bugün

çocukluk anıları

8-9 yaşlarındayken (2002-2003 yılları ve o yıllarda bile biz yakan top, tek kale, bilye oynadık yani hala 90 lar esintileri vardı)

bir gün bakkalda ekşi yüz ve mino sakızlarının yanına farklı yeni sakızlar gelmişti ve içlerinden futbolcuların fotoğrafları ve fotoğrafın altında isimleri yazan etiketler çıkıyordu. bakkal amcaya sorduğumuzda bize bi kağıt gösterdi. bu kağıtta 3 takımın (gs-fb-bjk) futbolcularının isimleri var. her futbolcunun etiketini ismi yazan yere yapıştırırsanız ve hepsini tamamlarsanız walkman kazanıyorsunuz dedi.

walkman hakkında tek bilgim müzikli bir şey olduğuydu. çocukluğun da verdiği heyecan ve özgüvenle ben ve sınıfımdaki bütün arkadaşlarım o sakızlardan almaya başladık. ben her gün o sakızlardan almaya çalışıyordum ve etiketler çıktıkça yapıştırıyordum. aynı futbolcudan defalarca çıkardı. sinir ederdi. boşa gitmesin diye yapıştırdığım yere tekrar yapıştırırdım. hele gs'da batista vardı amk herifi kaç defa çıktı sayamadım.

iyi hoş da şimdi önemli bir detay daha vardı. bütün futbolcular eninde sonunda bulunurdu bir şekilde fakat kaleciler zor bulunurdu. yani 3 takımın bütün futbolcularını bulsak bile mondragon-cordoba ve fenerin kalecisi (unuttum ya şükrü ya volkandı) bu üçünü bulmak acayip zordu. yani 1000 sakızdan 1'inde falan mondragon çıkardı. o derece.

ilk kaleci fenerin kalecisi çıkmıştı. zor çıktığı için sevinmiştim. (altın bulmuş gibi) hemen yapıştırdım. aradan kaç gün geçti bilmiyorum sonraki günlerde mondragon ve cordoba hariç bütün futbolcular tamamdı. sadece ikisi kalmıştı. çocukluk aklıyla sürekli sakız alıyorum son ikisini de bulurum diye. hatta bir defada 20 sakız birden almıştım bir ara. (20 sakız çok şey demek) 10'unda batista çıktı. (şerefsiz batista) 3-4 tane şevşenko falan çıktı. bana hiç bir yararları yoktu. çünkü iki kaleci lazımdı bana. çok sevdiğim arkadaşım vardı. ona iki tane cordoba çıkmış. (yuh) birini bana vermişti. çok sevinmiştim.

şimdi kaldı geriye mondragon. mondragon da mondragon. illa yapıştırılması lazım. günlerce çıkmadı. sabrım taşmıştı. günlerin verdiği sinirlilik ve sakız çiğnemekten yorulan ağzım nedeniyle (tabii hepsini kendim çiğnemiyordum çoğunu dağıtıyordum) en sonunda ümidi kesmiştim. sakız almadım kaç gün. kağıdı yırtıp atmayı bile düşündüm. bir akşam abim eve akşam bir iki ekmek ve o sakızlardan bir kaç tane alıp gelmiş. sakızların hepsini açtım. oha diyeceksiniz ama birinden mondragon çıktı.

evet! inanılır gibi değil ama bildiğin mondragon çıktı! rüya gibiydi. kağıda defalarca baktım. evet mondragon. hemen kağıdı alıp o haftalardır bomboş kalan yere mondragon'u yapıştırdım.

o an gidemedim bakkala. hem akşam ezanından sonraydı hem de abimle gitsem bile bakkal o saatlerde kapatıyordu. ertesi günü merakla sabırsızlıkla bekledim.

sabah kağıtla bakkala koştum. bakkal amca tamamladım dedim. demesin mi o kampanyanın süresi bitti. defalarca ısrar ettim bakkala. belki alır diye. ama nafile.

çıktım bakkaldan. mondragonun da walkmanin de * dedim. tabii o zamanlar küfür ne bilmiyoruz. belki öyle dememişimdir. ama ağzımdan çıkan argo sözler eminim o manadadır.

kaç gün önce ümidim bitince yırtamadığım kağıdı o an parça parça yırttım ve çöpe attım.

bu da böyle bir anımdır.