bugün

koşmasaydım yazamazdım

murakami’nin bugüne kadar hiçbir kitabını okumadığımı itiraf etmeliyim. sanırım murakami serisine en doğru noktadan başladım. kitap aslında murakami’nin koşmak üzerine deneyimlerini anlattığı bir kitap. otobiyografik tarzda bir kitap ama tam anlamıyla otobiyografi diyemeyiz. murakami hayatının belli bir dönemini anlatıyor. murakami 30 yaşlarına kadar bar işletmecisi. yaptığı işin doğası gereği sabaha kadar işlettiği barda bulunuyor. tüm müşterileri bardan ayrıldıktan sonra kasa sayma ve ortalığı toparlama işlerini yapıyor. hemen sonrasında yorgunluğunu atmak için biraz alkol ve sigara içiyor. bu dönemde aşırı kilo alıyor. iyi bir hayat yaşamadığının ve kötü bir rutini olduğunun farkında. bu yaşamdan rahatsızlık duyuyor. bu rahatsızlığın sonucunda bar işletmesini devredip roman yazarı olma kararı alıyor. bu yaşlarda ufak çaplı denemelerle yazarlığa adımını atıyor. fakat roman yazarlarının da sağlıksız bir hayat sürdüğünü ve bu hayatın değiştirilmesi gerektiğini düşünüyor. bu düşüncenin sonucunda koşmaya başlıyor. koşmaya başladığında birileri ile yarışma ya da şampiyon olma derdi yok. tek rakibi kendisi. hem zaman olarak kendisini aşabilmek, hem mesafeleri uzatabilmek en büyük amacı. yaşı ilerledikçe zorlaşan koşullara rağmen kendisi ile yarışmaya devam ediyor. bunun için de bir rutin tutturması ve bu rutinin dışına çıkmaması gerekir. rutin dışına çıkmamak için her gün aynı programı uyguluyor. sabah 05:00 gibi erken bir saatte uyanıp 2-3 saat roman yazıyor. bir roman yazarı için en önemli konunun odaklanma olduğunu söylüyor. bunu sadece roman yazarları için özelleştirmemekte fayda var. odaklana sorunu çağımızın en büyük vebalarından bir tanesi. ne yazık ki havalı deyim ile “multi tasking” bize modern dünyanın dayattığı en kötü eğilim. neyse biz konumuza dönelim; yazma sürecini tamamladıktan sonra yine sabahın erken saatlerinde koşmaya başlıyor. koşarken mutlaka kulağında kulaklık var ve müzik dinliyor. koşarken odaklanmak için de farklı yollar bulmuş. romanlarını düşünmek, müziğin sözlerine ve ritmine kendini kaptırmak bunların başında geliyor. aslında kitabın adı olan “koşmasaydım yazamazdım” buradan geliyor. murakami her gün düzenli olarak koşarak hem iç disiplinini sağlıyor hem de yazdığı romanın devamını nasıl getireceğini bu koşular sırasında düşünüyor. insanlarla iletişim konusunda çok başarılı olmadığını iddia etse de bu koşular sırasında bolca insan tanıyor. hatta çok ünlü maraton koşucuları ile sohbet etme imkânına sahip oluyor. murakami maraton yarışları için farklı ülkeleri ve şehirleri geziyor. hem yarış zamanında hem de yarıştan önce parkura alışmak için mutlaka o şehirde oluyor. kitapta bu parkurlarda gördüklerini ve parkurun zorluklarını da anlatıyor. belli bir süre sonra maraton ve hatta ultra maraton yeterli gelmiyor. üstelik bu yetersizlik duygusunu yaşadığı dönem 60’lı yaşlarına yaklaştığı dönem. yani birçok insanın artık hareket etmeye bile üşeneceği dönem. bunun üzerine triatlon yarışlarına katılmaya başlıyor. ilk yarışlarda parkuru erken terk etmek zorunda kalıyor. tam burada aslında benim de üzerinde çokça durduğum “sorunu parçalara bölmek” konusunda güzel bir örnek sergiliyor. parkur sırasında zorlandığı konuları tespit edip bu zorlukların üzerine tek tek gidiyor. örneğin yüzme konusunda yaşadığı sorunları tespit ettiğinde eşinin de yönlendirmesi ile yüzme dersleri almaya başlıyor. haruki murakami koşmasaydım yazamazdım kitabını mutlaka okumanızı tavsiye ederim. ben hafta sonu olmasından, dışarıda vakit geçirmemden ve kızımla ilgilenmem gerektiğinden ancak 24 saatte bitirebildim. fakat çok kalın bir kitap değil. üstelik tabiri caiz ise su gibi akıyor. daha kısa sürede okuyabileceğiniz harika bir kitap.