bugün

insan algisi ve materyalist gercek arasindaki fark

somut fayda bakımından incelersek, var olmayan farktır. şöyle ki;

örneğin bir metnin hayal ürünü ya da gerçek olması insanda pek değişik etkiler uyandırmaz. Etkilerin tamamı metnin kendisinden kaynaklıdır zaten. Önemli olan benim o metinden öğrendiğim, o metni okurken hissettiğim, o metnin bana kattığıdır kısaca. Bu da tamamen benim metin üzerindeki algımla ilgilidir, metnin ne kadar gerçek olduğundan bağımsız olarak.

Çünkü bir hayal mahsulü, bir insan tarafından en az bir kez düşünülüp, anlaşılmışsa; zaten çoktan bir gerçekliğe dönüşmüştür teknik olarak. Pek tabi ki bu mahsülün dönüştüğü gerçeklik bizim gerçekliğimizden farklıdır. Zaten birbiriyle kesişmeyen her fikir ve olasılık uzayda bir paralel evren yaratır.

Pek çok açıdan bu evren en az bizimki kadar gerçek ve önemlidir çoğu zaman. Dolayısıyla düşünmek, yaratmaktır. Belki maddeyi değil ama paralel bir gerçekliği. Ve bu gerçeklikler, bizim gerçekliğimizi ironik şekilde değiştirebilir artık.

Bu da kurgunun ve düşünmenin zaferidir işte, hayallerin de en az bizim kadar güçlü olduğunun ispatıdır ya da. Çünkü her hayal potansiyel bir gerçektir, paylaşmak bu potansiyelin ihtimalini artırır. Dolayısıyla gerçekliğe etki etmesini kolaylaştıracak bir zemin hazırlar.

Bu açıdan "Tanrı vardır." demek Tanrı'yı var eder, hatta Tanrı'nın var olabileceği ihtimalinin bir kere bile düşünülmüş olması Tanrı'yı var eder. Ama malesef bizim evrenimizde değil, milyonlarca paralel evrende. Ve benim "Tanrı vardır." fikrini algılamam, bu evrenlerin kapılarını benim zihnimde de açmaktır.

Tanrı'nın var olmasından, ya da olmamasından tamamen bağımsız olarak, bu konuda düşünebilmek, Tanrı'yı benim evrenlerimde var etmiştir zaten. En güzel tarafı da ne düşünürsem düşüneyim, kendi gerçekliğimde Tanrı'yı var, ya da yok edemememdir belki de.