası olarak kalacağını, birkaç vatanseverin çırpınışıyla şimdilik bu olayın durdurulmuştur.
ingilizler 18 Mart faciasının suçlusu olarak mayın taramacıları sorumlu tutmuşlar, Hepsini kurşuna dizdirmişler, savaş bittikten yıllar sonra her iki ordu arşivleri açıklanıp gerçekler öğrenilince bu askerlerin ailelerinden özür dilenmiş, tazminat ödenmiş, iade-i itibar yapılmış ve şerefli birer asker olarak öldüklerini ilan edilmişlerdir.
ingiliz-Fransız ortaklığı boğazı donanmayla geçemeyeceklerini anlayınca onlara geçit vermeyen Türk topçularını arkadan ele geçirerek temizlemek için çıkarma harekatı yapmaya karar vermişler, bunun için Mısır' da piramitlerin dibinde, sömürgelerinden getirdikleri on binlerce askeri toplayıp "Nasıl olsa orada Türklerle işimiz çok kolay olacak" diyerek bu askerlere baştan savma bir eğitim vermişler, Burada toplanan askerler 16 farklı ülkeden gelmişlerdir, Aralarında Müslümanların bile olduğu, daha sonra bu askerlerin savaş esnasında kandırıldıklarını anlayıp taraf değiştirdikleri, Burada toplanan askerlerin büyük çoğunluğunun çapulcular gibi davrandığını, kahire sokaklarında yapmadıkları rezillikler kalmamıştır.Mısırda toplanan askerler kayıtlarını tutan bir katibin sürekli "Australia and New Zealand Army Company/ Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birliği" yazmaktan sıkılmış pratik bir çözüm olarak bu kelimelerin baş harflerini alarak ANZAC kısaltmasını bulmuşlar, bu kısaltma dünya tarihine geçmiştir.
ingilizlerin çıkarma harekatını ellerine yüzlerine bulaştırmışlar, akıntı ve hava durumu dahil yaptıkları hiçbir hesabın tutmamışlar, aralıklarla çıkmaları gereken geniş kumsala değil, dar bir koya ve kalabalık bir şekilde çıkmak zorunda kalmışlar, karşılarında ise Ezineli Yahya Çavuş ve 62 kişilik takımı dışında hiçbir birliğimizin olmamıştır.
Türk ordusunun başındaki Alman Liman Von Sanders Paşa'nın çıkarma beklenen bölgeleri kasıtlı olarak yanlış hesaplamış, ingilizleri ve Türkleri olabildiğince birbirine kırdırarak ingilizlerin dikkatini bu bölgeye çekmeyi, bu sayede Avrupa'da savaşan Alman askerlerinin karşısında daha zayıf bir askeri güç olmasını ve Alman birliklerini rahatlatmayı
amaçlamış, bu gizli hesabın her iki taraftan da 500 bin cana mal olmuştur, bu ispatlanamamış bir iddia olmakla birlikte , Tüm savaş boyunca Liman Paşanın hiçbir askeri tahmininin tutmamış, aradan yüz yıl geçmesine rağmen bu şüphe hala kafaları kemirmektedir.
Çanakkale savaşlarındaki en büyük askeri dehalar Mustafa KEMAL ve Esat Paşa' dır, düşmanın her hamlesini doğru tahmin etmişler, yaptıkları kritik hamleler ve aldıkları cesur kararlarla savaşın seyrini değiştirmişler, gelişen olaylar neticesinde askerlerinin de yüksek güvenini ve hayranlıklarını kazanmışlardır, bir işaretleriyle emrindekilerin hiç düşünmeden ölüme koşmuşlar, ingiliz ve Fransız Kurmaylarının bu kadar zor şartlarda çarpışan Türk ordusunun bu kadar akıllıca sevk ve idare edilebilmesine anlayamamışlar, Zaten onlar tüm savaş boyunca olan biten hiçbir şeyi anlayamamışlardır.
500 bin kişinin boş yere ölmesiyle sonuçlanan zafer.
ha bir de istanbul u almak için topa, tüfeğe, savaşa gerek olmadığını, istendiği takdir de elini kolunu sallayarak fethedilebileceiği kanıtlanmıştır. tabi ileri görüşlü komutanlar 2 sene sonrayı göremeyerek, 250 bin kişiyi göz göre göre ölüme sürüklemiştir.
ha bir de istanbul u almak için topa, tüfeğe, savaşa gerek olmadığını, istendiği takdir de elini kolunu sallayarak fethedilebileceiği kanıtlanmıştır. tabi ileri görüşlü komutanlar 2 sene sonrayı göremeyerek, 250 bin kişiyi göz göre göre ölüme sürüklemiştir.
azmin, inancın zaferidir. her aklımıza düştüğünde atalarımızı rahmetle anmamızı sağlayan olaydır. onların hepsi birer kahramandır.
kurtuluş mücadelemize yön veren şanlı zaferimizdir.
tarihteki en kanlı ve en ihtişamlı savaş. bir yanda yiyecek ekmeği olmayan osmanlı aslanları, diğer yanda bir eli yağda diğeri balda ingiliz-fransız komutası. gurur duyulacak, ağlanacak, keşke ben de yaşasaydım denilecek onurla kazanılmış zaferdir.
emperyalizme vurulmuş en büyük darbelerden biridir. ne güzel yazmış mehmet akif;
sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın?
'gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın.
türk ordusunun dünyanın en mükemmel ordusunu yenip bağımsızlığa bizi bir adım daha yanaştırması gibi mükemmel bir olaydır. saçlarım adedince başım olsa ecdadın ellerini öpmekten usanmazdı türk milleti.
kahraman türk ordusu'nun genç/yaşlı demeden vatanını savunmak adına; kanının son damlasına kadar akıtarak kazandığı zafer.
kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda...
kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda...
dur yolcu
dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
bir vatan kalbinin attığı yerdir!
bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
gördüğün bu tümsek anadolunda
istiklal uğrunda, namus yolunda,
can veren mehmedin yattığı yerdir!
bu tümsek, koparken büyük zelzele,
son vatan parçası geçerken ele,
mehmedin düşmanı boğduğu sele,
mübarek kanını kattığı yerdir!...
düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
bir harbin sonunda bütün milletin,
hürriyet zevkini tattığı yerdir!...
necmettin halil onan
dur yolcu, bilmeden gelip bastığın,
bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
eğil de kulak ver, bu sessiz yığın,
bir vatan kalbinin attığı yerdir!
bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda,
gördüğün bu tümsek anadolunda
istiklal uğrunda, namus yolunda,
can veren mehmedin yattığı yerdir!
bu tümsek, koparken büyük zelzele,
son vatan parçası geçerken ele,
mehmedin düşmanı boğduğu sele,
mübarek kanını kattığı yerdir!...
düşün ki haşrolan kan, kemik, etin
yaptığı bu tümsek, amansız, çetin,
bir harbin sonunda bütün milletin,
hürriyet zevkini tattığı yerdir!...
necmettin halil onan
Koskocaman bir destandir efendim, ne denilse azdir.
Ayrica anafartalardaki mavi gözlü aslan yürekli askeri dehaninda cok büyük payi vardir!
Sen git anafartalarin altinda tuz gölü yaninda askerlerini dinlerdir. . .
Oglum sizde hic akil fikir yokmu la,
insan sormazmi, mustafa kemal nerede diye?
Birinci agizdanda söyle bir dipnot aktarayim: canakkalenin yapildak köyünde ekmekler yapilir ve cepheye yollanirdi. Ekmek cepheye gidene kadar küflenirdi, gidis süresi bir hafta. Geri dönüldügünde gene ekmekler alinip cepheye yola cikilirdi. Kapital piskopatlar cekilene kadar böyle sürdü.buna ne maneviyat dayanirdi ne vücut ama onlar ne yildi ne tükendi, hamurlu elleri silah tutmasada, küflüde olsa durmadan azik tasidi cepheye. Evet iste bu türk kadiniydi!!! .
Ayrica anafartalardaki mavi gözlü aslan yürekli askeri dehaninda cok büyük payi vardir!
Sen git anafartalarin altinda tuz gölü yaninda askerlerini dinlerdir. . .
Oglum sizde hic akil fikir yokmu la,
insan sormazmi, mustafa kemal nerede diye?
Birinci agizdanda söyle bir dipnot aktarayim: canakkalenin yapildak köyünde ekmekler yapilir ve cepheye yollanirdi. Ekmek cepheye gidene kadar küflenirdi, gidis süresi bir hafta. Geri dönüldügünde gene ekmekler alinip cepheye yola cikilirdi. Kapital piskopatlar cekilene kadar böyle sürdü.buna ne maneviyat dayanirdi ne vücut ama onlar ne yildi ne tükendi, hamurlu elleri silah tutmasada, küflüde olsa durmadan azik tasidi cepheye. Evet iste bu türk kadiniydi!!! .
bu zaferi elde edenler türk olmasaydı; dünya halkı bu zaferi, 'dünya bağımsızlık günü' olarak anardı dediğim zaferdir.
bir insan neslinin can verip gittiği yinede geçit vermediği savaşın yıl dönümüdür.
bağımsızlık ve hürriyet aşkının sömürgeci zihniyete dur dediği mahşer günüdür.
bağımsızlık ve hürriyet aşkının sömürgeci zihniyete dur dediği mahşer günüdür.
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
MEHMET AKiF ERSOY
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!
Ah, o yirminci asır yok mu, o mahhlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise, hakkıyle sefil,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam,
Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak,
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyâre.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis-i ilâhî o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;
Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedî serhaddi;
"O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme" dedi.
Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
işte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
"Bu, taşındır" diyerek Kâ'be'yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle,
Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, islâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
MEHMET AKiF ERSOY
göğsümüzü kabartan ve tarihimizde önemli yeri olan bir zaferdir. kazanılmasında en az çanakkale boğazına kurulan savunma düzenlemeleri kadar, hatta daha fazla, türk askerinin cesaret ve fedakarlığı da rol oynamıştır.
dünya üzerinde bir eşi benzeri daha olmayacak zafer...
7 sinden 70 ine herkesin tek bir millet olduğu zafer...
kadın erkek ayrımı yapılmaksızın kazanılmış bir zafer...
millet olmanın örneği olacak zafer...
bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum...
atam izindeyiz...
7 sinden 70 ine herkesin tek bir millet olduğu zafer...
kadın erkek ayrımı yapılmaksızın kazanılmış bir zafer...
millet olmanın örneği olacak zafer...
bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum...
atam izindeyiz...
müslüman türkün iftihar tablolarından.
aşk gibi anlatıktıkça içi boşalır.
o zamanların en güçlü ordusu olan ingilizlerin ve hep savaştıkları fransızların prestijinin sarsıldığı zaferdir. etkileri hem kısa vadede hem uzun vadede çok büyük olmuştur. hem türkiye hem de dünya (özellikle avrupa)için.
bütün şehitlerin ruhu şad olsun!
bütün şehitlerin ruhu şad olsun!
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar