bugün
- trumpın cihattaki gazzelileri hicrete zorlaması9
- küresel ıkınma17
- karısına canım çekti lan domal diyen erkek8
- bir sıcak bir soğuk davranan kız10
- 43 yaşında erkek 23 yaşında kız ilişkisi25
- chatgpt13
- merak etme tek gözle de onların analarını sikeriz8
- dünya'yı zehirleyen türk dizileridir diyen rus11
- 11 nisan 2025 samsunspor galatasaray maçı33
- mattia ahmet minguzzi8
- hiç mi yokun ingilizcesi15
- bana bakan atatürk'ü görür11
- samsunun gsye yatışı10
- asla hoş karşılamayacağınız şeyler8
- ben geldim12
- ankara8
- samsunspor gs maçında verilen ofsayt20
- dünya basınının tr iflas etti açıklamaları9
- kadınların çok açık giyinmeye başlaması20
- hiç kimseye yürümeyen erkek9
- her seçim öncesi bulunan zengin petrol yatakları29
- akşama kadar hükümeti aklayan bankamatik memuru9
- kitap okuyanların mal olması25
- burun kanaması9
- kafakoparan dede23
- niye bu hale düştük ki kimsenin sormaması8
- fatih tezcan vs furkan bölükbaşı10
- ölen arkadaşın boşta kalan karısı11
- 11 nisan 2025 cuma namazı vaazı14
- çorap8
- gocu27
- kuranda başörtüsünün olmaması43
- depresyondan çıkmak9
- bugünkü mutluluk sebebi17
- kurabiye yapmak8
- rasim ozan kütahyalı'nın padişahlık açıklaması11
- en beğendiğiniz kitap8
- her fabrika bir kaledir8
- temmuz asgari ücret arttırımının zorunluluğu12
- nereye kayboldunuz8
- kocasının başka kadınlara bakmasına kızmayan kadın12
- balkondan aşağı işemek8
- true'nun aşk hayatı17
- true'nin giresun da evine yatılı misafir olmak8
- gaslighting nasıl yapılır10
- manyak olmaya karar verdim13
- gazzelileri kıyı sehirlerine yerleştirmek9
- uzak mesafe ilişkisi8
- haftada bir içki içmek15
- dünya da ticaret savaşları başlamışken seçim yok11
"durun ben bir türk kahvesi yapayım size" diyerek mutfağa yöneldi, muhabbeti harlayarak beklemeye devam ettik. elimde bir dal sigara vardı ama yakmadım, kahvenin yanında içerim diye düşündüm. bu beklenti sabırsızlığa yöneltti beni, 5 dakika oldu, 10 dakika oldu, dostum hala mutfaktan dönmedi, kontrol etmek, birazda acele etmesi konusunda baskı yapmak için mutfağa gittim.
ocağın başında durmuş, kafasını bakır cezveye eğmiş, sabırla bekliyordu, "hocu, öldük içerde, nerde kaldı kahveler" dedim, gülümsedi, "türk kahvesi ağır ağır yapılır" dedi. ocağın en küçüğünde, en kısık durumda pişiriyordu kahveyi, yanına yaklaştım, anlamadan ben de gözümü kahveye diktim, eli ocağın ayar tuşundaydı. "buzla yaptım" dedi, anlamadım, devam etti, "su değil buz koyacaksın ki kahveye, daha ağır pişsin, buz yoksa soğuk su da olabilir". delirdi herhalde diye düşündüm, cezveye buz koymak, sonra onu ısıtmak saçma gelmişti bana, "e hocu o zaman neden burada bekliyorsun bitmez bu, zaten az görüşüyoruz, muhabbet ederdik" dedim, "olmaz başında durup kontrol etmek lazım, sen git geliyorum" dedi, odaya döndüm.
yaklaşık 15 dakika sonra tepside su bardaklarıyla beraber kahvelerimizi getirdi, hemen sigaramı yaktım, kocaman ellerimde hep iğreti durmuş olan küçük fincanı içinden parmağımın geçmediği sapından tutarak ağzıma götürdüm, dengeyi sağlamak için serçe parmağımı havaya dikmiştim. özenerek hazırlanmış kahveden bir yudum aldım. mükemmel olmuştu.
ağır ağır pişirilmiş, başında özenle beklenilmiş bir kahveydi, tadında sabır vardı, ve sabır inanın çok lezzetliydi.
***
savrularak yaşadığımız, zaman baskısının bizi herşeyin hızlısına yönlendirdiği günümüzde, tüm dünyaya rest çekerek ağır ağır ve sabırla hazırlanmış türk kahvesi, hatalarımı, hatalarımızı yüzüme vurdu. öyle bir zamanına denk gelmiştik ki insanlık tarihinin; her şey hızlı, her şey savrulurcasınaydı. durup düşünmek için bile pek vaktimiz olmuyordu.
suları dingin bir nehirde yüzmek gibiydi eskiden hayat, yönümüzü kendimiz belirliyorduk, arada soluklanıyor, ne tarafa yüzmemiz gerektiğine karar veriyorduk, bu durup düşünme anları, bize akıntıyla istemediğimiz bir yere savrulma cezası olarak geri gelmiyordu. yavaştık, ama en azından hayatımızın kontrolü kendi ellerimizdeydi, nicelikten çok nitelik ile övünülen zamanlardı. sakin, dingin, huzurlu ve sularla kaplanmış.
Şimdi azgın suları olan bir nehirde rafting yapar gibiyiz, hiç bir şey kontrolümüzde değil, sürekli savruluyoruz, kontrolümüzde olan tek şey, yolumuz üzerinde olan kayalara çarpmamak için yaptığımız minik manevralar, dingin sular gitmiş, azgın nehir gelmiş, huzurla suya değerek yüzen biz gitmişiz, yerine üzerine bir sürü koruyucu giymiş, bir botun üstünde rafting yapan garip yaratıklar gelmiş, ne yönümüzü belirlemeye vakit var, ne de sulara değmeye.
koşturuyoruz, hayata teğet geçiyoruz, yaşadığımızı sanıyoruz, yanılıyoruz. çoğumuz savrulurken; aceleyle ve kontrolsüzce ocağa bırakılmış bir türk kahvesi gibi, köpürüyor, taşıyor ve sönüyor. sonrasında ne tat kalıyor, ne de köpük.
***
sigaram ile kahvem aynı anda bitti, dostuma "eline sağlık" dedim, "süpersonik olmuş". fincanımı sehpaya bırakırken, seri üretimi bulan henry ford'a okkalı bir küfür savurdum.
tek temennim köpüklü bir hayattı.
ocağın başında durmuş, kafasını bakır cezveye eğmiş, sabırla bekliyordu, "hocu, öldük içerde, nerde kaldı kahveler" dedim, gülümsedi, "türk kahvesi ağır ağır yapılır" dedi. ocağın en küçüğünde, en kısık durumda pişiriyordu kahveyi, yanına yaklaştım, anlamadan ben de gözümü kahveye diktim, eli ocağın ayar tuşundaydı. "buzla yaptım" dedi, anlamadım, devam etti, "su değil buz koyacaksın ki kahveye, daha ağır pişsin, buz yoksa soğuk su da olabilir". delirdi herhalde diye düşündüm, cezveye buz koymak, sonra onu ısıtmak saçma gelmişti bana, "e hocu o zaman neden burada bekliyorsun bitmez bu, zaten az görüşüyoruz, muhabbet ederdik" dedim, "olmaz başında durup kontrol etmek lazım, sen git geliyorum" dedi, odaya döndüm.
yaklaşık 15 dakika sonra tepside su bardaklarıyla beraber kahvelerimizi getirdi, hemen sigaramı yaktım, kocaman ellerimde hep iğreti durmuş olan küçük fincanı içinden parmağımın geçmediği sapından tutarak ağzıma götürdüm, dengeyi sağlamak için serçe parmağımı havaya dikmiştim. özenerek hazırlanmış kahveden bir yudum aldım. mükemmel olmuştu.
ağır ağır pişirilmiş, başında özenle beklenilmiş bir kahveydi, tadında sabır vardı, ve sabır inanın çok lezzetliydi.
***
savrularak yaşadığımız, zaman baskısının bizi herşeyin hızlısına yönlendirdiği günümüzde, tüm dünyaya rest çekerek ağır ağır ve sabırla hazırlanmış türk kahvesi, hatalarımı, hatalarımızı yüzüme vurdu. öyle bir zamanına denk gelmiştik ki insanlık tarihinin; her şey hızlı, her şey savrulurcasınaydı. durup düşünmek için bile pek vaktimiz olmuyordu.
suları dingin bir nehirde yüzmek gibiydi eskiden hayat, yönümüzü kendimiz belirliyorduk, arada soluklanıyor, ne tarafa yüzmemiz gerektiğine karar veriyorduk, bu durup düşünme anları, bize akıntıyla istemediğimiz bir yere savrulma cezası olarak geri gelmiyordu. yavaştık, ama en azından hayatımızın kontrolü kendi ellerimizdeydi, nicelikten çok nitelik ile övünülen zamanlardı. sakin, dingin, huzurlu ve sularla kaplanmış.
Şimdi azgın suları olan bir nehirde rafting yapar gibiyiz, hiç bir şey kontrolümüzde değil, sürekli savruluyoruz, kontrolümüzde olan tek şey, yolumuz üzerinde olan kayalara çarpmamak için yaptığımız minik manevralar, dingin sular gitmiş, azgın nehir gelmiş, huzurla suya değerek yüzen biz gitmişiz, yerine üzerine bir sürü koruyucu giymiş, bir botun üstünde rafting yapan garip yaratıklar gelmiş, ne yönümüzü belirlemeye vakit var, ne de sulara değmeye.
koşturuyoruz, hayata teğet geçiyoruz, yaşadığımızı sanıyoruz, yanılıyoruz. çoğumuz savrulurken; aceleyle ve kontrolsüzce ocağa bırakılmış bir türk kahvesi gibi, köpürüyor, taşıyor ve sönüyor. sonrasında ne tat kalıyor, ne de köpük.
***
sigaram ile kahvem aynı anda bitti, dostuma "eline sağlık" dedim, "süpersonik olmuş". fincanımı sehpaya bırakırken, seri üretimi bulan henry ford'a okkalı bir küfür savurdum.
tek temennim köpüklü bir hayattı.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar