bugün

sözcüklerin yetersiz kalması

bu gün ikindi vakti, keskin kabristanında bir çok insanın içinde bulunduğu durum. kimisi hüzünlü gözlerle, kimisi sessiz gözyaşlarıyla,

kimisi hıçkırıklarla geçirdi bu durumu.

aralarında biri vardı ki, onun durumu nasıl izah edilirdi? merhumun eşi, kızı ve oğlu yanında hıçkırıklardan nefes alamayan ve her taziye

dileğine gelenin, beni de teselli etmeye çaslıştığı bir atmosferde, tanımayanlar, "iyi de bu kim, buna ne oluyor?" der gibi bakıyordu.

kimin ne düşündüğü, nasıl baktığı kimin umurundaydı ki.sırtımın direği, gülen yüzüm, sırdaşım,dert ortağım, abim, Sebo'm gitmişti.duyduğum

anda akmaya başlayan gözyaşlarım tam on saat susmadı.

"abim, abim, abim, abim" başka kelime çıkamadı ağzımdan. cenaze konvoyundaki geçen her araçta resmini gördükçe, haberi yeniden almışçasına

katıldım ağladım nefes alamadım.

altı ay önce,aniden rahatsızlandı, beyin ameliyatı sonrası, doktorlar kötü haberi verdiğinde, çaresiz kalmıştık üç yakın arkadaş.aileye bu

nasıl söylenecekti?dilimiz varmadı, kimseye bir şey diyemedik.sol el ve ayağının hareketsizliğini, uyuyup kalmalarını, kortizona bağladık,

her soruyu geçiştirdik.oysa en iyimser altı ay demişti doktorlar.şimdi ürkerek sayılan günler vardı.son bir haftasına kadar şuuru yerindeydi

ve çok öfkeleniyordu kolunun ayağının kıpırdamamasına.eşi "gel de abini yürüt, senden başkasını dinlemiyor, hep uyuyor,iyileşemeyecek,

tembelleşti" diyordu.

ve ben acı çektiğini ve beni kırmamak için bu acıya katlandığını bile bile, her gün onu yürtüyordum sırf eşi istiyor diye.eşi yürümezse

öyle kalır iyileşemez endişesiyle,sırf iyileşsin diye zorlattıkça, içimden kanlar çağlayan oluyor, ama bir şey yapamıyordum.arada balkonda

ağlayıp geri giriyordum.ve günler geçtikçe ağırlaşan dev gibi adamın, bilye gözlerini gözlerime dikip bakışı, içimden her gün yeni bir

parça koparıyordu.

ne zaman kapıdan girsem, "pehlivan" diye seslensem, şuursuz yatan adam gözlerini açar, gülümser, ölene dek unutmayacağım gözlerini

gözlerime diker, hadi derdi, yürüyelim kızım.hissiz elini ellerime alır, ovalar, sonra öper bırakırdım, sadece gülümserdi halsizce.

o her şeyden çok sevdiği bayrağa sarılı tabutunda giderken, arkasından bakarken, içimde inaılmaz bir acı vardı, bana olan "öz" sevgisini,

hayır diyemeyişini, onun canını yakmak pahasına, eşi üzülmesin diye kullanmıştım adeta, ve o bunu bilir gibi izin vermişti bana.

işte benim için sözün bittiği yer ve o bilyecik gözleriyle anlattığı anlardı, ölünceye kadar aklımdan çıkmayacak.

edit:Sebahattin abim, canım, gülen yüzümdün, ağlayan gözüm oldun, senden sonra tufan gibi geliyor şu an bana.çünkü ben "hiç, ama hiç

kimsenin sevgisinden senin kadar emin olmadım", manevi babam, nurlar içinde kal.seni çok seviyorum.