bugün
- rakının berbat bir içki olması33
- wolverine gibi tırnakları olan kız11
- çocukluk travmaları18
- her türk kadınına 100 türk erkeğinin yürümesi8
- true'nun ölmesi14
- akp belediyesinin 85 milyon liraya konser vermesi15
- utopyalarkralicesi9
- galerinizde bulunan en saçma fotoğraf15
- kürdüm 5000 yıllık tarihim var var mı diyeceğin21
- uludağ'ın kaderi13
- anın görüntüsü14
- gecenin şarkısı17
- rusya nükleer güç kullanılır mı sorusu17
- etek giyersen tecavüzü hakedersin13
- mutluluğun formulü8
- doritoslu çiğ köfte12
- güzel erkek isimleri19
- hayal dünyasında yaşamak10
- gozlerinmeyhanesi'nın vefat etmesi24
- karınız için sözlüğü bırakır mısınız11
- true'nun yetkili olması9
- en etkili içki hangisi8
- homofobik yazarlar birliği10
- sözlük yazarlarının yapmayı en çok istediği meslek21
- hayatı seviyorum eylemleri21
- sözlük yazarlarının favori haber kanalı8
- true ile utopyalarkralicesi11
- larisalisa öldü mü12
- profilinizden karakter analiz ediyorum toplanın16
- sözlükte birbirine yakıştırdığınız yazarlar11
- sözlükteki ruh hastaları24
- true neden evlenemiyor9
- yazarların çektiği çiçek fotoğrafları11
- mantı8
- yazarların en sevdiği cem karaca şarkıları17
- nervio abla36
- en son ne yediniz13
- 1 milyon dolar'a ismet'in tırnaklarını yer misiniz8
- seküler yaşamın faşist bakış açısı15
- larisalisa17
- sabah ereksiyonu olamıyorum11
- yaşı geldiği halde evlenmeyen insan11
- kız kardeşini date'e hazırlayan abi22
- gece dışarıdan gelen hav hav hav sesleri11
- an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı30
- chatgpt ile yazarların görselleri13
- erkeklerin erkeklere taktığı kırıcı lakaplar13
- ellerim bos gonlum hos11
- amerika'nın icat ettiği bir şey söyleyin13
- insan olmaya ceyrek kala23
taşa tutulmanın gündelik olay haline geldiği bir ortamda, ikisinden birini seçmek zorunda kalsaydınız, taşlayan mı yoksa taşlanan mı olmak daha az acıtırdı canınızı? yazıp çizmek ve benzeri hayata tutunma yollarından birini kendine yol edinmiş de ter döküyorsan, günün birinde olanca kırılganlığınla maruz kalabileceğin hoyrat yumurtalara da hazırlıklı olmak gerekiyor.
mızrağın ucundaki kral kafasına bakıp, "bu mızrak size pek yakışmış kral bey" diyebilen sıradan insanın, nasıl bu kadar yabancılaşmış olduğunu sorgulamak da benim işidir. darp edilmiş insana kol kanat gerip yarasını sarmak yerine birkaç adım arkasından yürüyüp alay edebilen, melek yüzlü ve zebani yürekli insanları anlayabilmek de...
çünkü biliyorum ki, saldırıya uğramış incitilmiş onca yılın birikimi bir anda yok sayılarak linç edilmeye kalkışılmış birine merhamet duymak yerine, arkasına takılıp alay etmek demek, aslında yaşayan bir kadavra olmak, ama bunun farkına varamamak demektir. ne zamandır dürtükleyip duran, her esintide "bunu yazayım" deyip ertelediğim husumet kültürü konusu içimde karıncalanıp duruyor. çünkü biliyorum ki yazarken canımı acıtan tatsız hatıraları eşeleyeceğim, beden kimyam bozulacak. sonra oturup yüreğim kanaya kanaya boşluktan yankı bekleyeceğim.
"hayatınızı salt mesleğinize ve çalışmaya, sadece kendiniz adına değil, tanıdık tanımadık herkes adına anlamaya vakfeden, bunun için birçok şeyden vazgeçen, ağır bedeller ödemekten kaçınmayan bir insan olabilirsiniz. ama muktedirlere kafa tutabilecek cesareti gösterdiğiniz an kara listeye alınacağınızı bilin. ve onların korkutma sindirme yolları, çoğunluğun dile getirmeye ürktüğü acı gerçekleri kütür kütür söyleme cesaretinizi kıramadığı için cezalandırılacağınızı da bilin. en zayıf noktanızdan vurulacaksınız; yüreğinde bir parça sevgi ışığı yakabilmek için didindiğiniz insanlar üzerinize saldırtılacak. bizzat evlâtlarınıza parçalatacaklar sizi. ve siz alnınızda patlayan yumurtadan çok, bunu eğlence gibi algılayacak kadar sevgisizleşmiş insanları görüp kahrolacaksınız."
hayatını başkalarının yerine de acı çekmeye, kendi içini eşeleyip gün be gün toprak silkelemeye, içinden çıkan en ufak ışıltıyı bile sesinin ulaşabildiği herkese akıtmaya soyunmuş olan birisi, yani adanmış kişi, bir kapısı yok sayılmak diğer kapısı yumurtayla infaz edilmek olan karanlık koridorda neden bir o tarafa bir diğer tarafa savrulup durur?
insanları putlaştıran da, onların mağrur kellelerini mızrağın ucuna geçirip sokak sokak dolaştıran da hep aynı gizli kıskançlık ve hınç duygusu değil mi? bazı insanları abartılı alkışlar karşısında sarhoş edip "ben sahiden de mühim adamım" yanılsamasına iten, karşısındaki kara kalabalığın bugün nasıl göklere çıkarıyorsa yarın da aynı sürü ruhuyla linç edeceğini unutturan da hep o anlaşılabilir insanî zaaflarımız değil mi?
bunu onca hayat tecrübesine karşın, yine de zamanında öğrenemeyen sevgi oburu ucuz kahramanlarının iplerinin çekileceği güne kadar sürdükleri sefanın. ama bu zaafı da küçümsemiyorum. kim istemez birazcık daha fazla sevilmeyi? elinin tersiyle kim itebilir hayranlık dolu sözleri? kim bir çırpıda hayır diyebilir? şöhret denen o hercai afeti öyle kolayca kim reddedebilir?
peki, var mı bu açmazdan korunmanın kestirme bir yolu? belki vardır, belki yoktur. varsa da ben bilemiyorum. yalnızca şunu hissedebiliyorum bulanık sezgilerimle. ne kadar kesin kararlar alsam, inzivalara sürüklensem, zırhlara bürünmeyi denesem de, insanlardan kendimi sakınamam.
neticede anthony de saint expureyin tilkiyi konuşturduğu monolog dadır gerçek; "yalnız evcilleştirebildiğin şeyleri tanıyabilirsin dedi tilki, insanların tanımaya ayıracakları zamanları yok artık. aldıklarını hazır alıyorlar dükkânlardan. ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar."
mızrağın ucundaki kral kafasına bakıp, "bu mızrak size pek yakışmış kral bey" diyebilen sıradan insanın, nasıl bu kadar yabancılaşmış olduğunu sorgulamak da benim işidir. darp edilmiş insana kol kanat gerip yarasını sarmak yerine birkaç adım arkasından yürüyüp alay edebilen, melek yüzlü ve zebani yürekli insanları anlayabilmek de...
çünkü biliyorum ki, saldırıya uğramış incitilmiş onca yılın birikimi bir anda yok sayılarak linç edilmeye kalkışılmış birine merhamet duymak yerine, arkasına takılıp alay etmek demek, aslında yaşayan bir kadavra olmak, ama bunun farkına varamamak demektir. ne zamandır dürtükleyip duran, her esintide "bunu yazayım" deyip ertelediğim husumet kültürü konusu içimde karıncalanıp duruyor. çünkü biliyorum ki yazarken canımı acıtan tatsız hatıraları eşeleyeceğim, beden kimyam bozulacak. sonra oturup yüreğim kanaya kanaya boşluktan yankı bekleyeceğim.
"hayatınızı salt mesleğinize ve çalışmaya, sadece kendiniz adına değil, tanıdık tanımadık herkes adına anlamaya vakfeden, bunun için birçok şeyden vazgeçen, ağır bedeller ödemekten kaçınmayan bir insan olabilirsiniz. ama muktedirlere kafa tutabilecek cesareti gösterdiğiniz an kara listeye alınacağınızı bilin. ve onların korkutma sindirme yolları, çoğunluğun dile getirmeye ürktüğü acı gerçekleri kütür kütür söyleme cesaretinizi kıramadığı için cezalandırılacağınızı da bilin. en zayıf noktanızdan vurulacaksınız; yüreğinde bir parça sevgi ışığı yakabilmek için didindiğiniz insanlar üzerinize saldırtılacak. bizzat evlâtlarınıza parçalatacaklar sizi. ve siz alnınızda patlayan yumurtadan çok, bunu eğlence gibi algılayacak kadar sevgisizleşmiş insanları görüp kahrolacaksınız."
hayatını başkalarının yerine de acı çekmeye, kendi içini eşeleyip gün be gün toprak silkelemeye, içinden çıkan en ufak ışıltıyı bile sesinin ulaşabildiği herkese akıtmaya soyunmuş olan birisi, yani adanmış kişi, bir kapısı yok sayılmak diğer kapısı yumurtayla infaz edilmek olan karanlık koridorda neden bir o tarafa bir diğer tarafa savrulup durur?
insanları putlaştıran da, onların mağrur kellelerini mızrağın ucuna geçirip sokak sokak dolaştıran da hep aynı gizli kıskançlık ve hınç duygusu değil mi? bazı insanları abartılı alkışlar karşısında sarhoş edip "ben sahiden de mühim adamım" yanılsamasına iten, karşısındaki kara kalabalığın bugün nasıl göklere çıkarıyorsa yarın da aynı sürü ruhuyla linç edeceğini unutturan da hep o anlaşılabilir insanî zaaflarımız değil mi?
bunu onca hayat tecrübesine karşın, yine de zamanında öğrenemeyen sevgi oburu ucuz kahramanlarının iplerinin çekileceği güne kadar sürdükleri sefanın. ama bu zaafı da küçümsemiyorum. kim istemez birazcık daha fazla sevilmeyi? elinin tersiyle kim itebilir hayranlık dolu sözleri? kim bir çırpıda hayır diyebilir? şöhret denen o hercai afeti öyle kolayca kim reddedebilir?
peki, var mı bu açmazdan korunmanın kestirme bir yolu? belki vardır, belki yoktur. varsa da ben bilemiyorum. yalnızca şunu hissedebiliyorum bulanık sezgilerimle. ne kadar kesin kararlar alsam, inzivalara sürüklensem, zırhlara bürünmeyi denesem de, insanlardan kendimi sakınamam.
neticede anthony de saint expureyin tilkiyi konuşturduğu monolog dadır gerçek; "yalnız evcilleştirebildiğin şeyleri tanıyabilirsin dedi tilki, insanların tanımaya ayıracakları zamanları yok artık. aldıklarını hazır alıyorlar dükkânlardan. ama dost satan dükkanlar olmadığı için dostsuz kalıyorlar."
güncel Önemli Başlıklar