bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

yolda yürürken aklıma gelmişti o. hayatın akıp gittiğini, istemesem de farketmiştim. canım sıkkındı. zaten portakal gibi can mına koyim; sıkılmaya yer arıyor! ikimizin de hayatı akıp gidiyordu, tek fark ben başka sokakta yürüyordum, o başka sokakta; ben başka bakkaldan ekmek alıyordum, o başka; ben başkaydım, o bambaşka. hani o sinemada film izlerken, esas kızı sevdiceğinin yerine koyarsın ya, öyle gibisinden hayatımdaydı ama hep yoktu. yolda yürürken yanımda olmasını, sinema da film izlerken yancım olmasını talep ettim, arz etmedi! ona sarıldığımı düşünerek sarıldım yastığa, o da beni düşünüyor mu? der gibisinden. sonra valla düşünüyordur lan dedim, kendimi inandıramadım. ufo ısıtmıyordu ama allahtan yancısı elektrikli battaniye yardıma yetişmişti. ne güzel olur diye düşündüm, bir kere sarılsam, uzun uzun koklasam o gül tenini, ne güzel olurdu gibisinden. internete gittim, malum siteye girip, profilini izledim. benim gözlerim ona bakıyordu, onn gözleri profil fotoğrafında telefonuna bakan rahat havalarında rahatsız, gazlı arkadaşa. nerden arkadaşım oluyomuş, o ibn*ye bakıyordu... ne güzelmiş dedim, şimdi kesin bu ibn*nin sevdiği kız vardır, o kız ona pas vermemiştir, o da benim sevdiğimi almıştır elimden, benim sevdiğimse onu sevenin sevdiğini, onu sevenin sevdiğiniyse kim bilir kimi sevenin sevdiği almıştır gibisinden düşünceler... eve gittim, bizim sınıftan koca g*tlü nurcan'ı düşünerek çavuşu tokatladım, ekmek kalmamıştı, bakkala gitmekte zorlandığımdan yedek makarna paketinde kalan az buz gibisinden makarnayı döktüm tencereye, suyu da bastım. alt fona mp3 verdim, bastım ocağa... öbürgünden sonra ki gündü, evden çıkmamıştım, rutubet ebemle uğraşırken, sebepsiz ve sonuçsuz dünyamda kokuşmaya başlamıştım. çok samimi bir kız arkadaşım geldi, adı ceren. muhabbete başladık, selin'le ilgili laf çalmaya çalışıyordum, zarla zorla ağzını açtı ve '- selin seni seviyordu ama sen ona açılmayınca, o da mehmet'in teklifini kabul etti, ikimizi de mahfettin, ne pısırıksın, ibnemisin nesin olum?' diye çıkıştı. '- yavaş kızım, sıçtırma arkadaşlığına dedim.'

selin'le sevişiyorduk, o sırada aklımdan sadece ceren geçiyordu, keşke ona açılabilme cesaretim olsaydı ama zordu, insan sevdiği insana kolay açılamaz, onu kaybetmeyi göze alamaz diyerekten kendimi avutmaya çalışıyordum. o sırada telefon çaldı, açmadım...

mehmet:24 yaşında, güzel sanatlar fakültesinden mezun, boş zamanlarda murat'ın deli gibi sevdiği selin'i beceriyordu, hala en büyük hobisi gençtürksel günlerinde sinemaya, ıssız bir filme gidip, arka koltukta sanat keyfi çıkarmak.

ceren: mehmet denen kişiliği seviyodu, hep muratı suçladı, hep. mehmet ise selin'e gösterdiği rahatlığı kendisine gösteremedi, hep içi hüzünlü kaldı, mezuniyette, mehmet'le fotoğraf çektirmemek için, törene bile katılmadı.

selin: murat'ı seviyordu ama nedense mehmet'in dest-i izdivaç teklifine hayır demedi, hayır seviyosan niye önüne çıkan ilk adamla çıkarsın bilmiyorum ama garip düşünceler içindeydi heral, bu kadın milletinin çözülmez özelliğiydi galiba gibisinden...

murat: hep makarna yedi, 31 çekerek üniversiteyi bitirdi, her yerde çok kadın yediğini anlattı, hala seln'in facebook'undan yeni sevgililerine, erkek arkadaşlarıyla çekildiği fotoğraflara küfür edip, film indiriyor. 5000 civarında korsan film indirdiği için göz altına alınsa da, sebest bırakıldı, gizli işsiz, gizli aşık.

sen: bu öyküyü okudun, biliyorum, sevdin açılamadın, açılsan da o başkasınındı, sende başkasının sevdiğiyle takıldın, ya da yalnız hayatını idame ettin ama inan ki bu hayat böyle, biliyosun. en büyük ibne hayattır, durma kıpırda, git o kıza, başaramasan da denemiş olursun, zaten hayat bir deneme değil mi? ben bu yazıyı sana yazım, durma kıpırda, hayat elindekileri alıp götürmeden yetiş onlara!