bugün

sözlük yazarlarının itirafları

"belki biz şizofrendik ve hastalığımız geçmeye başladıkça o insanlar bizden uzaklaşmaya başladı zihnimizde." bu cümle beynimin etini yiyor. hani yıllarca bir düş olarak geçtiyse koca ömür, aslında hiç tanımadıysak o güzel insanları? ya sadece mecnun'un gördüğü tv karakterlerinden öte değilse. ya o arkadaşlarım bir tuzluk ve balıktan öte değilse.
uyanıyoruz. bizi düşlerimizden çalıp, gerçek hayata iterlerken; ölüm düşlere dönmek için tek çare gibi gözüküyor. ama gerçekleri yaşayamayacak kadar cesaretsiz insanlar, gerçeklerden kaçmak için ölmeyi tercih edemeyecek kadar korkaklar. ya da o üçlü kanepenin beklentilerini karşılamaya çok hevesliler.
bilemiyoruz. hayatın kendisi ile yüzleştikçe beklenmedik olay döngüleri, dönüp dönüp zihnimizi yeme niyetinde. zihnimizi boşaltacak bir masturbasyon türü vardı da biz mi keşfedemiyorduk? bilemiyoruz. bugün biz, bunları yaşayacak kadar gaddar bir dünyada nasıl da kaybolduğumuzu hissedemiyoruz.

2 ay önce biri bana "kalk yerine yat" dediğinde düşlerin derinliğinden uyanır gibi oldum. önce bir kabus sanıp, rüyalardaki özgürlüğümün hakkını kullanarak hoyratça ve saldırganca önce "kalk" diyene ardından beni battaniyeye sarıp odama götürmeye çalışan aileme saldırdım. yetmedi, arkadaşlarıma. yetmedi, hayatımda görebileceğim bütün suratlara. sonra bunun rüyanın içinde yaşadığım bir kabus olmadığını fark edip gerçek bir dünya olduğunu fark ettiğimde hayal kırıklığına uğradım. uyandım. hayatımda duyduğum en kötü alarm sesleri bir daha uyumamam ve o güzel düşleri görmemem için bangır panayır kulağımda çalıyordu.
sesleri susturamadığımdan, ben de bağırmayı tercih ettim. o seslerin üstüne çıkmayı, o sesleri ezmeyi, kendi gücümü göstermeyi denedim. denedikçe boğazlarım çatlıyor, gücüm bitiyor ve artık teslim oluyordum. teslim oldum.
hayata karşı ilk teslimiyetim annem ile aramdaki o kordon bağının kesilmesi olsa da bu ondan büyük bir olaydı. her kıyamet bir öncekinin daha güçlüsüdür ve her bir önceki kıyamet yenisi yaşanırken ufak bir fırtınadır gözümüzde. bunu yaşadım.

gözlerini özlediğiniz insanın bütün resimlerini her gün belirli saatte karşınıza çıkmasından bahsedeyim mi size?
bahsedeyim bence.
gözleri ile hayata anlam katan, kendini bulduğun bir ömürlük kahve rengi koca koca gözler. o gözler ki, kimi zaman tenkit eder, kimi zaman uyarır, kimi zamanlarda ise çok severdi. bu sefer o gözler, sadece fotoğraflardaki gözler bile elinde hançerle kalbime kalbime saplıyordu. öyle bir nefretle bakıyordu ki o fotoğraftaki gözler - çekildiğinde aşkla bakan o gözler- ölmem için artık bana emir bile veriyordu. ama ölemiyordum. ne verdiğim sözleri, ne yap denileni yaptım ya hani bu zamana kadar, onu da yapamıyordum. belki yine erteliyordum, belki "tamam" deyip geçiştiriyordum. ama bana ölmemi emreden o gözlere karşı yine sözümde duramıyordum, acıların daha katmerlisini yaşamak istiyordum. belki bir başkasını sevmesini izlemek o gözlerin ya da başkası için dolduğunu duymak istiyordum. "başkasını sevse kıyameti" gün geçtikçe yaklaşırken, içimdeki bilim adamları kalpteki gelgitler ve zihindeki küresel ısınma dışında hiçbir uyarıda da bulunmuyordu.

hayal kırıkları yaşadık ey halkım, öldürün zihninizi. bugün işe yine iki saat geç gidince, üst düzey gösterdiğim performans benle birlikte bir köşeye atılıp kovulduk. üst düzey performansımı da alıp dışarı çıktığımda karşımda ormandan bozma park vardı, içine girdim. aşıklar sevişiyor, yaşlılar piknik yapıyor, çocuklar büyüdüklerinde zihnini kim sikecek düşüncesi olmadan oradan oraya koşuyordu. bense hayatın sırrını çözmüş edasıyla sigaramdan bir nefes daha çekiyor ve aklımdan "üst düzey hayatlar, üst düzey hayal kırıklıkları getirir" diyordum. öyle değil miydi ama gerçekten? kime karşı üstün bir sevgi beslesek, kime karşı gerçek bir güven versek, ulan bu boktan hayatta kimin adını bilecek kadar bile değer verdiysek hayal kırıklığına uğratmadı mı?

ben bir hayata başlayacağım sanarken, dünden kalma bir yaşamın hesabını ödüyorum. bir gün geçmişe dönecek olsam, bilinsin ki aralık ayının ocak'a bağlandığı o gecede ilk defa beraber uyuyorken kafama sıkmayı yeğlerdim. ya da beni sevdiğini söylediğin ilkan'da, beni sevdiğini söylediğin o ilk anda ölmeyi isterdim. beni severken ölemediğim için, üzgünüm.

son günlerde yaşadığım bazı olaylar özetliyor aslında bazı şeyleri. bazı geceler rüyamda bir sandalye üstünde terli halde kendimi buluyorum, elimde bir silah ve şakağıma dayanmış. gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktığımda ise aniden uyanıyorum. hani der ya eskiler, her uyku küçük bir ölümdür diye. aslında biz her sabah ölüme uyanıp, hayata uyuyoruz. hepsi bu.