bugün
- carlos cuesta11
- kadınların poposuna neden bakılır23
- 6 şubat 2023 depreminden akılda kalanlar34
- gratis alışverişi 4 dakika süren erkek9
- devlet bahçeli'nin durumuna kimsenin üzülmemesi11
- cafede size bakarak gülümseyen genç kız14
- cemal engiyurt'un fırıldaktan hızlı dönmesi10
- erkeklerin miyavlaması8
- pervasozluk org8
- sözlük yazarlarının maaşı15
- sigara içen kadın12
- koala'nın bu sefer dini yöntemleri denemesi14
- filistinlilerin türkiyeye yerleşmesi15
- 65 adet kanat yedikten sonra oluşan karın ağrısı10
- gelmiş geçmiş en depresif şarkı21
- 1968 türkiyesi ve demirel12
- arkadaşlar depremzedeler için yardım eder misiniz31
- beklenen büyük istanbul depremi26
- istisna özellikleriniz13
- sözlükte her şeyini anlatan tip8
- aykolik ikarus'a hiç bindi mi sorunsalı15
- lamartin8
- herhangi bir ibneliğiniz var mı12
- yunana verdiğim ayar8
- mustafa kemalin askerleriyiz sözünden ötürü ihraç32
- arkadaşlar şiddet mağdurlarına yardım eder misiniz13
- gay biri cennete gidebilir mi8
- anın görüntüsü12
- ponçik yazarlar listesi9
- ibne11
- bir yeteneğiniz var mı9
- kezoyu tavlama usulleri9
- ak parti bitti13
- özgür özelin erdoğana allahın cahili demesi23
- abdülkerim bardakçı33
- 1 şubat 2025 akdeniz depremleri14
- niye uyumuyorsunuz arkadaşlar11
- ak parti'nin gücünü hafife alıyorsunuz18
- bana senden başkası haram diyen erkek10
- bir ilişkiyi kurtarmak9
- eskiden olup şimdi olmayan şeyler11
- depremi fazla önemsemek13
- masklavi devlet memuruysa niye her an burada24
- namaz sonrası akp'nin yıkılması için dua etmek14
- türkiyede gıdanın aşırı kalitesiz ve pahalı olması8
- 3 şubat 2025 gaziantep fk galatasaray maçı11
- ebru gündeş'i dinlemek için 100 bin tl verirmsiniz13
- turabi tarzı erkeklerden hoşlanmak8
- galatasaraylıların tutuşması18
- akıllı telefona en fazla ne kadar para verirsiniz8
taşa tutulmanın gündelik olay haline geldiği bir ortamda, ikisinden birini seçmek zorunda kalsaydınız, taşlayan mı yoksa taşlanan mı olmak daha az acıtırdı canınızı? yazıp çizmek ve benzeri hayata tutunma yollarından birini kendine yol edinmiş de ter döküyorsan, günün birinde olanca kırılganlığınla maruz kalabileceğin hoyrat yumurtalara da hazırlıklı olmak gerekiyor.
mızrağın ucundaki kral kafasına bakıp, "bu mızrak size pek yakışmış kral bey" diyebilen sıradan insanın, nasıl bu kadar yabancılaşmış olduğunu sorgulamak da benim işidir. darp edilmiş insana kol kanat gerip yarasını sarmak yerine birkaç adım arkasından yürüyüp alay edebilen, melek yüzlü ve zebani yürekli insanları anlayabilmek de...
çünkü biliyorum ki, saldırıya uğramış incitilmiş onca yılın birikimi bir anda yok sayılarak linç edilmeye kalkışılmış birine merhamet duymak yerine, arkasına takılıp alay etmek demek, aslında yaşayan bir kadavra olmak, ama bunun farkına varamamak demektir. ne zamandır dürtükleyip duran, her esintide "bunu yazayım" deyip ertelediğim husumet kültürü konusu içimde karıncalanıp duruyor. çünkü biliyorum ki yazarken canımı acıtan tatsız hatıraları eşeleyeceğim, beden kimyam bozulacak. sonra oturup yüreğim kanaya kanaya boşluktan yankı bekleyeceğim.
"hayatınızı salt mesleğinize ve çalışmaya, sadece kendiniz adına değil, tanıdık tanımadık herkes adına anlamaya vakfeden, bunun için birçok şeyden vazgeçen, ağır bedeller ödemekten kaçınmayan bir insan olabilirsiniz. ama muktedirlere kafa tutabilecek cesareti gösterdiğiniz an kara listeye alınacağınızı bilin. ve onların korkutma sindirme yolları, çoğunluğun dile getirmeye ürktüğü acı gerçekleri kütür kütür söyleme cesaretinizi kıramadığı için cezalandırılacağınızı da bilin. en zayıf noktanızdan vurulacaksınız; yüreğinde bir parça sevgi ışığı yakabilmek için didindiğiniz insanlar üzerinize saldırtılacak. bizzat evlâtlarınıza parçalatacaklar sizi. ve siz alnınızda patlayan yumurtadan çok, bunu eğlence gibi algılayacak kadar sevgisizleşmiş insanları görüp kahrolacaksınız."
hayatını başkalarının yerine de acı çekmeye, kendi içini eşeleyip gün be gün toprak silkelemeye, içinden çıkan en ufak ışıltıyı bile sesinin ulaşabildiği herkese akıtmaya soyunmuş olan birisi, yani adanmış kişi, bir kapısı yok sayılmak diğer kapısı yumurtayla infaz edilmek olan karanlık koridorda neden bir o tarafa bir diğer tarafa savrulup durur?
insanları putlaştıran da, onların mağrur kellelerini mızrağın ucuna geçirip sokak sokak dolaştıran da hep aynı gizli kıskançlık ve hınç duygusu değil mi? bazı insanları abartılı alkışlar karşısında sarhoş edip "ben sahiden de mühim adamım" yanılsamasına iten, karşısındaki kara kalabalığın bugün nasıl göklere çıkarıyorsa yarın da aynı sürü ruhuyla linç edeceğini unutturan da hep o anlaşılabilir insanî zaaflarımız değil mi?
bunu onca hayat tecrübesine karşın, yine de zamanında öğrenemeyen sevgi oburu ucuz kahramanlarının iplerinin çekileceği güne kadar sürdükleri sefanın. ama bu zaafı da küçümsemiyorum. kim istemez birazcık daha fazla sevilmeyi? elinin tersiyle kim itebilir hayranlık dolu sözleri? kim bir çırpıda hayır diyebilir? şöhret denen o hercai afeti öyle kolayca kim reddedebilir?
peki, var mı bu açmazdan korunmanın kestirme bir yolu? belki vardır, belki yoktur. varsa da ben bilemiyorum. yalnızca şunu hissedebiliyorum bulanık sezgilerimle. ne kadar kesin kararlar alsam, inzivalara sürüklensem, zırhlara bürünmeyi denesem de, insanlardan kendimi sakınamam.
neticede anthony de saint expureyin tilkiyi konuşturduğu monolog dadır gerçek; "yalnız evcilleştirebildiğin şeyleri tanıyabilirsin dedi tilki, insanların tanımaya ayıracakları zamanları yok artık. aldıklarını hazır alıyorlar dükkânlardan. ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar."
mızrağın ucundaki kral kafasına bakıp, "bu mızrak size pek yakışmış kral bey" diyebilen sıradan insanın, nasıl bu kadar yabancılaşmış olduğunu sorgulamak da benim işidir. darp edilmiş insana kol kanat gerip yarasını sarmak yerine birkaç adım arkasından yürüyüp alay edebilen, melek yüzlü ve zebani yürekli insanları anlayabilmek de...
çünkü biliyorum ki, saldırıya uğramış incitilmiş onca yılın birikimi bir anda yok sayılarak linç edilmeye kalkışılmış birine merhamet duymak yerine, arkasına takılıp alay etmek demek, aslında yaşayan bir kadavra olmak, ama bunun farkına varamamak demektir. ne zamandır dürtükleyip duran, her esintide "bunu yazayım" deyip ertelediğim husumet kültürü konusu içimde karıncalanıp duruyor. çünkü biliyorum ki yazarken canımı acıtan tatsız hatıraları eşeleyeceğim, beden kimyam bozulacak. sonra oturup yüreğim kanaya kanaya boşluktan yankı bekleyeceğim.
"hayatınızı salt mesleğinize ve çalışmaya, sadece kendiniz adına değil, tanıdık tanımadık herkes adına anlamaya vakfeden, bunun için birçok şeyden vazgeçen, ağır bedeller ödemekten kaçınmayan bir insan olabilirsiniz. ama muktedirlere kafa tutabilecek cesareti gösterdiğiniz an kara listeye alınacağınızı bilin. ve onların korkutma sindirme yolları, çoğunluğun dile getirmeye ürktüğü acı gerçekleri kütür kütür söyleme cesaretinizi kıramadığı için cezalandırılacağınızı da bilin. en zayıf noktanızdan vurulacaksınız; yüreğinde bir parça sevgi ışığı yakabilmek için didindiğiniz insanlar üzerinize saldırtılacak. bizzat evlâtlarınıza parçalatacaklar sizi. ve siz alnınızda patlayan yumurtadan çok, bunu eğlence gibi algılayacak kadar sevgisizleşmiş insanları görüp kahrolacaksınız."
hayatını başkalarının yerine de acı çekmeye, kendi içini eşeleyip gün be gün toprak silkelemeye, içinden çıkan en ufak ışıltıyı bile sesinin ulaşabildiği herkese akıtmaya soyunmuş olan birisi, yani adanmış kişi, bir kapısı yok sayılmak diğer kapısı yumurtayla infaz edilmek olan karanlık koridorda neden bir o tarafa bir diğer tarafa savrulup durur?
insanları putlaştıran da, onların mağrur kellelerini mızrağın ucuna geçirip sokak sokak dolaştıran da hep aynı gizli kıskançlık ve hınç duygusu değil mi? bazı insanları abartılı alkışlar karşısında sarhoş edip "ben sahiden de mühim adamım" yanılsamasına iten, karşısındaki kara kalabalığın bugün nasıl göklere çıkarıyorsa yarın da aynı sürü ruhuyla linç edeceğini unutturan da hep o anlaşılabilir insanî zaaflarımız değil mi?
bunu onca hayat tecrübesine karşın, yine de zamanında öğrenemeyen sevgi oburu ucuz kahramanlarının iplerinin çekileceği güne kadar sürdükleri sefanın. ama bu zaafı da küçümsemiyorum. kim istemez birazcık daha fazla sevilmeyi? elinin tersiyle kim itebilir hayranlık dolu sözleri? kim bir çırpıda hayır diyebilir? şöhret denen o hercai afeti öyle kolayca kim reddedebilir?
peki, var mı bu açmazdan korunmanın kestirme bir yolu? belki vardır, belki yoktur. varsa da ben bilemiyorum. yalnızca şunu hissedebiliyorum bulanık sezgilerimle. ne kadar kesin kararlar alsam, inzivalara sürüklensem, zırhlara bürünmeyi denesem de, insanlardan kendimi sakınamam.
neticede anthony de saint expureyin tilkiyi konuşturduğu monolog dadır gerçek; "yalnız evcilleştirebildiğin şeyleri tanıyabilirsin dedi tilki, insanların tanımaya ayıracakları zamanları yok artık. aldıklarını hazır alıyorlar dükkânlardan. ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar."
güncel Önemli Başlıklar